RSS

Aylık arşivler: Haziran 2020

PANDEMİ VE DOĞANIN SENFONİSİ

28 HAZİRAN 2020- BİLKE

DOĞAŞafak GÜNDÜZ 

Doğa, salgın günlerinde temizlendi, sanki rahat bir nefes aldı. Toprak, su ve deniz kendine geldi. İnsan, sahiplendiği ve kendine ait sandığı bu değerleri ne kadar da hor kullanmış. Pandemi süreci, doğayı insan kirliliğinden biraz da olsa arındırdı. Denizden çıkan maskeler görüyoruz, hala daha akıllanmadığımızı düşünmeden edemiyorum.

  bu güzellik ÇAĞLAYAN KÖYÜ- UZUNÖZ SINIRI ÖRENCİK MEVKİİ

Doğanın senfonisini  duyanlar için, insansız tınılar ne kadar hoş, değil mi?

Bir kumru, sabahın ilk ışıklarında uğultusunu yayar. Doğa’nın senfonisi başlamak üzeredir. Bir karga ağzında ceviz, toprağı eşeler. Koordinatlar hafızasına yerleşir ve işini bitirince uçar gider. Martılar kanat çırpar ve senfoniye eşlik ederler. Yağan yağmur damlaları, değdiği her yerde ritmik sesler çıkarır. Kavak ağaçları, yağmur eşliğinde salınarak bu harmoniye eşlik ederler.  Bu senfoni insansız  ne kadar doğal, insansız bir o kadar da  zararsız sürmektedir. Sular daha berrak, hava insansız daha temizdir. Yunuslar kıyıya yaklaşıp mutluluklarını göstermekte, doğa bizim demektedirler.

Küçük kızını uyutan bir annenin sesi duyulur ve bu senfonid.

“Çamlıbel’den çıktım yayan,

Dayan yüreğim dayan.”

Bir baba, küçük oğlunun saçlarını okşarken,iç duyuşları  ahenkle senfoniyle buluşur.

Herkesin duymadığı bu sesler, işitenler için bir ayrıcalık olmalı. Kim bilir bazıları da hastalıklı bir ruh hali gibi de görebilir.

İnsanlar bir virüsle eve kapanmış ve maske ile sokağa çıkabiliyorken, doğa nefes alıyor ve kendini yenileyebiliyor. Tehlike kapıyı çalmadan önce, insan tedbirini alabilseydi. Doğayı incitmese,  bu senfoni hep keyifle, hep tertemiz akmaya devam etseydi.

“ Doğa bize mi muhtaç yoksa biz doğaya mı?”

Aşık Veysel’e göre, toprak sadık yar.

Gözümüzü, kulağımızı, gönlümüzü açtığımızda etrafımızda daha nice senfoniler olduğunu fark edeceğiz.

Eski bir Kızılderili Atasözü (Şef Seattle) der ki:

“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”

ŞGS

 
Yorum yapın

Yazan: 28 Haziran 2020 in ŞAFAK SARIKAYA ANILAR

 

Etiketler: , ,

SINAVDA BAŞARILAR GENÇLER

26 HAZİRAN 2020-BİLKE

2020 yılı dünya için sıkıntılı bir yıl oldu. Şubat ayında başlayan “covid19” tehlikesi ile tüm eğitim öğretim aksadı. Okurlarımız,BİLKE’nin kırsal bölgelerde yaşayan çocuklarımıza eğitim desteği vermek için yaptığı çalışmaları biliyorlar.  Ailenin bir dediğini iki etmediği, ne yersin ne içersin aman moralin bozulmasın yavrum dediği, dershane takviyesi ve özel ders aldırdığı çocuklarımızın yanı sıra, kendi irade gücü ve çalışma azmi ile ayakta duran çocuklarımız da var. Aynı sınavda, aynı koşullarda eşit olarak yarışacaklar.

Gönül ister ki herkes istediği bölümü tuttursun. Bir sene kaybetme lüksü olmayanlar için bu sınav sonucu sevindirici olsun.

