BİR SENKRETİZM ÖRNEĞİ OLARAK SİNOP’TA HELESA GELENEĞİ VE MİTİK NİTELİKLERİ ***Yrd.Dç.Dr. Songül ÇEK**
Giriş
Mitik anlatılar ve buna bağlı törenler öncelikle sözlü kültür ortamında gelişen ve daha sonraki dönemlere değişerek aktarılan olgulardır. Bu nitelikleri bakımından mitlerin bugünün koşullarında yaşamaya devam etmeleri mümkün olmuştur. Sosyal hayatta ve inanç sistemi içerisinde ritüel olarak devam ettirilen mitler sayısız davranışın ve bilginin temelinde yer almaktadırlar. Çünkü “kutsal gelenek, en eski vahiy, örnek gösterilecek model” anlamına gelen mitlerin işlevlerinden biri insana, nesnelerin/varlıkların kökenini göstermesidir. İnsan, miti yeniden anımsatılan ve yeniden gerçekleşme aşamasına getirilen olayların kutsal, coşku verici gücünün etkisine girmek anlamında yaşar (İçli, 2012:1499). Bascom, halk bilimi ürünlerinin işlevlerini değerlendirirken onların eğlendirme, hoş vakit geçirme işlevlerinin en sık karşılaşılan olduğunu, ancak sadece bununla sınırlı olmadığını vurgular (Bascom,2005:226).Toplumsal işlevleri bakımından halk bilimi unsurları katılımcıları eğlendirmeye, tek düze yaşamdan uzaklaştırmaya, olumsuzlukları yok etmeye yönelik işlevleri vardır. Ancak bunlar kadar önemli diğer işlevleri arasında toplumun ortak paylaşımlarının değer ve inançlarının sürdürülmesini sağlamak yer alır. En ilkelinden en modernine her toplumda kutlamalar, şenlikler, törenler aslında kollektif düşüncede toplum olmanın bir ön koşulu olan birliktelik duygusuna cevap olurken topluluğa ait bilgi inanç ve değerlerinde sürdürülmesini güncellenmesini sağlar ( Erginer, 2005: 32). Tüm dünyada olduğu gibi Türklerde de kökleri çok eskilere uzanan, çeşitli evrelerden geçerek yeni anlamlar kazanan, farklı adlar alan işlevsel uygulamalar vardır. Bunlardan biri Sinop’ta uzun yıllardan beri devam edegelen “Helesa”/ “Sellime Çıkma” geleneğidir. Burada üzerinde durulmak istenen konu Helesa geleneğinin ne tür mitik ögeler üzerine inşa edildiğini ortaya koyma denemesidir. Eski Türk inanç sistemi içerisinde dünyanın yaratılışına dair anlatılar çeşitli araştırmacılar tarafından tespit edilmiş ve değerlendirilmiştir(1). Bugün gündelik yaşamın içerisinde var olan birçok uygulamanın temelinde bir tufanın hikayesi olan mitlerin izleri görülmektedir. Sinop’ta yaşatılan bir geleneksel tören olan “Helesa”, diğer adıyla “Sellim” özü itibariyle tufan mitinin yeniden üretimidir. Bu yazıda Helesa töreninin öncelikle mitolojik kaynağı belirlenmeye çalışılacak daha sonra Türk sosyo-kültürel yapısı ve inanç sistemi içerisinde aldığı yeni şekiller üzerinde durulacaktır. “Helesa” – “Sellim”in senkretik niteliği belirlenerek sosyal yaşam içinde kazandığı anlam ve fonksiyon değerlendirilecektir.
