RSS

Aylık arşivler: Ekim 2015

KUTLU CUMHURİYET KUTLU BAYRAM

BU VATAN TOPRAĞIN KARA BAĞRINDA SIRA DAĞLAR GİBİ DURANLARINDIR

kurtuluş

Çiçekler dikilir, özenle bakılır büyütülür. Anne bebeğini aylarca karnında taşır, doğurur besler   büyütür. Güzel bir tabloya, günlerce ya da aylarca, emek verilir. Vatan emekle kazanılır. Yüzyıllar süren emek vardır geçmişinde.

Kolay kazanılmayan değerleri anlamak, gerçek değerini vermek bilinç işidir. Emekle çalışılmış bir tabloyu parçalamak, yırtmak, fikri olmadan laf ola konuşmak BOŞ davranış olsa gerek.

BİLİNÇLİ İNSANLARLA BİLİNÇLİ YARINLARA

KUTLU BAYRAMIMIZ

HEPİMİZE KUTLU OLSUN

BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 29 Ekim 2015 in Haberler

 

Etiketler: ,

PAYLAŞIM PROJEMİZ

KATKI SAĞLAYAN HERKESE TEŞEKKÜRLER

DSCF2502

Paylaşım Projemizi, üyelerimizin katkıları ile gerçekleştiriyoruz. Her yıl derneğimizde giysi, eşya gibi ihtiyaç gereçlerini topluyoruz. Düzenliyor ve çeşitlerine göre ayırıyoruz. Merkez ilçemizde ve yakın köylerimizde ihtiyaç oranında talebe cevap vermeye çalışıyoruz. Eylül- Ekim ayı içinde, paylaşılan yardımları tekrar gözden geçirip, kolilere yerleştiriyor ve paketliyoruz. İki yıldır hazırladığımız yardımları Saraydüzü ilçemize gönderiyoruz.

DSCF2142

Saraydüzü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıf Müdürü Sayın Perihan Yüksel PAYLAŞIM PROJEMİZE katkı sağladı. 27 Ekim günü resmi iş için Sinop’a gelen araca yardımlarımızı yerleştirdik ve Saraydüzü ilçemize gönderdik.   Yardımların ihtiyacı olanlara iletilmesi için destek olan Sayın Perihan Yüksel’e teşekkür ediyoruz.

 

 

 
Yorum yapın

Yazan: 27 Ekim 2015 in paylaşım projesi

 

Etiketler: ,

CEVDET GÜNDOĞDU VE ARTVİN’DEN GÖÇ

23. Ekim. 2015-BİLKE

DSCF2467

Artvin’den yapılan göç hakkında, Sinop esnaflarından Cevdet Gündoğdu ile görüştüm. Kendisi, ilimizin en eski esnaflarındandır. Köylü, kentli herkes onun müşterisi olmuştur. Esnaf gözü ile eski günleri ondan dinleyelim istedim. Halkın yapısını, ekonomik durumunu, sosyal farklılıkları nasıl gözlemlemişti. Göçlerin yaşandığı, savaşların ölüm ve korku saçtığı yıllardan bildiği hatıralar var mıydı, Sinop’ta nelere tanık olmuştu? Bu konuda sorularımı hazırladım, kendisine cevaplar mısınız diye sorduğumda, bu bir hizmettir diyerek el yazısı ile bir ajandaya yazdı ve bana verdi. Sayın Cevdet Gündoğdu’ ya bu konudaki katkılarından ötürü teşekkür ediyorum.

CEVDET GÜNDOĞDU ANLATIYOR

Artvin’i Ruslar işgal ettiğinde, halk göç etmek mecburiyetinde kalmış. Artvin merkez köyü olan Fıstıklı halkı Sinop’un Lala, Akkıraç, ve Tangal köylerine yerleşmişler. Benim anne ve baba tarafım, Lala ve Akkıraç Musa köyüne yerleşmişler. Ruslar Artvin’den çekilince, bizim ailenin büyük bir kısmı tekrar memlekete dönmüşler. Bu ara, dedem Osman Küçük Ahmetzade’nin desteği ile babam ticarete atılmış.  İstanbul’dan mal almaya gidip gelirken, Sinop’taki kalan akrabalarımızı ziyaret edermiş. Bir seferinde, yeni mahalle fırın aralığı sokak 5 nolu Rum yapısı ahşap evi satın almış. O yıllarda Rusya’da ticaret serbestmiş. Bir seferde 35 katır yükü malı, Batum’a satmak için götürmüş. Tam o sıra Rusya’da ihtilal olmuş. Babam, malları gittiği gibi, canını zor kurtarmış. Bu olay babamı çok etkilemiş. Sinop’taki almış olduğu eve yerleşmeye karar vermiş.