Dernek üyelerimiz, bu yıl bilgisayarı olmayan 2 kızımıza bilgisayar hediye etmek istediler. Sınav tüm öğrencilerimize hayırlı olsun. Bilgisayarlarımız, kızlarımıza uygun zamanda teslim edilecektir.BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 26 Haziran 2020 in Eğitim

 

Etiketler: , , ,

İNSAN OKUMASIN DİYE EVLENDİRİLİR Mİ?

25 HAZİRAN 2020-BİLKE

CAFER SARIKAYA- ANILAR

Babamın elleri ile yazdığı anılar

Sinop’tan döndüm, eski hayat yeniden başlıyor. Eskiden uğraşlarım mal masal ev ocak işleriydi, bu sefer tarla tefek çift çubuk yani artık işlerin hepsi beni bekliyordu. Sinop’a kaçtığım için, herkeste bana karşı gizli bir kırgınlık vardı.  İşlerimiz çoktu, babam bazı işlerle ilgilense de yeterli olmuyordu. Babamın yeni eşinin 5 çocuğu vardı. Tarlamız çok, babamın şehirden ve diğer köylerden misafirleri hiç eksik olmazdı. Kardeşlerimin hepsi de küçüktü, işlerimize buğday, meyve, un karşılığında komşularımız yardım ederdi.

Ben anladım ki benim okul öğretmenlik düşüncelerim hayal oldu. Köyümüzde okul 1942 yılında açıldı. 4.sınıfım ama işlerden okula tam gidemiyorum. 15-16 yaşlarındaki çocuk ikisini nasıl becerecek. Okul zaten bizim yerimize yapıldı, hemen evimizin altında eve yakın tarlamıza, ama ben okul varken çifte giderim, koşulu hayvanlar hazırlarım. Öncelik çifte gideni göndermekti, bu sebepten ben daima okula geç kalırdım. Zil çalmış teneffüs olmuş okula öyle varırdım. Öğlen ise tarlaya işe yardım,  tohum, kömüşlere sap ve saman götürür ve gene okula geç kalırdım. Öyle veya böyle gene sınıfı bitirmiş oldum.

Neyse biz devam edelim tarla çift çubuk işleriyle uğraşmaya; babamın da kafasından bazı siyasi düşünceler geçiyor. Babam kendi kendine düşünmüş bu çocuğun gözü açıldı dışarı çıktı, en iyisi bunu ben evlendirirsem eve bağlamış olurum. Yoksa bir daha elden kaçırırsak asla eve bağlayamayız. Okumak hayaliyle 18 yaşına geldim,  babam benim haberim olmadan evlendirme işine koyulur.

Bir ara evde,yeni geline ait kundura atkı gibi bize ait olmayan bazı eşyalar gördüm. Zaman sonra, Gübük dayının Osman ile bizim bahçeden birlikte camiye gidiyoruz. Osman bir ara bana “Cafer sana bir şey diyeceğim ama sen ne diyeceksin” dedi ve sustu. Ben de “ne söyleyeceksen bir kerede söyle bakalım” dedim. O gene susuyor, ben ısrar edince başladı konuşmaya. “Biliyorsun babamla baban iyi konuşurlar. Seni evlendirmek istiyorlar.”

Burada bir ara verelim ve birazcık geçmişe dönelim. Babamın 2. Hanımı yani benim üvey annem Havva, Gübük dayımın yeğenidir.

Üvey annem, birinci dünya savaşında kaybolan, ölü ve dirisinden haber alınamayan Mustafa Çavuş’un kızıdır. Mustafa çavuşun hanımına köyde ebe diyoruz. Ebemizin Ayşe, Havva ve Saniye isminde kızları var. Eşi Kafkas Cephesinden dönmeyince, aile büyükleri onları küçük bir meşe evine ayırıyorlar. Dul kalan ebem ve 3 kızı birlikte zorlu bir yaşam mücadelesi veriyor. Kızı Ayşe büyüyünce, benim dayımla evleniyor, Havva büyüyor babama, anamın üzerine kuma geliyor. Ebem ve yanındaki küçük kızı saniye bazen bizlerde bazen de Kabaağaçtaki büyük kızı Ayşe’nin yanında kalıyorlardı. Ayşe’nin kızı Kezban ile beni evlendireceklerdi.

