RSS

Kategori arşivi: Kurtuluş Savaşı Hikayeleri

OF’LU ALİ ÇAVUŞ BAĞIRIR “ER KİŞİ NİYETİNE”

18.03.2024- Emekli Kurmay Albay Ali Maralcan- Çanakkale Zaferi adlı makalesi

“Kirte muharebeleri sırasında bölükler arka siperlerde hücum sıralarını beklemektedirler. Ön siperdekiler ileri fırlamış boğuşuyorlar.Bir gerideki siperde isimsiz bir yüzbaşı hücum için emir bekliyor.Bütün askerler süngü takmış  siperden fırlamak için bekliyordu. Sinirler gergin… Bütün dudaklar kıpır kıpır  dualar okuyor, kelime-i Şahadet getiriyor.Süre uzuyor.Yüzbaşı erlere sesleniyor.

‘´Yavrularım… Aslanlarım… Biraz sonra Cenab-ı Rabbül Alemin huzuruna varacağız. Abdestsiz gitmeyelim… Haydi! Tüfeklerimizin kabzalarına ellerimizi sürüp, hep beraber teyemmüm edelim”.Teyemmüm edilir. Bekleme devam etmektedir. Biraz sonra Yüzbaşı ‘´Çocuklarım… Sanıyorum biraz daha bekleyeceğiz… Önümüzde biraz daha zaman var. İleride arkadaşlarımız şehit oluyor. Hem onlar için, hem de vakit varken kendi cenaze namazımızı kendimiz kılalım… Kâbe karsımızda…´´

Arkadan Of´ lu Ali Çavuş bağırır…´´Er kişi niyetine…´´ O gün yapılan hücumda, kendi cenaze namazını kılan pek az kişi sağ kalabilmişti onlar Allah´a verdikleri sözü tuttular.

DİDAR HANIM

18 Mart Deniz harekatında üstün basarılar gösteren Hasan- Mevsuf Batarya Komutanı yüzbaşı Hasan Bey´in kızı dünyaya gelir.İstanbul´dan Çanakkale Müstahkem mevkii komutanlığına telgraf çekilir.Telgrafı alan Cevdet Paşa atı ile bataryaya gelir.´Evladım Hasan, kızın dünyaya geldi,Allah bağışlasın,izinlisin” der. Yüzbaşı Hasan Bey´in cevabı: “Komutanım, vatan daha mukaddes, gidemem. İsmini Didar (göz bebeği, sevgili Özlem) koysunlar.´´

O gece bütün batarya düşman gemilerinden atılan toplarla şehit olur. Hasan Bey vatan müdafaasını daha mukaddes bilerek kız evladı Didar´ı hiç görmemiştir.”

 

Etiketler: , , , , , , ,

SATI KADIN’IN SOĞUK AYRANI

08.10.2023- S. Arif TERZİOĞLU

Ankara’da yakıcı bir yaz günü idi. Atatürk beraberinde arkadaşları ve yaverleri olduğu halde Kızılcahamam’a giderken Kazan Köyü yakınlarında durmuş ve otomobilinden inmişti. Köyün kadını, genci, yaşlısı, ihtiyarı köylerin içinden geçen, köşede duran bu yabancı konukları görünce hep beraber koşuştular. Kimi su getirdi, kimi ayran, bunlardan biri, güğümünden aktardığı soğuk ayranı Ata’ya uzattı:

“Bir soğuk ayran içer misiniz?” dedi.

Bu çorak iklimin kavurduğu yüzünde bronzlaşmış Türk kadının en bariz ifadelerini taşıyan, bir Türk anası idi. Böğrüne sıkıştırdığı kundağı biraz daha bastırdıktan sonra, sağ elindeki ayran bardağını uzattı, bekledi. Ata’sı, ayranı kana kana içmiş ve bir an durakladıktan sonra ona; “Senin kocan kim?” diye sormuştu. Köylü kadını, yüzü tunçlaşmış, elleri nasırlı bir Türk anası idi; Ankara’nın kendine has şivesi ile kocasının Sakarya harbinde boğazından yaralanmış bir cengaver olduğunu söyledi. Ata bir soru daha sordu :

“Ne zaman doğdun?”

“1919’da Atatürk Samsun’a çıktığı zaman doğdum.”

Ata, bir an düşündü. Yıl 1934 idi. Kadının bu ifadesine göre 15 yaşında olması lazım gelirdi. Halbuki karşısındaki kadın 25 yaşlarında görünüyordu; tekrar sordu:

“Nasıl olur?”

