RSS

Aylık arşivler: Kasım 2019

PİYRETÜN ALALIM PEKMEZ YAPALIM

HAYDİ SİNOPLULAR HEP BİRLİKTE BU ŞİFALI ÜRÜNÜ DEĞERLENDİRELİM 26.11.2019-BİLKE

Canım anneannem, sen 1930’lu yıllarda köyünden piyretün toplayıp pekmez yapmışsın, bu gün senin köyünde bu kültürü bilen bile yok. Biz yararlı olan değerleri çok çabuk unutan, hafızadan siliveren bir toplum olduk galiba. Eğer annem hatırlamasa idi, benim de haberim olmayacaktı. Annemin hatırlamasına, 2 sene önce satıcının “bu Sinop yaban mersini” dediği ürünü alıp eve götürmem sebep oldu. Annem görünce “aaa, bu piyretün, annem bundan pekmez yapardı” dedi. Benim niyetim reçel yapmak ve bitki çayı olarak kullanmaktı. Fikrimi değiştirdim ve pekmez yapmak için çok az su koydum ve kaynattım. Soğuduktan sonra süzgeçten geçirdim tekrar kaynattım.  Pekmez olarak, özlü ve koyu bir kıvamı vardı. Aroması çok güçlüydü. Ne dersiniz, yöremizde yetişen bu ürünü değerlendirmemiz gerekmez mi? Sinop köylerinde, yabani olarak yetişen bu ürüne, kaynak kişilerin anlattığına göre, köylerde 70 yıldır YABAN MERSİMİ deniyor. Yaban mersini yaygın olarak TV programlarında, organik ürünlerde çokça yer alınca, Çok da pahalı olduğu için dikkat çekti. Sinop pazarlarında satılmadan yıllar önce, yaban mersini türlerini hepimiz satın almışızdır. Aralarında tatlı olanı, ekşi olanı ve buruk olanları vardır, çekirdeği yoktur. Koyu kiremit rengi,kızıl ve siyah olanlara rastlanır. Toprağa ve aşılama durumuna göre  özellik kazandığı anlaşılır.

Sinop toprağında yetişen, eskilerin PİYRETÜN dediği  bu ürün, doğanın bize güzel bir hediyesi. Pazarda satılıyor, diğer günlerde de Sakarya Caddesi- Büyük Cami karşısındaki manavda satılıyor.

Her konuyu konuşur konuşur DIŞ GÜÇLER diye bağlarız ya. Ne olur Sinoplular, el birliği ile satın alalım, işte ürün, işte pazar bizden başka kim karışır. Satın alma oranı arttıkça, köylü de toplayacak ve ürünü  pazara getirecek.  Çalışan kazanacak, biz de yöremizin özelliklerine göre toprağın bize sunduğu meyveyi değerlendirmiş olacağız. Yıllar sonra bu ürün değerlenecek, araya tüccar, market girecek. O zaman daha mı rağbet olur ne dersiniz?

Beyaz ve siyah iki türünü fotoğrafta görmekteyiz. Bu konuda Tarım İl Müdürlüğü ve Üniversite araştırma yapmış olabilir mi bilmiyorum. Konuya bilim tabanlı  açıklık getirilmesi her açıdan ürüne değer kazandıracaktır.   Üniversite yüksek lisans tezlerinde, akademisyenler öğrencilerine bu konuları seçmiştir belki de bizim haberimiz yoktur.

İşte pekmezimiz, akışından koyuluğu belli oluyor. Kahvaltılar için ideal, bir de kokusunu duyabilseydiniz. Aroması, kendine has lezzet bırakıyor ağızda.

Konuyu gündemde tutalım, toplamaya emek veren köylü kazansın. Adı köy köy farklılık gösterebilir. Bu halk kültüründe çok rastladığımız bir durumdur. Türkülerin farklı illerde varyantları olması, yemeklerin farklı isimlerde anılması gibi. İşin özü yöremizin değerlerine sahip çıkalım, biz elimizden geleni yapalım. Bu gün kaybolan değerlere üzülüyoruz ama, zamanında o değerlerin kıymetini bilmiyoruz. İşin bir de şu tarafı insanın aklına geliyor. Doğanın bu bedava ürünleri, gün gelir ihale ile kullanıcı firmaya verilir ve biz de fahiş fiyatlarla satın alırız. Böyle olmasın umuduyla….. Yaşar SARIKAYA

 
 

