RSS

Aylık arşivler: Mayıs 2021

BABAMI AĞLATAN FİLİSTİN ESİRİ

30.05.2021-Ayşe Yaşar SARIKAYA

Filistin Cephesinde 3 yıl İngilizlere esir düşen babamın halasının eşi; köyde GOFGOF ALİ lakabı ile anılırmış. Babam çocukken, o kahramanın ağzından dinlediklerini bize ağlayarak anlattı. O nesil, Atatürk’e, şehitlere, Türkiye Cumhuriyetine ne kadar çok duyarlıydılar.

Babam gözyaşları içinde:

“Gofgof Ali eniştem, savaş anılarını anlatırken ağlardı. Bir gün gelir de bu millet Atatürk’ün kıymetini anlamaz, arkasından konuşursa bizim emeklerimize yazık olur, kemiklerimiz sızlar oğul derdi. O ağladığı için ben de dayanamaz ağlardım.” dedi.

NE OLDU BU GÜN

NE OLDU DA

KENDİNİ BİLMEZLER

ŞEHİTLERİN KEMİKLERİNİ SIZLATIYOR

İBLİS BOŞ DURMUYOR

İŞ BAŞINDA……

Köyde bilinen en eski tarihte askere gidenler arasında,  İmam dedenin oğlu Mustafa Çavuş vardır. Annemin dedesidir. Annem annesinin “ babam Kafkas Cephesinde savaşa gidip dönmedi” dediğini anlatır. Bu savaş 93 harbi olmalıdır. 1880- 1922 yılları arasında,  köydeki tüm erkeklerin devam etmekte olan savaşlara katıldığını görüyoruz. Önce 20 yaşında askerlik yapıyorlar, sonra tekrar askere çağırılıp yıllarca savaşa katılıyorlar.

Karahasanoğullarından Gofgof Ali, Filistin Cephesinde savaşmış ve 3 yıl İngilizlerin elinde esir kalmıştır. Zeybeklerden Cıvan Ali Trablusgarp Cephesinde savaşarak esir olmuş, kurtulmuş ve gazi madalyası almıştır. Kuşluoğullarından Kara Hasan İstiklal Savaşı gazisidir, gazi madalyası vardır. Gocon Hüseyin, Balkan, Çanakkale ve İstiklal savaşlarına katılmıştır ve onun da İstiklal madalyası vardır. Kabakçı Mustafa da savaş yıllarında Şam’da 3 yıl esir kalmıştır.“(1)

1: MEMLEKETİM TİLKİLİK, s, 72, Y. SARIKAYA

 

Etiketler: , , , , ,

GELENEKSEL SİNOP EVLERİNİN ÖZELLİKLERİ

28.05.2021-BİLKE

Fatih ORHAN- Dr. Öğr. Üyesi, Erzincan B. Y. Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, forhan@erzincan.edu.tr

KÜLTÜREL COĞRAFYA ÖZELLİKLERİ AÇISINDAN GELENEKSEL SİNOP EVLERİ

Geleneksel Sinop Evlerinin Başlıca Özellikleri:
Yapı malzemesi, geleneksel mimariyi etkileyen en önemli unsurların başında gelir (Eruzun,1972). Geleneksel kırsal meskenlerin en önemli özelliklerinin başında da, mesken yapımında kullanılacak malzemenin en kolay ve en ucuz şekilde temin edilebilir olması gelir.

Bu kapsamda yapı malzemesinin yakın çevreden seçilmesi esastır. Daha önce de ifade edildiği üzere Sinop ili
Karadeniz Bölgesi sınırları içerisinde yer almakta olup zengin bir orman varlığına sahiptir. Nitekim TC. Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre il arazisinin yaklaşık %64’ünün ormanlarla kaplı olduğu görülmektedir.

Bu kapsamda il sınırları içerisindeki geleneksel mimaride ahşap kullanımının ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Ahşabın kolaylıkla işlenmesi ve istenen şekle sokulabilmesi, sıcaklık ve nemi geçirmeyen mükemmel bir yapı malzemesi olması (Tanoğlu, 1969) ile çok katlı binaların yapımına olanak sağlaması (Doğanay ve Orhan, 2014) gibi avantajları yöredeki
kullanım yoğunluğunu artırmıştır. İl sınırları içerisindeki kırsal meskenlerde kullanılan diğer yapı gereçleri ise taş, eski tuğla ve kerpiçtir.

Ahşap yöre mimarisinde kullanılan temel taşıyıcı sistem elemanıdır. Ancak ahşap kullanımı bununla sınırlı değildir. Zira yörede ahşap iç yapı elemanlarının yapımında ve duvarlarda dolgu ve kaplama malzemesi olarak yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Sinop ilinde ahşap ile özdeşleşmiş üç grup yapı sistemi ve tekniğinden bahsetmek mümkündür.