 
Yorum yapın

Yazan: 25 Haziran 2020 in Cafer Sarıkaya ANILAR

 

Etiketler: , ,

İÇİMİZE KOR DÜŞÜREN BABA NOTLARI

23 HAZİRAN 2020- BİLKE

Babamın geride bıraktığı notlar okurlarımızdan ilgi gördü. Devamı yok mu diyenler için, köyden kaçmayı planladığı bölümün arkasındaki konuya, onun yazdığı gibi aynen yer vereceğim. Bu gün dünya, gerçek hayat yerine sanal öğretilerin ezberini yaşıyor. Alın terinin akmadığı kazançlar, emeğin karşılığını almadığı sonuçlar, kolayca varlık sahibi olanlar o kadar çoğaldı ki.

O nedenle babamın anıları, insanlarda her hangi bir hikaye etkisi mi, yürek yangını mı, yoksa ihmal edilen Türkiye gerçeklerini mi hatırlatıyor burası düşündürücü? Derneğimizin kuruluşuna temel olan ana neden de bu gerçeklerdi. Ülke  yaşamlarının yok sayılan  gerçekleri üstüne vurulan cilalar, insanların gözlerini bürüyen sanal ışık ve  ana ögelerden uzaklaşmak.

Ülkesinin değerlerini korumak, kaybolan kültürüne sahip çıkmak yerine, geçmişini yok saymak, gösteriş dünyasının cafcaflı rengine  aldanmak, sevgiyi saygıyı kaybetmek.

Baba ellerinle yazdığın bu anılar, yeni nesle  ulaşır mı bilmiyorum. Ama çalışmak, mücadele etmek, tek başına ayakta durabilmek üzerine örnek olacaktır ümit ederim… Yaşar SARIKAYA

Cafer SARIKAYA – ANILAR

Uzun zamandır köyden kaçmayı düşünüyordum. Arkadaşım Osman Sinop’ta Ada’da çobanlık yapıyordu. Annesine mektup göndermiş. Annesi mektubu okutmak için bizim eve geldi. Ben hemen alel acele Osman’ın adresini not ettim. Onu çok çalışkan gördüklerinden köyde senin gibi çalışkan varsa gelsin aman bize getir demişler. Benim bundan haberim oldu, bu işi de kafama koymuştum. Sinop’a gitmek için yol bilmem, param yok,bu sefer yanıma bir yoldaş bulup yola çıkmaya karar verdim.

Zaten okul açıldı, 1-2 ay oldu. Benim işten okula gitmeye imkanım yoktu, okula gidenler de hep evin önünden geçerken  hepsi “okula gelmiyorsun öğretmen sana ceza yazıyor” diyorlardı. Babam gene at üstünde başka köylerde, ben İşi bırakıp da okula nasıl giderim. Okulu seviyorum, gidemiyorum. Sinop’ta valiye gidip durumu anlatmak var kafamda. Okumaya çok meraklıyım, köyden kaçarsam çok iyi olacak.

Aynı zamanda öğretmen, ” Cafer’in durumu çok iyi, Kastamonu’ya öğretmen okuluna gönderelim” diye konuşmuş babamla.  Ama babamın cevabı olumsuz olmuş. Babam köyde yokken fırsat bu fırsat, hemen yanıma Osman Karakaya’yı kandırdım. Osman okumak istemiyor, onun durumu benim gibi değil, o macera arıyor. Onun anası babası onun her istediğini yerine getiriyor. Neyse Osman ve ben evden epeyce ekmek aldık yanımıza ve çıktık yola. Yürü yürü, ta Tilkilik köyünden(Gerze’ye 37 km) Sinop’a yürüyoruz. Derken, akşam üzeri Çiftlik köyüne gelmişiz. Rastladığımız bir gence rica ettik, biz yatak istemiyoruz, başımız kurulukta olsun, bize bir yer bul o bizi samanlığa götürdü. Nereden nereye rastlantının bu kadarı.

