RSS

Aylık arşivler: Nisan 2020

UNUTAMAYACAĞIMIZ BİR HİKAYE

ZORLU KOCA HİKÂYESİ – 30.04.2020-BİLKE

Hikaye ve masalların içinde gizli dersler saklıdır.  Hikayeler halkın yaşadığı olaylardan var olurlar. İnce nükte ve ders özelliği taşırlar.  Değerlerin kaybolduğu günümüzde, yeni nesil sanal dünyanın oluşturduğu normlar arasında  zaman geçirmektedir. Hepimize ders olacak bir hikaye:

“Annemden, herkesin yaşamına ders olacak güzel bir köy hikâyesi dinledim. Çocukluğumda dinlediğim bu hikâye bana, ömür boyu unutamayacağım bir hayat dersi olmuştur. Annem hikâyeyi, Tilkilik köyünde büyüklerinden dinlemiş.

“Çocuk, ilk defa değirmene tek başına gidecekmiş. Buğday çuvalını almış sıkı, sıkı giyinmiş. Sorumluluk almaktan mutluymuş. Evden çıkmadan babasına” değmende nasıl ekmek edecem” diye sormuş? Baba: “Oğul, değmene zallu koca gelü, sana ekmek ediverü” demiş. Zallu goca gelince bi yapulu ki”. Çocuk “zallu goca yardım edecekmiş, ne iyi“diye sevinmiş. Gitmiş değirmene.

Buğdayı öğütmeye başlamış, derken gece olmuş. Buğdayları koyuyor, öğütme devam ediyormuş. Çocuk “daha sabaha kadar buradayım karnım da acıktı, yahu bu zallu koca nerede kaldı gelemedi” diye düşünmüş. Ateş yakmış,  ısınmış, etrafta ne var ne yok bakmış. Sağa bak, sola bak derken ne gelen var ne giden. Bir taraftan da karnı iyice acıkmış. Baktı ki gelen giden yok, değirmenin hamur teknesini almış önüne, öğüttüğü undan biraz koyup su ile karıştırıp hamur yapmış ve küle gömmüş. Tuzsuz ve mayasız pişirdiği kül çöreğini iştahla yemiş. Hem acıktığı, hem de hayatında ilk defa kendi başına ekmek yaptığı için ona çok tatlı gelmiş.

Eve gelince babası“ oğul nettin” demiş. “ Baba bekledim bekledim zallu koca gelmedi, ben de unu hamur ettim kül çöreği yaptım.” “Bak oğul” demiş baba, “işte zallu goca gelmiş ve sana çöreği yaptırmış”.

Hikâye bu… Kullanılan zallu kelimesi, zorlu işle karşılaşma- zorda kalma anlamındadır. Güçlüklerin bize hayatı öğrettiğini anlatır. Her insanın kendi ayakları üzerinde durarak, zorluklara karşı çözüm üretmesi gerektiğini vurgular.”

Yaşara SARIKAYA- Bir İnci Memleketim/2010, sayfa: 412

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

DAHARA NEHİR ÜLKESİ

 BİLKE- 27.04.2020

HEY GÜZEL MEMLEKETİM

Durağan mahraması, yoksa DAHARA MI?

M.Ö. II. bin içinde bölge yerleşiği gösterilen Palalar ve Hititlerin yazılı kaynaklarında anlatılan Dahara nehir ülkesi de dikkati çeken önemli bir ayrıntıdır. Yazılı metinlerde geçen “Dahara Nehir Ülkesi”, büyük olasılıkla Gökırmak çevresindeki yerleşimleri işaret eder.  Kelimedeki ‘h’ sesi düşerse, sözcük Dara olur. Dara, dura, dur sözcükleri ise açıkça Durağan’ı çağrıştırır. Bu ilçemiz, Gökırmak ve çevresindeki yerleşim yerleri arasındadır. Durağan adı, Dur, Dura, Durağ Tur, Tura, Turağ köklerinden türemiştir. Dura, Dara, Dahara benzerliği tesadüf olmamalıdır. Konunun kesinlikle araştırılması gerekmektedir.

Dahara, Dura, Tura benzerliği hakkında, araştırma yapan Profesör Bilge UMAR şunları açıklıyor:

Tu-(u)ra,” Yüce(A)tu/ Atys” Tu, ura Domaniç. Durağan yöresi anlaşılıyor ki, Paphlagonia’daki Domanitis kapsamındaydı.[1]

Konuya Durağan derlemelerim bölümünde daha fazla yer verdim. Yöre için var olan veriler net ve kayda değerdir.