Bunlar; ahşap yığma, ahşap çatma (ahşap iskelet=ahşap karkas) ve karma yapı sistemleridir (Sözen, 2001).
Ahşap yığma sisteminde yapı bütünüyle ahşaptan yapılmaktadır. Bu yapı tekniği, ahşap malzemenin üst üste yığılması ve köşelerinden birbirine geçirilmesi esasına dayalıdır. Burada en önemli faktör de köşelerinin nasıl tutturulacağıdır ki, burada genellikle ahşap malzemeyi açılan çentiklerle birbirine geçirme usulü tercih edilir. Nitekim bu yapım tekniğine boğaz geçme adı verilmektedir. Kullanılan ahşap malzemenin türüne göre de farklı isimlendirmeleri karşımıza çıkmaktadır.

Örneğin ahşap çok fazla işleme tabi tutulmadan tomruk şeklinde kullanılmışsa buna karaboğaz geçme adı verilirken; eğer işlenmiş bir kereste şeklinde kullanılmışsa bu da kurtboğazı geçme olarak isimlendirilmektedir. Kalın bir dikme içerisinde açılan kanallara düzgün biçilmiş kerestelerin dizilmesi şeklindeki bir yapım tekniğine de çalma boğaz geçme adı verilmektedir

Sinop ilinde bütünüyle ahşaptan inşa edilen geleneksel mesken sayısı oldukça fazla olup, yukarıda söz konuş edilen bütün yöntemleri görmek mümkündür. Bununla birlikte karaboğaz geçme yöntemi daha çok hayvan barınağı ve samanlık gibi ev eklentilerinde daha yaygın kullanılıyor iken; yaşama katlarında ekseriyetle kurtboğazı ve çalma boğaz geçme yöntemlerini görebiliriz.

Akademik çalışma için teşekkür ederiz. Kaybolan değerlerimiz; emek, yürek, zaman harcanarak ortaya konmuş eserler. Bu gün kentin kamaşası içinde kaybolup, kendi değerlerine sırt dönenler; ileride bir kırıntı bilgi, foto, teknik için belki de yabancılara para ödeyecek.

İşin zor tarafı, bu gerçekleri anlatamamak. Üzerinde konuşalım diyen çok, ama sadece konuşalım. Biz de diyoruz ki, KORUYALIM, ARŞİVLEYELİM, FOTOĞRAFLAYALIM… BİLKE ”

ÇALIŞMANIN TAMAMI :

http://earsiv.erzincan.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12432/3250/K%c3%bclt%c3%bcrel%20Co%c4%9frafya%20%c3%96zellikleri%20A%c3%a7%c4%b1s%c4%b1ndan%20Geleneksel%20Sinop%20Evleri.pdf?sequence=1&isAllowed=y

 
Yorum yapın

Yazan: 28 Mayıs 2021 in Bilim

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

BİR ZAMANLAR SİNOP’TA PAMUK ÜRETİMİ

25.05.2021-BİLKE

Sinop, antik dönemlerde dünyaca önemli merkezlerden biriydi. İnsanlar mı yoksa iklim koşuları mı değişti, veya başka etkenler mi neden oldu, var olan zenginlikleri kullanamadığımız görülüyor.

Kullanmadığımız topraklar, yabancı sermaye ve yabancı ortakla değil yurdum insanı tarafından kullanılsın ve işletilsin istiyoruz.

Bu günkü yazımızda 1487 yılında Sinop’ta pamuk yetişen köylerimizi sıralıyoruz:

SİNOP’TA PAMUK YETİŞEN KÖYLER

1-Aydoğmuş Divanı- Kızılcaelma Köyü

2-Elbarin Divanı- Yaykıl Köyü

3-Fakralu

4-Gerze t. Sinop

5-Gürzüfat Divanı- Geleme

6- Yaykıl

7- Yellüce Divanı- Yaykıl

KAYNAK: Osmanlı Devrinde Sinop- Prof.Dr. Mehmet Ali ÜNAL
 
Yorum yapın

Yazan: 25 Mayıs 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , ,

Sinop İlinin Kırsal Turizm Potansiyeli

23.05.2021-BİLKE

Mehmet Sedat İPAR– Sinop Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Turizm ve Otel İşletmeciliği Programı, Sinop

Alpay TIRIL- Sinop Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Sinop

Şekil 2. Kırsal Turizm Gelişiminde Öğeler ve İlişkiler Ağı [18]

Kırsal turizm alanlarının geliştirilmesi için oluşturulan altyapı çalışmaları ile ilgili stratejik planlar ve projelerde yer alabilecek farklı modeller bulunmaktadır. İlgili bölgenin coğrafi yapısı başta olmak üzere, sanayideki gelişmişliği, işgücü ihtiyacı ve altyapısal durumu gibi faktörler göz önüne alınarak aşağıdaki modeller kullanılarak kırsal turizmi geliştirme çalışmaları yapılabilir ;
Deniz Feneri Modeli
Bu modelde yeni iş olanakları oluşturma ve hizmet sunmak için geniş kapsamlı bir turizm projesi hazırlamak gerekir. Lider bir girişimci öncülüğünde gerçekleştirilmesi mümkün olan bu modelde, girişimci kırsal bölgedeki önde gelen aile bireylerinden olabileceği gibi dışarıdan bir yatırımcı da olabilir. Ekonomik olarak hedeflere ulaşılması için girişimcilerin işbirliği yetenekleri olmalıdır. Girişimcilerin, çiftçiler ve diğer tedarikçiler ile ürünleri entegre ederek kazan-kazan anlayışı içerisinde bir işletme planı oluşturmalıdırlar. Kısa vadede kâr elde etme amacından ziyade, bölgesel işbirliği ile uzun vadede başarı sağlanması, ekonomik ve sosyal refahın sürdürülebilir olmasını beraberinde getirir. Bütün bu unsurlar dikkate alınarak oluşturulan işletme adeta bir deniz feneri gibi diğer girişimcilere de yol göstererek bölgenin kırsal gelişiminde pay sahibi olacaktır.