Bizim Kabaağaç’tan Emin’in  Ahmet çıkmaz mı?. Bize “işte burası samanlık, başınız kurulukta. Yatın bu gece, sakın ha sıgara filan içmeye kalkmayın,  sonra yangın çıkar başıma iş açarsınız” dedi. Sabah oldu, biz gene düştük yollara. Sora, sora bazı kapılardan da ekmek isteye isteye, öğleye yakın Sinop askerlik şubesine geldik. Askerler eğitim yapıyorlar. Biraz onları seyrettik, akşam üzerine doğru Sinop’ta arkadaşım  Osman’ı bulduk. Ee “Osman gardaş biz geldik”;

“Eyi hoş geldiniz, siz oturun bakalım, ben şimdi gelirim” dedi.

Az sonra bir adamla geldi, adam baktı bize “ikisi de iyi, biri diğerinden ala, hangisi gelirse gelsin” dedi.

Gof gof Ali’nin Osman kalktı ve adamla gitti. Sinoplu çoban Osman “hadi şimdi sıra sende, seni de bir yere bırakacağım” dedi. Ben “vali ile görüşeceğim önce ona gidelim” dedim.

Osman “senin okul, öğretmenlik ve vali işini sonra düşünürüz”dedi. böylece beni de yüzü sakallı ve de karanlık birinin yanına götürdü. Beni görünce yaşlı adam “anamı babamı” sordu. Ben de “anam da babam da yok” dedim. Yıllık ne alacağımı sordu. Ben de “siz bilirsiniz, ben de Osman’ın gördüğü işleri görürüm” dedim. Adamın hoşuna gitmiş olacak ki  “hele bak sen Osman kaç senedir burada her şeyi iyi biliyor, sen de öyle olursan görüşürüz” dedi. Ve ben de orada kalmaya karar verdim. Hemen beni soydular, Allah gani gani rahmet eylesin Münire Teyze sırtımı yıkadı. Giyecek verdiler, beni hemen sofralarına aldılar. İhtiyar dediğim kişi yüzü kara ama ruhu güzellerden de güzeldi.

Onu da rahmetle anıyorum. Dürüst mü dürüst, bana bir kaç gün benden ne bekliyorsa gösterdi. Hiç alışıp görmediğim bir ortam, sanki o evde doğup büyümüşüm evdekilerle hep kaynaştık. Evdeki insanlar çok iyi, iş de öyle köye göre hiç yorucu değil. Büyük küçük herkes beni seviyor. Bir akşam dede, “Cafer oğlum, seninle biraz konuşmam lazım. Bak söyleyeceklerimi yüzüne söylüyorum. Sen bana anam da babam da yok dedin, ama ben senin haberin olmadan adeta gölgen oldum, ne yaptın ne gördün seni izledim. Gördüm ki sen çok iyi aile eğitimi görmüşsün. Senin her yaptığın her tuttuğun benim çok hoşuma gidiyor, her şeyi açık seçik yüzüne konuşuyorum. Sakın ha doğruyu söyle, benim de kendi hesabıma yapacaklarım var. Benim 2 tane oğlum var, biri terzi diğeri şimdi askerde ama okumuş gelince memur olur. Şimdi senin bana vereceğin güvence ile ben de sana yardımcı olayım. Okumuşluğun var eski yeni yazı okuyorsun. Seni ister yeni ister eski hangisini istersen okuturum. Çünkü sen akıllı bir çocuksun, bana söz verirsen seni oğlum gibi sever seni ayrıca evlendiririm” dedi. Bu söz ve durum karşısında bense içimdekini söyleyemiyorum.

