30 TEMMUZ 2020-BİLKE
ASKERLİK
18 yaşımda evlendim, cicim ayların devamında sıra geldi vatani göreve. Asker olup evden ayrıldım. O zamanlar elbiseyi askerlik şubesi veriyordu. Potinler dar geldi ve ayaklarımı yara yaptı. Tam da Gerze’nin panayırı idi. Şube askerleri toplayıp vapurla yol verecekti. Elbiseyi giymeden önce 1-2 gün Gerze’de kaldık. Panayır olduğu için Gerze’nin bütün sokakları plak ve davul zurna sesleri ile yıkılıyordu. Benim isteyip de hiç görmediğim bir manzara. Tam tamamına özgür olmuşum ve kendimi müziğe kaptırmışım, şarkı türkü ne çalarsa söylüyorum. Tanıdıklardan bazıları beni görmüşler ve Cafer’e ne olmuş sanatçı gibi sokaklarda türkü söylüyor diyorlarmış.
Neyse bu coşkulu hava çok sürmedi, şube bizi Tarı vapuruna bindirdi. Vapur İstanbul’da askerlerle dolmuş. Trakya, Ege, İstanbul derken askerleri toplayarak Karadeniz’e açılmış ve hep birlikte gidiyorduk. Bütün kamaralarda askerler balık istifiydi. Vapur şehir kasaba geçse de hiç bir iskeleyi geçmiyor. Her yere uğruyorduk. Gel zaman git zaman 3 günlük yolu bir haftada varabildik. Trabzon’a 3. Orduya ait olan askerleri indirdiler. Değirnmendere mevkiinde, 3 gün içtima eğitim ve talim atışlarını yaptık.Eline silah almayan bir kişi olarak hedefi tam vurdum. Çok güzel bir Türkçesi olan bir Amerikalı subay vardı, bana “hedefi tam vurdun aferin ” dedi ve bir paket palmel sigarası verdi. Evde sandığa koy çok güzel kokar dedi. Eğitimin sonunda 45 gün sonra bizi sınıflara ayırdılar. Benim sınıfım aslında piyadeydi. Başarı gösterdiğim için muhabereye aldılar.
Değirmendere’de Boztepe mevkii bambaşka koskoca bir alandı. 143. Piyade alayı,çok kalabalıktı. Yemek ve yatak işleri,temel ihtiyaçlar zordu, tuvaletimiz bile yoktu. Kepçe geliyor, boş bir alana uzunca bir ark yarıyor, gece olunca asker buraya tuvaletini yapıyordu. Asker içine düşmesin diye su matarası misali içi gaz yağı dolu gaz lambası bırakılıyordu. Su yoktu taharet yapılmıyordu. Çamaşırlarımızı tatil günü derelerde yıkıyorduk. Bir gün hiç unutmadığım bir dönüş ve çıkış olayı ile karşılaştım. Tabaklarımız elimizde yemek için kuyruktayız. Elimdeki tabak dörtgen alüminyum, 20-15 cm ve tel saplarını elle tutuyoruz. Kuyrukta beklerken arkadaki biri elindeki dürülü çamaşırlarını benim aşıma attı. Atan kişiyi gördüm. Ben de ona elimdeki tabağı attım. Bir de üzerine çullandım. Çocuk fena halde ağlıyor. Ne de olsa köylü delikanlıyız, ufak tefeğim ama yaptığının altında kalmadım. Çocuk şehirli, anasının kuzusu ben hem tabağı attım, hem de üzerine çullandım. Çocuk ağlıyor da ağlıyor. Sivaslı uzun boylu çavuş beni ve çocuğun ağladığını gördü. İkimizi de koğuşa götürdü, arkadaş ağladığı için bana dönüp “ulan burasını dağ başımı sandın” diyerek destekleme bana bir salladı ama gözlerimde şimşekler çaktı. Askerde yiyip de unutamadığım asker dayağı buydu.
