RSS

Kategori arşivi: eski sinop köyleri

1500 YILLARI BOYABAT ÇEVRESİNE İSKAN EDİLEN GÖÇERLER

06.01.2024-A. Yaşar SARIKAYA- ARAŞTIRMA

Belgelemede, en çok sıkıntı çektiğimiz, GÖÇERLERİN İSKANI VE YERLEŞİMLERİ konusudur. Yüzlerce yıl önce, elverişsiz koşullarda, dağlarda, yaylalarda yaşam kavgası verenler; türküsüne, el sanatlarına, değerlerine sahip çıkmışlardı. Ezberlerden uzak, yaparak yaşayarak, doğa ile iç içe ve doğa dostu olarak.

İşlemeli ağaç kapıların güzelliği, oymalardaki detaylar gibi diğer yadsınamaz sanat eserleri, onların emeklerini günümüze taşımıştır. Korunanların yanında, kaybolanlar için üzülmemek elde değildir. Yılların göç yorgunluğunu taşıyanlar, modern çağda tekrar göç yaşamaktadırlar. Bu göç, aile geçimini sağlamak temelindedir, kültürlerini unutmaya kapı aralamıştır. Hayatının planını kendileri yapanlar; artık planlanmış, kurgulanmış, başı ve sonu ölçülüp biçilmiş yaşam alanında kurgunun bir parçası olmuştur. Dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak için çabalıyoruz.

Yeri geldikçe, unutulmasın diye belgeleri paylaşıyoruz. Y.HALAÇOĞLU’ nun kitabından 1500 yıllarında Boyabat çevresine iskan edilen göçerlerin kayıtları:

 

Etiketler: , , , , , , ,

SİNOP’TA “YORTANLI” SÖZCÜĞÜ NEDEN YÜRÜK ANLAMINDA KULLANILIYOR?

11.06.2022-BİLKE

Annemin “yortamlı yortamlı konuşmak” deyimini gündeme getirdiğimde, YORTANLI sözcüğü karşıma çıkıverdi. Sinop merkez ve yakın köylerinde yaşayanlar, yüksek köylerden gelen yürüklere kaba- görgüsüz anlamında “YORTANLI “derlermiş. İki sözcüğün aynı anlamda olacağını düşünenler oldu.

Yine kolları sıvamalı ve yortamlı- yortanlı sözcüğünü araştırmalıydım. Vatikan’ın “Dede Korkut Destanı” nüshası sözlüğünde YORTAMLI: işsiz güçsüz dolaşan; durmadan koşan anlamını taşıyor olduğunu buldum.(https://acikerisim.sakarya.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12619/91408/T06039.pdf?sequence=1&isAllowed=ydede)

Vatikan, bizim kültürümüze bizden daha çok mu sahip çıkıyor ne? Kültürümüzle ilgili en eski belgeleri sakladığını görünce gerçekten şaşırdım.

Gelelim YORTANLI sözcüğüne. 1223 tarihinden sonra, SİNOP’A yapılan KIPÇAK(Yortan Boyu) göçü karşıma çıktı. Bildiğimiz gibi, o yıllarda Sinop ve çevresinde fazlaca RUM halkı yaşamakta idi. Sayısını net olarak belgelendiremesek de, 1487 tahrir defterlerinde hane sayısı olarak (M.Ali ÜNAL- Osmanlı Devrinde Sinop) belgelemiştir. (https://sinopbilke.com/2022/01/24/sinop-koylerinde-1487-1600-tarihli-nufus/)

KIPÇAK göçü yapıldığında, Sinop beylikler dönemini yaşamaktadır. O zamanın şehir yaşamı ve görgüsü, göçer yaşama alışmış YORTAN (Kıpçak) boyunu beğenmemiş olmalı ki, boy adını baz alarak YORTANLI ifadesi yakıştırması yapılmıştır. 1223 yıllarından beri bu gelenek bu gün de sürdürülmektedir. Her yüksekten göç edene Yortanlı diyerek.

