RSS

Aylık arşivler: Aralık 2019

ŞEFLERİMİZ İŞTE “SİNOP TİRİT”

28.12.2019-BİLKE

Şeflerimiz, projemize elinizin değmesi ninelerimizin geleneğini sürdürülür hale getirecektir. Ninelerimiz dağda bayırda, tarlada bahçede iş tutarken, bir de imecelere yemek hazırlamıştır. Tarlaları bir yanda evleri başka bir yandadır onların. Kimi zaman azığını evde yapar  sırtına sarar imeceye öyle götürür. Olmadı dağın başına malzemesini götürür ateşi yakar ve tarlada pişirir. Yoktan yonga yapar onlar. İşte tirit, bizim yokluk içindeki saygın analarımızın ürettiği yemek türüdür. Onların bu geleneği, zaman ve ortamın müsait olduğu yerlerde iskender olmuş, az zaman az malzeme ile ise tirit adını almıştır. İskenderde yufka yerine lavaş, suda pişmiş et yerine döner kullanılmıştır.

Ne vardır kadınımızın elinde, yufka ekmek, tereyağı, ceviz, tavuk. Sabah karanlığında yakaladığı tavuğu oğluna ya da eşine kestirip temizler. Tarlaya gidip, ateşi yakar, koyar tavuğu sacayağın üstündeki kara tencereye. Koşturur tarlaya imeceye. Tavuk odun ateşinde, tıkır tıkır kaynar, hamursuz(yufka ekmek) tap taze sabah edilmiş hazırdır, tereyağı da yayıktan yeni çıkmıştır. Tarlada bir kaç saat iş yaptıktan sonra, gelir aşın başına. İmece kalabalık, küçük tepsi yetmez, siniye yapmak lazım gelir tiriti. Fırın yok, ortam neye izin veriyorsa onun en iyisini sunar kadınımız. Tavuk suyuna batırılan yufka, dizi dizi dizilir, her kat tere yağla yağlanır, ceviz dökülür ve didilmiş tavuk etleri ilave edilir. Analarımız tepeleme siniyi doldurur ve imeceyi buyur eder. Eller ibrikteki suyla yıkanır, oturulur tepsinin etrafına soğumadan afiyetle yenir. Eh yanında da vazgeçilmez ayran vardır. Pekmez ekşisi de çok güzel tamamlar bu sunumu.

Derneğimizin Proje Kurulu “Tirit Projesi” için bir yıl süren hazırlık aşaması geçirdi.Kadın istihdamı hedefleniyordu.  İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı  standartlarında proje hazırlandı. 20 kişinin eğitimi ve proje sonunda  istihdamı planlandı. Tiritin geleneksel yapısını bozmadan, modern olarak porsiyon ve fast food sunumları planlandı. Proje sonunda planlanan  20 kişinin istihdamı konusu koşullara uymadı,   BİLKE projeyi yeni bir format ile gerçekleştirdi.

*27 Ocak 2012 tarihinde proje Kültür ve Turizm Müdürlüğünde tanıtıldı. Kurum yönetimi ve çalışanlarına tirit yapıldı ve sunuldu. Tiritin,  işletmelerde yaygınlaşması için destek istendi.

*10 Şubat 2012 tarihinde, Dernek Yönetim Kurulu ve Denetleme Kurulu ile birlikte, tirit yapımında kullanılan malzemelerin ölçüsü ve sunum teknikleri üzerinde çalışıldı. 

03 Mart 2012 tarihinde, Proje Kurulu görüşleri değerlendirdi ve servis tabağı ve fast food sunumu üzerinde ortak karara vardı.

13 09 2012 tarihinde proje Gıda ve Tarım Hayvancılık İl Müdürlüğünde tanıtıldı. İl Müdürü, proje ofisi yetkilisi ve gıda mühendisi ile görüşüldü. Projenin ilimize kazandırılması çalışmaları sürdürüldü.

