YİBO ÖĞRENCİLİĞİNDEN ÖĞRETMENLİĞE
SİNOP KÖYLERİNDE YAŞANANLAR
En büyük zorluk insanın henüz kendi saçlarını bile tarayamayacak kadar küçükken ailesinden uzak kalmasıymış. Bunu henüz on iki yaşımda yatılı bir okula verildiğim gün tecrübe ettim. Önceleri yatılı okulun bir çeşit cezalandırma yöntemi olduğunu düşünürdüm. Acaba nasıl bir suç işlemiştim de ailem bana böyle bir cezayı uygun görmüştü?
YİBO GERÇEKLERİ
Köylerimiz boşaldıkça, topraklar tohumsuz, evler ıssız kaldı. Köylerde hane sayısı azaldı ve yatılı bölge okulları devreye girdi. İlkokul öğrencilerinin ailesinden uzakta hayata tutunmak için neler yaşadığını biliyor muyuz? BİLKE KUZEY YILDIZI PROJESİ konuya dikkat çekmek ve öğrencilerimize faydalı olmak amacıyla başlatıldı.
Genç bir öğretmenimiz, yüreğindeki duyguları ve yaşadıklarını bizimle paylaştı. Bu sözün üstüne ne söylenebilir ki?, Kalemine, yüreğine sağlık, genç öğretmenim, BİLKE teşekkürlerini sunuyor.
BEN NASIL ÖĞRETMEN OLDUM?
“Sobasının üzerinde her daim ıhlamur çayı kaynayan bir öğretmenin, tüm imkansızlıklara rağmen güzelleştirmeye, yuva yapmaya çalıştığı, on iki öğrencili bir birleştirilmiş sınıfta başladı ilkokul hayatım. O zamanlar en büyük zorluğun birleştirilmiş sınıfta okumak, çok sevdiğim öğretmenimi başka sınıflarla paylaşmak olduğunu zannederdim.
Ama öyle değilmiş. En büyük zorluk insanın henüz kendi saçlarını bile tarayamayacak kadar küçükken ailesinden uzak kalmasıymış. Bunu henüz on iki yaşımda yatılı bir okula verildiğim gün tecrübe ettim. Önceleri yatılı okulun bir çeşit cezalandırma yöntemi olduğunu düşünürdüm. Acaba nasıl bir suç işlemiştim de ailem bana böyle bir cezayı uygun görmüştü? İlk haftalar hep yola bakmakla, ağlamakla, deftere anne- baba yazmakla geçti. Önce bitlenmeyelim diye saçlarımız kesildi. Hem de öyle bir kesildi ki kim erkek kim kız ayırt edebilmek için adını sormak gerekirdi. Nevresim değiştirme ve banyo günlerinden nefret ederdim. Çünkü ne nevresimin içine battaniye sokacak kadar gücüm vardı ne de banyo suyunu ayarlayabilecek aklım. Sonraları diğer çocuklar gibi ben de alıştım. Tabi bana kattıkları da çok fazlaydı yatılı bir okulda kalmanın. İnsan orada azla yetinmeyi, paylaşmayı da öğreniyor. Önce bir dilim ekmeği paylaşıyorsun, sonra bir odayı, bir masayı, sevgini, derdini, özlemini… Ve yavaş yavaş artıyor paylaştığın şeyler.
Lise hayatımın da ortaokul hayatımdan pek farklı geçtiği söylenemez. Sadece zaman, mekân ve kişiler değişti. Yine yatılı bir okul, sekiz kişilik bir yurt odası, sabah yedi akşam yedi etütleri, makarna ve mercimek çorbası…
Yurttaki hayatım bir önceki yıllarımın aynısıydı ancak okulda daha önce içine girmediğim ve alışık olmadığım yabancı bir ortam vardı. Yatılı olanlar ve olmayanlar arasında hemen hemen gözle görülür bir çizgi çizilmişti. Onlar arabalarla okula bırakılırlardı. Hatta birçoğunun kendi arabası bile vardı. Ancak yatılı olanlar bir servisin içine tıklım tıklım doldurulur adeta okulun kapısından içeri atılırlardı. Aslında üniformalarımıza bakmak bile yeterliydi kimin yatılı olup olmadığını anlamak için. Çünkü biz yatılı olanların üniforması solmuşken onlarınki pırıl pırıl parlardı. Belki bu yazıyı okurken kaldı mı 21. yüzyılda böyle bir ayrım diyeceksiniz. Evet bizzat yaşadım ayrım bizim en büyük kahrımızdı.
Sonra öğrenciler arasındaki bu ayrımı kaldırmaya gönül vermiş, hayatla olan zorlu mücadelemi desteklemek isteyen bir dernekle karşılaştım. Bilim Kültür Eğitim Derneği. Henüz lise ikinci sınıftaydım. Kendisini hep şükranla andığım okul müdür yardımcımız beni yanına çağırarak bu dernekle tanışmama vesile oldu. Hani bazen insan kendini dünyanın en şanslı kişisiymiş gibi hisseder ya o çocuk yaşımda kendimi bana öyle şanslı, öyle değerli hissettirdi ki BİLKE.
Üniversite yıllarımda da benden desteğini esirgemedi BİLKE. O yıllarda da kurduğumuz aile ilişkisini sürdürmeyi başardık. Her geçen yıl daha da büyüyen, genişleyen ve etrafına umut veren bir aileydik. Attığım her adımda onların desteği benimleydi. Bu yüzden lise ve ortaokul yıllarımda yaşadığım o ayrımı, dışlanmışlığı üniversite yıllarımda hiç yaşamadım. Çünkü bir telefon uzağımda olan “alo” dediğimde bana cevap verecek birçok gönüllü annem vardı.
Bu yıl BİLKE ile tanışıklığımızın sekizinci yılı. Sekiz yıl önce ürkek bir öğrenciyken ellerimi tutan ve benim en büyük şansım olan BİLKE, öğretmen olduğum bu yılda ve gelecekteki hayatımda bana bir rehber ve sıcak bir yuva olmaya devam edecek.”
Seyhan DANACI