Aynı topraklarda yaşıyor, aynı havayı soluyor, her birimiz vergimizi ödüyoruz. Toplumda geride kalanlar oldukça, her sorumluluk sahibinin duyarlı olması gerekiyor. Ekonomide, kültürde, görgüde, eğitim ve öğretimde eksikleri gidermek; EŞİTLİK İLKESİNİ yaşatmak iktidarların ve sorumluluk bilinci kazanan tüm bireylerindir. Her basamak atlayan, geride kalanı hor görme geleneğini sürdüreceğine, halkla bağını koparmadan, kent burjuvazisi yaratılmadan, duyarlı olmak düşer bize. Yaşar SARIKAYA

Akademik çalışmadan bölümler ve tamamının linki:

FOTO: Nuray BİLGİLİ -Kıpçak kadın giysisi

KAYNAK:

KIPÇAKLARIN ÇORTAN/ÇORTON/CURTAN/CORDAN/YORTAN/YORDAN BOYU HAKKINDA
Mehmet KILDIROĞLU*

…………… Kıpçak Terakimesi olduğu yönündeki rivayeti daha çok Kırım-Karadeniz-Sinop arasında belli dönemlerde kuzeyden güneye yapılan Kıpçak göçlerini ifade ediyor olmalıdır. Esasen Moğolların Kırım bölgesini istilaya başlamaları ve Kıpçak-Rus ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmalarından sonra(1223) Kıpçakların bir kısmı Kırım’a sığınmışlar ancak takip edildiklerini anlayınca Suğdak limanı üzerinden deniz yoluyla Sinop’a çıkarak Karadeniz kıyılarına yayılmaya başlamışlardır.

İkinci göç Kastamonu ve çevresini hâkimiyeti altında bulunduran Çobanoğlu beyi Hüsamettin Çoban’ın Sinop üzerinden Kırım’a geçerek gerçekleştirdiği Suğdak Seferi’nden sonra gerçekleşmiştir. Bu sefer Kıpçak ve Ruslar üzeri ne yapılmıştır. Hüsamettin Çoban Ruslar ve Kıpçakların ordusunu yenmiş, dönüşte azımsanmayacak miktarda Kıpçak boy, oymak ve kabilesini Sinop’a nakletmiş ve sahiller başta olmak üzere bunların yörede iskân edilmelerini sağlamıştır. Sinop-Bartın arasına yerleştirilmiş olan bu Kıpçaklar yakın zamana kadar ağız yapılarını korumuşlardır.

……….

Çortan(yortan) boyu bugün bile Gürcistan’da Cordaniya/Jordaniya denilen bölgede varlığını sürdürmektedir. Ancak bugünkü Gürcistan’da topraklarında kalan Çortan veya Jordan boyunun mensupları Gürcüleşmiştir.

Yortan Köyü Sinop Kazası,

Yortan Köyü Boy-abad nahiyesi,

Yortan-i aluc köyü Boy-abad nahiyesi,

Çalışmanın tamamını okumak isteyenler için:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/495352

 
Yorum yapın

Yazan: 11 Haziran 2022 in eski sinop köyleri

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

BEŞİKTE SİNOP’A YOLCULUĞUM

25.03.2022- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Tilkilik Köyü kanlıca mantarı közleme

Neden köy kültürleri çalışması yapıyorsun, bırak şu köyleri diyen çok arkadaşım oldu. Popüler kültür, zengin görsel medya, sanal göz boyamalarla toplumu etkisi altına almışken, kendimi bu çalışmalara devam etmek zorunda hissediyorum. Doğanın belleğinde saklı olan izler, toplum bilincini etkileyen kültürler, insanlık için ne kadar önemli. Bu gün anlamayan, anlamamakta ısrar edenler olsa da, özü KENDİNİ BİLMEK erdemi olan çalışmalarım devam edecek. 2006 baskılı MEMLEKETİM TİLKİLİK kitabımda beşikte SİNOP’A yolculuğumu yorumladım. İyi okumalar…

*memleketim tilkilik * memleketim tilkilik * memleketim tilkilik

TİRKİLİK’TEN SİNOP’A UZANAN GERÇEK

1956 yılı Ekim ayıydı, Kezban gelin beşiği sırtında Tirkilik köyünden Gerze’ye yürüyordu. 7- 8 saat sürecek olan bu yolculukta, babası Molla Hasan’ın Mehmet de ona eşlik ediyordu. 8 aylık kızı Ayşe beşikte, 4 yaşındaki oğlu Mehmet de yanında idi. Mehmet, dedesinin diktiği çarıkları ayağına giymiş, küçük adımlarla onları takip ediyordu. Kezban gelin, annesinin dokuduğu 3 yün kilimi, bir gelinlik yorganı ve birkaç parça eşyasını eşeğe yüklemişti. Ablasının kocası Mehmet UYSAL, yükü Gerze’ye bırakıp sonra eşekle beraber tekrar köye dönecekti.