 Tirit yapılan köylerimizin düğünlerde söylediği ÇEREZ TÜRKÜSÜ eşliğinde  Proje Tanıtım Slaytı hazırlandı. Bilke internet sitesi ve face sayfasında e-tanıtım yapıldı.

30 EKİM 2013 günü saat 14.00’te sayın valimiz ve yerel işletmecilerin de katıldığı sunumla proje sonlandırıldı.

PROJE TANITIM VİDEO:  http://www.youtube.com/watch?v=uqensTGNjag

İlimiz turizmine katkıda bulunması hedeflenen TİRİT PROJESİ, yeni bir yemek türünü yöremize kazandırmak için başlatılmıştır.

Yaygınlaşması için hep birlikte çalışalım.

Ayşe Yaşar SARIKAYA -BİLKE Yönetim Kurulu Başkanı

 
Yorum yapın

Yazan: 28 Aralık 2019 in sinop tirit

 

Etiketler: , , ,

SİNOP TERSANESİ VE PARİS ANTLAŞMASI

24.12.2019-BİLKE

Sinop tersanesinin tarihini bilenlerimiz vardır. Tarihte Sinop’un adını duyuran önemli  kazanç kapılarından biridir.  Paris Antlaşmasına göre, “Osmanlı Devleti ve Rusya Karadeniz’de tersane kurmayacak ve donanma bulundurmayacaklar” maddesi yer almaktadır.

Sinop tersanesi tarihçesine bakalım:

 

 

 
 

Etiketler: , , ,

2020 KIŞ GÜNEŞİ

21.12.2019-BİLKE

Sessiz kahramanlarımızla kış hediyelerimizi hazırladık. Bilke her yıl olduğu gibi bu yıl da, projelere devam ediyor. Hediyelerimizin toparlanmasında, hazırlanmasında emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz.

Köy Kent Kültür Köprüsü (4K)kurmanın, toplum sosyolojisi, sosyal dengeler, toplum psikolojisi açısından önemli olduğunu düşünüyor ve bu alanda adımlar atmaya devam ediyoruz.

Bu gün de hediyelerimizi bu amaçla paketledik. Önümüzdeki günlerde, hediyelerimizi ulaştırmayı planlıyoruz.

Katkıda bulunan herkese teşekkürler. BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 21 Aralık 2019 in paylaşım projesi

 

Etiketler: , ,

1562 SİNOP TERSANESİ

Sinop M.Ö. Dünya Ticaret Merkezi, adına para basılan bir kent, limanı ile anılıyor ve tersanesinde gemiler yapılıyor. Üreten bir kent olan Sinop, üretimde şimdi de kendini kanıtlayabilir.  Sinop için emek verenler, hiç karşılık beklemeden elini taşın altına koyan Sinop severler, kalıcı işlere imza attıkça  gurur duyuyoruz.

1562 tarihli tahrir defterlerinden Sinop gemi yapımı konusuna bakalım:

Kaynak: Mehmet Ali Ünal Osmanlı Devrinde Sinop, s, 354-355

BİLKE

**** **** **** **** *****

SİNOP ARKEOLOJİSİ-SİNOP ÜNİVERSİTESİ 

 

Etiketler: , , , ,

ÜRETENLERE SELAM OLSUN

Yazılarımız, makalelerimiz, haberlerimiz kısacası paylaştığımız her şey ÜRETİM üzerine.  Toplum olarak, tüketen ve hiç üretmeyen bir toplum olma yolunda emin adımlarla(!) ilerliyoruz.

Çalışan, özellikle yaratıcı zekasını kullanan, var olanı tekrar etmeyen, üreten herkes, BİLKE dostu olarak söyleşilerimizde, haberlerimizde yazılarımızda yer alıyorlar. Yunanistan – YORGO İLE SÖYLEŞİ EKŞİ SÖZLÜKTE, CEYHAN ÜNAL VE BAĞ ÜZÜMÜ aşağıda adresini verdiğim bir sitede yayınlandığını görmekten mutluyuz.

