SÖYLEŞİ-1. BÖLÜM
Konuğumuz FEHMİ AYDIN
Çağımızda tüm değerler çok hızlı değişiyor, dünya küreselleşiyor. Yaşamı güzelliklerle dolu örnek insanlar, tahtadan yazı siler gibi siliniveriyor. Başarı, saygı, sevgi, çalışkanlık, güç, üretim gibi kavramlar, yerini içi boş anlamsız olanlara bırakıyor. Bu hızlı değişim sahnesinde, unutulan farklı yaşam örneklerine yer vereceğiz. Zaman, zengin halk kültürlerimizi yok etse de belleklerde yaşatmaya, korumaya, taze tutmaya çalışacağız.
BİLKE- A.Y.SARIKAYA- 1976-1978 yıları arasında Sinop Kız Yetiştirme Yurdunda öğretmen olarak çalışırken, konuğumuz Fehmi AYDIN çocukların, öğretmenlerin hepimizin müdür babasıydı. Müdür Babayı hepinize tanıtmak istiyorum.
Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Fehmi AYDIN: Göller Köyü’nün Şerbetli Mahallesinde 1935 yılında dünyaya geldim. Köyümüz, Sinop merkeze bağlı en uzak köydür. Babamın iki hanımı, 15 çocuğu vardı. Ben 15 çocuk arasında 5.çocuktum.
Şerbetli mahallesi 6 hanedir. İçinden yol geçer. Yolun bir tarafı 2 hanedir, Gerze Türkmen köyü sınırları içinde, diğer 4 hane de Sinop Göller köyü sınırları içindedir. Böylelikle biz, Sinop ve Gerze kültürü arasında büyüyüp, beslendik.
6 kardeşim öğretmen, 1kardeşim imam, 1 kardeşim ebe, diğer kardeşlerim de rençperdir. Evliyim 5 çocuğum var; muhasebeci, hemşire, Fizik Doçenti, Doktor-Kadın doğum uzmanı ve biyolog olarak çalışıyorlar. İsimleri; Ceyhan, Seyhan, Reyhan, Feyhan, Beyhan.
BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Çocukluk yılarınızda sizde iz bırakan olaylara yer vermek isterim. Bu günün anlayışı ile eski günlerin yaşamı arasındaki farkı görmemize yardımcı olur.
Fehmi AYDIN: Köyümüz tamamen orman içinde bir köydü. Babam köyde eğitmendi. 1941’de okula başladım. 3. Sınıfta şahadetname aldım. Bizim köyde 5 sınıflı ilkokul yoktu. Sinop’un Dizdaroğlu köyüne geldim, 5. Sınıf diplomamı oradan aldım.
Babam, eğitmenlik yaparken deste çubuklarını kullanırdı. Sayıları ve alfabe harflerini onları kullanarak öğretirdi. O zaman derslerde kullanılacak materyal yoktu. Çubuklar çok işe yarıyordu.
BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Bu çubukları babanızın yaptığını tahmin etmek zor değil. Bu gün ise her şey renkli, albenili ve fabrika yapımı; kar amaçlanarak üretiliyor. Sizin unutmadığınız o baba yapımı çubuklar ise yalnızca öğrenme- öğretme amaçlı.
Çocukluk ve köy size neler hatırlatıyor:
Fehmi AYDIN: Tatillerde kuzu çobanlığı yapardım. Sonraları koyun çobanlığı yaptım. Çobanlık yaparken kurt görürdüm. Kurt görmek bana heyecan verirdi.
BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Hayatı hayatta öğrenmek ne güzel. Çobanlık yaparken, yaparak- yaşayarak hayatı öğrendiniz. Mukayese yapma, sorumluluk alma, küçük yaşta karar vermeyi deneyimlediniz. Günümüz çocuklarının durumu düşündürücü!
Eğitiminize nasıl devam ettiniz?
Fehmi AYDIN: 5. Sınıf diplomamı alınca 1947 yılında Kastamonu Göl Köy Enstitüsüne girdim. Bir yıl hazırlık okudum. 1-2-3. Sınıfları Kastamonu’da okudum. Sonra bir yıl prevantoryumda tedavi gördüm. “Daha mutedil bir iklimde tahsiline devam edebilir” gerekçesi ile raporla Aydın Ortaklar Köy Enstitüsüne naklim yapıldı. 4-5-6. Sınıfları Aydın’da okudum. Sonra köy enstitüleri kapatıldı, yerine öğretmen okulları açıldı. Öğretmen Okullarının ilk mezunlarındanım.
BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Yetiştirme Yurdunda çalışırken yönetim anlayışınız, çocuklara yaklaşımınız ile köy enstitüsü eğitimi aldığınız çok belliydi. Bu eğitimi hepimize verdiniz, biz de bu görevi taşıyabildikse ne mutlu.
Babanızın öğretmenlik birikiminden size neler yansıdı?
Fehmi AYDIN:1955’te mezun oldum. İlk görev yerim kendi köyümdü. Babam Şakir AYDIN’ın yanında Başöğretmen olarak göreve başladım. 1957 yılında evlendim.
Babam derdi ki: öncelikle okuma- yazma ve zihinden hesap yapmayı öğretelim. Bu çocuklar çok uzaklardan geliyorlar, onları boş koymayalım; resim- yazı, müzik, beden eğitimi derslerini de teneffüslerde yaparız, eğlenceli olur derdi.
Bir gün müfettiş geldi. Okulda amir kim dedi? Babam okulla evin arasında bulunan yaşlı bir meşe ağacını göstererek:” Okul tarafı Fehmi’ye ait, ev tarafı benden sorulur” dedi. Babam benden izinsiz okuldan ayrılamaz, gecikince gerekçesini açıklar, çocuk- veli tartışmalarımızı dinler, müdahale etmezdi. Ben yöneticiliği babamdan öğrendim.
BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Köy Enstitüsü anılarınızdan bahseder misiniz?
Fehmi AYDIN: Bize devamlı vatan ve millet sevgisi anlatıldı, hizmet öğretildi. Her vesile ile bu duygular perçinlenirdi. Sabah- akşam, merasim yerlerine milli marşlarla toplanırdık. Yiyecek ve giyeceklerimizi devlet verirdi ama lüks- konfor bilmezdik. Şendik, toktuk, mutluyduk. Ufukta her şeyi mutlaka zaferde görürdük.
Hepimiz, gideceğimiz köyde okulu ilk açan öğretmen olmayı hayal ediyorduk. Öyle güzel yetiştirilmiştik ki. Köyde okulu açan ilk öğretmen olmak düşüncesi ile doluyduk.
Enstitüde öğretmenlerimiz nöbetçi olduklarında, sabahlara kadar dolaşırlar ve akıllarından fazla mesai geçmezdi. Hala hayranlıkla hatırlarım.
Üç karne alırdık. Marangozhanede, demirhanede, inşaatta çalışır üçünden ayrı karne alırdık. Mezun olurken gideceğimiz okullar için ders araçlarımızı marangozhanede yaptık.
Kültür derslerimiz, fizik- kimya laboratuarlarımız dolu dolu geçerdi. Resim atölyemiz, müzik salonumuz devamlı açıktı. Tarım derlerimizin farklılığını okul değiştirince anladım.
Türkiye o zaman 63 ildi. Her üç ile bir tane olmak üzere 21 köy enstitüsü kurulmuştu.
Kastamonu çevresi: Elmacılık- Meyvecilik
Antalya- Adana çevresi: Pamukçuluk
Aydın- Balıkesir çevresi: Üzüm- şarapçılık
Erzurum- Kars çevresi: Hayvancılık
Tarım öğretileri uygulaması yapılırdı.
Enstitü yıllarımdan unutamadığım bir anı: Kastamonu Göl Köy enstitüsündeyim. Bir akşam, yarın sabah kahvaltıda çay var dediler. O zamana kadar kahvaltıda hep şehriye çorbası çıkardı. Gece düşündüm, o gün başçavuş mevcudu 1315 kişi olarak tekmil vermişti. Okulda görevli olan öğrenciye başçavuş denirdi. Acaba bu kadar bardağı nereden bulacaklardı? Gece bu konu beni meşgul etmişti.
Sabah kahvaltıda merakımı yendim. Her birimize bakır kupada çay verildi.
söyleşimizin devamı var……..