1.Helesa’nın Mitik Niteliği
Sinop’ta her yıl geleneksel olarak yapılan “ Helesa/ Sellime Çıkma” Ramazan ayında iftardan sonra gerçekleştirilen bir törendir.(2) Sinop halkı ramazan ayının on beşinden sonra akşamları, süslenmiş bir küçük filikayı mahalle aralarında gezdirerek evlerden bahşiş toplarlar. Her evden filikaya atılan bahşiş belli olsun, bahşişin sarılı olduğu mendilin ucu gece karanlığında görülebilsin diye yakılır. Toplanan yiyecek ve para gençler arasında paylaşılır. Gemi dolaştırılırken topluluğa önderlik eden kaptan mani söyler, diğerleri bir ağızdan maniyi tekrar eder. Yapılan törende söylenen maniler, denizcilik ve denizcilerle ilgidir. Sinop’a özgü olduğu tespit edilen bu geleneğin ne şekilde ortaya çıktığına dair anlatı şöyledir:
“Karadeniz’de temmuz, ağustos ve Sinop haricinde tüm zamanlar fırtınalı geçmektedir. Denizciler, yelkenli gemiler şiddetli fırtına zamanlarında Sinop’a sığınmaktadır. Bu fırtınalı günlerden birinde Sinop’a sığınan bir gemi birkaç hafta burada mahsur kalır. Geminin tayfaları yiyecek erzak bittiğinde açlık yaşamaya başlarlar. Halktan dilenmek de istemezler. Geminin kaptanının önderliğinde bir “filikayı/ küçük bir gemiyi” süslerler ellerine fenerler alarak şehre girerler Kapı kapı dolaşarak, maniler söyleyerek yiyecek toplarlar. Her evden filikanın içine yiyecek atılır, daha sonra toplananlar paylaşılır.” (K.K.1)Geleneğe ait yukarıdaki, anlatı tufan mitine dair birtakım ip uçları içermektedir. Tufan mitleri mevsimlik törenlerin ya da başka deyişle yeni yıl törenlerinin makro kosmik örneğidir (Eliade, 1994: 61). Bu nedenle daha büyük bir çerçeveden bakıldığında Helesa töreni tufan miti çerçevesinde ele alınıp mevsimlik bereket törenleri olarak incelenebilecek bir rütüeldir.
Hemen hemen tüm dünya mitlerinde var olan tufan olayı, yaratılışın ve bunun sürekliliğinin bir aşamasıdır. Tufan mitleri kaostan kosmosa geçişi simgelemektedir. Mircae Eliade’ye göre kötülüklerin ve günahların arttığı kaosta Tanrı, insanları cezalandırır, yer yüzünü sularla kaplar. Onun elçilerinden biri bir gemi yapar hayvan ve bitkilerden gemiye alır böylece türlerin devamı sağlanmış olur. Yaratılış yeniden gerçekleştirilmiş olur( Eliade, 2001:77).
Türklerin mitik anlatılarında, efsanelerinde tufan mitleri yaygın olarak kullanılır. Dünyanın sonu veya kıyamet için Altay Türkleri arasında “ Kalgançı Çak” adı kullanılmaktadır. Buna göre dünyada iyilikler azalacak günah ve fenalık artacak; kötü tanrı Erlik ile iyi tanrı Ülgen savaşacak,sonunda bir tek Ülgen kalacak ve insanlar onun sayesinde yeniden dirilecektir. 19. yüzyılda Verbitsky tarafından tespit edilen Altay Türklerinin tufan efsanesine göre de tufandan önce yer yüzünün hakimi Tengiz Han( deniz han)’dır. O zamanda “Nama” adlı meşhur kişiye Tanrı- Ülgen tufan olacağını insanları hayvan ve bitkileri kurtarmak için bir gemi yapmasını buyurur. Nama gemiyi Tanrı Ülgen’in istediği gibi yapar ve insanları, hayvanları gemiye alır.Yer yüzünü karanlık kaplar, yer altından denizlerden sular fışkırır, karalar sulara gömülür. Gemi yüzmeye başlar, gök ve sudan başka bir şey görünmez sular çekilmeye başlayınca gemi Tuluttu ve ve Çomgaday dağlarında karaya oturur. Tufandan sonra Nama( Nuh) Yayık Han( tufan han) adıyla tanrılar arasına katılır. Yeni nesiller onun için kurban keserek onun koruyuculuğunu kazanırlar ( İnan, 2006:22-26). Tufana ait bu mitik anlatı ile bugün Helesa geleneği arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Denizde fırtınaya yakalanan gemiciler, tufandan sonra Sinop limanına sığınma ve tufan sonrası dinginlik kaostan kosmaosa dönüşü hatırlatmaktadır. Tufan mitlerinde yaygın olan diğer bir nokta yaşanan kıtlıktan kurtulma çabaları, yani yeniden hayata dönüştür. Bu nedenle Helesa’da çıkılan kara parçasından yiyecek toplama bu yolla bolluğun düzenin sağlanması evreleri tufan mitleriyle ortaklık gösterir. Zaman içinde değişimlere uğrayarak ancak mitik kökenini koruyarak ritüelistik yapı içinde varlığını sürdürmüştür. Bugüne kadar devam edegelmiş bu törenin sürekliliğini sağlayan temel işlev, topluluğun yaşayacağı düşünülen olumsuzluklardan, kötülükten, kıtlıktan sakınmaktır. Tufan mitlerinin ve buna bağlı anlatıların varlığının nedeni onların olumsuz etkilerinden sakınmaksa eğer Sellim’de de böyle bir amaç olmalıdır. Helesa’nın tekrar ediliş nedeni kötülükten, kıtlıktan uzaklaşmayı sağlamaktır, denebilir.