“Siz nasıl istiyor nasıl uygun görüyorsanız onu yapın efendim” diyebildim. Baba korkusu her an içimde. Bu Hasan dedenin ise 3-5 sığırı var, başkasının elinde 25-30 danası var. Adada da Asmakaya adı altında şahsına ait, kısmen kapalı, içinde ormanı suyu bulunan bir küçücük çiftliği var. Ben buraya sabah gidip akşam dönüyorum. Ben hayatımdan, evin halkı benden razıyız, güle oynaya bir yaşam sürdürüyoruz. Hasan dedenin hanımı Münire Nene çok temiz, çok hanım bir nine. Terzi olan büyük oğlu Mustafa Abi çok terbiyeli efendi biri. Hanımı Fahriye yenge çocukları hepsi bir başka insanlar. Kızları Hatice, Zahide ilk okula gidiyorlar, Melekse yaşında evde öyle kaynaştık ki, vaktimiz bir araya gelince güle oynaya geçiyor. Hasan dedenin asker olan oğlu, Ahmet Abi o da sakin biri. Benimle beraber çiftliğe gidip geliyoruz. Ta ki sonbahar kış geçmiş, ilk bahar gelmişti. Ahmet Abi ile çiftlikte iken ben koyunları sağmak için elimde bakraç ağıla doğru gidiyorum. Baktım uzaktan 2 adam bize doğru geliyorlar. Ben işime döndüm yeni koyunların sağıyorum, bir ara bir ses oldu, “ulan çoban bize doğru baksana” diyor birileri. Elindeki dayakla da ağılın çitine vuruyor, tak- tak. Ben başımı kaldırıp baktım ki, hiç aklımda yokken babam karşımda duruyor. Karşımda bana da seslenen adam babamın asker arkadaşı Demirci köyünden Çakırın Süleyman. Ben babamı karşımda görünce elimdeki süt bakracı yere düştü, süt döküldü. Başladım ağlamaya “eyvah yine köye mi gideceğim” diye ağlıyorum. O gün Ahmet Abi de yanımda idi. O ise olayların gelişmesine şaşırdı kaldı. Çünkü hiç beklemiyordu.

Ama olanlar oldu. Bendeki şaşkınlığı anlatamam. Hele bir de babama desem ki “köye gelmiyorum” asla kabul etmeyeceği için mümkün yok diyemem. Çünkü babama göre benden çektikleri çok fazla. O, koca bir köyün köy ağası,herkes sözünü dinler, saygı  duyar, benim yaptıklarıma ise  babam sabrediyor. Benden bakarsan farklı, babamdan bakarsan farklı. Ben geliyorum da demiyorum, gelmiyorum da diyemiyorum. Çünkü sonucu biliyorum. Babam kesinlikle dinlemez, sözü mutlaka yerine getirilir. Ben bir yandan ağlıyor, bir yandan da peşlerinden gidiyorum. Bu halde eve geldik. Babam ve arkadaşı ise eve uğramak istemiyorlar.

Ben eve gelince kızılca kıyamet koptu. Ben ağlıyordum ya, bu sefer de bağırmaya başladım. Münire Nine ile Bahriye Yengenin halleri görülmeye değerdi. İkisi de birden “yahu ne oldu bu çocuğa, oğlum yavrum söyle kim ne yaptı sana, niçin böyle bağırıp çağırıyorsun”. Ben artık durumu söyledim. Onlar da olanlar karşısında şaşırıp kaldılar. Hasan dede “yaptığını beğendin mi,sana inandım ve güvendim,onun için de 25-30 hayvanımı el üstünden aldım. Ben şimdi ne yapacağım. Bir de durmuş ağlıyorsun. Vay benim başıma gelene” diyerek haklı olarak bana çıkıştı. Gene de babamları eve davet etti. Misafirim olun dedi, babam ise teşekkür etti ve ayrıldık.

Ben köyün yolunu tuttum,babam da atını demirci köyünde bırakmıştı, o da atını almaya oraya gitti. Böylece bu fasıl da burada bitmiş oldu. Vali ile görüşmem hayal oldu, okumak dersen o da öyle. Gene köye gelmiş olduk. Her şey yine eskisi gibi olacaktı.

Cafer SARIKAYA-ANILAR

 

 
Yorum yapın

Yazan: 23 Haziran 2020 in Cafer Sarıkaya ANILAR

 

Etiketler: , , ,

GÖÇTÜN BABAM NOTLARIN ATEŞ KORU

20 Haziran 2020- A. Yaşar SARIKAYA

BABALAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN  

Babanız göçüp gidince size elleriyle yazdığı notlar bıraktı mı? O notları her okuduğunuzda yüreğinize düşen ateş koru içinizi sine sine yaktı mı?