Emekli öğretmenlerimiz, x,y,z kuşağı jenerasyonuna taş çıkarırcasına sahalardalar. İşte Erkan TURAN ağabeyimiz; her gününü  toplum içinde, STK’larla, dolu dolu aktif olarak geçiren örnek bir isim. Kalıcı işler yapmak için çabalıyor. Arkadaşı Ceyhan ÜNAL da emekli okul müdürlerimizden, BİLKE  söyleşi konuğumuz olmuştu. Söyleşimiz, Rumlardan kalan Sinop Bağ üzümü üzerine idi. Bir emekli öğretmenin boş boş vakit öldürmek yerine, nasıl önemli işler yaptığına tanık olmak istiyorsanız söyleşimizi yineliyorum:

 

SİNOP BAĞ ÜZÜMÜ VE CEYHAN ÜNAL

BİLKE A.Y.SARIKAYA- Söyleşi konuğumuz, bir emekli öğretmen. Neden konuğumuz olduğuna gelince, onu diğer insanlardan ayıran bir özelliği var. Biliyorsunuz Bilke’nin sloganı “GELECEĞE ÜRETELİM”. Olasılıklar içinde beyin fırtınası yaratan ve yeni çalışmalara kapı aralayanlar konuğumuz oluyor. Farklı işlere imza atıyor ve üretiyorlar ya da bir konuya yeni bir bakış açısı getiriyorlar.

Sayın Ceyhan ÜNAL, söyleşimize sebep olan konuyu bize anlatır mısınız?

Ceyhan ÜNAL-   1923 yılında mübadele ile Sinop’tan göçen Rumlar, adada şarap üzümü yetiştirirlermiş. 80-90 yaşındaki Sinoplular bu tarımı bilirler ve anlatırlar. Çukurbağı-Asmakaya- Üzümlüdere- Nisi Köyü gibi yerlerde üzüm bağları varmış. Rumlar bu üzümlerden şarap yaparlarmış.

Mübadelede Rumlar gidince, Müslümanlar şarap içmek günah diye üzüm yetiştirmemişler. Ve bağcılık ölmüş. Yakın zamana kadar, 3-5 üzüm asması kendini bir ağaca atarak ölümden kurtulmuş. Ben bu üzümü yetiştirmeye ve eski kültürü yaşatmaya çalıştım.

BİLKE A.Y.SARIKAYA-  Üzüm, 100 yıla yakın bir süredir neslinin devamı için kendini nasıl korumuş. İnsan, eğer doğanın matematiksel düzenine, ahengine uyum sağlasa ya, mutlaka ortaya güzel sonuçlar çıkar.

Ceyhan ÜNAL-  Evet, üretmeye istekli olan izleri- ipuçlarını arıyor ve buluyor.   Sinop üzümünü nasıl yetiştireyim diye araştırma yaptım.  Amerikan radarından emekli, aslen adalı olan şimdi bostancılı köyünde yaşayan Cevat Kalyoncu’nun, üzüm meraklısı olduğunu öğrendim. Bunlardan çelik elde edip yetiştirmiş. Üstelik şarap da yapmış. Ben bunu merak ettim, gittim gördüm. Üzümler ve şarap çok güzel olmuş.

BİLKE A.Y.SARIKAYA-   O zaman, eski Sinop bağ üzümü çeliklerini bulup yaşatmaya çalışan kişi Cevat Kalyoncu’dur.

Ceyhan ÜNAL-   Evet, ben ondan çelik aldım ve yetiştirdim, 3 senedir üzüm veriyor. Belediye Başkanımız Sayın Baki ERGÜL’ de organik tarımla ilgili olduğu için çeliklerden başkanımıza da takdim ettim. O da kendi tarlasında çelikleri üretiyor. Bu üzümler, Şarköy’de, Tekirdağ’da, Çanakkale’de, İmroz ve Bozcaada’da yetiştiğine göre Sinop’ta neden olmasın. Sinop’ta yetişen bağ üzümlerini ziraat mühendislerine gösterdim. Bir kiloluk salkımları dallarında gördüler. Çeliklerden onlara da verdim.