Kezban gelin, sabahın erken saatlerinde umuda yelken açmış, kaderine yürüyordu. Dere tepe geçti, zor yollardan Gerze’ye ulaştı. Akşam olmak üzereydi. Otobüsler Sinop’a sabah saatlerinde gittiğinden, akşam Gerze’de kalmak zorundaydı. Çocukluk arkadaşı Cılız’ın Emine Gerze’de evliydi. Onu buldular. 13 Şubat günü çıkan Gerze yangınında evleri yanmıştı. Yangından sonra 8 ay geçmişti ama hala çadırda kalıyorlardı. Kezban, o gece çocukları ile yangın çadırında misafir oldu.

Ertesi günü Sinop otobüsüne bindiler. Eşi Cafer Sinop’ta işe girmiş ve onları yanına çağırmıştı. Kezban gelin Sinop garajında indi, çocuklarını ve yüklerini toparladı. Cafer,  Sinop’a geldiklerinde at arabacısı Ömer’i bulun diye köye haber göndermişti. Babası da hemen at arabacısı Ömer’i sordu ve buldu. Sonra yüklerini yerleştirip kendileri de at arabasına oturdular. Arabacı Ömer,  onları adada Cafer’in verdiği adrese götürdü.

Beşikteki Ayşe, bu yolculukta olan bitenden habersizdi. Yaşadığı o günleri hafızasında Sinop’a taşımıştı. Ayşe, Sinop’ta büyüdü, okudu ve öğretmen oldu. Doğduğu toprakların kokusunu, beşikteki yolculuğu unutmadı. Annesinin yanık türküleri onun vefa duygusunu besledi. Ve bu kitaba vesile oldu…

Ayşe Yaşar SARIKAYA Memleketim Tilkilik

 

Etiketler: , , , , , , ,

SİNOP’TA RÜZGARIN MESTİ OLMUŞUZ HEPİMİZ

14.03.2022-Ayşe Yaşar SARIKAYA

Sinoplu olup da Mamalika ya da kaşık kesmesi adını verdiğimiz yemek türünü bilmemek mümkün değil. Ne zengin bir coğrafyada yaşıyoruz. Sinop otlarından yapılan sac böreği çeşitlerini, yoğurtlu ve kavurma otlarımızı, yine bu otlardan yapılan tepsi ve çiğ börekleri değerlendiremedik. Her biri zengin soğuk ve sıcak meze, ara sıcak, ana yemek olabilecek özellik taşıdığı halde.

Sinop rüzgarı eser kuzeyden güneyden

Eksik kalmaz doğudan ve batıdan

Bir serin, bir sıcak, bazen de alabora

Rüzgarın mesti olmuşuz hepimiz

Esinti sersemliğinde.

Değerlendirilir bir gün diyelim ve gelelim mi kaşık kesmesine. Yazıyı yazmama sebep olan aşağıdaki 1893 yılı fotoğrafı. Alman gezgin Flottwell TİLKİLİK köyünde araştırma yaparken çekmiş. Flottwell gezgin ama, bu fotoğraftakiler de gezginliğin kitabını yazmışlar desem inanın kelime tam da anlamını bulacak. Kim bilir belki de içlerinde büyük büyük dedem vardır. Kostüm, yemek kapları, oturuş, duruş 120 yıl öncesi TİLKİLİK halk kültürü hakkında çok şey anlatıyor.

Fotonun sol kenarında bir kadın oturuyor. Hep derim ki, bizim kadınımız erkeğimiz misafirperverdir. Kadın, erkek birlikte iş yaparlar, kadın her alanda erkeğinin yanındadır. İşte fotoda yabancı araştırmacıların içinde köyün kadını ve erkeğini bir arada otururken görüyoruz. Foto için Sayın Bünyamin KIVRAK’A vesile olan Sayın Ahmet KÜÇÜKBAŞ’A teşekkür ediyorum.

İşte bu köyde kaşık kesmesinin adı, beni sözcüğün hafızası içine öyle bir sürükledi ki, zamanda geçirdiği evreler gözümün önümde açılıverdi. Ve doğru, bir çok doğru ile desteklendi.

2010 baskılı BİR İNCİ MEMLEKETİM kitabımın KÖLAMUR bölümünü bu foto eşliğinde paylaşmak istedim:

Kaşık Kesmesi
 

Etiketler: , , , , , , , , ,

SİNOP KÖYLERİNDE 1487-1600 TARİHLİ NÜFUS

24.01.2022-A.Yaşar SARIKAYA

Bu gün geçmişe doğru bir yolculuk yapalım yine. Biliyorsunuz sitemizde amaçsız bir konu işlemiyoruz. Köylerimize yerleşimler konusuna, sosyolojik açıdan değinmek istiyorum.

