RSS

Aylık arşivler: Ocak 2018

TOPRAK HAVA SU VE GÜNEŞİN DOSTLARI

Ayşe Yaşar SARIKAYA

KÜLTÜRE YENİ BİR BAKIŞ 

Derleme görüşmeleri- Başsökü Köyü Ayşe Aslan ve eşi

Kadınımız yüz yıllarca el işlemelerine umudunu, sevdasını ve sırlarını saklamıştır. Doğanın güzellikleri onun ilham kaynağıdır. Toprak – hava – su -güneş arkadaşı, sırdaşı ve dostudur. Matematik inceliklerini bilircesine işlediği nakışlar, hayret edilecek ustalıklarla doludur. Ürettikleri,   tema ve renk çeşitliliği ile dünyadaki tüm örneklerin önüne geçmiştir.

İşlemelerin tarihi geçmişine bakarsak, insan yaşamına ok ile yayın kullanımıyla girdiği görülür. Araştırmalar, kökü çok eskilere uzanan ok-yay, yaba şeklindeki işaretlerin, duvar kabartmalarında, çanak-çömlek, madeni eşyada, hiyerogliflerde, çeşitli el sanatlarında, giysilerde ve parada hayvan ve insan figürleri ile birlikte kullanıldığını gösterir. Asya’dan Anadolu ve Avrupa’ya kadar mağaralar, kayalar, mezar taşları, hanlar, kervansaraylar, dinsel mekânlara işlenen damga ve işaretler, bu geleneğin yaygın olduğunu göstermektedir.  Çember, ok-yay örneklerini, Anadolu Medeniyetler Müzesinde sergilenen Hititlere ait eserlerde görmek mümkündür.

Anadolu köylerinde süs, nakış, işleme, yanış, su, belliş, çekipi, tabak, örnek, goraf, ala, oyu, cin ve im sözcükleri kullanılır. Bu gün yaygın olan motif ve desen kelimesi ise dilimize Fransızcadan yerleşmiştir. Motif bu dilde tema anlamına gelir.

Durağan kadın giysisi elbise önündeki nakış el işlemesi, aynısı arkada da var 

Sinop köylerinde ise süs, nakış, su, işleme ve dökme sözcükleri kullanılır. Dağlık köylerde yaptığım araştırmalarda, entarinin kol altına veya keten şalvarın ağ kısmına konan ek parçaya, YEN denir. İşlemede kullanılan yanış kelimesinden geldiğini düşündüğüm bu sözcük, giysinin kolu anlamında da kullanılmıştır. Giysinin kolu yan tarafındadır, yan sözcüğünü yen olarak benimsemiş ve kullanmışlardır. Ayancık ilçemizde de tepelik olarak işlenen nezgepe, sağ ve sol yanından takılıp çeneden geçirilen 1 cm enindeki işlemeye YENGİL adı verilir. Eski Türkçede işleme anlamına gelen yanış sözcüğü, Sinop kültüründe yen olarak karşımıza çıkar.  Gerze ve Dikmen köylerinde işlemeye nakış derler. Arapça nakş etmek anlamındaki “nakş” kelimesinden gelmektedir. Köylü, bu sözcüğü konuşma dilinde naaş olarak seslendirir. M.Ö. binlerce yıldan beri, köklü devlet olma geleneğinden geliyoruz. Kullandığımız sözcükler ve zengin kültürümüz o binlerce yılın, farklı coğrafyaların birikiminin hatıralarıdır.

Sevgiliye yazılmış mektup gibidir işlemeler

Sinop’ta olduğu gibi Anadolu’nun her bir köşesi işlemeler, dokumalar ve oyalarla doludur. Kadınlar işlemelerinde kimi zaman duygularını dillendiren şair, kimi zaman renkleri anlamlandıran ressam olmuştur. İşlemeleri, bazen sevgiliye yazılmış birer mektup gibidir. Sevdiğine sarı çevre gönderen genç kız, aşkını ve bu aşktan sararıp solduğunu anlatmaya çalışır. Selvilerle bezenirse, hasretinden ölmeyi düşündüğünü ifade eder. Yeşille süslü ise arzusunu; mavi ve çiçek bezemeli ise ümitli ve şevkli olduğunu belirtir.