Ben 1934 yılı eylül ayında, cumhuriyet vapuru ile sabah yeni ışırken Sinop limanına girdiğimizi hatırlıyorum. Büyük bir kancabaş kayığa eşyalarımız yüklenerek, ahşaptan yapılmış iskeleye indirildi. Babam Ömer, annem Fatma, ablam Firdevs, abim Abbas, ablam Şadiye ve ben Cevdet Küçük Ahmetzade, o zamanki soyadıyla Sinoplu olduk. Babam sonra yeni soyadı aldı ve Gündoğdu olduk.

O yıl merkez ilkokuluna kayıt oldum. O tarihte Sinop geceleri kapkaranlık. Işıklandırmak için gece bekçileri tarafından yakılan gaz lambaları vardı. Yolların bazıları Arnavut kaldırımı, çoğu da toprak yoldu. Şimdiki hükümet binası, sağlık ocağına kadar ve İncedayı Mahallesinin olduğu yer, köy hizmetleri imam hatip okulu kum kapı denilen yer buraların hepsi mezarlık idi.

Sinop’a gelmeden önce, Rum mahallesi denilen mahalle, yani Aşıklar Caddesi tamamen yanmış idi. 1936 yılında yüksek kaldırımdan istiklal okuluna kadar bölümde 33 adet ev yandı. 1946 Eylülünde Cami-i Kebir Mahallesi yandı. Hatırladığım kadarıyla 140 adet ev bu yangından sonra yapıldı. O tarihte Cevdet Kerim İncedayı bayındırlık bakanı idi. Onun desteği ile ince dayı mahallesi yapıldı. Yangında zarar görenlere evler verildi.

Yerli halk, ada mahallelerinin tamamı ve Gelincik mahallesinde otururdu. Sinop’ta o zaman bulunan sülaleler şunlardı:

  Sağıroğulları,

 Gülümoğulları,

 Lafçıoğulları,

 Rasim Beyler,

 Öküzoğulları,

 Parmaksızoğulları,

 Şevket Bey ( milletvekili),

 Ferit Bey Köftecioğlu,

 Tabak Şükrü,

Dizdaroğulları,

 Hacı Marazlar,

 İzzet Kocalar,

 Bezircioğulları,

Saraçoğulları,

 Rıza Nur,

 Mehmet Bey,

Şükrü Bey kardeşleri,

 Kantarcıoğulları,

 Deveciler,

 Min oğulları,

Turşucular,

Ekmekçioğulları,

Sipahiler,

Fevzi Beyler,

 Şahinoğulları,

Hikmet ve Şevket Şekeroğlu,

Remzi Ozanoğulları,

Özbekler,

Tahir Beyler,

İlami Oğuzlar,

Karailyaslar.

Yerli halktan balıkçıları,

 Topal Süleyman,

Topal Musa,

Süleyman Reis,

Tarakçılar,

Hacı Halit ve oğlu Kazım,

Tokurlar,

Sümbülüm Ahmet,

Hasan Kaptanlar,

Beyaz Hasanlar,

Dangazlar,

Öküzoğlu Hüseyin Kavakoğlu,

Kayıkçıoğulları.

 

Merkezde bulunan esnaflar, manifatura, tuhafiye, bakkaliye, sebzeci ve meyveciler, sobacılar, ayakkabı ve yemeniciler, demirciler, terziler, marangozlar, kahveciler, fırıncılar, nalıncılar, çarıkçılar, nalbantlar, semerciler, kalaycılardı. Şekerciler, berberler vardı. Hamamcılar, yalı hamamı, büyük camii hamamı ve tersane hamamını çalıştırırdı. Hancılar da vardı, Süleyman ağa hanı, Mahmut ağa hanı, Samanu İsmail ağa hanını işletirlerdi.