Belgelerden, dağınık grupların, farklı zamanlarda Sinop köylerine göç ettiği sonucunu çok net olarak görülür. 1487- 1580 hane sayılarının olduğu tabloda bulunmayan köylerde yerleşim olmadığı anlaşılıyor.

Biz Sinop’ta, 1487 yılından 1580 tarihine kadar köy yerleşimlerine bakalım:

.

Köylerde yaşayan halk, yaşam ihtiyaçlarını gidermek için birlikte hareket ediyor, temel ihtiyaçları karşılamak için el ele veriyorlardı. Birlik ve beraberlik içinde, imeceler yapılıyordu. Büyük şehirlerin rant merkezi oluşu, köyden göçlerin artması ve köylerin boşalması toplumun sosyolojisini oldukça etkilemiştir. Köyler, artık ziyaret edilen tatil merkezi gibidir.

Köy yollarımız, Karadeniz bölgesinin ihmal edilen yollarının başındadır. Toplum için el ele vermek, birlikte hareket etmek artık yerini bireyselliğe bıraktığından, ihmaller zinciri devam edegelmektedir. Zor yılların kahramanı olan bir nesil, artık yerini bu gün teknolojinin esiri olan nesle bırakmıştır. Toplumsal duyarlılığın yerini de bireysel doyumsuzluk almıştır.

Sosyolojik ve psikolojik etkiler, eğitimciler tarafından bilinmekte, uygulama aşamasına ne yazık ki geçilememektedir. Eğer toplum, bu konuda köydeki imeceler gibi aynı duyarlılıkla hareket etse, olumlu gelişmeler olabilir, iyi sonuçlar alınabilirdi.

Bu tablodan sonra hane sayımı olarak yapılan nüfus sonuçlarına bakalım:

KAYNAK: M. Ali .ÜNAL-OSMANLI DEVRİNDE SİNOP

 
1 Yorum

Yazan: 24 Ocak 2022 in eski sinop köyleri

 

Etiketler: , , , , , , , ,

DUDAŞ KÖYÜ HAKKINDA-Tayyip SANDALCI

19.01.2022-Dikmen Dudaş Köyü-Tayyip SANDALCI

GİRİŞ: İnsan oğlu var oluşundan bu yana , nereden gelip nereye gittiğini merak eden tek canlı türüdür.. Ancak insanlık tarihinde yaşanan savaşlar, yakıp yıkmalar , aynı zamanda insanlığın geçmişine ait belgeleri, arşivleri de yok ede gelmiştir. Buna birde Eski Türkçe okuma yazma zorluğu, harf devrimi gibi ülkemiz gerçekleri de eklendiğinde belge/arşiv temini iyice zorlaşmıştır. Çünkü harf devriminden sonra Eski Türkçe belgeler yeterince yeni döneme taşınamamış yaygınlaştırılamamıştır.

Elbette harf devrimi gerekliydi, çünkü devrim öncesi okuma yazma oranı %5 ler düzeyindeydi. Ancak harf devrimi ile bir çok arşiv bilgi ve belgelerin duvarın öbür tarafında kaldığı, bu tarafa taşınamadığı kanısındayım. Türkiye’de bu donanıma sahip çok az bilim adamının olduğunu düşünmekteyim. Hasbel kader Eski Türkçe okur yazarım. Kitabe, levha okumaya olan ilgimden dolayı şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, eski Türkçe okuma yazma farklı bir şey, kaligrafik / tezyin özellikli yazıları okumak bambaşka bir şey. Bunun için farklı bir eğitim gerek. Burada bir anekdotumu anlatmadan geçemeyeceğim. Kaligrafik sanatla yazılmış bir kitabeyi çözebilmek için yaşlı genç sayısız din görevlileri ile görüştüm fakat faydalanamadım. Her neyse biz konumuza dönelim. Eminim benim gibi sizler de merak ediyorsunuzdur doğup büyüdüğünüz köyün tarihini, ilk göçün nereden ne zaman geldiği, hangi ırk ve boydan olduğu, etnik yapısı gibi geçmişimize ait bilgileri.

Bu konuyla ilgili yaptığım araştırmalar da bölgesel göç hareketlerine ait somut bilgi/belge edinemedim, ancak Anadolu tarihi ile ilgili yazılanlardan yola çıkarak genel bir yaklaşım sağlamaya çalıştım . Bu konu tartışmaya ve katkıya açık bir konudur, isteyen herkes (kaynak/ belge göstererek) katkıda bulunabilir. Amacım sadece bir başlık açmaktır.