Küçük Ölçekli Arazi Kullanım Modeli


Birçok çiftçi, işletmecisi veya sahibi olduğu çiftliğinde çeşitlendirmeye giderek ekonomik yararlar elde edebilir. Ancak öncelikle birtakım yapısal değişiklikler ile çiftliklerini, turizm hizmeti verecek şekilde dönüştürmeleri ve ziyaretçilerin kişisel güvenlikleri için konaklanacak mekânların tasarımlarını dikkatlice yapmaları gerekir. Bir taraftan tarım faaliyetleri ile uğraşan aile, diğer yandan turizm ile ilgili hizmetleri de eksiksiz biçimde yerine getirmelidir. Bunun için, girişimcinin hem tarımsal hem de turizm kaynaklı geniş bir bilgiye ve vizyona sahip olması gerekir. Oluşturulan turistik ürünlerde çeşitlilik sağlamak için bir ana girişimcinin yanı sıra bölgede birkaç çiftliğin daha bulunması ve birbiri ile iletişim halinde kırsal turizm faaliyetlerini yürütmesi gerekir.

Bölgeleme Modeli


Kırsal alanların sahip olduğu zengin doğal kaynakların turizm faaliyetlerine açılmadan önce gerekli koruma planları ve sertifikaları ile güvenliğinin sağlanması gerekir. Korunan alanlar (milli parklar veya doğal yaşam parklar vb.) gibi çeşitli kategorilere ayrılan bu alanlar ön plana çıkarılarak söz konusu kırsal turizm bölgesi marka haline getirilebilir. Korunan alanlarda hem ekolojik çeşitliliğin devamı hem de bu alanların toplum yararına ekonomik amaçlı kullanılması için sürdürülebilir arazi kullanımı esaslı bir model oluşturulması gerekmektedir. Çeşitli doğal parkurlar oluşturularak rehberli turlar düzenlenmesi, turizm girişimcileri arasında işbirliği toplantıları, ortak bir yöresel veya bölgesel marka ile logo oluşturma çalışmaları gibi pazarlama faaliyetleri bu kapsamda yapılması gereken başlıca çalışmalara birer örnek teşkil eder.

Tematik Model


Bu modelde, çoğunlukla mevcut yapılar, binalar, kültürel, dini ve geleneksel varlıklar kullanılır. Bu kaynaklara bağlı olarak geliştirilen turizm ürünü yeni bir turizm pazarı oluşturarak kırsal turizm faaliyetlerine çeşitlilik kazandırır. Örneğin; Kale Yolu, Peynir Yolu, Tarihi Demir Yolu, Şarap Yolu vb. tipik örnekler bu kapsamda yer alır. Bu temalar ile kırsal bölgenin daha arka planda kalmış ve kendine has özellikleri olan yönleri de ziyaretçilere sunulur. Tarihi bahçeler, dağ evleri, peynir yapımı, üzüm bağları gibi geleneksel kültür unsurlarına dayalı özellikler, bölgenin kısa sürede marka haline gelmesine katkı sağlayacaktır. Ayrıca bu modelde tüketici deneyimleri üst seviyeye çıktığı için ekonomik getiri daha fazla olacaktır.
Yukarıda anılan modellerden herhangi birinin uygulanmasındaki öğeler ve öğeler arasındaki ilişkiler şekil 2’de şematik olarak gösterilmektedir.

Kırsal turizm konaklamaları genelde bölgenin geleneksel mimari yapısına uygun ve doğal çevreye zarar vermeyen yapılarda gerçekleşmektedir. Bu yapılarda yaşamlarını sürdüren kırsal halk, bir yandan günlük tarımsal uğraşlarına devam ederken kırsal turizm hizmeti de verirler [5]. Kırsal halkın tarımdan tamamen vazgeçip sadece turizm hizmeti vermesi nadir görünen bir durumdur.
Kırsal turizm, turizm sektöründe ürün çeşitlendirme veya bölgesel turizm ürünlerinin farklılaştırılması için çok elverişli bir alandır. Ancak hizmet kalitesi standartları, pazarlama, ürün gelişimi ve ekonomik başarılar bölgesel ve ulusal anlamda önemli değişiklikler gösterebilir [17].