Metin And’ın belirttiği gibi Kuttören( rütüel), genellikle toplumun kaygı verici bir durumda kendiliğinden ortaya çıkan bir duruma karşılık bir tepkidir. Gennep’e göre bunlar geçiş kuttörenleridir. Toplum bireylerinde bir çağdan ötekine geçiş bir uğraştan ötekine geçişler dizisidir. Doğum, evlenme, erginlik, esnaf loncalarında çıraklıktan ustalığa geçiş, bir durumdan ötekine geçiştir. Bir eşiktir. Bu nedenle geçiş kolaylaştırma töreni yapılır, böylece toplum düzeni sağlanır (And,1985:53). Çoğunlukla dinî karakterli olan ritüeller, bireysellikten öte grup bilincini ve birlikteliğini ortaya koyan duygusal bir kanal, yeni bilgi ve tecrübeler için bir rehber olarak geçmişi günümüze, günümüzü de geleceğe bağlayan bir bağdır( Değerli,2013: 573-587).
Doğaya bağlı yaşam sürdüren toplulukların yaşadığı olumsuzluklarla baş edebilmesinin yolu, olumsuzluğun nedeni olarak gördüğü durumu, inançları doğrultusunda ortadan kaldırmaktır. Frazer’a göre kimi ilkel topluluklarda kötü ruhların kovuluş tarihi tarım dönemlerine göre saptanır. Yeni Gine’nin doğusunda Kiriwina’da taze yer elmaları toplandığında halk günlerce şenlik yapar, dans eder, pazıbentler ve birçok yerli para ve benzeri birçok eşya bir tezgahta sergilenir. Eğlenceler sona erince bütün halk toplanır bağırarak ev direklerini döverek kötü ruhları köyden kovarlar. Halkın düşüncesine göre ruhları eğlendirmiş karınları doyurulmuş, onlara para pul verilmiştir. Tüm istekleri yerine getirildiği için artık köyü terk etmeleri gerekir. Bazı Hindikuş kabilleri arasında ise kötülüklerin kovulması hasattan sonradır. Son ürün alındıktan sonra su ve sütle pişirilmiş bir tür lapa yenir, ardından ailenin reisi tarafından tüfekle dışarıya ateş edilir. Ertesi gün eğlenceyle geçer buna “şeytan kovma” denir( Frazer, 2004: 230-231).