1071 Malazgirt savaşında Selçukluların Bizanslıları yenmesi sonucu Türkler Asya’dan Anadolu’ya göç etmeye başladı. Türk beyleri savunmasız Anadolu’da ordularıyla ilerlerken Türk göçleri Hazar denizinden, Kafkaslardan, yoğun bir şekilde devam ediyordu, bu göç hareketi bir kaç yüz yıl sürdü. 13. Yüz yılın sonuna doğru Oğuz Türklerinin Bozok kolu olan 12 oğuz boyu Anadolu’nun kuzey bölümüne göç etti. Bunlardan yaklaşık 100,000 kişilik bölümü Kastamonu bölgesine yerleştirildi.

Yaşar Kemal, Binboğalar Efsanesi (göçebe yörükler)adlı eserinde şöyle der: ‘ Horasan dan gelmişler, uzun boylu ala gözlü uzun adamlar, omuzlarında tay derisinden sırmalı abalar, uzun keçe külahlar, uzun kargılar, 72 direkli, 72 göbekli, keçi kılından kara çadırları var, semah dönerler’ der. Sinop idari teşkilat olarak merkezi Samsun olan Canik livasına, daha sonra da tanzimatın ilanından sonra Kastamonu’ya sancak olmuş, Cumhuriyetin ilanından sonra ise 1924 de Kastamonu’dan ayrılıp il olmuştur. 1520-1530 yıllarında hemen hemen Anadolu’nun tamamı Anadolu vilayeti diye tek vilayetti ve Kastamonu’da Anadolu vilayetine bağlı bir liva idi.1214 yılı ekim ya da kasım ayında, Selçuklu hükümdarı İzzettin Keykavus , Sinop tekfurunu esir alarak kaleye girip , Sinop’u Trabzon Rum İmparatorluğundan aldı. Sinop , 1294-1461 yılları arasında Candaroğulları yönetiminde kalmıştır. Daha sonra 1462 yılında , Fatih Sultan Mehmet Trabzon Rum imparatorluğunu ortadan kaldırmaya giderken Sinop’u da Osmanlı topraklarına katmıştır. Yukarda yazılanların ışığında bir tahminde bulunmak istersek, Dudaş köyünün tarihi 12. 13. Yüz yıla kadar gidebilmektedir. Bir yerleşim yerinde en iyi korunan eski ve kalıcı izin mezarlıklar olduğunu düşünürsek, bu tarihlere uygun izler bulmak mümkün olabilmektedir. Dudaş mezarlığında 1960-1970 yıllarına kadar kurumuş fakat ayakta durarak zamana direnen meşe ağaçları var idı. Bu ağaçlar için köyün yaşlıları farklı tahminlerde bulunurlardı. Daha sonra anadolunun çeşitli yerlerinde gördüğüm ve arkeologlarca tarihlendirilmiş ağaçlarla yaptığım kıyaslamalarda bizim mezarlıktaki ağaçların yaklaşık 600- 700 yaş civarında olabileceğini düşünmekteyim. Bu tarihler ise oğuz göçlerinin yoğun olduğu 12. 13. Yüz yıllarla örtüşmektedir. Mezarlığın hemen karşısında , güney doğusunda ise , islami nizamda olmayan mezarlık varmış. 1960 – 1970 li yıllarda buraları işlerken iskeletler çıkardı. Bu da bize göstermektedir ki tüm Anadolu’da olduğu gibi bizim köyde de bizden önce gayri müslimler yaşamaktaymış.

