23 HAZİRAN 2020- BİLKE
Babamın geride bıraktığı notlar okurlarımızdan ilgi gördü. Devamı yok mu diyenler için, köyden kaçmayı planladığı bölümün arkasındaki konuya, onun yazdığı gibi aynen yer vereceğim. Bu gün dünya, gerçek hayat yerine sanal öğretilerin ezberini yaşıyor. Alın terinin akmadığı kazançlar, emeğin karşılığını almadığı sonuçlar, kolayca varlık sahibi olanlar o kadar çoğaldı ki.
O nedenle babamın anıları, insanlarda her hangi bir hikaye etkisi mi, yürek yangını mı, yoksa ihmal edilen Türkiye gerçeklerini mi hatırlatıyor burası düşündürücü? Derneğimizin kuruluşuna temel olan ana neden de bu gerçeklerdi. Ülke yaşamlarının yok sayılan gerçekleri üstüne vurulan cilalar, insanların gözlerini bürüyen sanal ışık ve ana ögelerden uzaklaşmak.
Ülkesinin değerlerini korumak, kaybolan kültürüne sahip çıkmak yerine, geçmişini yok saymak, gösteriş dünyasının cafcaflı rengine aldanmak, sevgiyi saygıyı kaybetmek.
Baba ellerinle yazdığın bu anılar, yeni nesle ulaşır mı bilmiyorum. Ama çalışmak, mücadele etmek, tek başına ayakta durabilmek üzerine örnek olacaktır ümit ederim… Yaşar SARIKAYA
Cafer SARIKAYA – ANILAR
Uzun zamandır köyden kaçmayı düşünüyordum. Arkadaşım Osman Sinop’ta Ada’da çobanlık yapıyordu. Annesine mektup göndermiş. Annesi mektubu okutmak için bizim eve geldi. Ben hemen alel acele Osman’ın adresini not ettim. Onu çok çalışkan gördüklerinden köyde senin gibi çalışkan varsa gelsin aman bize getir demişler. Benim bundan haberim oldu, bu işi de kafama koymuştum. Sinop’a gitmek için yol bilmem, param yok,bu sefer yanıma bir yoldaş bulup yola çıkmaya karar verdim.
Zaten okul açıldı, 1-2 ay oldu. Benim işten okula gitmeye imkanım yoktu, okula gidenler de hep evin önünden geçerken hepsi “okula gelmiyorsun öğretmen sana ceza yazıyor” diyorlardı. Babam gene at üstünde başka köylerde, ben İşi bırakıp da okula nasıl giderim. Okulu seviyorum, gidemiyorum. Sinop’ta valiye gidip durumu anlatmak var kafamda. Okumaya çok meraklıyım, köyden kaçarsam çok iyi olacak.
Aynı zamanda öğretmen, ” Cafer’in durumu çok iyi, Kastamonu’ya öğretmen okuluna gönderelim” diye konuşmuş babamla. Ama babamın cevabı olumsuz olmuş. Babam köyde yokken fırsat bu fırsat, hemen yanıma Osman Karakaya’yı kandırdım. Osman okumak istemiyor, onun durumu benim gibi değil, o macera arıyor. Onun anası babası onun her istediğini yerine getiriyor. Neyse Osman ve ben evden epeyce ekmek aldık yanımıza ve çıktık yola. Yürü yürü, ta Tilkilik köyünden(Gerze’ye 37 km) Sinop’a yürüyoruz. Derken, akşam üzeri Çiftlik köyüne gelmişiz. Rastladığımız bir gence rica ettik, biz yatak istemiyoruz, başımız kurulukta olsun, bize bir yer bul o bizi samanlığa götürdü. Nereden nereye rastlantının bu kadarı.
Bizim Kabaağaç’tan Emin’in Ahmet çıkmaz mı?. Bize “işte burası samanlık, başınız kurulukta. Yatın bu gece, sakın ha sıgara filan içmeye kalkmayın, sonra yangın çıkar başıma iş açarsınız” dedi. Sabah oldu, biz gene düştük yollara. Sora, sora bazı kapılardan da ekmek isteye isteye, öğleye yakın Sinop askerlik şubesine geldik. Askerler eğitim yapıyorlar. Biraz onları seyrettik, akşam üzerine doğru Sinop’ta arkadaşım Osman’ı bulduk. Ee “Osman gardaş biz geldik”;
“Eyi hoş geldiniz, siz oturun bakalım, ben şimdi gelirim” dedi.
Az sonra bir adamla geldi, adam baktı bize “ikisi de iyi, biri diğerinden ala, hangisi gelirse gelsin” dedi.
Gof gof Ali’nin Osman kalktı ve adamla gitti. Sinoplu çoban Osman “hadi şimdi sıra sende, seni de bir yere bırakacağım” dedi. Ben “vali ile görüşeceğim önce ona gidelim” dedim.
Osman “senin okul, öğretmenlik ve vali işini sonra düşünürüz”dedi. böylece beni de yüzü sakallı ve de karanlık birinin yanına götürdü. Beni görünce yaşlı adam “anamı babamı” sordu. Ben de “anam da babam da yok” dedim. Yıllık ne alacağımı sordu. Ben de “siz bilirsiniz, ben de Osman’ın gördüğü işleri görürüm” dedim. Adamın hoşuna gitmiş olacak ki “hele bak sen Osman kaç senedir burada her şeyi iyi biliyor, sen de öyle olursan görüşürüz” dedi. Ve ben de orada kalmaya karar verdim. Hemen beni soydular, Allah gani gani rahmet eylesin Münire Teyze sırtımı yıkadı. Giyecek verdiler, beni hemen sofralarına aldılar. İhtiyar dediğim kişi yüzü kara ama ruhu güzellerden de güzeldi.
