RSS

Aylık arşivler: Haziran 2021

SİNOP KÖYLERİNDE ÜZÜM ÜRETİMİ 1487

29.06.2021-BİLKE

Köylerimiz ve eski tarihli üretimler hakkındaki yazılarımız yoğun ilgi görüyor. İlgi gördükçe de biz araştırmaya devam ediyor ve sizlerle beraber biz de bilgileniyoruz.

Üretim konusunda eski belgelerle günümüzü karşılaştırdığımızda, gerçek apaçıktır. Üretme konusu ihmal edildikçe halk zorunlu alıcı olma mecburiyetinde kalmaktadır. Üretime ağırlık verme yerine, gökdelenler dikmeyi tercih edenler, toprağın ve doğanın AHI ile karşı karşıya olduğumuzu bilmiyorlar mı diye düşünmeden edemiyoruz. Sorunları temelinden çözme neden tercih edilmez ki?

Sinop bağ üzümü, Sinop köy üzümleri konusunda yıllardır yazıyor, akademik bulguları paylaşıyoruz. Dernek Yönetim Kurulu, yetkililerle bu konuda çok görüşmeler yaptı. Sinop’ta kesinlikle canlanması gereken bir üretim. Görüşmelerimizden sonuç alamadık, ama biliyoruz ki doğanın gücü cehaleti yenecek. Eski üzüm bağları kökleri ile direnecek ve geleceğe taşınacak. İbn_i Batuta, Evliya Çelebi ve diğer yabancı seyyahlar, eski tarihlerde Sinop’ta üzüm bağlarının varlığını anlatmaktadırlar.

SİNOP KOKULU ÜZÜM

1487 SİNOP’TA ÜZÜM ŞIRASI ÜRETİMİ VE ALINAN VERGİLER:

Kaynak: Prof. Dr. M. Ali Ünal-Osmanlı Devrinde Sinop

İmparatorluk ve Beylikler döneminde köylü ürettiği her mahsulün vergisini devletine misli ile ödemiştir. Günümüzde artık o topraklar boş, üretim yok denecek seviyededir. Halk AVM, dış ticaret ve ithalat bağımlısı durumundadır. Yerli üretim için canla başla çalışacak samimi, yurdu için kendisini feda eden insanlara özlem duymaktayız.

 
Yorum yapın

Yazan: 29 Haziran 2021 in eski sinop köyleri

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

BU SERGİDE SATIŞ YOK

27.06.2021- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Önemsiz görülen değerleri hayata kazandırmak istiyorsak, önce topluma model olacak adımları atmalıydık. Bu anlamda, zor bir malzeme olan yün kilimlerini değerlendirmek istedim. Nereden aklıma geldiğini sorarsanız, bu çok uzun bir hikaye, yüreğimde silinmez izler bırakan anılar sarmalı.

Annem, annesinin ve kendisinin dokuduğu kilimleri saklıyordu. Çocukluğumdan beri gördüğüm bu kilimler, benim için de çok kıymetliydi. Onları koruyalım dediğimde annem: “al senin olsun” dedi. Kilimleri özenle naftalinledim, güneşe çıkardım, havalandırdım ve dolabımda sakladım. Gözüm gibi koruduğum kilimler yüz yılın hafızası, bellek kutularıydı sanki.

Elime aldığımda, meleyen koyunların kuyruk sallayışını, çevredeki doğal güzellikleri görüyor; temiz havayı içime çekiyor ve ebediyete göçenlerin tezgahtaki tıkır tıkır dokuma seslerini işitiyor gibiydim. Kök boyası ile boyanmışlar, doğallığın has yapısını taşıyorlardı.

Sizler de, yün kilimler üzerinde tasarım yapacaksanız, gerçekten zor bir malzeme olduğunu bilmelisiniz. % 100 yün olduğu için, tozlaşma öksürük ve geniz akıntısına sebep oluyor. Belirtileri görünce çalışmayı maske kullanarak sürdürdüm.

Anlayamıyordum, kilimler köylerde tavan aralarında, ambarlarda atıl olarak neden çürümeye terk edilmişti? Değerlendirmeli ve örneklemeliydim. Hedefim, boş zamanlarını kaliteli değerlendirmek isteyen genç kızlarımızın konuya dikkatini çekmekti . TV programları ve dizilerde kendi yaşamının çok uzağında olan yaşamlara özentiyle vakit öldürmek yerine, üretmelerini sağlamaktı.