Evet, nasıl olurdu. Bu Satı kadın hiç tereddütsüz, o her zamanki nüktedan haliyle ve memleketin işgal altında geçirdiği acı yılları ima ederek:

“Evet Paşam, ondan evvel yaşamıyordum ki!” Dedi…

Bu espiri Ata’yı bir hayli düşündürdü. Köy’den ayrılırken yaverine kadının ismini ve yakınlarını not ettirdi… Asıl adı, Satı Çapan’dı… Kurtuluş Savaşı’nda gazi olmuş bir askerin eşiydi… Evi çekip çeviren oydu… Girişkenliğiyle Ankara’nın Kazan köyünün muhtarı olmuştu… Herkesin derdine koşup derman olurdu… “Satı Ana”ydı lakabı… Millet mekteplerine devam ederek okuma-yazma öğrenmişti… Babası gibi çiftçiydi… Beş çocuğu vardı… Atatürk’ün önerisiyle adı, Satı Öz oldu… Gazi’nin isteğiyle 1935 yılında 17 arkadaşıyla birlikte… Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi…

“Dünyada her şey kadının eseridir… Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar…

” Armağan V.Bilgin Kaynak: S. Arif Terzioğlu, Yazılmayan Yönleriyle Atatürk

BİLKE YORUM: Biz ne günlerden bugünlere geldik. Kıymet bilmek ERDEM ister, vicdan ister, hak ister, hukuk ister. Ne asil kadınlarımız vardı. Kara Fatma gibi düşmana karşı duranlar. Artık düşman dost görünüyor. Gerçeği görmek düşüyor bize.

BİR YILDIZ GİBİ PARLASIN HER ÇOCUK HER GENÇ

KADIN VE ERKEK!

KORKMA SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK

SÖNMEDEN YURDUMUN ÜSTÜNDE EN SON OCAK

O BENİM MİLLETİMİN YILDIZIDIR PARLAYACAK!

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

ÜÇÜNCÜ OĞUL

19.09.2023- ALPTEKİN MÜDERRİSOĞLU’NUN “SAKARYA” İSİMLİ KİTABINDAN- Hasan Varol

foto: Kurtuluş Savaşı Görselleri-Wall Paper

Salona eli bağlı üç kişi getirildi, sanık sırasına oturtuldular. Mahkeme başkanı Saruhan milletvekili Mustafa Necati sanıklardan en yaşlısına, ihtiyar köylüye sordu.

-Baba Adın ne?

Dinleyicilerde bir ferahlama görüldü. Demek bu ihtiyarın suçu ötekilerden daha hafifti. Bu yüzden ilk yargılanıyordu. İhtiyar ayağa kalktı.

-Hüsnü

-Baba adı? -Ramazan

-Nerelisin? -İnebolunun Çatal bucağından.

-Baba, sen askerden kaçan oğlunu evinde saklamış, bir asker kaçağına yataklık etmişsin!

-Tövbe de Reis bey! -Ben tövbe dedim, sen ne dersin? İhtiyar köylü başkanın üstelemesinden sıkılmıştı. Elini koynuna sokup yıpranmış, buruşuk iki tomar kağıt çıkardı kürsüye doğru salladı:

-Reis Bey, Reis Bey!.. Şu kafa kağıtlarının içini okusan bana dediğinden utanırsın!..

-Neden ?

-Bu kağıtlar Balkan Harbin’de ve Çanakkalede şehit düşen oğullarımın nüfus kağıtlarıdır. İki arslanını millet için şehit veren baba, üçüncü oğlunu bu ölüm dirim savaşında bir kahpe gibi gizlemez Reis Bey!

Salonda çıt yoktu. Mahkeme üyeleri birbirlerinin yüzüne baktılar. Şaşkındılar. İhtiyar birden yamalı mintanını yırttı. Çıplak, ak kıllı göğsü dışarı fırladı.

-Hele gel Reis Bey, yakın gel de şu kalbura dönmüş göğsüme bak! Bu gördüğün yaraları Makedonya’da Bulgar çeteleri ile döğüşürken aldım. Sekiz yıl askerliğim var benim. Kurşun yarasına yara demem. Şehit arslanlarımın yarasıdır bağrımı delen. Benim oğlum askerden kaçsa bile ben saklamam. Bunu böyle bil! Mustafa Necati Bey sıkıntısını gizleyemeyerek sordu:

-Peki baba. Oğlunu en son ne zaman, nerede gördün?

-En son ilk kar düştüğünde gördüm. Aha şurada, Kastamonu askerlik şubesinin önünde. Ankara’ya selametlerken…

-Sonra hiç haber almadın mı?”