Her yerde biyokozmik ritimlere dayalı ve daha büyük bir sistemin – periyodik arınmalar (temizlenme , oruç, günah çıkarma vb)- bir parçasını oluşturan bir zamansal periyodun başlangıcıyla bitişi ve yaşamın periyodik yenilenişi kavramı bulunmaktadır. Hemen tüm dünya mitlerinde bu, yeniden doğuş ve arındırmadır. Eski olan her şey, günahlar, kötülükler, ifritler kovulur. Her yeni yıl, zamanın baştan başlaması yani kozmogoninin tekerrürüdür. Yaratılış anını yeniden kurma çabasıdır (Eliade, 1994:63-64). İnsanlar hangi dinden olursa olsun zamanı algılarken ve yorumlarken dinsel, mitsel ve kültürel birçok faktörün etkisi altında kalmıştır. Özellikle kutsalın belirlenmesinde zamanın nasıl algılandığı çok önemlidir. Zaman hem kişisel hem de toplumsal açıdan farklı algılanan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır ancak zamanın dinîleştirilmesinde (kutsallaştırılmasında) söz konusu kutsal zaman ile kendisine gizli güçlerin yüklendiği kutsal varlıkla iç içe bir durum söz konusudur (Dölek,2014:371-390). Türk kültüründe de başlangıç, tufan ile iç içedir; yeryüzünün yeniden ilk başlangıçtaki sularla kaplı haline dönmesidir. Tufan yenilenmenin sembolüdür, fakat yenilenme bir çeşit devrim ile ortaya çıkmaktadır. Çünkü tufan ile eskimiş olan her şeyin sonu gelir ancak dönülen yer ise başlangıç yani öz’dür. Bu bağlamda yaşamın bir çember olduğu inancını benimseyen ilkel toplumların düşünce sisteminin en güzel örneğidir. Kötülük yüzünden kaos ortaya çıkar ancak sonradan yeniden dinginleşir ( Karakurt, 2011).
Görüldüğü gibi tufan miti bir sondan çok dünyada yeniden hayatın başlangıcına referans etmekte buna bağlı olarak düzenin korunmasına yönelik bolluğun bereketin artması için bir takım uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda Sinop’ta gemiciler tufana ve sonrasındaki bereketin artması beklentisine yönelik uygulamaları Helesa töreni ile gerçekleştirmektedirler. Helesa, Tufan miti ile yeni yıl mitinin ve buna bağlı mevsimlik törenlerin iç içe geçmiş halidir.
Gemicilerin yakalandığı fırtına Nuh Tufanının başlangıcını anımsatır. Tanrının dünyayı cezalandırışı gibidir. Geminin Sinop limanına sığınışı ve bir süre sonra tayfaların yiyecek erzakının tükenmesi ile anlatılan, yaratılışın yeniden başlamasına geçişin ilk evresidir. Kötülüklerin, günahların artması, kıtlığın yaşanması gemicilerin fırtınaya tutulmasıyla birleşmiş görünmektedir. Bundan sonrasında yaşanan olumsuzluktan kurtulmak için halk arasında gemi dolaştırarak yiyecek toplanır ki bu, kötülüklerin kovulması için evlerden çıkarılan “günah keçisi” olarak adlandırılabilecek olan kurban etmeye referanstır; bolluğun artması için gerçekleştirilen uygulamalardandır. Mevsimlik törenlerde görüldüğü gibi ürünün bol olması için köylerde ev ev gezen halk yiyecek toplar, bunları topluluk hep birlikte yer. Böylece hasatın bereketli olacağına inanılır. Sellim’e çıkan gemiciler kurban kesmenin farklı bir şeklini uygulayarak halktan yiyecek toplama ya da bahşiş alma yoluna gitmektedirler.
