Cafer SARIKAYA ANILAR 1959 24.10.2020
Hasan ağabeyin iyiliğini hiç unutamam. Ona vefa borcumu nasıl öderim diye fırsat kolluyordum. Hala radarda çalışıyorum, işim iyi ve radarda güvenilir isim yaptım. Bu sayede Amerikalıların önem verdiği yüksek rütbeli bir subay yanıma gelip kiralık ev sordu. Komisyon alanlar, fahiş fiyat verenler çoktu. Bu anlamda bana güveniyorlardı. Hasan ağabey bir ara kiralık evim var demişti. Ben subaydan önce gittim ve eve baktım. Çok güzeldi. Kira için subayı önerdim o da kabul etti. Subay da evi beğendi. Hanımı gelecekmiş, onun için çok inceliyordu. Hanımına denize nazır tam beğeneceğin ev tuttum, önünde iskele var diye anlatıyor, beğenecek diye yerinde duramıyordu. Hanımı gelmeden evi dekore etmeye başladı.
Odanın birinin tabanına oda büyüklüğünde bir küvet koydurdu. 8- 10 tane yataklı divan koydu. Bu divanlar çok değil mi deyince, hanımı Mary’nin öğretmen olduğunu söyledi ve “Mary gelince bunların üzerinde sevişeceğiz” dedi. Amerikalıların konuşma tarzları, tavır ve davranışları hakkında her gün yeni şeyler öğreniyordum. Evin her tarafını çok güzel dekore ettirdi. Ve hanımı geldi. Hakiaten hanım batılı bir kadın değil de, sanki bildiğimiz bir aile hanım efendisi idi. Ahlak sahibi, olgun, terbiyeli bir hanımdı.
Biz onlara onlar da bize gelirler, ailece görüşürdük. Hasan ağabeyin kızı evleniyordu. Onları Osmaniye köyüne düğüne götürdüm. Her şeyi beğendiler ama silah atılmasını hiç hoş görmediler. Subayın görev süresi doldu ve gitti. Hasan abi hem onların insanlığına hem de benim gösterdiğim davranışa nerede ise ağlayacaktı. Önceden kira için bir başkası aracı olmuş, Amerikalı birini oturtmuş ama Hasan ağabey bu işten çok pişman olmuştu. Benim bulduğum subaydan memnun kaldı ve bana da fazlası ile vefa borcumu ödediğimi söyledi.
Daha önceki konumuza geri dönelim. Sanırım 1958- 59 idi, çamaşır işinde eşim çok yoruyor. Ailece tanıdığımız güçlü kuvvetli bir kadın, bu işi ben de yaparım diyor. Fakat bizim hatun o kadının hareketlerini tasvip etmiyor. Kadının eşi ile araları yok, boşanmayı planlıyorlar. Sohbetlerimiz sürerken kadın tabi biraz ileri gidiyor. Haline bak halıya sarıl derler ya. O cinsten değil. Haline göre biraz hızlı yani, sözü sohbeti çok iyi, bunun yanında bir de sigara içiyor. O zaman ben de sigara içiyorum. İçerken kadına da uzatıyorum, onun sigarasını da yakıyorum.
Geceleri bize oturmaya geliyor sohbet ediyoruz. Benim hanım onun sigarasını yaktığımı görünce sinirlenip çakmağı elimden kaptığı gibi atıp fırlatmaz mı. Aslında benim davranışlarım kadına çamaşır işini yaptırmak içindi. Galiba Emine hanımı biraz şımartmış oldum. Ama amacım işimizi büyütmekti. Emine hanım eşimin tepkilerine hiç aldırmıyordu. Bu sefer bir de hem iş yaparım hem de bu evde yatıya kalırım düşüncesindeydi.
“Muhtacım, biliyorsunuz ki kocamla aram yok, çocuklarımın da bana faydalı olacak durumları yok. Onlar da bana muhtaç”. Ne olursunuz gibilerinden açıkça merhamet dileniyordu. Benim de yüreğim yufka hiç garibanları reddedemiyorum. Ama öbür yanda hanım bir türlü eve gelmesini istemiyor. İşi nerede isterse orada yapsın, ama eve gelmesin diyor. Komşularımız da aynısını diyor. Sakın kadını eve alma diyorlar.
Çadırda “hause boy” görevim sürüyor. Bu sefer ev sahibimin ve arkadaşlarının işine son verdiler. Hemen akabinde ev sahibim işten çıkışına bozularak bana evden çıkacaksın demez mi? Olurdu olmazdı derken epeyce gün aldık. Ev sahibinin hanımı benim hanımı rahatsız ediyor. Ya askıdaki çamaşırları topluyor, ya yere atıyor, veyahut da yok ediyor. Güya kocası radardan çıkmış, ben neden müdahale etmemişim? Elimden gelse yapmaz mıyım?