KAYNAK: Sinop İlinin Kırsal Turizm Potansiyeli ve Geliştirilmesine Yönelik Öneriler

Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi 7 (2): 45-54, 2014
ISSN: 1308-0040, E-ISSN: 2146-0132, http://www.nobel.gen.tr

tamamını linkte bulabilirsiniz:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/417921

 

Etiketler: , , , , ,

EFLATUN’UN “KURBAĞA”SI SİNOPE’DEN SİNOP’A

20.05.2021- BİLKE

Fulya ÜSTÜN DEMİRKAYA, Ömer İskender TULUK

Eflatun, antik dönemdeki ismi Pontos Euxeinos olan Karadeniz’in kıyıları boyunca sıralanmış kolonileri bir havuzun etrafında oturan kurbağalara benzetir. Ona bu benzetmeyi yaptıran, Miletoslular’ın tüm Karadeniz kıyısı boyunca kurdukları doksan kadar kentin varlığıdır.

RESİM:William G. Alan’a göre Antik dönemde Sinop (Delaney, 1960).

Bunların çoğu emporion düzeyini aşamamışken, Sinope, Amisos, Kerasus ve Trapezus kentleri zamanla önemli birer yerleşim alanı olmuşlardır (Işık, 2001).

Hiç şüphe yok ki Sinop, yarımada ile ana karayı birbirine bağlayan bir berzahta yer alan konumu nedeniyle antik dönem insanı için olağanüstü bir yerleşim alanı olarak görülmüştür. Doğu’ya doğru uzanan yarımada, Güneydoğuya bakan derin ve demirlemeye olanaklı limanı, kuzeybatı, kuzey ve doğu rüzgarlarından koruyan bir yapıya dönüştürmüştür. Bu karakteristik oluşum kente, Karadeniz kıyısı boyunca var olan tek doğal liman olma özelliğini kazandırmıştır.

Bıjışkyan seyahatnamesinde bunun altını çizer: Karadeniz’de liman denilen pek çok yer bulunmasına karşın kışlık limanların çok az oluğunu, en büyük ve en iyisinin Sinop limanı olduğunu söyler. Kentin ikinci emin doğal limanı ise kuzeybatısındaki Ağlimanı’dır (Akliman); ancak yeterince geniş değildir (Bıjışkyan, 1998).

İşte bu nedenledir ki Sinop, ilk kolonist girişimlerle birlikte zamanla coğrafik ve stratejik konuma da sahip olmuş, iki doğal limanı ile Anadolu’nun kuzey bölgesinde bir liman şehri olarak tarihin hemen her döneminde önemini korumuştur. Dahası, Anadolu’dan Karadeniz’e belli başlı çıkış yerlerinden birisi olması, hemen karşısında yer alan Kırım Yarımadasıyla bağlantı noktası konumunda olması bu önemini daha da artırmıştır (Demir, 2001).

Bu, kentin ilk kolonist hareketlerden başlayarak sürekli yerleşim alanı olduğu ve sürekli imar edildiği anlamını

taşımaktadır ki, farklı dönem ve kültür katmanlarının izlerini bugün kentin fiziksel dokusu üzerinden kısmen de olsa okumak olasıdır. İşte bu çalışmada bir bakıma kentin fiziksel okumasının gerçekleştirildiği söylenebilir. Kentsel doku üzerinde gözlenen aşikar bu izlere ek olarak tarihsel yazılı kaynaklarda geçen bilgi ve bilgi kırıntıları, bu fiziksel

okumayı olanaklı kılan diğer önemli kaynaklar olmuşlardır.

ARAŞTIRMA: Fulya Üstün (2008) tarafından, Yrd. Doç. Dr. Ömer İskender Tuluk danışmanlığında hazırlanan “Tarihsel Kaynaklara Göre Sinop Şehrinin Fiziksel Gelişimi (Antik Dönemden 19. Yüzyıl Sonuna Kadar)” başlıklı yüksek lisans tezi temel alınarak hazırlanmıştır.

 
Yorum yapın

Yazan: 20 Mayıs 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , , , ,

YIL 1967 DIMDIMI YAPTIM

16.05.2021- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Kız çocukları hanım, hanım evde oturmalı, ailenin hizmetini görmeli anlayışının yaygın olduğu yıllardı. Kız kısmı, hiç sanat ve müzikle ilgilenir miydi, amannnn ne kadar ayıp bir şeydi bu. Oysa insanın içindeki potansiyelin gücünü kim durdurabilir, buna kimin gücü yeterdi.  

Musical instruments icons in the form of a circle over white background

 10- 12 yaşlarında idim. Rüyalarımda, kendimi hep keman ya da piyano çalarken bulurdum. Babam her hafta sonu ailece bizi sinemaya götürürdü. Yazlık, kışlık sinemalarda, her film değişiminde ailece yeni film izlerdik.

Enstrümanları, sinemada izlediğim filmlerde görmüştüm. Bir müzik aletini elime alıp çalmak, aşktan da öte bir şeydi benim için. Sokakta yürürken bir müzik sesi duysam, ayaklarım gayri ihtiyari yan piri yan piri sese doğru yönelirdi. Yanımda kim varsa,  bana “doğru yürüsene” derdi.

İçimdeki aşk susmuyor, dışarı çıkmak görünmek istiyordu. Bir gün bahçemizdeki tahtalar arasından 20 cm eninde bir metre boyunda tahta seçtim. Yaşım küçük, tahtayı temizlemeye çalışıyorum. Kimse bana karışmadan;

“gene ne icat çıkarıyorsun bırak” demeden tamamlamak için uğraşıyorum. Kalbim hızlı hızlı atıyor, aklımda tasarladığım müzik aleti, onu yapmaya çalışıyorum.