İlkel topluluklarda mevsimlik törenler çözümlendiğinde iki ayrı bölüğe ayrılır: kenosisi veya boşalma; plerosis veya doldurma. Birincisi yaşamın dirliğin sonudur, dönem sonunda kemerleri sıkma , kaçınma oruç perhiz ölüm sıkıntı canlılığın sona ermesidir. İkincisi ise yeni dönemin başlaması kuraklığa karşı yalancı savaş, yağmur yağdırma için büyü, canlanma (And,1985:57). Helesa’da evlerden yiyecek toplanması ve bunların topluluk tarafından yenmesi plerosis dönemini karşılar. Bu bir eşiktir, yeni duruma uyum sağlama için gereklidir ( Van Gennep 1909, Akt. And1985: 53). Dolayısıyla eskiyi temsil eden simge ( direk, kukla, kral) yeni duruma geçişi sağlamada törenin merkezinde yer alır. Balıkçılığın, denizciliğin yaygın olduğu toplumlarda bereketin artmasına yönelik uygulamalarda simgesel olarak geminin kullanıldığı görülür. Gemi, toprağa bağlı geçinen topluluklarda dahi bolluk sağlayıcı bir rol oynamaktadır. And’a göre tarımla geçinen kültürlerde yine gemi, bir geçiş alayı ile tarlalardan ve köyün sınırlarından geçirilir. Sadece denizci uluslarda değil Yunan, Mısır’da da vardır. Mısır’da Usis gemisi Yunan’da toprak tanrıçası Demeter gemisi eski örneklerdir. Gemi uygulaması Cermen kabilelerinde görülür. Gemi birçok tanrıçanın simgesidir. Tarımsal kuttörenlerde saban ve gemi birbirinin yerine kullanılmıştır (And,1985:57). Bu alamda karaya çıkan gemicilerin kaptanın önderliğinde küçük bir gemiyi dolaştırarak yiyecek toplamaları kıtlıktan sonra bolluğun başlaması anlamına gelmektedir. Deniz ve denizciliğe dair Anadolu’da çok sayıda mit yaşamaktadır ve bunların bugün hâlâ dönüşerek devam ettiği gözlemlenmektedir. Sinop’ta Helesa da bunun tipik örneğidir.
2.Helesa’nın Senkretik Niteliği
İslamiyeti kabul eden Türkler, bilindiği gibi yeni bir kültürle karşılaşmışlardır. Var olan kültürün birden yok olup yeni kültürün aynı şekilde tümüyle uygulanır olması mümkün değildir; bir süreç gerektirir. Eski kültürde ve inançta yer alan uygulamalar yeni kültürün ve inancın gerekleriyle bütünleşir. Bir takım değişimlerle varlığını sürdürür. Helesa’nın bugünkü işlevi eğlenme, hoş vakit geçirme gibi görünse de yukarıda söz edildiği gibi tufan ve bereket artırmayla ilgili mitler Altay Türkleri arasında yaygın olarak yer almaktadır. Bu anlatılar ve uygulamalar eski inanç sisteminin motifleriyle bezenmiş olarak sürdürülmüşlerdir.
İslami inançla birleşen Helesa ritüeli, Ramazan ayı içerisinde iftardan sonra gerçekleştirilen bir törendir. Anlatıda olduğu gibi kıtlık yaşama ve sonrasında yiyecek bolluğu tam olarak Ramazan ayına uygun düşmektedir.
Farklı geleneklerin birbirini etkilemesi sonucu oluşan yeni kültürel yapıları, gelenekleri veya düşünce ekollerini ifade etmede kullanılan bir kavram olarak tanımlanabilen senkretizm yukarıda ileri sürülenlerin karşılığı bir terimdir ( Gündüz,1998:39-52). Ramazan ayında oruç tutmak ve ayın sonunda bayram yapmak, bolluk ve bereket yaşamak eski Türk inancında var olan günahlardan Tanrıların gazabından korunmak için gerçekleştirilen uygulamalar ile paralellik gösterir. Modern yaşam içinde semavi dinlere geçişle birlikte önceki uygulamaların yerini İslamî inanç ve uygulamalar almıştır. Tayfun Atay’ın da belirttiği gibi farklı dinsel inanç ve geleneklerinin etkileşime girerek karışması sonucunda yeni inanç ögelerinin ya da örüntülerinin ortaya çıkmasına senkretizm adı verilir (Atay,2005:38). Helesa geleneği bu anlamda bir senkretizm örneğidir
Sinop’ta Ramazan ayında eğlenmek amacıyla gerçekleştirilen tören Ramazan ayının temel özellikleri ile birleşir. Oruç tutma ve iftar sonrası yiyecek bolluğu, törenin kıtlık ve bolluk (yukarıda söz edildiği gibi) olgusuyla örtüşmektedir. Öte yandan Helesa’da topluluğun mâni söyleyicisi “kaptan” ile Ramazan davulcuları arasında işlevsel uyum söz konusudur. Ramazanın 15’ inden sonra her ikisini bir arada görmek mümkündür. Konuyla ilgili olarak Ülkütaşır’ın aktarımı şöyledir:
“…Ramazan davulcuları ise mahalleleri aralarında taksim ederek bayram da dahil olmak üzere davulculuk yaparlar. Davulcular on beşinden başlayarak mahalleleri gezer herkesin haline göre çeşitli beyitler söyleyerek evlerden para toplarlar. Davulcunun söylediği maniden sonra evden bir bez içine sarılmış bahşiş atılır. Davulcuların çıkmasından iki üç gece sonra helesacılar kasabanın kahveci tulumbacı kayıkçıları tarafından küçük bir yelkenli kayığı renkli kağıt, yanan mumlarla süsleyip ellerinde gezdirirler. (Ülkütaşır, 1931:63-72).