Etiketler: , , , , ,

KARADENİZ BÖLGESİNDE YETİŞEN YABAN MERSİNİ TÜRÜ

BU GÜN SİNOP PAZARI-21.11.2019

Topraklarımızın bize armağanı bu ürünü köylümüzden alalım. Toplayıp emek veriyorlar, bu ürün Sinop yaban mersini. Doğadan Sinoplulara özel sunum:

İklim isteği bakımından Doğu Karadeniz Bölgesindeki illerden Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Samsun ve Sinop’un genelde rakımı yüksek dağ ve yaylalarında yabanı formları bulunmakta ve yöre halkı tarafından taze olarak, reçel veya pekmez yapılarak tüketilmektedir. Yabanmersini,  asitli toprakları tercih eder (pH=4.0-5.5) ve genel bir ifade ile yabani yabanmersinlerinin olduğu yerlerde, defne, çam, kızılağaç veya beyaz sedirin karışık olarak yetiştiği nispeten meyilli alanlarda kültür çeşitleri rahatlıkla yetişebilmektedir. Karadeniz Bölgesi’ndeki toprakların asitli olması ve bu bölgenin yabanmersini anavatanı içinde yer almasından dolayı yabanmersinini bölgedeki ürün çeşitliliğine katmak gerekmektedir. Toprak ve iklim bakımından yabanmersini yetiştiriciliği için mükemmel şartlara sahip olan Karadeniz Bölgesi yabanmersini tarımının ülkeye yayılmasında öncü konumundadır.

Bileydin ve yaban mersini yan yana Sinop pazarında. Turuncu olan, yıllardan beri  bileydin olarak bilinirdi.

Doğu Karadeniz Bölgesi dağlarında yabani olarak yetişen formlarına Rize’de likapakaskanaka, çera (mçela), Trabzon’da ligarba, lifos, Artvin’de morsivit veya mahabak (merhauk), Ordu-Giresun’da çalı çileği, Kars-Ardahan’da göğen olarak isimlendirilmekte ve yöre insanı tarafından beğenilerek tüketilmektedir. Çay üzümü, çoban üzümü veya ayı üzümü de denilen bu meyve dünyada blueberry, huckleberry, whortleberry, black whortleberry, bilberry, burren myrtle, mrytille, dyeberry, hurtleberry, whinberry, wineberry adlarıyla tanınmaktadır., Literatürümüze “Yaban mersini” olarak yerleştirilen blueberry, bölgede ürün çeşitliliği bakımından son derece değerli bir meyve türüdür. Asitli toprakları seven yaban mersininin dünyadaki üretimi son derece azdır ve zor şartlarda üretimi yapılmaktadır. Hem karlı hem de sağlık açısından çok yararlı olan yaban mersini yetiştiriciliğinde Karadeniz Bölgesi çok üstün imkanlara sahiptir ve bu ürün gelecekte bölgenin vazgeçilmez tarımsal ürünlerinden biri olacaktır.(https://www.yabanmersini.org/yaban-mersini-nedir.html)

BİLKE-BİLKE-BİLKE

 
5 Yorum

Yazan: 21 Kasım 2019 in sinop mutfak kültürü

 

Etiketler: , , , ,

SİNOP ZEYTİNİ ULUSLARARASI TIP KONGRESİNDE

17.11.2019 BİLKE

SİNOP ZEYTİNİ ESKİ DEĞERİNE KAVUŞMALI

Geçmişte Günümüze Sinop’ta Zeytin ve Zeytinyağı kültürü başlıklı sunum, İstanbul’da düzenlenen 8. Uluslararası Tıp Etiği Kongresinde, Prof.Dr. İbrahim BAŞAĞAOĞLU ve Dç. Dr. Betül BAKIR tarafından sunuldu. Kentimizin,böyle önemli bir konuda, uluslararası düzeyde temsil edilmesi  gurur vericidir.

Akademisyenlerimiz, sunumlarını İstanbul’da 15.11.2019 tarihinde gerçekleştirdiler. Daha sonra, telekonferans yöntemi ile Bilke Dernek Yönetim Kurulu Toplantısına katıldılar.

Sayın Prof. Dr. İbrahim BAŞAĞAOĞLU:” Önemli bir uluslararası kongrede sunumumuzu gerçekleştirdik. Sinoplulara Sinop Zeytini konusunu uluslararası kongreye taşıma sözü vermiştim. Bu sözümü gerçekleştirdim.