 Babamın zımparalarından alıp zımparaladım tahtayı. Parmaklarım acıdı ve yoruldum ama vazgeçmedim. Kimse engel olmadan, yarım kalmadan bitirmeliydim. Her an birisi gelmeden, bırak şu işi demeden bitirmeliydim. Annem,

“kızım ne yapıyorsun gel” diye seslendi, ama iç sesimden başka her şeye kapatmıştım kendimi. Konuşulanları duymadım, yapmaya çalıştığımı da anlatmadım.

Tahtayı zımparaladıktan sonra, yirmi santimetre karesini işaretledim. 20×20 gövde olacaktı. Sap olacak kısmını da çizdim. Sıra kesmeye gelmişti. Testere kullanmayı becerecek yaşta değildim. Ne babam verirdi, ne de ellerim kavrardı. Çaktırmadan mutfaktan bıçak aldım ve sırtına taş parçası ile vura vura tahtanın sap ve gövde kısmını çizdiğim yerlerden ayırmaya çalıştım. Kafamdaki sap ve gövde oluşmuştu.

Şimdi bu tahtaya ses vermeye gelmişti sıra. Babamın malzemeleri arasından cam çivileri buldum. Onları tahtanın üst ve alt ucuna belli aralıklarla çaktım. Ağabeyimin balık oltalarındaki misinaları, çaktığım çivilere bağlamaya çalıştım. Ellerim kesildi, misinaları gerdikçe kesilen yarıklardan içeri giriyor, yaralar daha da açılıyor ve kanıyordu. Acıya aldırmadan devam ettim. Fazla geremediğim için teller gevşekti. Çalmayı deneyeceğim için nasıl heyecanlanıyordum, kalbim öyle hızlı atıyordu ki, sanki yerinden fırlayacak gibiydi. Önce okul parçalarını çalmaya başladım, sonra günün sevilen şarkı ve türkülerini. Çalıyordum, çalıyordum hem de söyleyerek eşlik ediyordum.   

Annem gördü,

hiç arkadaşların arasında senin gibi birisi var mı, herkesin kızı hanım hanım el işi yapar, bizim kız DIM DIM peşinde; Deli kız Allah işini mi kurutttu” dedi.

Benim yaptığım sazın adı da o günden sonra DIM DIMI oldu. Ağabeyim de dım dımının gövdesine ses yayılsın diye o zamanın VİTA tenekesinden gövde yaptı. Artık çalıyor söylüyordum. canım babam, orta 2. sınıfa geçtiğimde, benim tutkumu görünce bir akşam eve CURA BAĞLAMA ile geldi. artık dünyalar benim olmuştu.

1500 yıllık mağarada bulunan saz, benim dımdımının şimdi fotoğrafı da yok kendisi de.

 

Etiketler: , , , , , , ,

SİNOP’TA KESTANELİ İÇ PİLAV

14.02.2021-BİLKE

Kestaneli İç Pilav-SİNOP’UN KÜLTÜR COĞRAFYASI- Seyfullah GÜL

foto: sinopkulturturizmi.wordpress.com/kestaneli‐ic‐pilav/

Sinop’un yağış, sıcaklık ve toprak özellikleri ilin zengin bir bitki örtüsü varlığına sahip olmasında önemlidir. Bu bitki çeşitliliği içerisinde ise Sinop’un meşhur kestane ağaçları ayrı bir yere sahiptir.

Erfelek (Karasu) ve Ayancık ilçelerinde yoğunlukta olmak üzere Sinop, Türkiye kestane üretimi için önemli bir ildir. Zira Sinop TÜİK verilerine göre Türkiye’nin toplam kestane üretiminde 4. sırada yer almaktadır.

Özellikle bu ilde yetiştirilen Anadolu kestanesi (Castanea sativa Mill.) lezzetiyle kuzu kestanesi olarak adlandırılmıştır (Topçu vd., 2007:165).


Yöredeki kestane ağaçlarının varlığı, yöre için bir geçim kaynağı olma yanında beslenme kültürünün şekillenmesini de etkilemiştir. Zira kestane, yöre yemek kültüründe daha çok haşlama, kebap gibi çerezlik çeşitleriyle bilinse
de Sinop mutfağında hem katkı maddesi hem de ana malzeme olarak yerini almıştır.

Sinop’a özgü kestanenin ana malzeme olarak kullanıldığı yemelerden biri de kestaneli iç pilavdır. Malzemelerini kestane, kuşbaşı et, pirinç, soğan, nohut, kavrulmuş fıstık, kuş üzümü, badem, kekik, karabiber ve tuzun oluşturduğu bu yemeğin yapılışı kuşbaşı etin yıkandıktan sonra bir tavada yağsız olarak kavrulmasıyla başlar. Et suyunu çekince kekik, karabiber gibi baharatlar ile bir miktar tereyağı da tavaya eklenir ve et bir müddet daha kavrulmaya devam eder. Et pişince tuz eklenir ve tava ateşten alınır. Ayrı bir tencerede iki baş soğan tereyağı ile sararana dek kavrulur. Önceden suda bekletilip kabukları çıkarılan bademlerde, soğanların üstüne ilave edilir ve kavurma işlemi bademler kızarana kadar devam eder.

