23 eylül 2019 Şafak Gündüz SARIKAYA
Üniversite hazırlık sınıfında okurken, hemen İngilizce konuşacağımı düşünürdüm. Ama düşündüğüm gibi olmadı. David adında bir İngiliz Hocamız vardı. Onu her gördüğümde, İngilizce pratik yapmak için konuşmak isterdim ama başaramazdım. Sorularına kısa cevaplar verince dediğini anlamadığımı fark ederdi. Bu yüzden hoca, Kayseri sokaklarında beni görünce elini başına götürür, yine mi bu derdi sanki. Anlamama rağmen ısrarla David ile konuşmaktan vazgeçmedim.
Bir gün yanımda babam vardı. Kayseri’nin meşhur Sivas Caddesi’nde hocama rastladık. Yine yanına gittim ve her zamanki gibi,
-“Not again “ dedi ve elini alnına götürdü.
Ben umursamadım, bu babam diye tanıştırdım. David,
-“Memnun oldum” dedi.
Babam, başladı Amerikan aksanı ile konuşmaya. Bizim David şaşırdı, kekelemeye başladı. “Baban, çok güzel İngilizce konuşuyor” dedi bana dönerek. Ben de biliyorum tarzında başımı salladım. David’in fiyakasının sarsılması çok hoşuma gitmişti. Not again!
Rahmetli babam, David yanımızdan ayrıldıktan sonra çok gülmüştü. Hatta ne zaman aklına gelse, David’in kekelemesinden ziyade şaşkınlığına güldüğünü söylerdi. David’e göre, babamın görüntüsü iyi İngilizce konuşacak birine benzemiyordu. Sebebi her neyse, aklımda kalan bu anıya ikimizin de çok gülmesiydi.
O yıl babamla beraber Kayseri’den Ürgüp’e geçmiş ve onun sayesinde karşılaştığımız turistle konuşmuştuk, bu işin sanıldığı kadar zor olmadığını göstermişti bana. Ürgüp’te rastladığımız 2 Amerikalı ile uzun bir konuşma yapmış ve bu işi başarabileceğimi ilk orada düşünmüştüm. Ama hala eksiklerim vardı, bu sebeple 1 yıl sonra Sinop’ta nerede turist görsem konuşmaya başlıyor ve konuşarak İngilizcemi geliştirmeye çalışıyordum. Babamın cesaret verişi, teşviki ise çok önemliydi.
Aradan bir ya da iki yıl geçmişti. Bir yaz günü babam yanında 2 sırt çantalı turistle Sinop’taki evimize geldi. Annemin tepkisi hazırdı.
-“Nereden buldun bu bitli turistleri?” diye.
Babam, Büyük Cami (Alaaddin Cami’nin )avlusunda gördüğü ve hiç tanımadığı turistleri hiç düşünmeden evimize getirmişti.
– “Turistler otel arıyorlardı, arkeoloji okuyorlarmış. Benim oğlum da arkeolog bizim eve gelin dedim” diye sakince anneme cevap verdi.
O gün hayatımın bir dönüm noktasıydı benim için. Avusturya’dan kalkıp gelen arkeoloji öğrencisi bir erkek bir kız 2 turist Türkiye’yi gezmeye gelmişlerdi. Sinop’u gezi rehberinden bulmuşlardı. Annemin söylenmelerine karşın birkaç gün misafir ettik onları. Ben de Sinop’u gezdirmeye başladım. Arka deniz denilen Kumkapı Sahili’nde bir kaya parçasına rastladık. Turistler Avusturya’da arkeoloji okuyorlardı. Benden birkaç yaş daha büyüktüler. İkisi de Roma dönemine ait bir sütün başlığını bulmanın sevinci ile adeta bana yalvardılar:
– “Bunu müzeye götürelim, ama mutlaka, lütfen” dediler.
Beraber müzeye gidip abimin arkadaşı olan Müdür Akif Bey’den ricada bulunup sütun başının müzeye getirtilmesi için bir araç temin ettik. Bu hareketimle, bir yıl sonra Turizm Danışma Bürosu’nda kendimi gönüllü rehber olarak bulacaktım ve bu işi resmi olarak yapacaktım.
Turistlere ulaşım, konaklama ile ilgili birçok bilgi aktarıyordum. Büroda posterlerini gördüğüm yerleri aslında hiç görmemiştim. Bu yerleri görmek ve dolaşmak isteğim o zamanlar kafamda canlandı. Artık turistlerle ve hatta Sinopluların adlandırdığı biçimde Radar’daki yani Türk Amerikan Ortak Savunma Tesislerindeki Amerikalılarla rahat konuşabiliyordum.
Babam, 50’li yılların ortasında işçi hatta, amele olarak girdiği bu tesiste, kendi kendine İngilizce öğrenmiş ve hatta tercüman bile olmuştu. Çok başarılı çalışmalara imza atmış ve birçok kişinin İngilizce öğrenmesine ve iş bulmasına da vesile olmuştu. Emekli oluncaya kadar orada çalışmıştı. Aradan geçen onca zamana karşın, cenazesine katılan eski Radar çalışanları saygıyı ve hürmeti esirgemediler ve onu son yolculuğunda yalnız bırakmadılar.
Geçmişe döndüğümüzde görüyorum ki, babam bize kişilerin kimliğine, kılığına bakmadan misafir edecek kadar konukseverliğini, cömertliğini bırakmış. Onun gibi köyde zor şartlarda yetişmiş ve kendi kendini yetiştirmiş biri için bu özellikler insanlığa bir mesaj niteliğindeydi.
Toprağı bol, ruhu şad olsun!
ŞGS