Radar Hristiyan din görevlilerini Büyük Camiyi gezdirirken çekilmiş foto

Babam 1984 yılında emekli olduğunda, hayatını yazmasını istemiştim. Çünkü Yalı köyü sahilinde aldığı arazide, kavak dikiyor, artezyen kuyusu çıkarıyor, tarlayı tel örgülerle çeviriyordu. Bu uğraşlar güzeldi ama gecelere kadar eve gelmiyordu. O eve gelene kadar endişeleniyorduk.

Çevrede iki fabrikadan başka hiçbir şey yoktu. O zaman cep telefonu da icat edilmemişti. Babamın kalemi sağlamdı, bildiğim için, hayatını yaz baba belki roman olur demiştim. Yazdıklarını saklamış, bize göstermemişti. Hastalandığı zaman, dolapları temizlerken notlara rastladım ve onları sakladım.

Babam, yaşadıklarını bizimle paylaşırdı. Bu yüzden hayatını biliyordum. Yazdığı anıları okurken, samimi itiraflarında içindeki küçük çocuğun sesini duydum. Tüm babaların babalar günü kutlu olsun.

 

ANILARIM-Cafer SARIKAYA

1947 yıllarıydı… Abim ve benim hayatım anasızlık, yokluk içinde geçiyordu. O, bana hep sahip çıkar kollardı. En büyük korkum, abimin olmadığı bir hayattı. Abimin askerliği geldi çattı ve askere gitti.  Babam, onun askerlik yaptığı İstanbul’a iş için gitmiş, ama abimi görmeden dönmüştü.

Abim babam gelmedi diye bu olaya çok içerlemiş kahretmiş ve sağlığı bozulmuştu. Ağır hasta olup yatağa düşünce, askerden köye gönderivermişler. Bana haber geldi: “Mehmet abin hastalanmış, tebdili hava ile köye yollamışlar. Ancak Sazak köyüne Salih amcaların evine kadar gelebilmiş. Durumu ağırmış, Cafer gelsin beni alsın diye haber göndermiş” dediler.

Babam köyde değil gene hayvan alım satımı için dolaşıyor, abim elin köyünde hasta, kimsesiz garip kalmış. Babam bana git demeden gidemem ki. 20 gün sonra bana “atı al abini getir” dediler. Ben gittim sazak köyüne, orada herkes kendi işiyle meşgul, tabi bir aya yakın zamandır abimi düşünecek değiller ya. Ben oraya vardığımda abim ağlar, ben ağlarım gözyaşlarımız sel misali.  Biz daha fazla zaman geçirmeden aileye teşekkür ettik. Yolumuz uzak, abim yardımsız ne ata binebilir ne de inebilirdi. Kendi başına ayakta duramıyordu.  Çöp kadar kalmıştı, içim parçalanıyor elimden bir şey gelmiyordu. Ben de zaten öyle güçlü biri değilim ki, 14- 15 yaşlarında zayıf çelimsiz biriyim. Gene de çok şükür, ah ve oh çekerek evimize gelebildik. İşte gel burada ana arama. Ana olmayınca karşılama nerede. Durum aynen:” niye geldin bela mısın nesin” der gibiydi.

Canım abim yavaş yavaş eridi ve gün geçtikçe bitti. Anasızlık, sahipsizlik abimi ölümün eşiğine getirdi. O arada nereden aklıma geldiyse, Tıkı dayımı  ilaç için atla Gerze’ye gönderdim. Tıkı dayımın Gerze’den atla evin önüne geldiği anı hiç unutamıyorum.

Akşamüzeri, atımız acı acı kişnemeye başladı. Hayvanlarımız abimi severdi. Abim o sıralarda yaradanına kavuşuyordu. İlacınız da şifanız da sizin olsun der gibi gitti. Tıkı dayım, elindeki ilaçları ve iyi gelir diye aldığı portakalları üzüntüsünden evin önüne saçıverdi. Allah rahmet eylesin, ben çok çektim ama abim benden de çok çekmişti.