O zamanlar mısır, buğday ve keten, geniş çapta tütün, bezir yağı imalatı yapılırdı. Top deliği denilen yere, önceden boyacılı ismi verilmiş. Burada boya imalatı yapılırmış. Erfelek’te esnaf olan Hasan Boyacı’ nın büyükleri bu soyadı boyacılıktan almıştır. Meydan ateşi denilen, yani şimdiki Pazar kurulan yerin denize yakın olan yerinde kireç kuyuları vardı. Ali Borcu ismindeki şahıs kireç yaparak geçimini sağlardı. O zamanın topunu da o atardı.

Şimdiki emniyet müdürlüğü binası, tarım il müdürlüğü ve trafik müdürlüğü binasının olduğu yere, kibrit fabrikası bacası, denize de iskelesi yapılmıştı. Bitmiş durumda iken, imalata geçmeden zeminin kayması sebebiyle makineleri sökülüp İstanbul Büyükdere’ye kurulduğunu biliyoruz. Şimdiki Orman İşletmesinin plajının olduğu yerde tabakhane varmış. Sökü köyünde bezir yağı imal edilirmiş. Ayancık’ta, Belçikalıların kurduğu ZİNGAL adı altında kereste fabrikası kuruldu.

O zamanlar evlerde hamur işi, et balık, evlerde yapılan tepsi ekmek, tekne ekmek tüketilirdi. Şehirlinin uzak veya yakın köylüsü, şehirlinin velinimetidir. Atatürk’ün dediği gibi milletin efendisidir. Şehirli, her zaman köylünün sofrasına oturmuştur. Bir yumurtası, bir dilim ekmeği yemez, yedirir. Ben büyüklerimden ve babamdan şu sözü duydum” köylünün ayağının çamurunun girmediği yerde bereket olmaz”.  Ben de 45 yıllık ticari hayatımda bunu yaşamışımdır. Allah köylümüze zeval vermesin inşallah. (Amin.)

Sinop’ta 1957 yılına kadar kışları kar yağışlı ve don olurdu. 1957 yılında büyük bir orman katliamı yapıldı. O zamana kadar Sinop, Bostancılı köyüne kadar ormandı. Bundan dolayı o tarihten itibaren iklim tamamen değişti. Kar yağışı ve don azaldı.

Biz Sinop’a geldiğimizde yazın çok fazla sivrisinek vardı ve sıtma hastalığı salgındı. Şehirde kanalizasyon yok, tamamen kuyular vardı. Şehir suyu, mahallelerdeki çeşmelerden temin ediliyordu. 1950 yılından sonra, adadaki sülük gölünün su men bağındaki terkos şebekesi yapılarak evlere verildi. Fakat kifayetsizdi. Aynı yıl kanalizasyon şebekeleri yapılmıştı. Su için aynı zamanda, tarihini bilmediğimiz çok eski kuyulardan istifade edilirdi. Gelincik mahallesi, tersane, park ve âşıklar buralarda çok kuyu vardı.

Milli mücadele yılları kahramanlarından Ordu köylü Hasan Kabal Çavuş’u tanıyorum. 14 yıl askerlik yapmış, Kafkas cephesinde iken Mustafa Kemal’le karşılaşmış. Çavuş olarak büyük hizmetlerde bulunmuş. Harp bittikten sonra terhis olmuş, köyüne dönmüş. Mustafa Kemal, Hasan çavuşu bu hizmetinden ötürü ödüllendirmek isteyerek üç kez Ankara’ya çağırmış. Burada işin hazır gel dediğinde, her seferinde paşaya teşekkür edip “ ben köyümde kalmak isterim” cevabını vermiş. Bu olayı bizzat Hasan çavuş’tan dinledim. Hiçbir menfaat gözetmeyen milli kahramanlar bunlar.

Bir milletin istiklali elinden alınmış, vatan işgal edilmiş. Bu yüce millet, önderli olan büyük insan Mustafa Kemal’in dâhiliğine güvenerek, canı ve malı pahasına milli mücadeleye katılmış, dünyada eşi görülmeyen zafer kazanılmış. Çanakkale’de ikiyüz kırkbin şehidimizin kanları hürmetine 83 yıldır cumhuriyetine sahip çıkmıştır.1981 yılında, rahmetli ağabeyim Abbas Gündoğdu ile beraber Gelibolu şehitliğine ziyarete gittik. Çok etkilendim. 1980 de hacca gitmek nasip oldu. Şehitliği ziyaretimde “ keşke Hz. Peygamberimizin huzuruna şehitlerimizi ziyaret edip de gitseydim” dedim. Ancak bir kavanoz şehit toprağını evimin vitrinine koyabildim.