BİLKE A.Y.SARIKAYA–   Emeğinize, yüreğinize sağlık, düşünce olumlu, adımlar olumlu. Olumlu adımlardan, topluma faydalı sonuçlar doğuyor. Bu adım, Sinop halkı için yeni bir istihdam kapısıdır. Bilke adına sizi kutluyorum. Şimdi bize kendinizden bahseder misiniz?

Ceyhan ÜNAL-   Ben emekli öğretmenim. 12.10.1937 yılında Sinop-Uzungürgen köyünde doğdum. İlkokulu köyümde okudum. Ne yapacaksın, tek seçeneğim Göl Köy Enstitüsüne gitmekti,  yatılı olarak 1950 yılında oraya yerleştim.

Tahta kaşıktan madeni çatal kaşığa geçiş. Benim için büyük bir yenilikti. Bizi orada ilk karşılayan, makarnanın çatalla yenileceğini öğreten Fehmi Aydın’ı hiç unutmam.

BİLKE A.Y.SARIKAYA– Fehmi AYDIN’da Bilke’nin konuğu oldu, onun söyleşisini okumanızı tavsiye ederim. Bu söyleşileri daha sonra kitaba dönüştürmeyi düşünüyorum. Sizlerle söyleşilerimizde, kendinize ait yaşam deneyimlerinizden konuşuyoruz; ama günümüzde herkes birbirinden duyduğu, çaldığı bilgilerle köpükten baloncuk yapıp oyun oynuyor…..Sonra köpükler patlayıp sönüyor. Sanal dünyada yaşayan çocuklar- gençler gittikçe gerçek hayattan uzaklaşıyor. Demek ki 1950 yılında Uzungürgen köyünde tahta kaşık kullanılıyordu. Şehir merkezine en yakın köyümüz oysa. Cumhuriyet dönemini Frenk takımlar giyip salonlarda dans etmek, Fransız mürebbiyeler, dadılar tutup ellerini sıcak sudan soğuk suya değdirmemek olarak algılayanlar kendilerine AYDIN dediler. Onlar lüks içinde yaşarken 1950 yılında Sinop’un en yakın köyü ağaç kaşık kullanıyor. Bir de dağ köylerimizi düşünmenizi istiyorum. 2007 yılı araştırmalarımda, 2000m yüksek köylere çıktık. Evlerin içinde yaygı yok, tuvaletlerde alt yapı yok. Ahşap evlerin 2. Katında tuvalet var, atıklar direk bahçeye atılıyor.

Ceyhan ÜNAL-  Sinop köylerinin durumunu biliyorum. Gelelim tahsilime, ben ilkokulu köyümde okumuştum. Köyümden Köy Enstitüsüne gittim, orada birçok yeni şey öğrendim. Yatılı okulda öğretmenlerin davranışı anne babadan farklı değil. Allah hepsinden razı olsun. Binalar bizden önce yapılmış, bize bakımları kalmış. 4-5-6. Sınıflarda yaz tatilinden bir ay önce gidip sınıfları badana boyası, akan kiremitlerin değiştirilmesi ile bizim sınıf görevli. Biraz zahmetli olduğu için binaların tepesinden indirmiyorlar. Bir gün düşme tehlikesi geçirdim. Ancak bu görevden alındım, boyacı oldum. Boyacılık işi öğretmenlikte de işime yaradı. Göl’de 45 tane bina vardı, binaların her duvarını başka renge boyadık. Badananın içine kırmızı, mavi, yeşil, sarı toprak boyaları katmak suretiyle renkli boyaları elde ettik. Okul yüksek bir yerden bakıldığında ilkbaharda çiçek açmış meyve bahçesine benzemişti. Ben bu renkli badana işini öğretmenlik yaptığım Ordu Köyü Okulunda da tatbik ettim. Milli Eğitim Müdürünün de çok hoşuna gitmişti. Ben derslerden ziyade sebze, meyve işlerine de meraklı olduğum için bahçıvanın yanından hiç ayrılmazdım. Kalem ve göz aşılarına sebze dikim işlerini de öğrenirdim.  20 kiloluk beyaz lahana yetiştirdiğimizi Kastamonu Doğru Söz Gazetesi yazmıştı. Köyümde de lahana yetiştirdim. 20 kilo olmasa da babama ispat ettim.