Abim ölünce işlerin çoğu benim sırtıma bindi. Hayvanların bakımı, çift çubuk, orak harman, değirmen işleri, öküz ve kömüş ile odun çekme. Bütün bu işler arasına aklıma gelmeyen başka şeyler de karışınca çıldırasım geliyordu. Çıldırmadan çareyi Sinop’a kaçmakta buldum.

 

Cafer Sarıkaya- ANILARI

 
Yorum yapın

Yazan: 20 Haziran 2020 in Cafer Sarıkaya ANILAR

 

Etiketler: , , ,

SİNOP’U ANLAMAK SİNOP’U YAŞAMAK

05.06.2020-BİLKE -Ayşe Yaşar SARIKAYA

Yaşadığımız değerlerin kıymetini bilmek konusunda Sinop’u yaşamak, O’nu anlamak O’nun farkında olmak ayrı bir tutku galiba. Denizin kokusu içinize işlemişse, Orta Anadolu kentlerinden birinde üç gün durduğunuzda, teninizin nefes alamadığını fark edersiniz.

Sinop’un nemi, inci gerdanlığın dört yanından esen deniz rüzgarı, kendine özgü SİNOPLU  karakteri yaratmaktadır. Davulu sırtında özel ritmle caddelerde ironik mesajlar verenler, yerini yenilerine devrederler. Bu gün davul yoksa da müzik ve ritmler eksik olmaz sokaklarda. Konuşmadan konuştuğunuz, anlatmadan duyurduğunuz SİNOPLU canlar hiç eksik olmazlar Sinoplular arasından.

Şeftali ağaçları türküsü ne de yakışıyor Sinop’a. Sinop’ta yetişen bu meyvenin kütür kütür ekşimsi bir lezzeti vardır. Sinop severler, zeytin konusunda da hassasiyetlerini gösterdiler. TRT HABER programında yayınlanan Sinop Zeytini Projesi haberimiz hayli ilgi gördü.

1. Uyumlu bir ekip çalışması ile gerçekleştirdiğimiz bu proje, akademik adımlar uygulanarak devam etmektedir. 2019 Ağustos’unda başlayan projede ilk adım, yerel üretici Ömer BAL, akademisyenlerimiz Prof. Dr. İbrahim BAŞAĞAOĞLU- Doç. Dr. Betül BAKIR ve BİLKE dernek yöneticilerinin katıldığı toplantı Sinop Bilim Kültür Eğitim Derneğinde gerçekleştirildi. Yakın tarihte yerel üretimi yapılan 3 tür zeytin tespit edildi. Roma döneminden kalan zeytinyağı üretim atölyesi( küçük fabrika) Ömer BAL rehberliğinde gezildi. Çok eski yüzlerce yıllık ağaçlar tespit edildi. Kültür Müdürlüğü ve Müze Müdürlüğü ile görüşüldü, antik çağlarda zeytin ticareti ile ilgili belgeler temin edildi. Dernek arşivinde bulunan konu ile ilgili belgeler ve evraklar paylaşıldı.

2. adım Sinop Belediyesi Sinop Zeytini Projesi için Aşılama Alanı verdi. Aşılama Alanı açılışı ve proje tanıtımı vali yardımcısı, Belediye Başkanı Bilke Yönetim Kurulu ve halkın katılımıyla derneğin organizasyonu ile gerçekleşti.

3. adım, akademisyenlerimiz Sinop Zeytininin eski çağlardan beri tıp alanında kullanıldığını ve Sinop’un uluslararası zeytin yağı ihracı yaptığını ULUSLARARASI TIP KONGRESİNDE sundu( 2019-Eylül ).

4. adım, Subat 2020’de önceden tespit edilen çok eski zeytin ağaçlarının budanması ve çeliklerin alınması Doç.Dr. Betül BAKIR’ın gözetimi ve tavsiyeleri ile gerçekleşti.

5. adım, Belediye Park ve Bahçeler Müdürü Serdal KÜÇÜKDEMİR, çeliklerin toprağa dikilmesi, özel toprak hazırlanması ve sürecin takibi konusunu sürdürdü. 15 Mart 2020’de aşılama nasıl yapılır detaylı video hazırlayan Betül Hanım projenin sağlıklı devam etmesi için videoları gönderdi. 28 Mayıs 2020’de Bilke Yönetim Kurulu ve Sinop Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürü ve elemanları aşılamayı gerçekleştirdi. TRT HABER çekim yaptı. Hayırlı olmasını diliyoruz.