Değirmendere ve Sarıkışladaki eğitim sonrası kalabalık asker grubuna muhabere kursu verdiler. Ne kadar kaldığımı hatırlamıyorum, ama orada da büyük oranda başarı aldım ki kursun sonunda beni Erzurum’daki uzman çavuş kursuna ayırdılar. Erzurum’a gitmeden önce kaledeki kursumuz esnasında telli telsiz hatlar nedir hiç öğrenmedik. Kuru pil sulu pil öğrenmedik, usta asker bizim gibileri bulunca hiç eğlenmeden durur mu. Usta askerler acemilerin eline mikrofonu veriyor cereyan akımına bağlıyordu. Bu sefer acemi askerin elleri titremeye başlıyor, usta olanlar da gülüşüyorlardı. Ben usta olunca hiç kimseye öyle şaka yapmadım. Ve de takılmadım.
Burada başarı göstermeme rağmen takım komutanımız üsteğmen Ali Rıza İleri hem beni severdi hem de üsteğmen Şevket Kuleli benimle samimi diye sık sık bana tokat atardı ama bana fotoğrafını verdi. “Cafer biliyorum bu fotoğrafımı sana veriyorum beni sevmen için değil bana küfür etmen için veriyorum demişti”. Üsteğmen Şevket Kuleli ise Rizeli bir subaydı, adam beni çok severdi. Alayda ün salmıştı, büyük küçük Şevket Bey diye tanınır sevilirdi, hiç kimseyi de takmayan birisiydi.
Kalede beni hatlı muhaberede başarı gösterince hatsız muhabere yani mors kısmına ayırdılar. Burada öyle ilerledim ki tabur komutanının telsizine verdiler. Manipleyi öyle kullanıyorum ki dakikada 80- 100 üzerinden alma ve gönderme yapabiliyorum. Bu başarımın sonucu 3. Ordudan tek kişi olarak Erzurum’daki kursa gönderdiler. Erzurum’un kavak denilen yerde yatıyor, yemeği de kursun mareşal hastanesinin yanındaki kurs binasında görüyorduk. Bir yandan 1. 2. ve 3. Ordulardan seçme gönderilen kursiyerlerin sayısı 50-60 kadar olduk. Kurs hocalarımız çok iyi kimselerdi bizlere şanslı olduğumuzu söylüyorlardı. Kurs tamir atölyesi çok değişik genel anlamda tamirat ve tadilat montaj işlerini yürüten bir yerdi. Kursumuz devam ederken bir gün kurs hocamız bizi topladı, “çocuklar çok üzgünüm atölyeyi Erzincan’a kaldırıyorlar, sizleri de kıtalarınıza gönderiyorlar” dedi. Kursun istikbalini iyi gördüğüm için ben babama mektubumda o zamanlar Kore’ye asker gönderiliyor gidebilr miyim diye babama sordum. Babamdan gelen cevap görevini bitir ve köye gel oldu. Köyden benim ayrılmamı kesinlikle istemiyordu. Öyle olunca kurs da dağıldı Kore’ye gitmeme de izin olmadı.
Bulunduğum kıtadan iyi bir telsizci olmam nedeni ile beni Artvin’e göndermek istemediler. Yazı ile durumu bildirdiler. Oradan gelen cevapta ise onbaşı Cafer”in sınır alayına ve sınır alayının dokunulmazlığı olduğu için kıtamda kalamayacağımı bildiren cevaptan sonra beni Artvin’e gönderdiler. Oraya gidince bazı eski arkadaşlarda karşılaştım. Havamız gayet iyi, iyi kötü bir de onbaşı rütbesi var. Bir de bana bonservis vererek, direk santralde görevlendirdiler. Havadaki durum ve rahatımız Trabzon’dan çok daha iyi. Bir ara Rus sınırındaki arkadaşların günleri bitmiş tezkereleri gelmiş. Onlar başkaları ile değiş olacak. 1 asteğmen 1 çavuş ve bir onbaşı 15-20 tane askerin yer değiştirme görevi bizlere verildi. Dağ taş düştük yollara seyyar mutfak var, her türlü ihtiyaç yanımızda. Tam bir askeri disiplin içinde yol alıyorduk. Dağa sapınca gece yolu şaşırdık. Zifiri karanlık, önümüzü zor görüyoruz. Köpek ve horoz sesleri dinliyoruz. O da yok. Nihayet sola doğru bir ev bulduk. Yol soruyoruz Gürcüce biliyorlar, zar zor anlaşabildik. Nihayet karakola varabildik. Rus sınırında Diyaban karakolunda askeri değiştirdik.