Pirinç sıcak suyla haşlanıp, soğuk suda yıkanır ve bademlerin üzerine eklenir. Bademle karışan pirinç tencere
içerisinde sürekli karıştırılarak kavrulur. Sırayla önce kuş üzümleri, sonra haşlanmış nohut ve kavrulmuş fıstık eklenir. Tencereye et, tuz ve karabiber de ilave edilir ve malzemeler pembeleşene dek kısık ateşte kavrulmaya devam
edilir. Sonra malzemeyi bir parmak geçecek kadar su eklenip pilavın pişmesi beklenir. Piştikten sonra demlenmeye alınan pilava haşlanmış ya da kavrulmuş kestaneler eklenip tencerenin kapağı kapatılır (Sinop İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü,
2018) (Foto 31‐32).

 
 

Etiketler: , , , , , ,

SİNOP İÇ KALE

12.05.2021-BİLKE

SİNOP’TA SELÇUKLU MİRASI-SELJUKS HERITAGE IN SİNOP-Zekiye TUNÇ & Arzu ÖZBEK

İçkale:

Fotoğraf. İçkalenin güneydoğudan hava fotoğrafı. Fotoğraf Türk Hava Kurumu tarafından çekilmiştir. (Sinop Arkeoloji Müzesi; Redford, 2014, s. 22)

Sinop Kalesi’nin ilk inşasının ne zaman başladığı hakkında kesin bilgi yoktur. Sinop şehrinin Miletler tarafından kurulması ile bu kalenin yapıldığı fikri ileri sürülmüştür (Ülkütaşır, 1949, s. 116-117). MÖ III. yüzyıl başlarında Pont Kralı Büyük Mihridates Sinop’ta mabet, tiyatro, darphane, saray vs. yaptırtarak buraya şehir havası katmış ve çevresine de kale yaptırmıştır (Ülkütaşır, 1949, s. 116; Gökoğlu, 1952, s. 151; Ünal, 2014, s. 298).

Sinop’ta art arda hüküm süren siyasi güçler yani Romalılar, Bizanslılar ve Türkler döneminde de kalede imar yapılmıştır (Ülkütaşır, 1949, s. 151).
Selçuklular, Sinop’u fethettikten sonra kalenin batı tarafında içkale inşa etmişlerdir. Kalenin surlarının yapımında eski dönem eserlerinden kalan sütunlar kullanılmıştır. Sinop’un fethi 1214 yılında olmasına rağmen şehrin alınmasında etkili olan komutanlar kalenin imarını bir yıl sonra bitirdiklerinde kendilerinin yaptırdıkları sahalara isimlerini, şehirlerini ve Sultan I. İzzeddîn Keykâvus’un ismini yazmışlardır (Ülkütaşır, 1949, s. 119).

İçkalenin tanımı ve şehirdeki konumu ile ilgili Ali Boran’ın eserinde şöyle bahsedilmektedir:

“Surlarla çevrili bir kentin en yüksek yerinde hükümdarın, beyin ya da komutanın oturmasına ayrılmış, en son savunma yeri olan kale bölümü; bâlâ hisar ve erek de denir. Surlarla muhat bir şehir veya kasabaların içinde hâkim bir noktaya ayrıca yapılan ve hükümdar veya kumandanın oturmasına ve düşmanın surları halinde veya şehirde bir isyan zuhurunda çekilip müdafaa etmeye mahsus olarak yapılan ikinci kale. Buna öz Türkçede erk denir. Genellikle iç kaleler; şehrin en iç kesiminde ve en yüksek yerinde yer almaktadır. Surlarla çevrili iç kalede, yönetici sarayı, beylerin konutları, darphane, tutukevi ve ibadethane (cami-kilise) gibi yapılar yer almaktadır” (Boran, 2001, s. 8).


Sinop’taki içkale iki bölümden oluşmaktadır. Güney kısmında tersane, kuzeyinde ise askeri depo ve sultan tarafından yaptırıldığı düşünülen Kale Camii vardır (Kuru, 2001, s. 164; Esemenli, 1990, s. 50). İçkalede I. Alâeddîn Keykûbâd’ın emri ile bugünkü cezaevinin olduğu yerde tersanenin yapıldığı ileri sürülmektedir. Kırım’ı ele geçirmek için gemilere olan ihtiyaçtan dolayı gemilerin yapımı ve onarımının sağlandığı Sinop Tersanesi’nin (Redford, 2014, s. 91) 1220-1224 yıllarında yapıldığı düşünülmektedir (Kuru, 2001, s. 165).

İçkalenin güneyinde bulunan tersane alanında 1885 yılında Sinop Mutasarrıfı Vasil/Veysel Paşa’nın yaptırdığı cezaevi vardır (Esemenli, 1990, s. 50-51; Kuru, 2001, s. 164). Yine bir görüşe göre I. Alâeddîn Keykûbâd, Kale Camisi’nin olduğu alana bir silah deposu yaptırmıştır (Kuru, 2001, s. 166).

