Yazılarımız, makalelerimiz, haberlerimiz kısacası paylaştığımız her şey ÜRETİM üzerine. Toplum olarak, tüketen ve hiç üretmeyen bir toplum olma yolunda emin adımlarla(!) ilerliyoruz.
Çalışan, özellikle yaratıcı zekasını kullanan, var olanı tekrar etmeyen, üreten herkes, BİLKE dostu olarak söyleşilerimizde, haberlerimizde yazılarımızda yer alıyorlar. Yunanistan – YORGO İLE SÖYLEŞİ EKŞİ SÖZLÜKTE, CEYHAN ÜNAL VE BAĞ ÜZÜMÜ aşağıda adresini verdiğim bir sitede yayınlandığını görmekten mutluyuz.
Emekli öğretmenlerimiz, x,y,z kuşağı jenerasyonuna taş çıkarırcasına sahalardalar. İşte Erkan TURAN ağabeyimiz; her gününü toplum içinde, STK’larla, dolu dolu aktif olarak geçiren örnek bir isim. Kalıcı işler yapmak için çabalıyor. Arkadaşı Ceyhan ÜNAL da emekli okul müdürlerimizden, BİLKE söyleşi konuğumuz olmuştu. Söyleşimiz, Rumlardan kalan Sinop Bağ üzümü üzerine idi. Bir emekli öğretmenin boş boş vakit öldürmek yerine, nasıl önemli işler yaptığına tanık olmak istiyorsanız söyleşimizi yineliyorum:
Sayın Ceyhan ÜNAL, söyleşimize sebep olan konuyu bize anlatır mısınız?
Ceyhan ÜNAL- 1923 yılında mübadele ile Sinop’tan göçen Rumlar, adada şarap üzümü yetiştirirlermiş. 80-90 yaşındaki Sinoplular bu tarımı bilirler ve anlatırlar. Çukurbağı-Asmakaya- Üzümlüdere- Nisi Köyü gibi yerlerde üzüm bağları varmış. Rumlar bu üzümlerden şarap yaparlarmış.
Mübadelede Rumlar gidince, Müslümanlar şarap içmek günah diye üzüm yetiştirmemişler. Ve bağcılık ölmüş. Yakın zamana kadar, 3-5 üzüm asması kendini bir ağaca atarak ölümden kurtulmuş. Ben bu üzümü yetiştirmeye ve eski kültürü yaşatmaya çalıştım.
BİLKE A.Y.SARIKAYA- Üzüm, 100 yıla yakın bir süredir neslinin devamı için kendini nasıl korumuş. İnsan, eğer doğanın matematiksel düzenine, ahengine uyum sağlasa ya, mutlaka ortaya güzel sonuçlar çıkar.
Ceyhan ÜNAL- Evet, üretmeye istekli olan izleri- ipuçlarını arıyor ve buluyor. Sinop üzümünü nasıl yetiştireyim diye araştırma yaptım. Amerikan radarından emekli, aslen adalı olan şimdi bostancılı köyünde yaşayan Cevat Kalyoncu’nun, üzüm meraklısı olduğunu öğrendim. Bunlardan çelik elde edip yetiştirmiş. Üstelik şarap da yapmış. Ben bunu merak ettim, gittim gördüm. Üzümler ve şarap çok güzel olmuş.
BİLKE A.Y.SARIKAYA- O zaman, eski Sinop bağ üzümü çeliklerini bulup yaşatmaya çalışan kişi Cevat Kalyoncu’dur.
Ceyhan ÜNAL- Evet, ben ondan çelik aldım ve yetiştirdim, 3 senedir üzüm veriyor. Belediye Başkanımız Sayın Baki ERGÜL’ de organik tarımla ilgili olduğu için çeliklerden başkanımıza da takdim ettim. O da kendi tarlasında çelikleri üretiyor. Bu üzümler, Şarköy’de, Tekirdağ’da, Çanakkale’de, İmroz ve Bozcaada’da yetiştiğine göre Sinop’ta neden olmasın. Sinop’ta yetişen bağ üzümlerini ziraat mühendislerine gösterdim. Bir kiloluk salkımları dallarında gördüler. Çeliklerden onlara da verdim.
BİLKE A.Y.SARIKAYA– Emeğinize, yüreğinize sağlık, düşünce olumlu, adımlar olumlu. Olumlu adımlardan, topluma faydalı sonuçlar doğuyor. Bu adım, Sinop halkı için yeni bir istihdam kapısıdır. Bilke adına sizi kutluyorum. Şimdi bize kendinizden bahseder misiniz?