2020- Ekim ayında KADIN İÇİN DOKUDU/ KİLİMİ ROMAN OLDU temalı kilim sergisini açtım. BİLKE organizasyonuyla açtığımız sergi çok ilgi gördü. Sergide bizi yalnız bırakmayan, temayı anlayan ve içselleştiren herkese teşekkür ediyorum.

Sergide satın almak için çok talep gören bir ürünü tanıtacağım bu gün. Satın almak isteyenlere, SATILIK DEĞİL dediğimde, mana veremeyenler olsa da, bu sergi ilçelere, sanat sever ortamlara taşınacak ve model oluşturmaya devam edecek. Amaç, kilimlere kültürel değerini kazandırmak ve yeni tasarımlarla günümüze taşımak.

Kilim: Dikmen -Kadı Köyü- Nakış(Eski Beşik Örtüsü Deseni uygulama) ve Tasarım: Y. SARIKAYA- Dikiş: Fikriye KURUBAŞ
Tertemiz dikiş için Selin Ticaret sahibi Fikriye KURUBAŞ’A çok teşekkür ediyorum.
Kilim: Tilkilik- Kabaağaç Köyü- Dokuyan Ayşe DEMİR ( 1910- 1952) Kenar el dikişi orijinal-Y.SARIKAYA- Keçe ile tasarım- Fikriye KURUBAŞ

Sinop Kilim Sergisi Projesi Nasıl Başladı-TRT TRABZON RADYOSU Bir Yaşam Bir Anı PROGRAM KONUĞU-Y.SARIKAYA PROJEYİ ANLATIYOR:

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

SİNOP KÜLTÜR SEVDALILARI

24.06.2021-Ayşe Yaşar SARIKAYA

Babam 1945 yılında, 14 yaşında tam 72 km yolu yürüyerek bir günde Sinop’a ulaşmış. Okumak istiyormuş, müfettişler bu çocuk okusun demişler ama babası evin büyük oğlu diye okumaya göndermediği için valiye durumunu anlatmak amacı ile gelmiş. Olaylar öyle farklı gelişmiş ki, 14 yaşında çalışmak zorunda kalmış. Ama hep kafasında okumak ve meslek sahibi olma fikri varmış. Varlıklı bir ailenin çocuğu olduğu için, babası gururuna yedirememiş ve oğlunu gelip almış Sinop’tan.

Bu hikaye, babamın ölümünden sonra bize hatıra olarak bıraktığı, 1. bölümü 64, 2. bölümü 67 sayfa olan el yazısı anılarında yer alıyor. O anıları okudukça, köylü milletin efendisidir sözünün değerini daha iyi anlıyorum. Babam okuma aşkı, bilime tutkusu ile 4 çocuğunu okuttu. Ona hiç kimsenin desteği olmamıştı. O, ailesini kimseye muhtaç olmayacak duruma getirdi, onlara varlık bıraktı.

Ben, annem ve babam sayesinde köy kültürü ve sorunları hakkında bilgi sahibi oldum. Öğretmen olduktan sonra da kırsalların folklörü hakkında çalışmalar yaptım. Sorun temelden çözülmeyince, durum binanın temel taşının çürük olmasına benziyordu.

Göçmenler denilince aklıma, köyünde karnını doyuramayanların büyük şehirlere göçmek zorunluluğu gelir aklıma. Alt yapısı olmayan, imar izini verilmemiş, hisseli arazilere gece kondu yaparak yapılan geçici yerleşmeler. Ard arda zincirleme gelen sorunlar…Bu sorunlar arasında kültür unutuluyor, yaşam savaşı her şeyin önüne geçiveriyor. Bu durumdan nemalananlar da fırsatı kaçırmıyorlar.

Babam, senin hatırana saygıyla köylerin kültürlerinin yaşatılması, insanlara istihdam alanları oluşması için canla başla çalıştım hala da çalışıyorum. Yıl 2003-2004 Sinop dokuma tezgahlarında dokunan ürünlerin pazarlanması için çok uğraştım. Kar amacı gütmedim, sadece yöre insanımızın kazanmasını hedefliyordum. İlgilenen firmalarla ürünleri kodladık, numaraladık dosyalar oluşturduk.

Dokuma: P-10 Aynur Demirkol

Sinop üreticileri, Kapalıçarşı, şirketler, toplantılar, sunumlar derken, bakıyorum da epey yol almışız. O yıllarda Sinop dokuma üreticileri bu işten çok para kazandı. Yurt dışı, yurt içi pazarlarında ürünler ilgi gördü. Fakat toplu siparişlere Sinop ürün yetiştiremedi.