Akademisyen arkadaşım Dç. Dr. Betül Hanım ile birlikte gerçekleştirdiğimiz sunum, kongrede büyük ilgi gördü. Kongreye katılanlar arasında Sinop’a tatile gelen öğretim görevlileri de vardı. Tarihi önem taşıyan, kalkınma ile ilgili böylesine önemli bir konuyu uluslararası platforma taşıdığım için beni şahsen kutladılar. Sinop’ta Roma döneminden kalan zeytinyağı üretimi imalathanesinin (bu günün fabrikası) kalıntılarının varlığı bilinmiyordu. Sunduğumuz bilgiler Sinop turizmi ve tarihini öne çıkardı. Fotoğraflar ve sunum çok ilgi gördü, bu alanları görmek ve gezmek istediler. Sinop’ta yaptığımız araştırmalar, topladığımız bilgi ve belgeler tıp kongresine katılan akademisyenlerin beğenisini kazandı. Sinopumuz güzel bir kent, zeytin kültürünü el birliği ile yaşatmalıyız.

Sinop zeytini konusunda kongrede sunduğumuz  bilgiler, Kongre Düzenleme Kurulu tarafından basılacak Kongre Bildiri Kitabında yayımlanacak. Yayınlandıktan sonar Valilik, Belediye Başkanlığı, Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile paylaşacağız. Ayrıca bir bilgiyi daha paylaşmak istiyorum, sunduğumuz bu bildiriyi, Betül Hanım ile birlikte, uluslararası bir dergide makale olarak yayınlamayı düşünüyoruz. Projenin bilimsel tarafını gerçekleştirdik. Sinop için hayırlı olsun. Hazırlık aşamasında ekibimize yardımcı olan Sinoplulara, Sinop yerel basınımızın temsilcilerine çok teşekkür ediyorum, hepsine sevgi ve selamlarımı iletiyorum”dedi.

Daha sonra, Dç. Dr. Betül BAKIR:

“Sunumun önsözünü sizlerle de paylaşmak yerinde olacaktır” dedi:

Sinop uygarlıklar beşiği Anadolu’nun en kuzeyinde yer alan ve Karadeniz’in tek doğal liman kentidir.

M.Ö.8. yüzyılda Miletli koloni grubunun buraya yerleşerek Sinope adını vermeleri, zeytin üretimi ve ticaretini desteklemektedir. Yazılı ve arkeoloji kaynaklarına göre zeytin,5000- 6000 yıldır kullanılmaktadır.Zeytinin ve ağacının taşlaşmış fosillerine dayanarak arkeologlar Akdeniz’de M.Ö.37. 000’lere kadar vardığını tarihlendirmektedir. Bu bağlamda dönemin petrol vasfındaki zeytin ve zeytinyağının,koloni ticaretlerinde başlıca ihracat ürünleri arasında olması antic dönemlerde Sinop ve çevresini zeytin üretimine teşvik etmiştir.

Kaynaklarda Sinop Limanı, Yunan Kolonileri ve Roma Döneminde zeytin yetiştirilen bölgelerin en doğusundaki sınırı ve ihracat merkezi olarak nitelendirilmekteydi. Strabon, Kızılırmak Deltası’nın doğusundan Kastamonu ve Sinop çevresini içeren bölgeden bahs ederken “zeytin ağaçları ile kaplı ülke”demekteydi.

Karadeniz’de mikro klima özelliğe sahip Sinop ve civarında 50 000- 150 000 arasında zeytin ağacının var olduğu istatistiklerde yer alsa da günümüzde bu sayının arazilerin büyük oranda yapılaşmaya terk edilmesiyle azaldığı tahmin edilmektedir.

Ülkemizde zeytin türleri, bu günün zeytin ağacının kökenleri sayılan “olea europaea” olarak adlandırılmıştır.Avrupa kökenli yağ oranı yüksek zeytinden türemiştir. Sinop Samsun ve Kastamonu civarında yöreye has yemeklik zeytin üretimine ağırlık verilmiş, ancak bunun %2 gibi çok küçük bir oranında zeytinyağı üretimi, evlerde kısıtlı imkanlarla küçük teknelerde çıkarılarak ihtiyacı karşılamıştır.

Günümüzde özellikle Sinop şehrinde zeytin ağaçları yok olmuş,Gerze, Ayancık, Boyabat gibi ilçelerde ve kırsal kesimde düşük popülasyonda zeytin ağaçları ile varlığını sürdürmektedir.

Çalışmamaızda Sin op’ta zeytin ve zeytinyağı kültürü tarihsel boyutu ile ele alınarak, son yıllarda yore halkının bu konudaki görüş ve uygulamalarından örnekler verilecektir.