Artvin ve köylerinde, ipek böceği yetiştirildiğini çok iyi hatırlıyorum. Annem, köydeki amcalarım, dayılarım, halalarım yetiştirirlerdi. Dut ağacı olmayan yerde ipek böceği yetişmez. Dut yaprağı onun besin kaynağı. Sinop’a geldiğimizde, akrabalarımızın yerleştiği köylerine gittiğimizde, onların bol miktarda dut ağacı yetiştirdiğini gördüm. Bu vesile ile ipek böceği yetiştirildiğini öğrendim.

KAYNAK: BİR İNCİ MEMLEKETİM, Yaşar SARIKAYA /2010/ SAYFA: 170-173

 
1 Yorum

Yazan: 23 Ekim 2015 in eski sinop

 

Etiketler: ,

SİNOP TOPRAĞI HAKKINDA ÇALIŞMALARIMIZ

14 EKİM 2015

Çamur banyosu toprağını bulmak amacıyla, numune analize gidiyor

D. ROBİNSON’un 1903 yılında Sinop’ta yaptığı akademik  çalışmalardan, Sinop’ta ÇAMUR BANYOSU  yapıldığını biliyoruz. Çamur banyosu ile ilgili toprak konusunda araştırmalar yaptık. Fotoğrafta, Karakum, sarı toprak ve kırmızı topraktan aldığımız örnekler görülüyor.

IMG_0293

Faydalı ve sonuç odaklı çalışmalar hedefliyoruz. Derneğimizin, araştırmaları sitemizden takip edilmektedir. Sinop Toprağı kategorimizde, yaptığımız çalışmaları okuyan İsmail ERSOY, bu alanda çalışmalar yaptığını bize iletti.İsmail Ersoy, Sinop- Gerze doğumludur ve eşinin memleketi olan Kırşehir’de yaşamaktadır. Metalurji, Kimya, ve gıda sanayi gibi bir çok iş kolunda danışmanlık yapmaktadır. Dedesi, Ömeroğlu Durmuş Ersoy, Muhafız Taburu postacısıdır. Atatürk’e çok mektup götürüp getirmiştir.

DSCF2462

Derneğimizi ziyaret eden İsmail ERSOY’a, bu gün  halkın geleneksel olarak çamur banyosu yaptığı toprak örneğini başkanımız verdi.

Ersoy,konu hakkında şunları anlattı:Sinop kileri ile ilgili bir çok araştırmalarım oldu. 1986 yılında, motor blok dökümü için denenmek üzere Karakum’dan numune aldık ve denedik. Numune radyoaktifli bulundu ve radyoaktif ısı ile artacağı için vazgeçildi.Sinop killeri çeşitlidir.

1-BAŞ KİLİ: Potasyum, alüminyum silikat içermektedir. Osmanlı Devrinde bu kil çamaşır yıkama amacıyla Sinop’tan İstanbul’a nakledilmiştir. Osmanlı Arşıvinde Görümcek kili olarak kayıtlıdır. O zamanlar, Tilkilik- Buruncuk, Tırnalı- Tatlıcak köylerinden temin edilmiştir. Bu gün de o bölgelerde aynı kil yatakları mevcuttur. Yüzde 8- 9 oranında Na2CO3 içerir.

2-SERAMİK KİLİ:Demirci köyü, Erfelek yolu, Dikmen Kanlıçay bölgesinde bulunur. Adada olduğu söylenen bölge örneğini bulamadık. Bu eskiden amforalarda kullanılan çamurdur.

3-KAOLİN:Gerze Tabaktaş mevkiinde, ince beyaz damar olarak mevcuttur.Bu kil halk arasında pekmez kili olarak bilinir.

4-TUĞLA KİLİ: Boyabat tarafında tuğla fabrikalarından kullanılan topraktır.

5-HEKTALİT: Çürük kayalarda az miktar bulunur.