Dokuma P:8- Aynur Demirkol

SİYAD bu konuda çalışma başlatmış, kutluyorum. Sürdürülebilir olması ve çok insana istihdam alanı oluşturması açısından değerli buluyorum. Geçirdiğimiz aşamaları, Sinop ve Sinoplu’ya fayda sağlaması amacıyla paylaşıyorum.

Dikmen- Serbest Heybesi- DOKUMA- DİKMEN

Dokuma Y-1: DİLNUR ÇEYİZ-yastık
Dokuma P-4: Ümmühan DEMİR

Dokuma THO( Takım -heybe-oda takımı)-Nezaket DEMİRKOL

Dokuma: BT- 2 Bereket Torbası- Ümmühan DEMİR
Dokuma: P-K 6- DİLNUR ÇEYİZ

Üreten herkese saygılarımla.

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

KONUK YAZAR ŞEBNEMCE

22.06.2021

İnsan sorgulamaya kendinden başlayınca, yazıları, anlatımları daha etkili oluyor. Dikkatle okunası bir yazı. Kalemine güç, yüreğine sağlık ŞEBNEMCE…

RUH HÜR OLUNCA BEDEN SALTANAT SÜRERŞEBNEMCE

Ruhumun en derinlerinden sirayet eden seyreltilmiş bir hüznü taşıyorum bedenimde. Gitmek istemek gibi de değil, kalmak gibi hiç değil. Bir tufandı yaşananlar, bir küçük kıyamet. Derdin arşı aştığı bir yerde kendimi soluyorum. Aradığım kendimin şimdiki bana hiç benzemediği gerçeğini bilip karşılaşmaktan korkmak kadar keskin bir hüzün.

Yürüdükçe yol uzar, uzadıkça bilirsin varmak istediğin bir yer olmadıkça bitmeyecek bu yol. Bitmesini istediğin zaman yorulduğun andır. Bir karar vermiş olsaydın yol başlayacak olurdu. Bilinmezlik silsilesinin bitmeyen o yoluna adanmış yorgun bir hüzündür belki kastım. Öfkem şimdiki banadır belki, karşılaşmak istemediğim özüme belki çok yaklaştığımdandır. Acabası çok bir sancı bu, bu bir benlik savaşı, bu ne isteğini bilmezlik cahilliği, bu korkaklık, bu denge sorunu, bu yaşamı kavrayamamışlık.

Ruhumu alıkoyan bedenime, bedenime sadık ruhuma ve kendini korumaya çalışan aklıma minnettar kalmak çaresizliğidir belki de benim ki. Asla bana ait olmayanı benim zannetmem egosudur. Arzu ve isteklerimin sonsuzluğudur, ulaşamadığıma kızgınlığımdır. Neyin benim olması gerektiğine karar verme yetkim olduğunu sanmamdır.

Her şeyin bir suret ve yanılsama olduğunu, yaşarken asla bilmeyecek olmamdır. Aslolanı asılsız ve kıymetsiz saymamdır. Aradığımı bulma telaşımdır, bulmak istediğimden emin olmadan. Çiğ bir benliği taşıyor olmak bilincidir belki de.  Bencilliğimdir o hüzün.

Temelde tek başınalı yaşanası dünyayı, tek başıma çok hissetme aptallığımdır. Yalnızlığın ölümle ilintisi olduğu gerçeğini kanıtsayamamdır. Kimi seversen sev, ne kadar sevilirsen sevil biletinin hep tek kişilik kesildiği bir platformda olduğumu bu renkli dünyaya konduramamdır. Hiç kimseye ait olmayan çulun çaputun hesabıyla kaçırdığım koca bir yaşamdır. Gelecek kaygımdır, yarın telaşımdır, bir saat sonra içmeyi planladığım kahveyi neden şimdi içmediğim saçmalığıdır. Kenara ayırdığım her şeyin, yıpranmasın diye kullanmadığım her şeyin hezimetidir belki de o hüzün.