Yine Ülkütaşır’ın belirttiğine göre Helesacılar “sellim sayma” adı verilen bir beyit ya da bir çeşit tekerleme söylerler topluluk her beyitten sonra “Helasa Yaleysa” sözlerini tekrar eder. Manilerin sözleri zaman içinde az çok çeşitlense de tekrar kısımları sabittir. Bugün söylenen maniler şöyledir:
Bismillahla başlayalım
Ayva dalı taşlayalım
Bu yıl burda kışlayalım
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Altımızda çürük minder
Altını üstüne dönder
Aman beyim bahşiş gönder
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Ahçımızın adı Tayyar
Bir kepçe koyar iki sayar
Bununla gemici doyar
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Gemi geldi duydunuz mu
Selam verip aldınız mı
Bu gemiyi tanıdınız mı
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Kaptanımız fener taşır
Uyuz olmaz durmaz kaşır
Tayfalarım hamsi taşır
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
İnce burundan geçerken
Sırmalı sancak açarken
Biz doldurup biz içerken
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Bir gemim var çift direkli
Tayfası aslan yürekli
Filikası çifte kürekli
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Elimde şimşir sopası
Olduk çocuk maskarası
Sonumuz mektep hocası
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Aşağı hamamın yokuşu
Söküldü mestin dikişi
İlle de kocakarıların cümbüşü
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Dal budarım dal budarım
Bahçede bülbül güderim
Sizleri her yerde methederim
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Bahşişi almamış olmaz
Gemi düzenini bulmaz
Tayfalar buna razı olmaz
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Sıçan gelir takur tukur
Ben sanırım düze dokur
Komşu bizden fakir
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Büyük cami direk ister
Söylemeye yürek ister
Arkadaşlar bahşiş ister
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Aşağları geze geldim
İnci mercan dize geldim
Bakın beyim size geldim
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Bir gemim var boyda bosta
Baş üstüne kurdum posta
Bizden selam olsun eşe dosta
Helesa yelesa Heyemola yusa hop
Hasan ağbi geldik size
Hatırın kalmasın bize
Bahşişi çok gönder bize
Helesa yelesa Heyemola yusa hop. (K.K.)