Ceyhan ÜNAL- Ben emekli öğretmenim. 12.10.1937 yılında Sinop-Uzungürgen köyünde doğdum. İlkokulu köyümde okudum. Ne yapacaksın, tek seçeneğim Göl Köy Enstitüsüne gitmekti, yatılı olarak 1950 yılında oraya yerleştim.
Tahta kaşıktan madeni çatal kaşığa geçiş. Benim için büyük bir yenilikti. Bizi orada ilk karşılayan, makarnanın çatalla yenileceğini öğreten Fehmi Aydın’ı hiç unutmam.
BİLKE A.Y.SARIKAYA– Fehmi AYDIN’da Bilke’nin konuğu oldu, onun söyleşisini okumanızı tavsiye ederim. Bu söyleşileri daha sonra kitaba dönüştürmeyi düşünüyorum. Sizlerle söyleşilerimizde, kendinize ait yaşam deneyimlerinizden konuşuyoruz; ama günümüzde herkes birbirinden duyduğu, çaldığı bilgilerle köpükten baloncuk yapıp oyun oynuyor…..Sonra köpükler patlayıp sönüyor. Sanal dünyada yaşayan çocuklar- gençler gittikçe gerçek hayattan uzaklaşıyor. Demek ki 1950 yılında Uzungürgen köyünde tahta kaşık kullanılıyordu. Şehir merkezine en yakın köyümüz oysa. Cumhuriyet dönemini Frenk takımlar giyip salonlarda dans etmek, Fransız mürebbiyeler, dadılar tutup ellerini sıcak sudan soğuk suya değdirmemek olarak algılayanlar kendilerine AYDIN dediler. Onlar lüks içinde yaşarken 1950 yılında Sinop’un en yakın köyü ağaç kaşık kullanıyor. Bir de dağ köylerimizi düşünmenizi istiyorum. 2007 yılı araştırmalarımda, 2000m yüksek köylere çıktık. Evlerin içinde yaygı yok, tuvaletlerde alt yapı yok. Ahşap evlerin 2. Katında tuvalet var, atıklar direk bahçeye atılıyor.
Ceyhan ÜNAL- Sinop köylerinin durumunu biliyorum. Gelelim tahsilime, ben ilkokulu köyümde okumuştum. Köyümden Köy Enstitüsüne gittim, orada birçok yeni şey öğrendim. Yatılı okulda öğretmenlerin davranışı anne babadan farklı değil. Allah hepsinden razı olsun. Binalar bizden önce yapılmış, bize bakımları kalmış. 4-5-6. Sınıflarda yaz tatilinden bir ay önce gidip sınıfları badana boyası, akan kiremitlerin değiştirilmesi ile bizim sınıf görevli. Biraz zahmetli olduğu için binaların tepesinden indirmiyorlar. Bir gün düşme tehlikesi geçirdim. Ancak bu görevden alındım, boyacı oldum. Boyacılık işi öğretmenlikte de işime yaradı. Göl’de 45 tane bina vardı, binaların her duvarını başka renge boyadık. Badananın içine kırmızı, mavi, yeşil, sarı toprak boyaları katmak suretiyle renkli boyaları elde ettik. Okul yüksek bir yerden bakıldığında ilkbaharda çiçek açmış meyve bahçesine benzemişti. Ben bu renkli badana işini öğretmenlik yaptığım Ordu Köyü Okulunda da tatbik ettim. Milli Eğitim Müdürünün de çok hoşuna gitmişti. Ben derslerden ziyade sebze, meyve işlerine de meraklı olduğum için bahçıvanın yanından hiç ayrılmazdım. Kalem ve göz aşılarına sebze dikim işlerini de öğrenirdim. 20 kiloluk beyaz lahana yetiştirdiğimizi Kastamonu Doğru Söz Gazetesi yazmıştı. Köyümde de lahana yetiştirdim. 20 kilo olmasa da babama ispat ettim.