BİLKE A.Y.SARIKAYA– Genç yaşlarda kendinizi üretme alanında ispat etmeniz, bu günkü nesillere örnek olmalı diye düşünüyorum. İnsanlar, yaratıcı zekasını kullanarak, kendine özgü işler ortaya koymalıdır. Yoksa iki kapılı dünya hanından gelen geçenlerden biri oluruz.  Sinop’ta 1952-53 yıllarında 20 kg lahana üretmek iyi bir örnek. Daha sonra neler oldu devam edelim:

Ceyhan ÜNAL-  1954 yılında köy enstitüleri kapatıldı. Öğretmen okulu oldu. 5 sene olan okul 6 seneye çıktı. Okulun öğretmen kadrosu hemen hemen eskisi gibi kaldı. Nihayet biz de öğretmen olduk. Sinop ili Erfelek ilçesi İnesökü köyüne atandım. 1959 yılında halen sağ olan eşim Sabriye ile evlendim. Bir yolunu bulup eşimin öğretmenlik yaptığı Ordu köyüne atandım. 23 yıl orada kaldım. Raporlarım iyiydi, iyi çalıştım.  Ordu köyünde öğretmenlik yaparken, tarımsal çalışmalarda gübre kullanımını, hayvanların bakımlarını da öğrendim. Kuduz köpek ısırmalarında aşı yaptım.

Hayatımda unutamadığım olayı anlatmak istiyorum. Okulun hemen yanındaki koca Süleyman’ın ineğini köpek ısırmıştı. Veteriner, ben her gün gelemem, ilaçları vereyim Ceyhan Hoca’ya iğnesini vurdurun demiş. Ben de her gün hayvanın iğnesini yaptım. Aşı sekiz günde bitti. İnek beni her gördüğünde möö diye bağırırdı. Bu olay,  hiç unutmadığım olaylar arasındadır.

BİLKE A.Y.SARIKAYA– Hayvanların sadakati ve iyiliği bilmelerinin örneği çoktur. 23 yıl o köyde çalıştınız ve inek sizi her gördüğünde selamladı ve teşekkür etti demek ki.

Ceyhan ÜNAL-  Beni çok etkiledi zaten. Ordu köyünde çalışırken, yurt dışındaki işçilerin çocuklarını okutmak için öğretmen istediler. Müracaatım kabul edildi.  5 yıl Almanya’da kaldım. Yaşam tarzımda, mesleğimde, bağ bahçe görevimde bilgi ve becerilerimi artırdım.

1983 yılında cumhuriyet ilkokuluna 1992 yılında da kısa bir müddet için İstiklal İlkokulunda öğretmenlik ve yöneticilik yaptım.

35 yıl 2 ay 10 gün sonra emekli oldum.  Çalışırken Zafer Emlak Konut Kooperatifini kurdum. 5 yıl içinde 158 daire yaptırdım. Bu benim en çok sevdiğim olaydır. Sinop valiliği bu kadar kısa zamanda çok cüzi bir parayla yapılan bu inşaat için teşekkür belgesi vermiştir.

Emekli olunca her işten elimi ayağımı çeksem hapı yutardım. Kendimi meşgul edecek bir iş buldum. Kendim tarım ve ziraat işlerine adadım. Çok memnunum. Uzungürgen köyünde atadan kalma yolun kenarında tarlalarımız olduğu halde, şoseye 1 km uzaklıkta bir tarla daha aldım. Ziraat yapıyorum. Neden yolun kenarına değil de bir km uzaklıkta, çünkü her gün 500 belki de daha fazla arabanın geçtiği yol kenarında yetişen sebze meyve sağlıklı değildir. Organik bahçe için bakanlığa müracaat edildiğinde müsaade edilmez.