Onu da rahmetle anıyorum. Dürüst mü dürüst, bana bir kaç gün benden ne bekliyorsa gösterdi. Hiç alışıp görmediğim bir ortam, sanki o evde doğup büyümüşüm evdekilerle hep kaynaştık. Evdeki insanlar çok iyi, iş de öyle köye göre hiç yorucu değil. Büyük küçük herkes beni seviyor. Bir akşam dede, “Cafer oğlum, seninle biraz konuşmam lazım. Bak söyleyeceklerimi yüzüne söylüyorum. Sen bana anam da babam da yok dedin, ama ben senin haberin olmadan adeta gölgen oldum, ne yaptın ne gördün seni izledim. Gördüm ki sen çok iyi aile eğitimi görmüşsün. Senin her yaptığın her tuttuğun benim çok hoşuma gidiyor, her şeyi açık seçik yüzüne konuşuyorum. Sakın ha doğruyu söyle, benim de kendi hesabıma yapacaklarım var. Benim 2 tane oğlum var, biri terzi diğeri şimdi askerde ama okumuş gelince memur olur. Şimdi senin bana vereceğin güvence ile ben de sana yardımcı olayım. Okumuşluğun var eski yeni yazı okuyorsun. Seni ister yeni ister eski hangisini istersen okuturum. Çünkü sen akıllı bir çocuksun, bana söz verirsen seni oğlum gibi sever seni ayrıca evlendiririm” dedi. Bu söz ve durum karşısında bense içimdekini söyleyemiyorum.
“Siz nasıl istiyor nasıl uygun görüyorsanız onu yapın efendim” diyebildim. Baba korkusu her an içimde. Bu Hasan dedenin ise 3-5 sığırı var, başkasının elinde 25-30 danası var. Adada da Asmakaya adı altında şahsına ait, kısmen kapalı, içinde ormanı suyu bulunan bir küçücük çiftliği var. Ben buraya sabah gidip akşam dönüyorum. Ben hayatımdan, evin halkı benden razıyız, güle oynaya bir yaşam sürdürüyoruz. Hasan dedenin hanımı Münire Nene çok temiz, çok hanım bir nine. Terzi olan büyük oğlu Mustafa Abi çok terbiyeli efendi biri. Hanımı Fahriye yenge çocukları hepsi bir başka insanlar. Kızları Hatice, Zahide ilk okula gidiyorlar, Melekse yaşında evde öyle kaynaştık ki, vaktimiz bir araya gelince güle oynaya geçiyor. Hasan dedenin asker olan oğlu, Ahmet Abi o da sakin biri. Benimle beraber çiftliğe gidip geliyoruz. Ta ki sonbahar kış geçmiş, ilk bahar gelmişti. Ahmet Abi ile çiftlikte iken ben koyunları sağmak için elimde bakraç ağıla doğru gidiyorum. Baktım uzaktan 2 adam bize doğru geliyorlar. Ben işime döndüm yeni koyunların sağıyorum, bir ara bir ses oldu, “ulan çoban bize doğru baksana” diyor birileri. Elindeki dayakla da ağılın çitine vuruyor, tak- tak. Ben başımı kaldırıp baktım ki, hiç aklımda yokken babam karşımda duruyor. Karşımda bana da seslenen adam babamın asker arkadaşı Demirci köyünden Çakırın Süleyman. Ben babamı karşımda görünce elimdeki süt bakracı yere düştü, süt döküldü. Başladım ağlamaya “eyvah yine köye mi gideceğim” diye ağlıyorum. O gün Ahmet Abi de yanımda idi. O ise olayların gelişmesine şaşırdı kaldı. Çünkü hiç beklemiyordu.
Ama olanlar oldu. Bendeki şaşkınlığı anlatamam. Hele bir de babama desem ki “köye gelmiyorum” asla kabul etmeyeceği için mümkün yok diyemem. Çünkü babama göre benden çektikleri çok fazla. O, koca bir köyün köy ağası,herkes sözünü dinler, saygı duyar, benim yaptıklarıma ise babam sabrediyor. Benden bakarsan farklı, babamdan bakarsan farklı. Ben geliyorum da demiyorum, gelmiyorum da diyemiyorum. Çünkü sonucu biliyorum. Babam kesinlikle dinlemez, sözü mutlaka yerine getirilir. Ben bir yandan ağlıyor, bir yandan da peşlerinden gidiyorum. Bu halde eve geldik. Babam ve arkadaşı ise eve uğramak istemiyorlar.
Ben eve gelince kızılca kıyamet koptu. Ben ağlıyordum ya, bu sefer de bağırmaya başladım. Münire Nine ile Bahriye Yengenin halleri görülmeye değerdi. İkisi de birden “yahu ne oldu bu çocuğa, oğlum yavrum söyle kim ne yaptı sana, niçin böyle bağırıp çağırıyorsun”. Ben artık durumu söyledim. Onlar da olanlar karşısında şaşırıp kaldılar. Hasan dede “yaptığını beğendin mi,sana inandım ve güvendim,onun için de 25-30 hayvanımı el üstünden aldım. Ben şimdi ne yapacağım. Bir de durmuş ağlıyorsun. Vay benim başıma gelene” diyerek haklı olarak bana çıkıştı. Gene de babamları eve davet etti. Misafirim olun dedi, babam ise teşekkür etti ve ayrıldık.
Ben köyün yolunu tuttum,babam da atını demirci köyünde bırakmıştı, o da atını almaya oraya gitti. Böylece bu fasıl da burada bitmiş oldu. Vali ile görüşmem hayal oldu, okumak dersen o da öyle. Gene köye gelmiş olduk. Her şey yine eskisi gibi olacaktı.
Cafer SARIKAYA-ANILAR