KÖYÜN ADI VE DİĞER YERLEŞKE ADLARI: Dudaş ismi anadolunun çeşitli yerlerinde mevcuttur. Eskişehir de , kütahya Tavşanlıda ve Ankara’nın bir köyünde Dudaş ismi bulunmaktadır. En yakın sözlük anlamı ise du~daş olmak, karşılaşmak ( TDK de yok). Ankara bölgesindeki köyün muhtarı ve yaşlıları ile yaptığım tel görüşmesinde ; onlara köyün adının nereden geldiğini sorduğumda bana : …”savaşan iki ordu burada karşılaşmışlar onun için karşılaşma, kucaklaşma anlamında Dudaş demişler” dediler. (Duygu daş , Dudaş olmak ).Sosyal bilimciler araştırmalarında yer adlarını inceleyerek o yerin tarihi ve etnik yapısı hakkında (toponomy) yaklaşım elde etmeye çalışırlar. Bizde aynı metod dan faydalanarak bir çıkarım yapmak istersek;Örneğin: Ahad köyü, Galaççayı, gülek , kınık, kızık, bunlar oğuzların kullandığı isimlerdir.Ahad köyü : Dudaştan derekışla ya inerken çaya yakın bir arazi ve aynı yerde halen kalıntıları bulunan islami nizamda mezarlar mevcuttur. Galaç çayı ise, Göktepe- Bedireden sırtlarındanbaşlayıp , Bağırdaş mahallesinin güneyinden akıp giden çaya verilen addır. Gülek , kınık, kızık ise Anadolunun çeşitli yerlerinde çok rastlanan yer adlarıdır. Bu yer adları Oğuz boylarına ait yer adlarıdır. Sonuç olarak , bütün bunlardan şöyle bir yaklaşım elde etmek mümkün :Dudaş köyü’nün tarihininin Oğuz göçlerinin yoğun olduğu 12. 13. yüz yıllara uzanabileceğini ve yer adlarından da anlaşıldığı gibi buraları oğuz boylarının yurt edindiği, Yerleşkelerin seçim özelliklerine bakıldığında ise , hayvancılığa dayalı bir yaşam biçimlerinin olduğu anlaşılmaktadır (göçebe yörükler), yayla , yaklaşık 1100 rakım, kışla 700-800 rakım, derekışla 400-500 rakım ( rakımlar yaklaşık dır), mevsime göre hayvanlarının barınabileceği , doğayla uyumlu yerleşkeleri seçmiş atalarımız. Bu yerleşim yerleri neredeyse günümüze kadar işlevini sürdürmektedir.

12/01/2022- TAYYIP SANDALCI

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

ANLATILARDAN BELGELERE

07.01.2022- A. Yaşar SARIKAYA

1838BOA NÜFUS KAYITLARI-TİLKİLİK KÖYÜ- YAYKIL DİVANI

Coğrafyanın, canlılar ve eşya üzerinde içsel etkisi vardır. Bir fidanı ekvatora, Akdeniz Bölgesine, Karadeniz Bölgesine ya da Sibirya ‘ya dikelim. Aynı bitki olsa da, farklı sonuçlar alınacağını hepimiz biliriz. İnsanlar, kent, köy, kasaba ya da hangi yerleşkede yaşarsa yaşasınlar, coğrafyanın etkisi kesinlikle yadsınamaz.

Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü, Yüksek Lisans Mezunu -Sinem Şahin Yeşil, Monograf-Edebiyat Eleştirisi Dergisi ISSN 2148-3442 2016/5: (124-149) kaynaktan alıntı not düşmek istiyorum:

Psikocoğrafya, yalnızca kenti deneyimlemekle kalmayıp bu deneyimi birer anlatıya dönüştürme pratiği sergilemektedir. Bunlar öznel ve hareketli anlatılardır. Dolayısıyla anlatının hem içeriğinin
hem de söyleminin durağan değil de birer “rota” ya da “parkur” şeklinde çizilmesi gerekir.

Psikocoğrafyanın önemle üzerinde durduğu bir diğer konu nostaljidir: Mekânın değişen, geçip giden zamanı hissettirme gücü vardır. Bu doğrultuda psikocoğrafi bir anlatının da nostaljik eğilimler taşıması beklenir.

Yaptığım araştırma çalışmaları, paragrafta dikkkat çeken özellikleri taşımaktadır. Annem ve babam, unutmadıkları köy yaşamlarından hafızalarına kaydettiklerini hep taze tutmuşlardı. Anlattıklarına, hiç bir zaman sadece iki yaşlı insanın anıları olarak bakmadım. Çünkü yaşananlar, Türkiye gerçeklerinin bilinmeyen arka yüzüydü. Savaşların korkunç izlerini taşıyan, gaziler ve şehitleri tanıyan çocuklardı onlar. Onların kokladığı hava, tohumları yeşerten toprak, günü aydınlatan güneş çok derin, çok anlam yüklüydü. Üretmeye aşık, vefalı kahramanların anlatıları ile beslenmiş, doğanın, canlının, varlığın değerini bilen insanlardı.

Soyumuzda bir tek babamın babası olan dedemin varlığı, geçmişe dönük ciddi bir araştırma yapmama vesile oldu. Ne kardeşi, ne amcası, ne amca oğlu hiç biri yoktu. Bu nedenle 2. kitabım üzerinde özenle 6 yıl çalıştım, sonra baskıya girdi. Ama hala sorularımın cevaplarını bulamamıştım.