İhtiyar duraladı. Bu soruyu beklemediği belliydi. Kuşkulu gözlerle dinleyicilerden yana baktı. Orada birilerinden, birilerinin bir şeyler söylemesinden korkuyordu sanki. Kararsızdı. Bir süre sağına soluna baktı. Sonra tükenmiş bir sesle başkana döndü:

-Diyecem diyecem, emme o itin ipini de ben çekecem!

Başkan gün görmüş geçirmiş bir tavırla sordu:

-Anlat bakalım baba!

-Askerin bazısı Halifecilere kanmış, başıbozuk olmuş dediler. Askerden kaçanları ortalıkta görmüyorduk, emme kulağımıza geliyordu. Kaçaklar yakalanırım korkusuna evine ocağına gelmezmiş. Kimi dağa çıkıp eşkiyalık edermiş. Kimi de bir kıyıya siner mektup yazıp evden para istermiş. Bir ay önce bana da bir mektup geldi. Muhtar getirdi. Hah dedim, oğlan askerden kaçtı para ister. Benim okumam yazmam yok. Utancımdan kimseye okutamadım. Muhtar her önüne gelene demiş bana mektup geldiğini. Ele güne bakamaz oldum. Dünyaya kahrettim eve kapandım.

İhtiyar eğildi, bağlı elleriyle yün çorabının arasından katlanmış bir kağıt çıkardı.

-Aha mektup bu!.. Alın okuyun. Nerdeyim diyorsa gidin yakalayın. Asarken de ipini bana çektirin! Mahkeme başkanı Mustafa Necati kağıdı açtı, okudu. Birden yerinden fırladı, ağlayarak kürsüden indi. İhtiyarın önüne geldi. Boğuk sesiyle hıçkırdı:

-Baba bizi bağışla. Küçük oğlun da İnönü’de şehit düşmüş. Sana gelen mektup askerlik şubesinin şehitlik ilmuhaberiymiş. İhtiyar elini öpmek isteyen Mustafa Necati Beyi durdurdu:

-VATAN SAĞ OLSUN!.. SİZ ASLANLARIM SAĞ OLUN!… İhtiyar sessizce ağlamaya başladı. Çıplak ak kıllı göğsü körük gibi inip kalkıyor, kırışık yanaklarından süzülen gözyaşları sakallarının içinde kayboluyordu. Vatan hainliği suçlamasından kurtulduğuna mı ağlıyordu, son oğlunu da yitirdiğine mi? Kimse anlayamadı… Kaynak (ALPTEKİN MÜDERRİSOĞLU’NUN “SAKARYA” İSİMLİ KİTABINDAN)

BİLKE YORUM: Babanın samimi duyguları ve dürüstlüğü öne çıkıyor. Bu vatan için, bizim özgür yaşamamız için canını feda eden tüm kahramanlarımızı unutmuyor, hepsini rahmetle anıyoruz.

 

Etiketler: , , , , , , , ,

KURTULUŞ SAVAŞI HİKAYELERİ

10.09.2023- hikayelerimizden.com

“Çanakkale savaşları sırasında, Türk birliklerinden saka eri Mehmet, bozuk ve dumanlı bir havada katırla çeşmeye su almaya gitmiş. Çeşme biraz uzaktaymış. Suları doldurup dönerken sis yüzünden yolunu şaşırıp İngiliz birliklerinin bulunduğu bölgeye dalıvermiş. İngiliz askerleri Mehmet’i yakalamışlar.

Mehmet hiçbir telaş göstermeden, “Beni kumandanınıza götürün” demiş. Götürmüşler. İngiliz kumandanı karşısına çıkınca:

“Bizim kumandanın size selamı var, bugün her ne kadar savaş halinde isek de bu savaş bitince yine dost olur yüz yüze bakarız” demiş.

” Sizin tarafta su bulunmadığı için bu suları size gönderdi.” demiş.

İngiliz kumandanı katırın sırtındaki suların boşaltılmasını ve yerine bisküvi, çikolata, konserve, vs. yüklenerek geri gönderilmesini emretmiş.

Bu arada Türk tarafındaki arkadaşları saka Mehmedin sis yüzünden İngilizlere esir düştüğünü düşünerek üzülüp duruyorlarmış. Derken Mehmet çıkagelmiş. Üstelik katır tahmin edilmeyen şeylerle yükletilmiş olarak.

Arkadaşları merakla, ”Ne oldu böyle Mehmet, anlat hele şunu” dediklerinde Mehmet” Ne olacak” demiş, “Aldatıverdim elin gâvurunu…!”

 

Etiketler: , , , , , , , , , , ,