Sunum Önsözünü,BİLKE  Yönetim Kurulu ve Sinoplularla da paylaşmak istedim. Biliyorsunuz Sinop zeytini eski değerine kavuşsun, yeniden canlansın istiyoruz. Bunun için Belediyemizin aşılama alanına dikilen zeytin ağaçlarının aşılaması gündemimizde. Bahar mevsiminde uygun bir takvimde Sinop’a gelmeyi planlıyorum.Çalışmayı, aşılamada yardımcı olacak profesyonel bir arkadaşımla yürüteceğiz. Yanımızda zeytin fideleri de getirmeyi hedefliyoruz. Öncelikle aşılama alanındaki zeytinlerin aşılamasını yapacağız. Daha sonra derneğin email adresine, telefon numaralarını ve adres bilgilerini veren zeytin sahiplerinin ağaçlarının aşılamasını yapmayı planlıyoruz. Üniversitede görevliyim, çalışma takvimi konusu beni zorlasa da, özen göstereceğim.  Dilerim, Sinop zeytin ağaçları eski ününe kavuşur, çalışmalarımız bunun için, Tüm Sinoplulara sevgi ve selamlarımı iletiyorum” dedi.

Dernek Başkanımız, “Proje, Akademisyenlerimiz, Bilke ve Belediye Başkanlığı ortaklığında Ağustos ayında başlamıştı. İlk aşamada, Derneğimiz arşivinde bulunan konu ile ilgili belge, bilgi ve dokümanlar hocalarımızla paylaştık. Konu ile ilgili ilk toplantıyı dernekte gerçekleştirdik. Sinop zeytini ve zeytinyağı üretimini bilen, ailenin en son temsilcilerini bulduk. Hocalarımız, dernek yönetim kurulumuz, Sinop’ta zeytin üretiminin son temsilcileri ve konu hakkında bilgi sahibi olanlar dernekte toplantı yaptık. Sinop’ta yetişen zeytin türleri tespit edildi. Sinop eski yerli Sinop zeytin ağaçlarının araştırması yapıldı. Akademisyenlerimiz, arsa, arsa, karış karış, köy köy sahada eski Sinop zeytinlerini aradılar. Tespit edilen zeytin ağaçlarını kaydettiler.  Eski Sinop zeytininin bulunması çok önemliydi. Yaşatılması için aşılama gerekiyordu. Hocalarımızla birlikte değerlendirilmeler yapıldı ve süreç planlandı. Sonraki aşamada, Sinop Belediyesi Sinop Zeytini Aşılama Alanı belirledi ve alana zeytin ağaçları dikildi. Projenin Akademisyenlerimiz tarafından Uluslararası Kongrede sunumu gerçekleştirildi. Bundan sonra, aşamaların planlandığı gibi sürmesini hedefliyoruz. Hocalarımıza, Sinop’u uluslararası düzeyde temsil ettikleri  ve projenin başından beri öz verili çalışmaları için Yönetim Kurulu ve tüm Sinoplular adına teşekkür  ediyorum. Projenin Sinop’a hayırlı olmasını diliyoru” dedi.

Sinop, eski kaliteli, ünlü zeytinliğine kavuşsun istiyoruz. BİLKE

 

 
Yorum yapın

Yazan: 17 Kasım 2019 in sinop zeytini

 

Etiketler: , , , , ,

SİNOP’TA YABAN MERSİNİ

 13.11.2019-BİLKE

SİNOP’TA PİYRETÜN (YABAN MERSİNİ)

Sinop doğal güzelliği ile eşsiz bir şehir. Sinop severler ilgi alanlarına ve mesleki birikimlerine göre, kentin kalkınması için farklı alanlarda birçok çalışma yapıyorlar. BİLKE kuruluşundan beri, yerel kaynakların kullanımı, kaybolan değerlerin korunması, bu konularda proje üretimi,  kalkınma için projelere halkı dahil etme konularında bir çok çalışmaya imza attı. Biz de aktif olarak bu çalışmaların içinde işçi, personel, koordinatör olarak her kademede görev aldık.

Sinop topraklarında doğal olarak yetişen  kızılcık, piyretün, bileydin, kuşburnu bize doğanın armağanıdır. Halk bu meyveleri eskiden pekmez, marmelat, kuru  tane olarak değerlendirmiştir. Anneannem 1930’lu yıllarda,Tilkilik köyünden EMİRO köyüne piyretün toplamaya gidermiş. Toplaması uzun sürdüğü için gece akrabalarında kalırmış. Piyretünlerden pekmez yapar, ailesine ve misafirlerine ikram edermiş.