Ucuz yemeklerin, ucuz kitapların, ucuz giysilerin sırf başına ucuz getirildi diye içimde beliren tiksinti halidir o hüzün. Pahalı dendiğinde asıl ucuz olan şeyin ne olduğunu anlayamamaktır belki de. Amacın ne olduğunu bilmemek, hedefin neyi gösterdiğini bilerek üstelik tüm bu rezilliği sindire dindire yaşamak iğrençliğidir. Mesele ne gitmek ne de kalmak meselesidir. Mesele ne küçük bir sahil kasabasına yerleşmek meselesi ne de butik bir kafe açmak meselesidir. Mesele ruhun derinliklerine sirayet eden seyreltilmiş o hüznü görüp önce orayı öpüp iyileştirmek meselesidir.  O hüznü hissetmek meseledir. Mesele iyileşmek fakat önce ruhen gerçekten iyileşmek meselesidir.

kaynak: http://www.sebnemceweb.com

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Haziran 2021 in KONUK YAZARLAR

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,

SİNOP’UN DEĞERLERİNDEN FEHMİ AYDIN

19.06.2021-Ayşe Yaşar SARIKAYA

Yarın babalar günü. Sokağa çıkma yasağı olduğu için babalar gününü dernek olarak bu gün kutladık. Babalar günü denilince Sinop’ta herkesin aklına Sayın Fehmi AYDIN gelir. Gerçekten gelmelidir de. Neden biliyor musunuz? 1976- 77 öğretim yılında, ben 20 yaşında iken Sinop Kız Yetiştirme Yurduna öğretmen olarak atandım. Öğretmen arkadaşlar arasında benden üç beş yaş büyükler ve akran olanlar vardı.

Müdür baba, kurumu hepimize ailemiz gibi hissettirdi. Hem biz genç öğretmenlere, hem personele hem de çocuklara çok emeği geçti. O, köy enstitüsü mezunu değerli öğretmendi. Ondan hepimiz çok şey öğrendik.

Çocuklarımızın hepsi ayrı ayrı değerliydi. Aralarında hiç birimizin unutmadığı, özel bir kız vardı. Dikmen köyü nüfusuna kayıtlı hem konuşma hem zeka engeli olan kızımızdı. O yöreye sorduğumda, annenin de aynı engeli olduğunu, tecavüze uğradığını ve çocuğun da doğduğunda Çanakkale yuvasına teslim edildiğini öğrenmiştim. Çocuk 6 yaşına girdiğinde Sinop Yetiştirme Yurduna getirilmişti. Benim çalıştığımda ise Ayşe 16 yaşında bir genç kızdı. Mutfakta annelere işlerde çok güzel yardım ederdi ve yurdun tüm işleyişine de hakimdi. Konuşmuyordu ama algısı ve sezgisi çok yüksekti.

Bir gün çocuklarla NESİ VAR oynuyoruz. Ayşe konuşamıyor ama, e, e diyerek kendini işaret ediyordu. Çocuklar sen oynama deseler de o oyuna katıldı. Salonun dışına çıktı Ayşe. Çocuklar da içerde bir nesneyi sakladılar. Ayşe gel dediler. Canım Ayşem güle güle, seke seke girdi içeri. Sesli harflerin üstüne basarak kendini ifade etmeye çalışırdı. Nesneyi arıyordu, ama kıkır kıkır da gülümsüyordu. Hepimiz ne olacak diye bekliyorduk. Eski tip uzun camları vardı yurdun. Camların önünde de büyük çiçekler. Ayşe gitti, kocaman çiçeğin yaprakları ile örtülü dibindeki nesneyi buluverdi. Odada hep birlikte”aaaaaaaa” nidası duyuldu. Ayşe beli bükülen kadar eğiliyor gülüyor, sonra doğruluyor ve o da herkese gülüyordu. Benim bulamayacağımı mı sandınız dercesine. Kızlar inanmadı Ayşe’ye, çık dışarı anahtar deliğinden bakmışsındır dediler. Ayşe çıktı, bu sefer daha zor bir yere saklandı nesne. Ayşe içeri alındı, herkesi tek tek süzüyor, arada gülüyor, sonra aranıyordu. A a o da ne, Ayşe yine nesneyi buldu.

Yurt çocukları kanuni olarak 18 yaşını doldurana kadar yurtta kalıyorlardı. Ayşe18 yaşını doldurunca Fehmi AYDIN: ” 5 çocuğum olmasa bu çocuğu evime alır, Bakırköy’e göndermezdim” dedi. Ayşe için hepimiz çok üzgündük. Hele Müdür Baba Fehmi Aydın, evladıma bakamadım diye derin düşüncelere dalıyordu. Bir gün nöbetçiydim, hemşiremiz Nurten Abla, Müdür Baba ile beraber Ayşe’yi bir polise evrakla teslim ettik. O günü, Ayşe’nin gezmeye gidiyorum diye sevinmesini, içimizin kan ağlayışını hiç unutamıyorum. Ayşe Bakırköy Hastanesine yerleşti, müdür baba onu orada da görmeye gitti. İşte Fehmi AYDIN böyle bir eğitimciydi. Türkiye’nin dört bir yanında olan evlatları, toplanıp onun ziyaretine geliyorlardı.