Hitit yazıtlarında övgü ile bahsedilen güzel nehir ülkesinin Sinop topraklarında olmasını elbette çok isteriz. Bire bir o bölge olmasa bile, Sinop ve çevresindeki toprakların bu övülen ülkeye yakın olduğu açıktır. Arkeolojik araştırmalar yapıldıkça, eski Anadolu uygarlıklarının yöremizdeki izleri mutlaka açığa çıkacaktır.

Derlemeler için gittiğim köylerde kervan yolları hakkında anlatılanlar, bu coğrafyanın çok tarihi olaylara sahne olduğunu gösterir. Deve kervanı, katırcı yolu, kervan yolu, gavur yolu diye anlatılan birçok yol, Durağan- Boyabat- Gerze sınırlarındaki köylerden geçmiştir. Bu bilgileri, artık son kaynak kişilerden öğreniyoruz. Bilgiler yok olup gitmeden, izler kaybolmadan korunmasını ümit ediyorum.

 

[1] Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, s, 228

KAYNAK: Yaşar SARIKAYA- Bir İnci Memleketim /2010/ sayfa,50-51

 
 

Etiketler: , , , , , ,

ÇEMBER MEMLEKETİ

BOYABAT DURAĞAN SARAYDÜZÜ

 

Boyabat, İsfendiyar sıradağları ile Ilgazlar arasında yer almaktadır Yöre halkı, her dönem ilçenin doğal avantajlarını kullanmış ve çevrede varlık göstermiştir. Boyabat’ın etrafı dağlarla çevrili olduğundan, doğal olarak korunan bir yapısı vardır. Eski tarihlerde, bu yapı önemli bir özelliktir. İlçe, eskiden sancak olan Kastamonu’ya çok yakın olduğundan, resmi ilişkilerini rahat sürdürmüştür. O tarihlerde Sinop’un, Anadolu illerine ve İstanbul’a ulaşımını sağlayan önemli bir merkezdir.

Boyabat, bu gün Sinop’un ilçeleri arasında ticari hareketliliği ile öne çıkar. Sinop’ta, nüfusu en fazla olan ilçemizdir. İlçe çevresinde bulunan Vezirköprü, Kargı ve Taşköprü, gelenekler açısından Boyabat ile benzer özellikler taşır. Bu benzerlik, yöreye göçen Türkmen ve Yörük topluluklarının geleneksel yapısından ileri gelmektedir.

Strabon coğrafyasında, Taşköprü Pompeipolis; Neapolis ise Vezirköprü’dür. Boyabat adı hakkındaki bilgiyi Strabon’un şu anlatımlarında arayabiliriz.   Strabon[1]: ”Ilgaz Dağı etrafında, Sinopis yakınındaki ülkeyi kasdediyorum. Ilgaz dağı olağanüstü yüksek ve tırmanması zordur. Bu dağın her yerinde kurulmuş olan tapınaklar Paflagonyalıların elindedir. Etrafındaki Blaene ve Domanitis oldukça verimli topraklardır. İkincisinin içinden Amnias ırmağı geçer” der. Yazının devamında savaşlar anlatılır ve sonra: “……Ve burada yapılmış bir iskan olan Pompeipolis kent olarak ilan edildi. Bu kentteki Sandarakurgion Dağı (Kırmızı Zırnık Dağı) Pimolisa’dan uzak değildir ve şimdi harabe halindeki bu krali kaleden ötürü ırmağın her iki yanındaki ülkeye Pimolisene denmektedir.  Sandarakurgion Dağının yapılan madencilikten dolayı içi boşaltılmıştır. Çünkü işçiler altında büyük oyuklar açmışlardır. Maden vergi mültezimleri tarafından işletilmekteydi ve burada suçlarından ötürü pazarda satılan tutsakları madenci olarak kullanmaktaydılar” diye devam eder. 

Prf.Dr.Bilge Umar, Domana, Domanitis, Tuwana, Tumana büyük olasılıkla Durağan yöresidir der. Blaene, Pala için Prf. Dr. Sedat Alp Kastamonu çevresidir demektedir. Strabon’un şu ifadesi önemlidir: “Sinopis yakınındaki ülke”. Ilgaz Dağı etrafında Çankırı, Çorum ve Kastamonu’nun bazı yerleşkeleri vardır. Fakat hiç biri, Durağan, Boyabat ve Saraydüzü kadar Sinop’a yakın değildir.