Geçen senenin piyretünlerinden yaptığım pekmezi fotoğrafta görüyorsunuz. Bu yılın piyretünlerini de pazardan alabilirsiniz. Konuya dikkat çekmek istememin bir nedeni var. Hepimiz biliyoruz ki, yaban mersini doğal besin kaynağı olarak çok ünlendi. Sinop Piyretünü, yaban mersininin Sinop topraklarında yetişen bir biçimidir. Kıymetini bilmeli ve doğru değerlendirmeliyiz.

Bu konuda resmi toplantılarda konuşmalar yaptım ve konuya dikkat çekmeyi başardım. Kaç yıl önce hatırlamıyorum, konuşmalarım dönemin valisinin çok dikkatini çekti. Vali yardımcısını görevlendirdi, pazar araştırması yapıldı, konu yine her zamanki gibi arz-talep dengesinin kurulması ve korunmasında takıldı. Proje hibe başlıkları hazırlanırken, illerin ihtiyacı ve illere faydası düşünülmelidir. Yoksa projeler toplantı, seminer, çay ve pasta ikramından öteye geçmez.

10 yıldır, projeler için tam 6 resmi kurum ile görüşmelerimiz oldu.Her kuruma 10 kere belki de daha fazla gitmiş olabilirim. Biz Sinop halkına fayda sağlayacak ve sürdürebilir olacak proje beklentisi ile görüşmeler yapıyoruz. Karşımıza ise, sınırlanmış, toplantı, seminer, yarışma ve broşür basımı içerikli projeler çıkıyordu.

Doğaya hizmet, insana hizmet ve sürdürülebilirlik ilkelerinin öne çıktığı projelerin Sinop kalkınmasına  faydası olacağı beklentimiz hala devam etmektedir. Yerel yönetim, Kalkınma Ajansı ve resmi kurumların bu konuya dikkatini çekmek istiyoruz. Doğa kirliliğinden bu ağaçlar etkilenmeden, onlar bize küsmeden elimizi çabuk tutmalıyız. Sinop için bahşedilmiş bu güzellikleri değerlendirmeliyiz.  Yaşar SARIKAYA

 

 
2 Yorum

Yazan: 13 Kasım 2019 in sinop mutfak kültürü

 

Etiketler: , , , ,

ESKİ SİNOP’TA MAHALLE ADLARI

11.11.2019-BİLKE

Araştırma yapmak, bilinenden bilinmeyene doğru  yolculuk yapmak gibidir. Her kaynak, yeni kaynaklara yol açar, konu derinleştikçe derinleşir, bilgiler çekim alanında seyyah gibi dolaştırır insanı. Hele de konu SİNOP gibi özel, değerli ve dopdolu bir il olunca, zamanları ömürleri kapsayacaktır.

BOA kayıtlarında, Sinop mahalleleri nüfus kayıtlarını gözden geçirdim. Prof.Dr. Mehmet Ali ÜNAL’ın, Osmanlı Devrinde Sinop isimli kitabındaki Sinop mahalleleri ile karşılaştırmak doğru bir yöntem olacaktı. 1487- 1582  yıllarında Sinop mahalle isimlerine bakalım:

Nüfus kayıtları BOA Osmanlıca kayıtları arasında, mahalle isimlerinden elimde var olanlarla eşleşmesini yaptığımda sitede paylaşılacaktır. Yaşar SARIKAYA-BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 11 Kasım 2019 in Sinop Adı

 

Etiketler: , , , ,

BİR GÖÇ HİKAYESİ- ÇERKES GÖÇÜ

SİNOP’TA SAFİYE KALFA-05.11.2019-BİLKE

İlimiz ile ilgili göç ve savaş öykülerini ararken internette bulduğum bir hikayeyi paylaşmak istiyorum. Bu bir üniversite öğrencisinin yöresel derleme çalışması. Derlemelerin önemi, kaynak kişilerin özelliği ve derleme yapmanın aşamaları bu çalışmada açıkça göreceğiz. İşte benim çalışmalarım da aynı aşamalardan geçen çalışmalardır. Köylerimizde kaydedilecek ne hikayeler, nice yaşanmış anılar var. Aşağıdaki hikaye yaşanmış bir olaydır. Hikayenin son bölümü Sinop Avdan Köyünde yaşandığı için buraya aldım. Olayı, derleme çalışmasını yapan üniversite öğrencisinin kaleminden aktarıyorum:

“Ben Bora Altan, 22 yaşındayım, Ondokuzmayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 3.sınıf öğrencisiyim. Geçen sene bir gün sınıfta hocayı beklerken kıdemli asistanlardan (araştırma görevlisi) biri gelip bize “derleme” diye bir şeyler anlattı. Herkes kendi bölgesinde ya da Samsun yöresinde ağız özelliklerini derleyecekti. Bunun için de önce en az 60 yaşında bir-iki kişi bulunacak, onlara sorular sorup konuşturulacak, konuşmaları kasete kaydedilecek ve kaydedilenler tez şeklinde aynen söylendiği gibi yazıya geçirilip teslim edilecek. Aklıma birden Şakir Tolun dede geldi. Hemen torunlarıyla ilişkiye geçip bir randevu aldım. Onayı alır almaz da evde aldım soluğu. Gürül, gürül yanan bir soba, mutfakta bulaşıkla uğraşan Fatma nine, divanda pijamalarıyla oturan Şakir dede ve her zaman yanında el pençe divan duran Taylan ve Şakir (küçük ağa). Dede biraz rahatsızdı, galiba üşütmüştü, hasta olduğunu bilseydim belki rahatsız etmezdim. Biraz da şaşırmıştım doğrusu, sürekli yolda sokakta takım elbisesi, başında şapkası, elinde baston, boyalı ayakkabıları ve her zaman tıraşlı yüzüyle alışageldiğim adam şimdi karşımdaki sedirde, yatmasa da pijamalarıyla biraz da yorgun oturmaktaydı. Hemen elini öpüp halini hatırını sordum. O da hemen tanıdı beni, eskiden beri bana takılırdı; “Sen ufasın, muzur oğlanı, de mi?” diye sordu. Benim niye geldiğimden pek de haberi yoktu. Ses cihazını, müsveddeleri görünce bir şeyler döndüğünü anladı. Ben olayı anlattım. Rahat olmasını, aklından ne geçiyorsa anlatmasını istedim, “söylediklerinin değil, söyleme şeklinin önemi var” dememle fırçayı yemem bir oldu: “Olur mu öyle şey canım, koskoca okul bunu istediyse öyle ıvır zıvır şey anlatılır mı!” diyerek beni susturdu. Benim de canıma minnetti doğrusu. Bu yaptığım şeyi biraz da kendim için  istiyordum. Yani öyle okula vereyim gitsin, işim görülsün diye anlamsız şeylerle doldurmak istemiyordum. Amacım Şakir Tolun denilen canlı tarihi kaynaktan bir şeyler koparıp, geriye bırakmaktı. Tabii olay böyle olunca bizim ödev biraz revüzyona uğramış oluyordu ya neyse. Adamın biri Samsun ağzı hakkında kitap yazacak, benim gibi onlarca enayi derleme yapacak, adam bunları alıp sınıflandıracak, sonra da doçentlik tezi diye verecek, belki bir yerine de benim ya da başkalarının adını dipnot düşecek. Adam doçent olacak bense dersi geçeceğim.“O zaman seçmeseydin kardeşim bu bölümü”. Sınıf öğretmenliğini neden seçtin? Uzatmayalım fazla, ben doğal olmasını isterken o daha iyi olsun, düzgün olsun, anlaşılır olsun diye önceden anlatacaklarının provasını yapıyor ve bana anlatıyordu. Bu arada kayıt cihazını kesinlikle açtırmıyordu. Ama asıl güzellik, doğallık ve sadelik o provalardaydı. Hem kayıtta artık heyecandan mı desem yoksa tekrar etmekten mi bazı yerleri unutuyordu. Baktım olacak gibi değil, kaçırmamak için provaları çektim yani bir nevi gizli ses çekimi yaptım.[1]

“Ben Şakir Tolun. 1335 rumi doğumlu. Atatürk’ü Samsun’dan Havza’ya getiren müfreze kumandanı Şükrü Tolun’un oğluyum. Kökenimize bakarsak; Tolunoğulları hükümdarlık yapıyorlarmış, ondan sonra bizi Memluklular mağlup etmişler. Yenilgi sonrası kılıçtan kurtulmak için Trabzon Pontuslu gemicilere para vermişler getirmek için, oradan Anadolu’ya gelmişler. Gemilerden biri Rize’nin Ardeşen kazasına, diğeri Kalkandere’ye gitmiş. Sonra dedem Tahir Ağa denilen adam bundan 150 sene evvel, Alaçam’a gelip yerleşmiş. Bafra’da dayısı varmış; Malmüdürü Mehmet Efendi. Orada çalışmış çabalamış, mütaahitlik yapmış zengin olmuş. Sonra dedemin babası da meşhur bir pehlivanmış. Tercüman gazetesinde Sertoğlu, O’nu ‘Karadeniz Fırtınası’ diye tam bir sene tefrika etti. Şöyle ki: Sultan Abdülaziz’in son başpehlivanı ünvanını aldı.