Başbakanlık Osmanlı Arşivinden temin ettiğim, köyümüzün kayıtlarında bulduğum cevaplar da yeni soruları doğurmuştu. En büyük Caferoğlu Mustafa Dede’nin 2 oğlu vardı. Uzun boylu sarı sakallı Mehmet adındaki oğlunun, 8 yaşındaki oğlu Mehmet, babamın dedesiydi. İki kardeşin ve çocuklarının içinden bir tek babamın dedesi vardı yaşayan.

Çanakkale ve İstiklal harbi şehitler listelerinde çokça aradım. Ne Kafkas Cephesinden dönmeyen annemin dedesinin, ne de babamın sülalesinden bir kayıta rastlamadım. Sadece Caferoğlu sülalesinden Ayancıklı bir şehit olduğunu gördüm. Sinop ve çevresinde Tilkilik köyünden Ayancık bölgesine göçen CAFEROĞLU sülalesi var mı? Okurlarımızın, konu hakkında bilgi sahibi olmasını umuyorum. Bu konuda bilgi sahibi olanlar ile sosyal medya aracılığı ile haberleşmek isterim.

BOA 1838- CAFEROĞULLARI- (MEKKE SÜLALESİ) NÜFUS KAYITLARI

1-CAFEROĞLU ORTA BOYLU AK SAKALLI MUSTAFA-VELEDİ MEZBUR-80 YAŞINDA

2-OĞLU ORTA BOYLU KUMRAL SAKALLI HÜSEYİN(T)-60 YAŞINDA

3-DİĞER OĞLU UZUN BOYLU SARI SAKALLI MEHMED-43 YAŞINDA

4-OĞLU MEHMED-8 YAŞINDA

5-MERGUME(ADI GEÇEN  CAFEROĞLU HÜSEYİNİN OĞLU ŞAB EMRU (BIYIĞI SAKALI ÇIKMAMIŞ GENÇ) MEHMED-15 YAŞINDA

6-DİĞER OĞLU İSMAİL-6 YAŞINDA

Nüfus kayıtlarının tamamı, MEMLEKETİM TİLKİLİK olarak açtığım blogda, okumak isteyenler için:

 

Etiketler: , , , , , , ,

SİNOP KÖY EVLERİ(2)

18.12.2021-BİLKE

Sinop köylerinde, yerleşimler dağınıktır. 1071’den sonra Anadolu’nun her tarafından Sinop’a yapılan göçler dağınık gruplar halinde olmuştur. 2-3 ev bir mahalle, bir sülale bir mahalle oluşturmuş, bu yüzden evler dağınıktır. Sahilden yükseklere çıkıldıkça, evlerin ve ambarların mimarisi değişir, detay azalır, kullanım amacı öne çıkar ve işlev kazanır.

Gerze- Tilkilik Köyü Ambar
FOTO: Vitrin Haber-Sinop’un Erfelek ilçesi Kaldırayak köyü Kuz Mahallesi. Karadeniz’in mühendislik harikası serender yapıları her geçen gün çürümeye ve yıkılmaya yüz tutuyor. Vitrin Haber
FOTO:Gerze- Tilkilik Köyü- Doğal Temel Taşları-Yaşar SARIKAYA
Foto – Eğimli alanlarda her zaman minazların arasına taş örülmez. Burada ev sahibinin bu
alanı kullanmak istemesi ya da taşa ulaşamama gibi etkenler minazların arasının boş bırakılmasına
neden olabilir ( Ayancık Kızılcakaya Köyü)-Prof.Dr. Cevdet YILMAZ-Mutlu KAYA

Sinop’ta ahşap konaklar, kent merkezinde olduğu gibi köylerde de vardır. Konaklar sülale adı veya sülalenin ileri gelen kişisinin adı ile anılırlar. Sinop Merkez Avdan Köyü Sarıdüz Mahallesi 1 numarada yer alan Tercümanoğlu Konağı akademik bir çalışmaya konu olmuş.

FOTO: HAYRUNNİSA TURAN-Sinop’ta Geleneksel Bir Türk Evi: Tercümanoğlu Konağı

Çalışmanın detayını aşağıdaki linkte bulabilirsiniz:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/609435

Yakup Ağa Konağı- Gerze- Eski ve yeni hali

Ne emeklerle yapılmış bu yapılar. Ustaları bu dünyadan göçüp gitseler de tahtaların her zerresine sinen izleri bu gün de gelecekte de yaşayacak. Köylerde saklı olan ahşap ev ve ambar kültürümüzü, kentin karmaşası sevdasına yitirmeyelim, fotoğraflayalım.