Bu konu bize ne kazandırabilir? Yöremizin tarihi dokusu, kendini apaçık ispatlamaktadır. Eski kültürlerin varlığı, ilçenin turizm alanında gereken yerini bulmasını sağlayacaktır. Yöre insanımız, korunaklı olan bu dağların ardına gelip yerleşmiş ve 1085 tarihinden beri sadakatle devlete görevlerini yerine getirmiştir.

Güzel memleketimizin, her bir karışı çok değerlidir. Bu güzellikleri korumak, geliştirmek ve yaşatmak hepimizin görevidir. Dünyaya egemen güçlerin yarattığı tabloda, bizler neredeyiz? Küçük ölçekli kısa vadeli yapılanmalar, yutan sermaye sistemi içinde yok olup gitmektedir. Tüm Sinop nüfusunun büyük çoğunluğu göçle büyük şehirlere taşınmıştır. Türkiye’de inşaat, tekstil, tarım, gıda, medya ve daha sayamadığım birçok sektörün hangisinde yer almaktayız?  Doğal olarak bize sunulan tarihi birikimden faydalanmalı ve gecikmeden turizm sektöründe yerimizi almalıyız.

[1] STRABON Coğrafyası, s:52

KAYNAK: Y.SARIKAYA -Bir İnci Memleketim 2010

 
2 Yorum

Yazan: 26 Nisan 2020 in Kültür Arşivi

 

Etiketler: , , , , ,

ZEYTİN ÇELİKLERİ FİLİZLENİYOR

SİNOP ZEYTİNİ YÜZYILLAR ÖNCESİNDEN YÜZYILLAR SONRASINA – 11.04.2020-BİLKE

Proje takvimi planlandığı gibi devam ediyor. Çelikler toprakla buluştu ve filizlenmesi için süreye  ihtiyaç var. Bu projede, akademik bilgi zamana tohum ekti. Şimdi toprak, iklim, zaman tohumun nüvesi koordinatlarında buluşacak. Ne güzel toprağa, havaya, suya ve güneşe dost olmak.

Toprak, yüzlerce yıllık çelikler için özel hazırlandı. Belediye Park ve Bahçeler Müdürlüğü bu aşamada özenle çalışıyor ve Emriye TEKİN süreci takip ediyor.

Korona virüs, yaşamımızı olumsuz etkilese de, projenin  doğal süreci aksamadan devam ediyor.

Yüzyılların izlerini, anılarını taşıyan bu ağaçlardan alınan çeliklerin,  Mayıs ayı başında filizlenmesini bekliyoruz. Doğaya hizmet, misli ile geriye dönecek, asırlarca geriden gelen hatıralar, asırlar sonrasına taşınacak. Gelecek için, insanlık için, doğa için HAYIRLI OLSUN. BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 11 Nisan 2020 in sinop zeytini

 

Etiketler: , , , , , , , ,

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ YER

SUÇUM BÜYÜK, PADİŞAHIM ÇOK YAŞA DİYEMEDİM 09. 04. 2020- Yaşar SARIKAYA

Bundan tam 27 yıl önceydi, suçum büyük hem de çok büyük. Halk Eğitimi Merkezinde idareciyim, öğle tatili herkes yemekte. Santral telefonu çaldı, idealistim ya, her işe koşuyorum. Zaten her işe koşmaktan suçluyum. Koştum santrale telefonu açtım ve kendimi tanıttım, öfkeli bir ses:

  •  Alo, ben ………..

Hemen anladım Sinop milletvekili.

  • “Efendim buyurun” dedim.
  • “Bana bak, sen neden benim gönderdiğim elemanı işe almadın” dedi aşağılayarak.
  • “Sayın vekilim, evet adı geçen kişi yanıma geldi, ama ilkokul mezunu, bakanın emri var,… tarihli Milli Eğitim Bakanımızın genelgesine göre ilkokul mezunu usta öğreticilerin müracaatları alınmıyor” dedim.
  • “Bak ne diyor, utanmadan hala bana cevap veriyor, sen kimsin bana nasıl cevap verirsin, gönderdiğimi hemen işe alacaksın” dedi.