Çocuklarım bana 15 dönüm bir tarla aldılar, içinde elektrik, su var. Bir konteynır yerleştirdim. Banyo tuvalet yaptırdım. Yaşanacak bir hale getirdim. Sinop’ta yetişen her türlü meyveyi diktim.  Şu anda 300’ün üzerinde meyve fidanım var.

En önemlisi eskiden Sinop’ta yetişen sonra vazgeçilen yerli bizim iklimimizin meyvesini dikmeye devam ediyorum. Örneğin İskilip elması kaba tatlı denilen hiç kurtlanmayan çok dayanan birçok elma armut çeşitleri yetiştirmeye çalışıyorum.

BİLKE A.Y.SARIKAYA– Size BİLKE adına teşekkür ediyorum. Dilerim bu söyleşiyi gençler okurlar. Sinop’ta birbirinin fotokopisi olan yaşamlar sergilenirken, belki yeni ufuklar açılır umudunu besliyoruz. Başka bir söyleşide, yeni bir üretme örneğinde buluşmak dileğiyle.

 
1 Yorum

Yazan: 16 Aralık 2019 in SÖYLEŞİ KONUKLARIMIZ

 

Etiketler: , , ,

BABAMIN HAYATI KENDİ EL YAZISI İLE

HAYATIM ROMAN ÖRNEKLERİNDEN-02.12.2019- BİLKE


Babamın elleri ile yazdığı 140 sayfadan oluşan anıları, hatıra kaldı

Her birimizin belleğinde çok farklı yaşanmışlıklar saklıdır. Dünyada ne kadar insan varsa, bir o kadar hikaye, bir o kadar da akıl yürütme yöntemi olduğunu görebiliriz. Acıların, sevinçlerin ve sevgilerin bir o kadar farklı algılandığı ve yansıdığı dünyamızda, bireyden topluma, toplumdan bireye etkileşim gerçeklerinden bir kesit  paylaşacaklarım.

Babam 4 Ağustosta bize veda etti. Gerze ilçemizin en yüksek köylerinden biri olan Tilkilik (Çağlayan) köyünde 1930 yılında başlayan hayat serüvenini, kendi el yazısı ile yazarak arkasından hatıra bıraktı. Okumak hayali ile 13 yaşında yürüyerek köyden kaçışı, çobanlık yapışı, sonra babasının onu alarak tekrar köye götürmesi……..

Kendi anlatımından bir bölüm:

Köye okul ve öğretmen gelince, yenilikler de   geldi. Bizler okula yaşımızda gitmedik. 10-11 yaşlarında falan okuldaydık.  Köyde okul bizim tarlamıza yapıldı.Öğretmenimiz Rasim ALCAN, Köy Enstitüsü  ilk mezunlarındandı. Bizim köyden olduğu için mezun olunca köyümüze öğretmen olmuştu. Okula komşu köyden birisi satmak için 3-5 tane okul çantası getirmişti. Okul çantası o kadar güzeldi ki, almak istiyorum ama babamdan korkuyorum, satıcı “babanı tanıyorum sana kızmaz al sen bunu” dedi. Ben de kaptığım gibi doğru eve koştum, sevinçten neredeyse çıldıracağım. Onu kapıdan girenlerin görecekleri  bir yere çivi bulup çaktım. Üzeri de kirlenmesin diye bir şey bulup örttüm. Herkes görsün, ben seviniyorum ama  herkes de sevinsin istiyorum. Analığım, postunu koydu başladı homurdanmaya. Anam olsaydı nasıl olurdu bilmiyorum.  Babam ücretini ödedi ve bana bir şey demedi. Çocukluk yıllarıma çantam güzellik katmadı değil. Çünkü artık sivrildik, etrafa hava atmaya başlıyoruz. Okulda bir müsamere oynadık, çok da güzel olmuştu.