 
Yorum yapın

Yazan: 05 Haziran 2020 in sinop zeytini

 

Etiketler: , , , , , ,

BİLKE EĞİTİM BURSU KRİTERLERİ

01.06.2020 BİLKE

2008 Ağustos kuruluş tarihimizden  bu güne, burslarımızla bir çok öğrenciye ulaştık. Eğitim bursları ile temel hedefimiz, Sinop ve köylerinde elverişsiz koşullarda, eğitimini sürdürmeye çabalayan çocuklar ve gençlerimizin meslek sahibi olmalarını sağlamaktı.

Hayvan güderken test çözen, il ve ilçe pazarına ailesiyle gelip köy ürünlerini pazarda satan, yazın tarlada çalışan çalışkan öğrencilerimizle tanıştık. Bildiğimizi sandığımız çok şeyi yeniden öğrettiler bize. Onlar okumak için nelerden vazgeçiyorlardı. Her sene yeni örnekler, her sene yeni yaşam hikayeleri ile karşılaşıyorduk. Onlar sayesinde çok şey öğrendik ve kriterlerimizi onlar belirlediler.

Kentte gördüğümüz naz niyaz, şımarıklık örneklerinin onların dünyalarında yeri yoktu. Anne babadan para almak yerine ailenin  geçimini düşünüyordu onlar. Sınavdan çıkıyor hastasını hastanede beklemeye koşuyor, yol parasını  küçük işlerde çalışarak kazanıyor, artan parayı da ailesine veriyordu onlar.

2 aylıkken babası terk ediyor,annesi bebek ile yalnız kalınca  baba evine gidiyor. Köyde gelir yok, ne yapsın baba, kuma olarak başka bir adama veriyor. Kadınların eli kolu bağlı, hayatını kazanmak için mücadele etmesine de izin yok. Dram ve çaba dolu yaşamlar o kadar çok ki. Çocuk okumak için hangi koşullarla boğuşuyor. Dershane, özel ders mümkün mü? Yılmadan çalışıyor ve başarıyor, iyi bir okul kazanıyor ve iyi bir meslek sahibi oluyor.

Sinop kırsallarında bu örneklerin o kadar farklı versiyonları   yaşanıyor ki. Büyük şehre yapılan göçler ve oradaki eğitim koşulları başka sorunlar yaratıyor. Her yıl değişen eğitim sistemine uymak, kent ve köy kültürü arasındaki farklılıklara uyum sağlamak arasında sıkışıp kalıyorlar. Sonra zaman geçiyor, bir bakıyorlar ki elde sadece çıraklık ve  niteliksiz işler kalmış.

Her yaşam örneğini anlatmaya satırlar yetmeyecek. Bu örneklerle kriterlerimizin neler olduğunu anlatmak istedik. Hakim, savcı, öğretmen, bilgisayar mühendisi, hemşire, doktor olan gençlerimiz, sizinle gurur duyuyoruz. Kriterlerimizi siz belirlediniz. Çalışan, kendi kendini yetiştiren, her zaman ileri bakan, dezavantajını olumluya çeviren örnekler oldunuz.

Türkiye Cumhuriyetinin çalışkan, üreten memleketini seven özgür gençlere ihtiyacı var. Önce kendi hayatını kurtaranlar, daha sonra ülke için katkıda bulunacaktır. Dünya değişiyor, küresel ısınma mevsim koşullarını değiştirdi. Virüs dünya gündeminde. Dünya gerçeklerini ve dünya güçlerinin senaryolarını gören, ülkesini seven insanlara ihtiyacımız var.

Burs ve eğitim yardımı konusunda bize ulaşmak isteyenler sinopbilke@hotmail.com adresine ileti gönderebilir. BİLKE

 

 

 
Yorum yapın

Yazan: 01 Haziran 2020 in Burs Başvuruları

 

Etiketler: , , , ,