Ali Duymaz, törenlerde söylenen sihri şiirlerin büyüsel ve şifreli olabileceğini ileri sürmektedir. Manilerde geçen kalıplaşmış tekrar sözlerin aslında eski kutsal törenlere ait olduğunu belirtir. Helesa’da söylenen manilerin kalıplaşmış tekrar sözleri “ heyamola heleysa/ heyalesa yusa hop” biçimindedir. Bu sihri sözler koro halinde ve ezgi ya da ritimli söylenmektedir (Duymaz,2002:2). Bu sözler M. Şakir Ülkütaşır’a göre “eyyam ola” “yel ese” biçimindedir ki gemicilerin rüzgar dileğini ifade eder. (Ülkütaşır 1931, 64) Gemiciler için bol rüzgar dileği bu sözlerle ifade edilmektedir denebilir. Maniyi oluşturan asıl yapıyı gemicilerle ilgili tabirler oluşturmaktadır. Tayfaların durumu, kaptanın geminin nitelikleri dile getirilirken halihazırda bu mesleğe ait sözler söz dünyalarına yansıtmaktadır. Sefere çıkan denizci, balıkçılar için rüzgarın gerekliliği aşikardır. Bu sayede kazasız felaketsiz rahat bir sefer yaşanacaktır. Tören esnasında kaptan, halkın “mani” tabir ettiği sözleri söyler, ardından gelen tayfalar bu sözleri tekrar ederler. Bu şekilde denizden bolluk ve bereket sağlanabilecektir. Törendeki manileri bu bakımdan yalnızca edebi metin olarak değerlendirmek yetersiz olur
Sonuç
Halk tarafından gerçekleştirilen törenler şenlikler yalnızca eğlendirme işlevleriyle değerlendirilemezler, onlar aynı zamanda toplumun inancı, üretim- tüketim çabaları ve yaşam kaygılarıyla yakından ilişkilidir. Halk hayatının bütüncül olarak ele alınması hem edebi ürünlerin hem törensel uygulamaların daha doğru anlaşılmasını sağlar. Sinop’ta her yıl Ramazan ayı içerisinde tekrar edilen Helesa töreni de aynı biçimde yalnız eğlenmek maksadına yönelik değildir. Helesa’da üç ana unsur dikkat çekicidir. Törenin kaynağı ile ilgili anlatı, törenin uygulanışı ve törenin sözel boyutu. Helesa’nın ortaya çıkışına dair rivayet eskatoloji mitleriyle uyumlu bir yapı gösterir. Yaşanan felaket ve sonrasında yeniden düzenenin sağlanması kaostan kosmosa geçişi anlatır. Uygulanışı bakımından bolluk törenlerine kaynaklık eden yeni yıl mitleriyle bir düşünülmelidir. Evlerden gezdirilen küçük gemiyle yiyecek toplayıp topluluk tarafında paylaşmak en eski riüellerden biri olan mevsim törenlerini hatırlatır. Yaşamın canlanışı sembolik olarak gösterilir. Törende söylenen maniler yine inanç kalıntısı olarak denizde bereketin artması dileğini içeren, anlamsız gibi görünen “sihri sözler” içerir. Helesa/Sellim, eski inançların izlerini taşıyan aynı zamanda bugünün koşullarıyla uyumlu kültürel dayanışma unsurudur. Bugün, geçmişteki amacından uzaklaşmış ve daha çok “hoş vakit geçirme işlevi” üstlenerek sosyal bir organizasyona dönüşmüş olsa da topluluğun bir araya gelmesi ortak paylaşımlarda bulunması bakımından önemli bir kültürel ihtiyacı karşılamaktadır. Belli bir süre kesintiye uğramış olsa da Sinop Belediyesi’nin katkılarıyla bugün de devam ettirilen gelenek, Sinop’un ana geçim kaynağı olan deniz balıkçığının sembolü durumundadır. Toplanan bahşişlerin vakıflara dağıtılması özgün halinden farklı olsa da yerel halk kültürü unsurlarının korunması adına önemli bir çabadır.
NOTLAR
1.Bkz.Bilge Seyidoğlu,Mitoloji Üzerine Araştırmalar, Dergah Yayınları,İstanbul,2005; Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi I-II,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1993; Yaşar Çoruhlu Türk Mitolojisinin Ana Hatları, Kabalcı Yayınları, 2012 İstanbul
2. Ali Duymaz’ın belirttiğine göre Anadolu sahası dışında benzeri bir törene Kıbrıs Türkleri arasında da rastlanmaktadır. Sinop’ta gerçekleştirilenden farklı olarak törenin bir çocuk oyununa dönüştüğü gözlemlenmektedir. Buradaki törenin varyantlarında “mart dokuzu” adlandırmasıyla da karşılaşılmıştır; “mart dokuzu” Nevruz’a karşılık gelmektedir.
ORİJİNAL MAKALE VE KAYNAKÇA ADRESİ
“http://turkishstudies.net/Makaleler/606926937_17%C3%87ekSong%C3%BCl-edb-349-362.pdf”