 
Yorum yapın

Yazan: 18 Aralık 2021 in eski sinop köyleri

 

Etiketler: , , , , , , ,

SİNOP KÖY EVLERİ

13.12.2021-BİLKE

“Yerleşmelerin çekirdeğini oluşturan en temel unsur meskendir. Meskenler, yapı malzemesi ve düzenleniş şekilleriyle bulundukları coğrafi koşulların etkisini taşıdıkları ve bu etkiyi yansıtabildikleri oranda coğrafi önem taşırlar. Bu etkiyi yansıtanlar da daha çok kırsal meskenlerdir (Tolun-Denker, 1977:60).”

Akçaçam Köyü Evi- FOTO: Geleneksel Kır Meskenlerinde Mimari Degradasyon: Sinop İli Örneği-MUTLU KAYA
Ayancık Kurtköy Evi- foto-Geleneksel Kır Meskenlerinde Mimari Degradasyon: Sinop İli Örneği-MUTLU KAYA
Ayancık Köy Evi Tuvalet-FOTO:Geleneksel Kır Meskenlerinde Mimari Degradasyon: Sinop İli Örneği-MUTLU KAYA


“Kültüre sahip çıkmak gerek. Bu evlerin her köşesinde, her bir miliminde ne anılar, ne izler saklı. Hormonlu gıdalar, doğal gıdaları solladı geçti ya, ahşap evler de yerini taş ve demir yığını binalara bıraktı. Kıymet bilmeyen topluma dönüştük. Üretmiyor, hep tüketiyor ve buna alışıyoruz.

Gençler, köyünüzdeki doğal yapıları, doğal olan kültür mirasını koruyun, arşivleyin. Buğday kayıp, tohumlar kayıp, topraklar boş. Fotoğraflamayı olsun ihmal etmeyelim.” BİLKE

Yazımızın girişinde yer alan paragraf kaynak:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/696991

 
Yorum yapın

Yazan: 13 Aralık 2021 in eski sinop köyleri

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

BOYABAT 1900 ESKİ KÖY İSİMLERİ

22.01.2021- BİLKE

Türkiye ve dünyada Kültür Tanıtım Fuarlarında zengin Sinop tanıtımının yapılması, eski kültür birikimlerimizin değerlendirilmesi amaçlı hazırlanan bu kitabı UYGAR TÜRKİYE, UYGAR İNSANLIK için sunmaya devam ediyoruz:

ESKİ KAYITLAR- KAYNAK, “Y. SARIKAYA Bir İnci Memleketim-2010, s,14-20”

Eski kayıtlara göre, Boyabat köylerine çok fazla Türkmen ve Yörük göçü yapılmıştır. Osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiret ve Cemaatler isimli kitaptan aldığım bilgi ve belgeler, 203 ile 222 sayfaları arasındadır. Bu bilgiler içinde, Boyabat ve Sinop’a yerleşen Türkmen, Yörük ve Konargöçer topluluklar yer almaktadır.

16. yüzyıl kayıtlarına baktığımızda( sayfa 318), Dodurga, Kiçi Dodurga ve Kayı boyunun Boyabat ilçesine yerleştiğini görürüz. Cumhuriyet Dönemi kayıtlarında,   Şeyhli ve  Bayat[1] boyunun Boyabat’a yerleştiği yazar.

Ala-Yuntlu Boyu ve Boyabat:

“Kastamonu: Bu bölgedeki Alayuntlu oymağı Kastamonu Sancağının Boy Ovası (Boy- Abad) kazasında yaşamaktadır. Bu oymak da Ankara Yörükleri arasındaki Ala-Yuntlu oymağı gibi çok küçük olup ancak 20 vergi nüfusludur.” [2]

Sayın Doç. Dr. S. GÖMEÇ, Boyabat ilçesine yapılan Türkmen ve Yörük göçü hakkında detaylı bir araştırma yapmıştır. Bu çalışmayı, Boyabat sitesinde bulabiliriz.


[1] H. Göktürk, aynı eser, s, 116

[2] Faruk Sümer- Oğuzlar, s, 351

SON TEŞKİLAT-I MÜLKİYE KAYITLARI- BOYABAT

 
 

Etiketler: , , , , , , , ,