Sinop’un Pervane Tepesi kumu, pik ve çelik dökümü için uygun değildi. 1976 yıllarında, Pervane Tepesinden Karadeniz Bakıra yüzlerce kamyon kum nakledilmiştir. Alan tarihi eser olarak tescillendiğinde bu işlem sona ermiştir.

Sizden aldığımız numunenin, RADYOAKTİF kontrolünü yapacağız. XR cihazında, içinde ne var ne yok bakacağız.”

DSCF2464

ERSOY,Dernekte bilgi veriyor.

İsmail Ersoy’a teşekkür ediyoruz. Analiz sonucunu merakla bekliyoruz.

BİLKE

 

 
Yorum yapın

Yazan: 14 Ekim 2015 in Sinop Toprağı

 

Etiketler: , ,

YEŞİL ZEYTİN ÇAKATUZ ADI NEREDEN GELİYOR?

ÇAKATUZ VE ÇAKASİS[1]

zeytin

İlimizde bulunan eski ahşap evler, turist kafilelerinin ilgisini çekmektedir. Özellikle Yunanistan’dan gelenler, evlerin çevresini dolaşır, fotoğraflar çeker, eski günlerden bir iz ararlar. Bu evlerde yaşayanlar, belli ki onlara anılarını anlatmıştır. Kimileri de eskiden yürüdüğü taş sokakları, koşup oynadığı tarlaları, zeytin ağaçlarını bulmak umuduyla, aranır dururlar. Artık yeni yapılaşmalar şehri değiştirmiş, eski görünümünden çok az şey kalmıştır.

İnsan, yaşadıklarını hafızasına kaydeden bir yapıya sahiptir. Olayları duygusal dünyası içinde, kimliğine özgü şekillendirerek belleğinde saklar.  Geçmişten bir kelime, bir eşya, belki bir türkü onun için neler, neler ifade edecektir.

Gerze’de, o eski günlerden kalan bir sözcük tespit ettim. İlçede çıtlatılmış yeşil zeytine “çakatuz” denir. Çocukluğumda duyduğum bu kelimenin anlamını hep merak etmişimdir. Yeşil zeytin, taşla çıtlatılır ve salamura yapılır. Acaba taş ile çat, çat vurulup tuzlandığı için mi bu adı aldı diye düşünmüşümdür?

Yıl 2009, bir TV programında Kıbrıs’ta yemek yarışması izledim. Her yarışmacı masaya soğuk meze olarak “çakasis” adı verilen meze çeşidi koydu. Bu kelime bana birden, Gerze’de yeşil zeytine çakatuz dendiğini hatırlattı. Kıbrıs’ta yeşil zeytinin adı çakasis idi. Kıbrıs’ta çakasis adı verilen aynı meze, işin gerçeğini ortaya çıkarmıştı. Çakatuz sözcüğü eski günlerden kalan bir kelimeydi. Rumlardan kalan bu kelime, Gerze’de çakatuza dönüşmüştü.

Kültür etkileşimleri, dünyada benzer örneklerle doludur. Hepsinin tabanı “insan olmaktan” başlar ve yine “insan olmak” gerçeğine doğru yol alır.

[1] Y.SARIKAYA Bir İnci Memleketim- 2010,  s, 246

Halkbilimi, insan bilincinin zamanda nasıl yol aldığını, bilinçsel basamaklarını bütün bilim dalları ışığında ortaya  koyar. Toplumun yaşam birikimlerinin sağlamasını yapar. Kültürleri yarıştırmaz, her öge değerlidir diye bakar ve yerinde tespit eder. Çakatuz, Gerzelilerin bu gün de kullandığı bir sözcüktür. Türkler, yer isimlerinde olsun, konuşma dilinde kullandığı kelimeler olsun hepsini  kendi anladığı biçime sokar ve öyle kullanır. Kullanımda, bazı harfleri düşürür, bazısını değiştirir. HACISELLİ köyünün adı aslında HACIİSALI, TİLKİLİK köyünün adı TİRKİLİ, İSTAVROS adı da İSTAVRAN  olarak kullanım diline geçmiştir.

 
Yorum yapın

Yazan: 03 Ekim 2015 in Kültür Arşivi

 

Etiketler: , ,