Askeri koğuşumuz şehre yakın muhit küçük 211. Sınır alayının tabur bölükleri ve karargahın tam teşekküllü alayı biz şimdi muhabere bölüğündeyiz. Bölük komutanımız yüzbaşı Cavit Tunç üsteğmen Şevket Kuleli takım komutanı, üsteğmen Ali Rıza İleri. Ben Ali Rıza üsteğmenin takımındayım. Adamın benimle arası hiç yok. Çok tokadını yedim. Sonradan öğrendik sebep Şevket Kuleli Rizeli ben de Karadenizliyim, adam kopuk mu kopuk efe hiç kimseyi takmıyor, beni de çok seviyor. Diğer subaylar nöbetlerinde hep ders yaparlar, askerler sevmezlerdi. Rizeli komutana gelince çağırır çalgıcıları sabaha kadar vur paylasın çal oynasın askere moral verirdi . Ali rıza ise bu adama çok gıcık olurmuş. Ali Rıza üsteğmen bana fotoğrafını verirken “ikimiz de birbirimiz sevmiyoruz, bu fotoğrafı bana küfür etmen için veriyorum”derken komutana kızdığı için sanki hıncını benden çıkarıyordu.
Trabzon’da da asker arkadaşı olduğum bir terzi vardı. Yüzü sanki Zeki Müren’e benziyordu. Arkadaş hem terzi hem de güzel bağlama çalıyordu. Ben Artvin’e gelince gene karşılaştık. Bana da yeni elbise verilmişti,elbise bol geliyordu. Ona elbiseleri düzeltmesi için verdim. Ama düzeltmeyi bırak adeta ilgi çekici bir vaziyette yapmış, beni görenler kıyafetime imreniyordu. Neyse bir sabah eğitimine çıktık, mola verildi ben bir kenarda ayaklarım üstünde çömelmiş vaziyette iken bizim üsteğmen asteğmen ve bir de yüzbaşı bana doğru geliyorlar. Ayağa kalkıp selam durdum. Yüzbaşı başımdan kepi aldı kendi başına koydu. Şevket üsteğmene soruyor nasıl yakışıklı mıyım diye. Biraz eğlendiler ve “sana bu elbiseyi kim dikti “diye sordular. Ben de söyledim, o arkadaşla birlikte onun istediği saatte üsteğmenin huzuruna geldik. Arkadaş çok korktu. “Ulan bu elbiseyi sen mi diktin” dedi, “evet komutanım” dedi. “Derhal aldığın parayı geri ver” dedi Benim de kıçıma dayak vurdu. Biz çıktık. Ama ben de o elbiseyi öylece eskittim. Ama terzi çok güzel diktiği için herkes kıyafetini ona yaptırdı.
Sonra Şevket Bey beni izine gönderdi, izinden önce oğlum Mehmet’in dünyaya gelişini komşumun oğlu Şükrü’den öğrenmiştim. Evde karım çocuğum var biliyorum, eve geldim yoklar. Onlar eve geldiler, benim de iznim bitti. Asker ocağı bana uğurlu geldiği için rahatım çok iyiydi. Çok kilo aldım, izinden dönünce iskelet gibi geri döndüm. Şevket komutan beni seviyor hediye beklermiş. Tilkilik kaşında ben kotra nedir nereden bilecem.
29 Mayıs için tiyatro hazırlandı. Önemli rol için beni seçtiler, çok mutluydum. Başarı ile tiyatromuzu gerçekleştirdik
Nihayet teskere geldi ve ben eve döndüm. Ev eski tas eski hamam. Evde karı yok çocuk yok. Hanım babasının evine gitmiş. Babam bana git karını çocuğunu getir dedi. C.SARIKAYA