BİLKE A.Y.SARIKAYA– Genç yaşlarda kendinizi üretme alanında ispat etmeniz, bu günkü nesillere örnek olmalı diye düşünüyorum. İnsanlar, yaratıcı zekasını kullanarak, kendine özgü işler ortaya koymalıdır. Yoksa iki kapılı dünya hanından gelen geçenlerden biri oluruz. Sinop’ta 1952-53 yıllarında 20 kg lahana üretmek iyi bir örnek. Daha sonra neler oldu devam edelim:
Ceyhan ÜNAL- 1954 yılında köy enstitüleri kapatıldı. Öğretmen okulu oldu. 5 sene olan okul 6 seneye çıktı. Okulun öğretmen kadrosu hemen hemen eskisi gibi kaldı. Nihayet biz de öğretmen olduk. Sinop ili Erfelek ilçesi İnesökü köyüne atandım. 1959 yılında halen sağ olan eşim Sabriye ile evlendim. Bir yolunu bulup eşimin öğretmenlik yaptığı Ordu köyüne atandım. 23 yıl orada kaldım. Raporlarım iyiydi, iyi çalıştım. Ordu köyünde öğretmenlik yaparken, tarımsal çalışmalarda gübre kullanımını, hayvanların bakımlarını da öğrendim. Kuduz köpek ısırmalarında aşı yaptım.
Hayatımda unutamadığım olayı anlatmak istiyorum. Okulun hemen yanındaki koca Süleyman’ın ineğini köpek ısırmıştı. Veteriner, ben her gün gelemem, ilaçları vereyim Ceyhan Hoca’ya iğnesini vurdurun demiş. Ben de her gün hayvanın iğnesini yaptım. Aşı sekiz günde bitti. İnek beni her gördüğünde möö diye bağırırdı. Bu olay, hiç unutmadığım olaylar arasındadır.
BİLKE A.Y.SARIKAYA– Hayvanların sadakati ve iyiliği bilmelerinin örneği çoktur. 23 yıl o köyde çalıştınız ve inek sizi her gördüğünde selamladı ve teşekkür etti demek ki.
Ceyhan ÜNAL- Beni çok etkiledi zaten. Ordu köyünde çalışırken, yurt dışındaki işçilerin çocuklarını okutmak için öğretmen istediler. Müracaatım kabul edildi. 5 yıl Almanya’da kaldım. Yaşam tarzımda, mesleğimde, bağ bahçe görevimde bilgi ve becerilerimi artırdım.
1983 yılında cumhuriyet ilkokuluna 1992 yılında da kısa bir müddet için İstiklal İlkokulunda öğretmenlik ve yöneticilik yaptım.
35 yıl 2 ay 10 gün sonra emekli oldum. Çalışırken Zafer Emlak Konut Kooperatifini kurdum. 5 yıl içinde 158 daire yaptırdım. Bu benim en çok sevdiğim olaydır. Sinop valiliği bu kadar kısa zamanda çok cüzi bir parayla yapılan bu inşaat için teşekkür belgesi vermiştir.
Emekli olunca her işten elimi ayağımı çeksem hapı yutardım. Kendimi meşgul edecek bir iş buldum. Kendim tarım ve ziraat işlerine adadım. Çok memnunum. Uzungürgen köyünde atadan kalma yolun kenarında tarlalarımız olduğu halde, şoseye 1 km uzaklıkta bir tarla daha aldım. Ziraat yapıyorum. Neden yolun kenarına değil de bir km uzaklıkta, çünkü her gün 500 belki de daha fazla arabanın geçtiği yol kenarında yetişen sebze meyve sağlıklı değildir. Organik bahçe için bakanlığa müracaat edildiğinde müsaade edilmez.
Çocuklarım bana 15 dönüm bir tarla aldılar, içinde elektrik, su var. Bir konteynır yerleştirdim. Banyo tuvalet yaptırdım. Yaşanacak bir hale getirdim. Sinop’ta yetişen her türlü meyveyi diktim. Şu anda 300’ün üzerinde meyve fidanım var.
En önemlisi eskiden Sinop’ta yetişen sonra vazgeçilen yerli bizim iklimimizin meyvesini dikmeye devam ediyorum. Örneğin İskilip elması kaba tatlı denilen hiç kurtlanmayan çok dayanan birçok elma armut çeşitleri yetiştirmeye çalışıyorum.
BİLKE A.Y.SARIKAYA– Size BİLKE adına teşekkür ediyorum. Dilerim bu söyleşiyi gençler okurlar. Sinop’ta birbirinin fotokopisi olan yaşamlar sergilenirken, belki yeni ufuklar açılır umudunu besliyoruz. Başka bir söyleşide, yeni bir üretme örneğinde buluşmak dileğiyle.