İnanın suçum büyük. Meğer genelge neymiş, dürüstlük neymiş, kurallara uymak neymiş. Tek önemli olan buyruğa uymakmış. Boşuna demiyorum suçum büyük. Bilemedim ve bir türlü de öğrenemedim bu işi, suçum çok büyük çok.   Konuşmamız devam etti, ben saf saf:

  • “Genelgeye uymadan olur mu sayın vekilim” dedim. Öfkesi geçmedi vekilin:
  •  “Bak utanmadan hala konuşuyor, sen bana nasıl genelge dersin, karşında milletvekili var al dedim alacaksın” dedi vekil öfkeyle.

Konunun muhatabı bakan ve vali olmasına rağmen beni muhatap almasından onur mu duymalıydım acaba(!)? Ben böyle durumlarda sonucu görene kadar beklemeyi tercih edenlerdenim. Dur bakalım, belki göz ardı ettiğim bir ayrıntı vardır diye düşünürüm. Bu daha başlangıç, zincirleme ne olaylar ne olaylar.

O zaman usta öğreticilerin göreve alınması Vali, Vali yardımcısı, Milli Eğitim Müdürü, Halk Eğitimi Başkanı ve Halk Eğitimi Müdürü ve yardımcılardan oluşan kurul kararı ile oluyordu. Köy kurslarında usta öğretici olarak görev alacakların başvuru koşulları her yıl yenileniyordu. O yıl da en az ortaokul mezunu olma şartı konmuştu.

Bir gün odamdayım, başvuru için 45 yaşlarında tanıdığımız Sinoplu bir abla geldi. “Beni vekil gönderdi öğretmen olacam” dedi. Konuşmasından anlamalıydım, planlı programlı bir oyundu bu.  Ama bende o zeka yok demek ki. Evraklarına baktım, genelgedeki kurallara uymuyor, hemen genelgeyi çıkardım gösterdim. “İlkokul mezunu olanların müracaatını alamıyoruz” dedim. Anladım ki bu davranışı yaptığım için suçluydum. Karşımdaki büyük cesaretle

  • “Ben karışmam beni vekil gönderdi” dedi.
  • “Müracaatları ben alıyorum, ama evraklarınız kurallara uymuyor, bu işi vali ve milli eğitim müdürü ile görüşün” dedim dedim ama anlatamadım.

Beni bu olayın ortasına alıp, suçlu ilan etme niyetlerini anlamalıydım. Hala Sinoplu bir ablaya yol göstermek için çabalamaya devam ettim.

Sayın vekilimiz bana neden kızmıştı ve hedef olmuştum acaba? Aklıma gelen bir tek şuydu; seçim propagandası için tüm partiler özellikle öğlen arası saatlerinde kuruma gelmişti. İktidarın büyük ortağı olan parti ve sayın vekil ise ders saatleri içinde hem de uzun süre kurum çalışanlarını toplayarak parti tanıtımlarını yapmışlardı. Ben bu tanıtımların hiç birine katılmadım ve kurs saatlerinin aksamasını da uygun bulmadığımı arkadaşlarıma söyledim. Herhalde bu vekilin kulağına gitmiş olacaktı. Kim iletti ise bire bin eklemiş, beni suçlu ilan etmişlerdi.

Olaylar aldı başını gitti, Milli Eğitim Müdürü, Halk Eğitimi Başkanı ve beni vali  makamına çağırdı. Hepimiz ayakta duruyoruz, tekmil veren asker gibi.

  • “Yaşar SARIKAYA sen misin, bana bak sen vekilin dediğini neden yapmadın” dedi vali.

Ben de doğal olarak cevabımı vermeye çalıştım:

  • “Sayın valim, konu genelgeye uymadığı için siz de takdir edersiniz” dedim.

Diyorum ya ben suçluyum. Hiç cevap verilir mi büyük adamlara? Milli Eğitim Müdürü çaktırmadan “sus” diye işaret ediyor, bense izah etmeye çalışıyorum.  Milli Eğitim Müdürü tam tekmil, bana ne oluyor ki.(!)

Ben Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğüne vekalet ediyorum. karşı karşıya kaldığım durum ortada “eşek gibi çalışıyor nasılsa, görevde kalsın ama bizim için çalışsın”. Abluka altındayım yani. Karakterim gereği bildiğim doğrulardan şaşmadan görevime canla başla devam ediyorum.