İşlemelerde çiçek, yaprak, ağaç, meyve ve hayvan temaları işlenir. Kadınlarımız desenlerde, şafak ve gurup vaktinin renklerini tercih ederler. Kullandıkları kökboyanın kalıcılığı bu işlemelerin mührüdür. Ayrıca saçlarının tellerini siyah iplik yerine kullandıkları da görülür. İşlenen saçlar günümüze kadar canlılığını kaybetmeden gelmiştir.

Sinop kırsallarında derleme yaparken, kadınlarımızı erkeklerle birlikte tarlada, bağda, bahçede çalışırken buldum. Görüşmelerimi zaman zaman tarlada, zaman zaman evde, bazen de kapı avlusunda yaptım. Onlarla dağa oduna giderken de görüştük. Sırtına yüklediği odunun ağırlığı altında ezilirken bile “evimize buyurun çayımızı çorbamızı için” diyerek misafirperverliklerini sergilediler.

Gerze kadın giysisi 

Sinop kadın işlemeleri, ilçe ilçe farklılıklar göstermektedir. Araştırmalarımda, Durağan’da önü ve arkası işlemelerle bezenmiş çok önemli kadın giysisi gördüm.  Gerze ve Dikmen köylerinde çok çeşitli paça ve entari nakışları derledim. Ayancık ve Türkeli bölgesinde yaka, nezgep ve paça nakışlarındaki incelik çok dikkat çekiciydi. Boyabat’ta işlenen peşkir ve örtü nakışları, saray kültürünün detaylarını taşıyordu. Durağan, Saraydüzü ve Boyabat yöresi çember dokumaları günümüze kadar taşınmıştı. Mahrama ise Durağan’a özel, öne çıkan bir kültürdü.  Kadınlarımızın mutfak kültürü de göz ardı edilmemeliydi.

Madalyonun arka yüzü     

Türkiye’nin birçok üniversitesinden öğrenciler, bitirme tezleri için derlemelerim, görüntü, fotoğraf ve söyleşilerimden faydalandılar. Araştırmalarımı seve seve paylaştım. Araştırmalarımın sebebi, madalyonun arka yüzündeki gerçektir. Batı Karadeniz Bölgesinde, dağlık kesimlere yerleşen göçerlerin tarihi çok eskidir. Savaş yılları yılgınlarıdır onlar. Selçuklu dönemi, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde yıllarca Anadolu’nun her köşesinde savaşmışlardır. Savaşlar, çete saldırıları, işgaller, isyanlar nedeniyle dağılan gruplardır onlar. Sağ kalanlar, aileler halinde yüksek Sinop dağlarına tehlikelerden uzak kalmak için yerleşmiştir. Bu sebeple Sinop köylerinde yerleşim çok dağınıktır. Böyle bir ortamda, kadınlarımız okula gitmeden, kurs görmeden, işleme eğitimi almadan kendi kültürlerini yaşatmıştır. Büyük şehirlere yapılan göç ile bu çalışmaların arkasının kesilmesi üzücüdür.