Aslı hiç de öyle değil. Onların işi de benim işim de askerlerin kalmalarına bağlı. Askerler zaten senelik kalıyorlar, yerlerine gelen olmayınca onların da işleri bitmiş oldu. Ama anlatamadım, tekrar işe al o zaman diye sitem ediyordu. Benim hiç kimsem yok, 27 yaşlarında ailemi geçindirme derdindeyim.
Bir gün ev sahibime “beni ve hanımı da rahatsız ediyorsunuz bak Mehmet ağabey ben sana kolaylık gösteriyorum. Hemen ev bulamıyorum, sen bul çıkayım veya bizi rahatsız edip durma. Böyle devam edersen sabrımı taşırıyorsun. Ya da mahkemeye ver bu işi mahkemede çözelim” dedim.
O zaman da insanlar eski evleri, kullanılmadık bodrumları ev yapmaya çalışıyorlar. Sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Bizi ev sahibi mahkemeye verdi. Ev sahibi evi kendim kullanacağım diye açmış davayı. Git gel mahkemeye, hakim bana “ bu adamla uğraşmaya değmez sen akıllı birisin 3 ay mühlet veriyorum, dedi. Ben de peki deyip imza verdim. Meğer büyük hata etmişim. 3 ay bitti, ama ben gene ev bulamadım. Çamaşır işi, radardaki iş hiç boş zaman yok ki. Ne zaman ev arayayım. Bu sefer kanun bana evi boşalt demez mi. Ben gittim hakime hakim “imza vermeseydin, sokağa taşınacaksın” dedi.
Derken bu sıkıntıda bir tanıdık, bir ev var dedi. “Sana yetmez ama iyi bir yer bulana kadar buraya taşın” dedi. Hemen taşındık. Ev sahibi Mehmet ağabey benden sonra evi hemen kiraya verdi. Ben o kadar zor durumda kalmıştım ki, çok canım yandı. Madem kiraya verecektin beni neden çıkardın diye üzüldüm. Avukata danıştım ve ev sahibini sulh cezaya verdim. 3-4 celsede adam 6 ay hapis ve ağır para cezası ile hüküm giydi. Bu sefer o düştü telaşeye.
Bizi dağ başından gelmiş köylü diye hor görüyor, bir menfaat varsa ben faydalanayım istiyordu. Parayı nereden bulup ödesin. Kendisi emekli gardiyan. Mahkumlar duymuşlar hüküm giydiğini “emin billah buraya gelirse ölüsü çıkar” diyorlar. Çünkü kendisi ceza evinde gardiyan iken hükümlüleri falakaya yatırıp da dövdürürmüş. Onlar da onun içeriye geleceğini duyunca şimdi sıra bizde, kızılcık sopa ile falakada adam dövmek neymiş nasıl oluyormuş gelince gösteririz diyorlar. İşte korkudan 6 aylık hapis cezasını Boyabat’a aldırmış. Zaman ona yardım etti de 1960’ta ihtilal olunca 2 ay ile çıktı. Bu başımdan geçen olaylar işimin dışında oluşan olaylar. Ben geçim derdindeyim, başımızdan da ekstra bela eksik olmuyor.
İşimde daha fazla kazanmanın yolunu bulabilmem için daha çok askerin işine bakmam lazımdı. Daha çok insan, daha çok para demekti. Çamaşır işine devam ediyoruz, lisanım da hayli ilerledi. Çünkü asker çok olduğu için konular konuşmalar da fazla oluyordu. Hem kazancım hem de lisanım artıyordu. İşim okul gibiydi. Hem çalışıyor hem de dil öğreniyordum.
Kocaman uzun tek katlı tahta barakaların içinde 30-35 asker yatıyor dinleniyordu. Bunların yanında bir sürü eşyaları, müzik aletleri vardı. Askerlerin hepsi birden işlerine gitmiyorlar, vardiyalı çalışıyorlardı. Sabah işe geldiğimde önce boş olan bölümlerin temizliğini yapıyorum, sonra masa, komedinler ve müzik aletlerinin tozunu alıyordum.
Böyle belki de 1-2 sene geçti. Bir gün gene iş yapıyorum, müzik dinledikleri güzel bir pikap var. Telaştan o büyük pikabı düşürdüm. Oda aksi gibi ters bir askerin değil mi. Tuttu bana yenisini alacaksın demez mi? Sinop’ta ne arasın o zaman pikap, nereden bulurum. Ben anlatıyorum, o yenisi diye tutturuyor. Başkaları araya girip işi halletti. Zaten aksi birisi dedim ya. Hem eski pikabı vermiyor, hem de yenisini alacaksın diyor.
Bu sorunu subayların sayesinde çözdük. Subaylar benim canla başla çalışmamı görüyorlar ve beni seviyorlardı. Subay gazinosunda çalışmamı istediler. Buradaki işim de aynıydı. Gazinonun tüm sorumluluğu benim üzerimdeydi. Lisanım da hayli ilerledi.
devamı var