Hem müdür vekilliğini yürütüyorum, hem tiyatro yönetiyor, hem iki ayrı yörenin halk oyunlarında 36 kişiyi  çalıştırıyor, müziklerini yapıyor kendim için de ücret tahakkuk ettirmiyorum. Usta öğretici atamaları genelgeye uygun olarak yapıldı. İlkokul mezunu olanlar atanamadı. Ama benim suçluluk durumum sürekli devam etti. O sayfayı kapatmıyorlardı. Kurumun işleyişini biliyor nasılsa, emrimizde çalışsın politikası güdülüyordu galiba. Ben de suçumun gerçekliği açığa çıksın, neymiş öğreneyim beklentimi sürdürüyordum.

Süreç  de devam ediyordu. Eğilme derecem ve açılarım, tabiyetim ve boyun eğmem test ediliyordu galiba. Bu arada bir çok  etkinlikler sahneledim. Sonra kurum teftişi yapıldı ve tam bir hafta sürdü. Öğretmenler, memurlar merkezde tam 90 kişi teftiş oldu. Teftiş başarılı geçti, İdari teftiş ise sona bırakıldı.Teftiş için özel aradılar, zaman olarak nedense izinli günüm tercih edildi. Trabzon’da Halk Eğitimi Merkezi Müdürleri Karadeniz Bölge toplantısı vardı, toplantıya gideceğim için bir gün önceden izin verilmişti.

O gün için ısrar edildi, ben de olsun diye düşündüm, teftiş aradan çıkar iyi olur dedim. İzinli olmama rağmen saatinde geldim, 8 müfettiş geldiler hoş geldiler. Durumda bir fevkaladelik var, ama konduramıyorum. Her biri aynı anda ayrı ayrı dosya, evrak istiyor, elimden geldiğince çekmece, etajer istediklerini bulup vermeye çalışıyorum. Ayağa kalktığımda bir müfettiş beni itikleyerek koltuğa oturdu, arkasında kala kaldım,  zar zor koltuğun arkasından geçtim. Bu kadar olmaz diyor aklım. Dur biraz daha bekle diyor içimdeki ses.

Her siyasi görüşten müfettiş var, tam 8 kişiler bu kadar açık yanlış yapmazlar biri biri ses çıkarır diye düşünüyorum. Toplantıya gideceğimizi de hatırlatıyorum sürekli. Her konunun bilgisini ve evraklarını sen ver, muhatabımız sensin dediler. Her konuyu da anlatıyor bilgilendiriyorum. Konunun biri bitmeden, müfettişin biri ayağa kalkıyor, beni bekletmeyin diyor salon teftişi için salonu göster diyor. En azından salonlara görevli gelse olur mu diyorum? yok olmaz diyor. Büyük salona, kalorifer dairesine gidiyoruz, aklınıza gelecek bütün ayrıntı için hem gezdiriyorum hem bilgi veriyorum. Odama geldiğimde nerede kaldın, bizi burada beklettin diyorlar. Halimi tahmin edemezsiniz, Kocaman bina bir sağa, bir sola, bir aşağı bir yukarı dolanmaktan bir hal oldum.

Bu koşturmaca devam ederken saat öğleni geçti. Halk Eğitimi Başkanı geldi “beyler biz Trabzon’a gideceğiz” dedi. Ben merakla bakıyorum, ne diyecekler diye. Sihirli sözcük buymuş demek ki. Tamam dediler, toparlandılar çantalarını aldılar, bana ellerini uzatarak veda etmek istediler. Sabrım burada taştı, ” ne yapmak istediniz arkadaşlar,  neydi bu olanlar, toplantıya gideceğim evrakları hazırlamam gerek, bazı konularda sayman, memur ve görevliler yardımcı olur desem de dinletemedim. Ne vedalaşması dedim, siz yolunuza ben yoluma, elimi vermedim. Biz Trabzon’a toplantıya gittik. Sonra Sinop’a döndük.

İşte artık ellerinde soruşturma açacak iyi bir bahane vardı ve soruşturma açıldı. Müdür teftişe izin vermedi diye. Bir haftada yaptıkları  kurum teftişi ve benim teftişim sümen altı edildi. İşte şimdi suçum belli olmuştu.

Teftiş başlatıldı, fezleke hazırlandı. Ben bu süreci yaşarken, olanları bir de sanki astral  seyrediyordum. Dünyada geçerli akçe nedir, insana eğilmek için neler dayatılır, geçici büyüklüklere neden tapılır, adam kandırma ustalığı ne kazandırır…..gibi konularda ihtisas yapıyordum adeta.