Hancoğlu diye biri varmış bu Aliço’nun yeğeni, kız kardeşinin oğlu, bu Hancoğlu ile iki kişi dedemi öldürmeye kalkmışlar. Yani, bu adam ve diğer pehlivanlar dedeme komplo hazırlamış.
Dedem de bahriye zabiti, kılıcı varmış, bunlar hançerle öldürmeye kalkınca kılıcını çekip onlara karşı koymuş ve yaralamış. Sultan Abülaziz dedemi asmaya kalkınca, Halil Pehlivan Mabeyin Paşası: “Bir kere mahkeme edilmeden bu adamı asarsanız millet gözünde kötü duruma düşersiniz sultanım” demiş. Bunun üzerine mahkeme kurulmuş. Hancoğlu da iyi olmuş. Hancoğlu: “Biz Ali Ahmed Pehlivanı hançerleyip öldürecektik. O da bize kılıcıyla karşılık verince” diye olayı anlatıyor. Dedem asılmaktan kurtuluyor. Sonra dedemi tutuyorlar, Sinop’ta bulunan Osmanlı donanmasının bir küçük gemisine ikinci kaptan veriyorlar. Bir gece Ruslar baskın yapıyor. İşte tarihte meşhurdur Sinop baskını. Dedemin gemisini de Rus topları parçalıyor. Dedem bir ambar kapağının üzerinde yirmi dört saat denizde kalıyor. Gerze ile Sinop arasında Çakıroğlu diye bir yer vardır oraya çıkıyor. Oradan Bafra’nın Gazibey köyünde bizim akrabalarımız varmış onlara gidiyor, onlardan para alıyor tekrar İstanbul’a kıtasına dönüyor. Bu arada İtalyan Harbi başlamış. Şimdi ki Kaddafi’nin bulunduğu memleket, Trablusgarb’a gidiyor. Atatürk ve arkadaşlarıyla beraber Trablusgarp harbinde bulunuyor. Bir rivayete göre de orada, bir rivayete göre de İstanbul’da öldü denildi. Mezarı nerede bilmiyoruz.

1845 senesinde Elburz Dağlarında Ruslara karşı İstiklal savaşı veren İmam Şamil, Ruslara esir düşer. Esir düştükten sonra Çerkezlerin bir kısmı katledilir, bir kısmı da Türkiye’ye yani Anadolu’ya gelirler. Gemilerle yola çıkan Çerkezler Anadolu’nun muhtelif yerlerine iskan edilirler. Mesela Kabertay Kabileleri şimdiki Sivas’la Kayseri’nin arasında olan Uzunyayla denilen yere yerleşir. Gelen 1600 köy hiç birbirleriyle ne kavga ne dövüş olmadan yaşamışlardır. Zaten büyük Çerkez adamları da çıkmıştır bu köylerden.

Bizimkiler de bu yöreye (Samsun, Sinop) yerleşir. Bizim kabilemiz ‘Ubıh’ kabilesidir. Annemin babasının adı İslam Bey’dir. Dedemler, Kafkasya’dan yola çıktıklarında vapurda bir de 5- 6 yaşlarında bir kız kardeşi varmış. Adı Safiye. Onu Trabzon’da vapurdan çalmışlar. Dedemler, onu çok aramışlar fakat bulamamışlar. Sonra Sinop’a gelmişler, Avdan Köyü Sarıdüz mahallesine yerleşmişler. Rençberlik yaparak hayatlarını sürdürmeye başlamışlar. Dedem bir de tütün kaçakçılığı yaparmış. Kastamonu’ya kıyılmış tütün kaçırırmış, satmak için. Bir keresinde atları yüklüyorlar bu arada çatışma çıkıyor, dedem kolcunun birini vuruyor. Bunun üzerine dağa çıkıp eşkiya oluyor.