Savaş mitoloji destan kahramanı kadınlarımız

Eski kadınlarımız, tarih boyunca her alanda varlıklarını ortaya koymuştur. Tarih sayfalarının savaş, mitoloji ve destan kahramanlarıdır onlar. Modayı kendileri yaratmış, kültür ve sanatta varlıklarını dünyaya göstermişlerdir.  Yöremizin gençleri ve akademisyenlerini AR- GE çalışmaları ile kırsal alanlarda görmeyi yürekten istiyoruz. Memleketimiz organik tarım, biyolojik çeşitlilik, kök boya, desenler, giysiler, dokumalar, ahşap el sanatları, ahşap ve taş mimari, doğal su kaynakları, tarihi doku, yayla turizmi, kültür ve sanat alanlarında projeler geliştirecek girişimcileri özlemle beklemektedir. Yüzümüzü sanal gerçekliğin renkli popülizminden, memleket gerçeklerine döndürmek doğaya, insana,  canlılara ve tüm varlığa iyi gelecektir. Hedeflenen,  bu güzellikleri sanayileşme ile birlikte uygun yürütmektir.

Sanayileşmenin getirdikleri ve götürdükleri

Artık, sanayileşen dünyanın getirdiği kolaylıklarla yaşıyor, zamandan kazanıyoruz. Getirdikleri ve götürdükleri üzerinde düşünürsek; şapkayı önümüze koymak gerekecek. Topraklarımız boş duruyor, marketlerden alış veriş yapıyoruz. El dokuması yerine tekstil ürünleri kullanıyoruz. Polyester, katkı maddeleri,  kimyasallar tüm yaşamı kuşatmış durumda. Sokak oyunları yok olmuş, yaparak- yaşayarak öğrenme, yerini sanal deneyime bırakmıştır. Geçmişte oyununu ve oyuncağını kendi yaratan çocuk, bu gün bilgisayarda bir “tık” ile başardığını günlük yaşamda başaracağını sanmaktadır. Şairin “nerede bir köy türküsü duysam şairliğimden utanırım” dediği türküler, artık duygu yoğunluğunu kaybetmiştir. Bilişim teknolojileri, yarattığı sanal güçle toplum yaşamını, psikolojisini ve kültürünü yönetmeye başlamıştır.

Yılda bir kere çiçek açan bitki, hormonla her ay çiçek açmaktadır. Tavuklara gece aydınlatma uygulanıp, günde iki kere yumurtlatılmakta, bitki ve tavuğun ömrü kısalmaktadır. Çoğaltabileceğimiz bu örnekler, bize altın yumurtlayan tavuğun hikâyesini hatırlatır. Toprak- hava- su ve güneşin dostluğunu kaybetmeden, sanayi ve teknolojinin yeniliklerinden faydalanmalıyız. Yoksa bize toprak küser, hava küser su küser, güneş küser.

Kar taneleri yere inerken, hiç birbirine çarpmazmış. Eğer çarpsalardı, gökten üzerimize dev kartopları yağardı. Hayvanlar, sadece karnını doyurmak için öldürürmüş. Her zaman öldürselerdi, dünyada canlı kalmazdı. Tarla fareleri zararlı diye ilaçlanıp öldürülmüş. Daha sonra ülkede, çekirge istilası baş göstermiş. Ekosistem içinde inanılmaz bir uyum, ölçü ve denge vardır. Toplumun kültürel dengesinin de bir aritmetiği ve iç dinamikleri olduğu unutulmamalıdır. Yumuşak ve doğal geçişler bu dinamizmi olumlu etkiler. Eskiden kasaba ve nahiyeler vardı.  Köyden kasabaya yapılan göçte, kültür kayıpları olmazdı.  Büyük şehre yapılan göçlerde, sert geçişler ve sonuçları gözlenir. Çocuklar ve gençlerde kültür dejenerasyonu öne çıkar. Doğal kültürel süreklilik kırıldığı zaman, toplumun sosyolojik ve psikolojik dengeleri etkilenir.

Kadınlarımızdan kalan son işleme örneklerinin sobaya atılıp yakıldığını duyduğumda, samimiyetimle insanlığımdan utandığımı ifade edebilirim. Büyük şehirlere göçenler, kendilerine bırakılan değerli mirası canlandırmalıdır. Bu memleket hepimizin, çalışmalı ve üretmeliyiz.

 
 

Etiketler: , ,