Uzatmayayım sonuç ne oldu: BANA DERS VERDİLER. Ceza verdiler ama meslek hayatımda hiç ceza almadığım için iptal edildi. Ben de zaten utanmadan ceza verecekler mi diye merak etmiştim.  Ve emekli olmaya kara verdim 20 yılım dolmuştu meslekte. Bir ay daha çalıştım ne olur ne olmaz belki eksiklik olabilir diye.Emekliye ayrıldım. İyi ki de ayrıldım.

İnsanın özgür dünyası, hiç bir şeyin gölgesinde kalmamalı. İnsanlığa katkı sağlamak istiyorsak, tüm yanlışlara dur demeliyiz. Aynı grup, aynı siyaset, benim adamım anlayışı ile kendi dışında ne varsa değersiz kılan anlayış yerini gerçek mücadeleye bırakmalı.

Evet, birlikte olmak güç verir, bu birlikteliğin gücü ezilenlere, yoksullara, çaresizlere fayda sağladığı sürece. Her görüşün kodamanları ön saflarda yer alırken, oluşan gruplar yine menfaatçilere yararken gidişata olumlu değişimler getirmeliyiz. Gençler, sizler bizim güvencemizsiniz. Bu değişimleri sizler gerçekleştireceksiniz.

BİR ANEKDOT: Özür dilersen soruşturma açmayız diyen bir kurul başkanı var onu da atlamayayım. Yahu suç suçtur, ne uzattınız, suç varsa özür dileyince suç kalkar mı?Ne idi bu kendine biat hırsı, anlamadım, anlayamayacağım. Bu hırsı nerede görsem  nefret ettim ve etmeye devam edeceğim.

 
Yorum yapın

Yazan: 09 Nisan 2020 in Uncategorized

 

BİLKE “HALK ANKETİ” SONUCU

BİLKE HALKBİLİM ÖDÜLLERİ  HALK ANKETİ” SONUCU BELİRLENDİ 06.04.2020

Atatürk’ün Bandırma Vapuru ile Samsun’dan önce Sinop’a geldiği tarihi unutmuyoruz. Bu nedenle  “18 MAYIS 1919 ANISINA” her iki yılda bir halkbilim ödülleri veriyoruz. Ödül törenine ilk defa 2012 yılında başladık, her iki yılda bir devam ettik bu yıl da  beşincisini gerçekleştiriyoruz.

Halkbilim ödülleri yanı sıra, mesleki başarısı, halka yakınlığı,  halkın gönlünde iz bırakan kişileri de halk anketi ile belirlemek istedik.   İlk defa 2016 yılında halk anketi kategorisi açtık; anket sonucunda Sinoplular, Dahiliye uzmanı Sayın Dr. Burhan ŞENDİL’i seçtiler.

2020 yılında da aynı kategoride halk anketi gerçekleştirdik. Anket sonucunda Sinoplular iki isime karar verdiler:

“Yardım Sevenler Derneği Sinop Şubesi Başkanı Sayın Sevim ÜNALDI”

 

Sevim ÜNALDI

Ortopedi ve Travmatoloji Omurga Cerrahisi “Sayın Prof. Dr. Azmi HAMZAOĞLU”

 

Prof.Dr. Azmi HAMZAOĞLU

Sinop ve Sinopluya hizmetleri konusunda Sinoplunun sevgisini kazanan  iki değerli insanı kutluyoruz. Mesleki başarıları  ve yardımsever kişiliği ile tüm Sinopluların ve özellikle İstanbul’daki Sinopluların gönüllerine taht kuran Sayın Azmi HAMZAOĞLU’na ve STK çalışmaları ile tüm Sinopluların gönüllerini fetheden Sevim Ünaldı’ya başarılar diliyoruz.

Telefon, mesaj ve anket formu ile anketimize katılan değerli Sinoplulara teşekkür ederiz. Mayıs ayında yapılması düşünülen ödül törenimizi virüs tedbirleri kapsamında planlayamıyoruz. Halkbilim ödülleri alanlar da siteden duyurulacaktır.

BİLKE

 

 
1 Yorum

Yazan: 06 Nisan 2020 in HALKBİLİM ÖDÜLLERİ

 

Etiketler: , , , , , ,