Sinop İçkale Kitabeleri üzerine araştırma yapan S. Redford, 1215 yılında beş aylık bir sürede bitirilen 166 kitabenin (2014, s. 17) çoğunun asıl yerinde olmadığını tespit etmiştir. Sinop’un fethini takip eden 1215 yılının bahar ve yaz aylarında içkalenin onarımının yapılması sonrasında kitabeler yerleştirilmiştir.

Sinop İçkale inşasını yapanlar Türkiye Selçuklularına bağlı emir ve ileri gelen kimselerdir (Redford, 2014, s. 68-70). Sinop İçkale Kitabelerinde hiyerarşik bir düzenin olduğu gözlemlenmektedir. İçkalenin en itibarlı yeri olan kente bakan ve doğu kısmında sultan ile iki askeri valinin kitabeleri sergilenmektedir. Hiyerarşi, sultan üstte, sonrasında askeri vali, emirler ve küçük kentlerin askeri olmayan valilerine ait olan kitabeler şeklindedir. Bu emirler aynı zamanda kale burç ve duvarlarını onardıklarından varlık sahibi kimseler oldukları da gözden kaçmamaktadır (Redford, 2014, s. 73-75). Sinop’un fethi anısına yapılan içkale kitabeleri, aynı zamanda Türklerin cihat anlayışını anımsatan eserlerdir (Rogers, 1976, p. 83).
Sinop İçkale Kitabelerinde Selçukluların dünya görüşü hakkında bilgiler edinmemiz mümkündür. Selçuklular Türk cihan hâkimiyeti düşüncesini kitabelere nakşetmekle birlikte, kara ve denizlerde hâkimiyet kuran Orta Çağ’ın güçlü bir devleti olduklarını da belirtmişlerdir. Selçuklu sultanının İslamiyet’e olan bağlılığı da kitabelerde açıkça ifade edilmektedir (Redford, 2014, s. 149 vd.).

 
Yorum yapın

Yazan: 12 Mayıs 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , , , ,

1200 YILLARINDA SİNOP

08.05.2021-BİLKE

SİNOP’TA SELÇUKLU MİRASI

ESKİ TÜRKİYE FOTOĞRAFLARI ARŞİVİ

“Zekiye TUNÇ-Dr. Öğr. Üyesi, Sinop Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, ztunc@sinop.edu.tr, ORCID: 0000-0002-4308-0704”

“Arzu ÖZBEK-Öğretmen, Özel Öncü Çağdaş Özel Öğretim Kurumu, arzukaraahmetoglu@hotmail.com, ORCID: 000-0003-0348-9908”

Sa’deddin Mesʻud: Selçuklu döneminde yaşamış âlim, şair ve tabiptir (Turan, 1988, s. 156; Hasan b. Abdülmü’min el-Hôyî, 2018, s. 20). Hakkındaki bilgileri mektuplarından tespit edebiliyoruz. Sa’deddin Mesʻudʼun özel mektuplarının olduğu kitabında, dostlarıyla mektuplaştığı görülmektedir. Kitabındaki mektuplar Selçuklu devlet yönetimine dair bilgiler içermekle birlikte, dönemin sosyo-kültürel ve edebi hayatını da yansıtırlar (Turan, 1988, s. 156).
Sa’deddin Mesʻudʼun Sinop ile ilgili yazıları (Peacock, 2010, p. 115) Selçuklular zamanında şehrin durumu hakkında bilgi verdiğinden önemlidir. Eski Çağ yazarlarından Strabon’un doğa ve insanlar bakımından güzel olarak tasvir ettiği Sinop (Strabon, 2009, s. 23) için Sa’deddin Mesʻudʼ da benzer ifadeler kullanmıştır ve şehir ile ilgili yazdığı metinler şöyledir:

Latif, neşeli ve güzel bir yer olan Sinop beldesi hakkında ne denilebilir! İki deniz arasında bulunan bu şehrin toprağı amber ve havası misktir. Bağ bağ üzerine, dal dal üstüne, sofa sofa üzerinde, köşk köşk üstündedir. İnsanları zarif, tabiatları hoştur. Gönül bağlarlar ve âşina yüzlüdürler. Zemini cennet gibidir, orada âhû gözlü inciler vardır. Çocukları nar tanesine benzer; öpmek ve sarılmak için çok parlak, dudakları şeker ve yanakları naziktir. Pervin yıldızı onların incilerinden çok sönük bir hale gelir. Orada bulunan kızlar bedr-i tam gibidir ve her ne arzun var ise hâsıl olur. Her biri Tatar âhusûna benzer; zülüfleri misk gibi kokar; dudakları kırmızı gül çiçeğidir. Memeleri fildişi hokkasına benzer. Bunlar Rus, Alan, Rum; Kıpçak, Karluk (Ḫalluḫ) ve Keşmir dilberleri olup hepsi kendi güzelliğinde sultandır ve her birine can müştaktır. Boy ve bosları nârvan ağacı gibi olup gül yanaklı ve gümüş tenlidirler; endâmları mevzun, yüzleri güzel, bakışlarından da ne kadar lütufkârdırlar. Onlardan bir tane ele geçirirsen o anda bahtiyar olursun. Hoş şehirler vardır, ama Allah’ım böyle bir şehir nerede bulunur!” (Turan, 1988, s. 159-160).
Sa’deddin Mesʻudʼ Sinop için yine şöyle demektedir:

Burası şehir değil, meğer cennet imiş; toprağı amber, suyu baldır. Sağa sola koşan çocukları meleklere eş, âhû gözlüdür. Bunlar Rum, Kıpçak veya Uygur güzeli midir? Meğer burası Çin yolu üzerinde bir put-hâne imiş. Leylâ olur, mecnun gibi söyler: O hoş Husrev, o güzel Şîrîn budur!. Bu şehirde ne din kalır, ne dünya; dünya yoksa dinin yeri nedir?” (Turan, 1988, s. 160-161).
Sa’deddin Mesʻud’un şiirlerinde kozmopololotik bir şehir olarak gördüğümüz Sinop’ta yaşayan milletler şunlardır: “Rus, Alan, Rum, Kıpçak, Karluk (Ḫalluḫ) ve Keşmir” (Peacock, 2010, p. 115; Turan, 1988, s. 159-160). Orta Çağ kaynaklarında “Âşıklar Adası” manasına gelen Cezîret ül-ʿuşşak lakabının Sinop için kullanılması Sa’deddin Mesʻud’un şiirlerindeki temaya uygun görülmektedir (Turan, 1988, s. 161).

 
2 Yorum

Yazan: 08 Mayıs 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , , , ,

YAKUPAĞA KONAĞI GERZE

06.05.2021- Dr. Seyfullah GÜL SİNOP’UN KÜLTÜR COĞRAFYASI


Sinop ili Gerze ilçesi Çarşı mahallesinde bulunan ve 20. yüzyıl başlarına tarihlenen Yakupağa Konağı, iç planı, iç mekânlarında görülen renkli kalem işi bezemeli süslemeleri, tavan eteklerindeki manzara resimleri ile Anadolu genelinde eşine az rastlanılan sivil mimari örneklerinden birisidir.

YAKUPAĞA KONAĞI- restorasyondan önce

Konağın sahibinin tomruk kereste ticareti ile uğraşan bir tüccar olmasından dolayı konağın yapımında kullanılan fırınlanmış keresteler Romanya’dan Gerze’ye ulaştırılmıştır. Zira ticari anlamda Yakup Ağa’nın, Rusya ve Romanya bağlantıları söz konusudur. Bu bağlantının konağın yapımına ve mimarisine etki ettiği bir gerçektir.
Ayrıca konağın görkemli hali, Gerze’nin 20. yy. başlarında iktisadi durumu hakkında önemli ipuçları vermektedir (Sinop Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü,2018).


Konut, girişle birlikte üç katlıdır. Giriş duvarları moloz taşla örülü olup üst kat cephe duvarları bağdadi tekniğinde yapılmış ve üzeri sıvalıdır. Yapının tüm pencereleri giyotin çerçevelidir. Üzeri kırma çatılı olup alaturka kiremitle
örtülüdür. Yapının ön cephede giriş katının üstünden başlamak üzere ahşap destekler üzerine oturtulmuş cephe boyunca çıkma mevcuttur. Aynı zamanda ön cephede üst kata ait üçgen alınlıklı bir balkon vardır. Yine cephede simetrik olarak iki giriş kapsı bulunmaktadır. Bina iç kısmı sonradan ikiye bölünmüştür.
Girişte dana önceleri ahır, odunluk, kömürlük ve kiler olarak kullanılan bölümler bugün ticari amaçlı kullanılmaktadır .

Bu dükkânların üstünde her iki tarafta da bir sofa, 2 oda, tuvalet, lavabo ve ocak yer almaktadır. Buradan yan taraflarda bulunan ahşap merdivenlerle ikinci kata çıkılmaktadır. Her iki tarafta da bir sofa, 2’şer oda vardır. Odalar genel olarak oturma, yatma, yıkanma ve yeme‐içme ihtiyacına cevap vermek üzere tasarlandığı için, dolaplara ve ocaklara da sahiptir.

Sol taraftaki bölümde merdivenin solunda küçük bir oda daha vardır. Ayrıca salon kısmında lavabo, tuvalet, gusülhane kısımları mevcuttur. Üst kat da plan olarak aynıdır. Sonradan ikiye bölünen yapının birbirlerine geçiş kapıları vardır. Yapının iç kısmında Sinop ilinde tescillenen ve koruma altına alınan konutların hiçbirinde olmayan zengin bir süsleme sanatı vardır.

Odaların tavanı, tekne tavan tekniğinde yapılmış olup, çeşitli renkte geometrik şekiller ve çiçek motifleri ile süslenmiştir. Ayrıca odalarda bulunan dolap kapaklarında geleneksel Türk mimarisini yansıtan süslemeler bulunur.

Seyfullah GÜL- Dr. Öğr. Üyesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Turizm Fakültesi, Turizm Rehberliği Bölümü.

 

Etiketler: , , , , ,