Dedemin kız kardeşi Safiye ise hırsızların elinden Valide Sultan Sarayına satılıyor. Safiye, Valide Sultan Sarayı’nda büyümüş. Şimdiki Topkapı Sarayı’nın Harem Dairesi olan yerde cariye oluyor. Buraya gelen Çerkez cariyeler birbirleriyle sohbet ederken, “Sen nereden geldin? Hangi kabiledensin?”diye konuşurlarmış. Safiye,  “Ben Ubıh kabilesinin Tojk boyundanım” demiş. Oradakiler de: “Sinop’un Avdan köyünde senin anlattığın gibi İslam Bey diye biri var. Bir de Testekul adında (onun ismi çerkezce) kardeşi var” diyorlar. Bunun üzerine Valide Sultan’dan da izin isteyip dedeme mektup yazıyorlar, “İstanbul’a gel” diye. Dedem eşkiya. Ayancık’tan gizlice vapurla İstanbul’a gidiyor. Orada Çerkez paşalarının birinin konağına misafir oluyor. Dedem çok güzel ‘Capşin’ çalarmış -bir tür kemençe-. Ayrıca sesi de çok güzel olduğu için Kafkas ağıtlarını çok güzel söylermiş.

Saraya haber vermişler, dedem saraya gitmiş. Padişahın kalfası olan Safiye kalfa ile kafes arkasından konuşmuşlar. Dedem; “Eğer sen benim Trabzon’da çalınan kız kardeşimsen sırtında -anam seni yıkardı- siyah bir leke olacak. Bir de sağ ayağını köpek ısırmıştı, köpek ısırığı kolay kolay geçmez” diyor. Der demez kafesi açıyor Safiye halamız, dedemin boynuna sarılıyor. Kardeşi olduğunu anlıyor. Dedem de orada biraz misafir kaldıktan sonra tekrar Sinop’a dönüyor.

Sultan Hamit tahtan düştükten sonra, sarayda ne kadar cariye varsa azad ediliyor. Safiye halamız azad olunca kardeşi gidip onu alıp Sinop’a getiriyor. Padişahın annesi Dilşat Sultan, Safiye halamıza “kalfa” dermiş. Halamız Sinop’un Avdan köyünün Sarıdüz mahallesinde yaşamış ve orada da ölmüş ve mezarı da oradadır.[2]

[1] Not: Hazırladığım ödevde aslında ‘ağız’ önemliydi fakat Şakir dedenin atlattıklarının da önemli olması nedeniyle söyleşimizi yazı diliyle düzenledim. Bora Altan-(Kuzeyde Tütün, mektup:10)

[2] Kafkas göçmenleri Sinop merkezde Bektaşağa, İncirpınarı, Dağyeri, Şamlıoğlu, Ahmetyeri, Lala, Tangal, Akkıraç, Avdan, Karapınar köylerine, ilçelerde, Gerze- Acısu, Ayancık- Ömerdüz, Büyükdüz, Küçükdüz, Armutdüzü, Erfelek- İncemeydan, Veysel, Değirmencili, Abdurahmanpaşa köylerine yerleşmiştir.

KAYNAK- Y.SARIKAYA-Bir İnci Memleketim-2010, sayfa, 27-31,

 
1 Yorum

Yazan: 05 Kasım 2019 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , ,

SİNOP ZEYTİNİ TIP KONGRESİNDE

01.11.2019-ZEYTİN ANTİK ÇAĞLARDAN BERİ SİNOP İŞARETİ

Ağustos ayında başladığımız çalışma devam ediyor.  14-16 Kasım tarihlerinde İstanbul’da yapılacak 8. Tıp Tarihi ve Etiği Kongresinde, Prof.Dr. İbrahim BAŞAĞAOĞLU ve Doç. Dr. Betül BAKIR ” Geçmişten Günümüze Sinop’ta Zeytin ve Zeytinyağı Kültürü” başlıklı bildirilerini sunacaklar.

Bilke kültür arşivimizde bulunan dökümanlar arasında, zeytin ile ilgili olan tüm bilgileri ve belgeleri akademisyenlerimizle paylaşıyoruz.

Antik çağlardan beri, Sinop Zeytini yetiştiriciliği ve ihracatı konusunda belgeler çok önemlidir. Sinop eski çağlarda Dünya Ticaret Merkezi olduğu için, zeytin ticareti konu ediliyor ve bizler için bir kat daha fazla önemli oluyor. Yapılacak Kongrede sunulacak bildiri ile Sinop Zeytininin  de, Mardin ilinde küllerinden doğan zeytin üreticiliği gibi Sinop’ta canlandırmasını istiyoruz.

Antik çağlardan beri yaşatılan Sinop Zeytini,  coğrafi ve yerel anlamda  var olan değerimizdir. Yaşatılması ve Sinop ticaretini canlandırması umuduyla. Yaşar SARIKAYA-BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 01 Kasım 2019 in sinop zeytini

 

Etiketler: , , ,