Adını hala hatırlıyorum. Veli Dayı isimli bir piyesti. Bana köy ağası rolü verdi öğretmen. Başımda kalpak belimde kuşak üstüne yelek, köstekli saat, duvarda mavizer asılı gaz lambası hazır vaziyette, döşenmiş odada Veli dayıyı temsil ediyorum. Arkadaşım Mustafa Kuş da Ayten öğretmen oldu. Üzerine uzunca bir entari giydi, İsmail Çolak ve daha çok arkadaşlar vardı sahnede ama diğerlerini unuttum. Piyes 3 perdelikti. Köylüler büyük ilgi göstermişti. Çok hoş oldular ve gelecek için de hoş dileklerde bulundular. Tabi köylülerin hoş olmasıyla hem öğretmenimiz  hem de bizler hoş olmuştuk. Gene bir gün dersimiz tarım idi. Öğretmenimiz sınıfa demir pulluk getirdi. Hiç görmediğimiz için bize tanıtmaya çalışıyordu. Tanıtımın sonunda hepimize pulluğun üzerindeki bir parçayı “çocuklar bu ne işe yarar” diye sordu. Biraz  beklemeden sonra, Mustafa kuş yedek parça öğretmenim dedi. Doğruyu söylemişti, Mustafa çok zeki ve uyanıktı. Gene bir gün öğretmen İsmet İnönü’nün büyük posterleri vardı duvarda. Öğretmen Eyüp Ünal arkadaşa, bu kim diye sordu. Ismet Dimçağ öğretmenim diye cevapladı. Sınıf tümüyle gülmüştü. Gene birinde baş müfettiş okulumuza geldi. Bizim de tam paydos saati, topluca paldır küldür, dışarıya çıkıyoruz müfettiş beyi görünce hemen aklıma onun ilgisini çekmek geldi, gözüne girmek istiyordum. Üzerine tir tir titrediğim güzel çantamı arkadaşın birine uzatarak nazik ve kibarca” arkadaşım lütfen şu  çantamı tutar mısın” diye çantamı arkadaşa uzattım. Bu hitap karşısında baş öğretmenden beklediğimi almıştım.O da bana birden “çocuğum kimin oğlusun sen” dedi. Benden önce arkadaşlarım,  “Şuayıp Ağa’nın oğlu” dediler. Aferin diye 1-2 kere tekrar etti. Sonra “çocuğum sen akıllı birisin bizler yardımcı olalım seni Kastamonu’ya okumaya gönderelim dedi. Baş öğretmen ve bizim öğretmen babamla konuşmuşlar. Ama oracıkta kalmış hatta babam konuşulanları bana da söyledi. Babamın 2. eşinden 5 kızı bir de oğlu vardı, hepsi küçüklerdi. tarlaya, bağa bahçeye, ev işlerine, hayvanlara kim koşacaktı.

Cafer SARIKAYA- EL YAZISI İLE BIRAKTIĞI ANILAR

1944 YILI-Tilkilik Köyü okul öğrencileri öğretmenleri R.ALCAN ile

Sosyal dengelerin kurulmadığı bir dünyada, bireysel çabalarla sonuç almaya çalışanlar, emek harcayanlar hiç tükenmesin. Çağımız bilişim, teknoloji ve sanayi alanında hızla ilerlerken, insanların duyguları, vicdanları, ahlaki yapıları zarar görüyor. Kendi tırnakları ile kazıyarak kazananlar, yaparak yaşayarak eriştiklerinin değerini biliyorlar. İdeallerini belirliyor ve onun için çalışıyorlar. 1940′ lı yıllar, yüksek bir dağ köyünde tiyatro sergileyen öğrenciler. Neredeyse 80 yıl önce, şimdi sanatta, estetikte çok daha büyük farklar atmalıydık. Bu gün ideallerimizi belirleme konusunda ne kadar özgürüz, bunu düşünmeliyiz. Kendimizi  tanımalı ve kendi özgür irademizi kullanarak başarılara imza atmalıyız.  Yaşar SARIKAYA

 

 

 
Yorum yapın

Yazan: 02 Aralık 2019 in Cafer Sarıkaya ANILAR

 

Etiketler: , , ,