Bilke olarak, babalar gününde değerli Fehmi AYDIN BABAYA plaket verdik. Günümüze katılan Eski Kız Yetiştirme Yurdu Müdür Yardımcısı Hümeyra KILIÇ, hemşire Nurten ÇINAR, öğretmen Kadriye SAYIN ve genç katılımcılara dernek yönetim kurulu adına çok teşekkür ediyorum.

Sinop ve evlatları Fehmi AYDIN’I unutmayacak. TÜM BBALARIN BABALAR GÜNÜ KUTLU OLSUN.

 
Yorum yapın

Yazan: 19 Haziran 2021 in fehmi aydın

 

Etiketler: , , , , , , , ,

SİNOP TİCARİ PAZARI HAK EDİYOR

16.06.2021-BİLKE

Önceliğimiz, sürdürülebilir olması ve bu işten halkın faydalanmasıdır. Yazılarımızın da temel dayanağı budur. Konu, Sinop el sanatları ürünlerinin kamu ve sektörel alanlarda tanıtımının sağlanması için özellikle ele alınmaktadır. Kastamonu, Çorum, Çankırı, Sinop Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı kapsamındadır. Bu iller arasında biz neredeyiz?

Sinop el sanatları bakımından gereken donanıma sahiptir. Sadece Safranbolu, Denizli, Kastamonu gibi bu değerleri üst aşamaya taşıyacak kurumsal adımlar gerekmektedir.

tasarım: Y. SARIKAYA- 2004- dikiş: Hamdiye ŞAHİN- Manken: Bengül ÖZKARA

Gelin bu gün Boyabat ve Durağan çemberi hakkında yapılan bir çalışmayı okuyalım:

Seyfullah GÜL -SİNOP’UN KÜLTÜR COĞRAFYASI

Boyabat- Durağan Çember Dokuma
Çember, yörede çok eskiden beri dokunan ve başörtüsü olarak kullanılan kenarları renkli şeritlerle çevrili ortası renkli ipliklerle işlenmiş motiflerle bezeli Boyabat, Durağan ve Saraydüzü ilçelerinde sıklıkla görülen bir dokuma
türüdür.

Çember, Orta Asya kültürü kökenli olmakla birlikte kültür aktarımı ve kültürel yayılma ile yöreye gelmiş, yöreye has bir biçim kazanmış kültür ürünüdür. Halen yörenin kırsal kesimine ait köylerde yüzlerce çember tezgâhı
bulunmaktadır.

FOTO-S.GÜL

Günümüzde Vezirköprü, Durağan, Boyabat ve Saraydüzü gibi yerleşim yerlerinde başörtüsü olarak kullanılmaya devam eden çember, bu işlevinin yanı sıra masa, sehpa gibi yüzeylerde örtü olarak, ayrıca gömlek, bluz gibi elbiselerde model veya aksesuar olarak da kullanılmaya başlanmıştır.

baygın isimli çember deseni-S.GÜL

Önceleri sadece pamuk ipliğiyle dokunan çember, günümüzde sentetik ipliklerle de dokunur olmuştur. Doğal beyaz ya da ağaç külüyle ağartılmış pamuk ipliklerle dokunan çemberin kenarları makam ipi denilen kök boyasıyla elde edilmiş
bordo renkli pamuk ipliğiyle oluşturulmaktadır.

büyük demirkırat isimli çember deseni-S. GÜL

Çözgü dolabında çözme işlemi yapıldıktan sonra bezayağı dokuma örgüsüyle yörede düzen ya da işlik denilen dokuma tezgâhlarında dokunmaktadır. Tarak boyuna göre genellikle
50‐60 cm eninde ve 100‐120 cm boyunda dokunur. Kenarları şerit halinde orta kısmı bütün olarak desenlidir. Çemberin üzerine dokuma yapılırken demir kırat, kibrit kabı, baygın gibi nakışlar atılır.

SİNOP’UN KÜLTÜR COĞRAFYASI-Seyfullah GÜL

 
Yorum yapın

Yazan: 16 Haziran 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , , ,

IHLAMUR AĞACI

14.06.2021- Şafak Gündüz SARIKAYA

Geç kalmıştım. Aceleyle evden çıktım, Deniz Otobüsünü yakalarsam işe yetişebilirdim. O zamanlar İstinye ve Yeniköy’e eşit mesafe uzaklıkta bir evde oturuyordum. Deniz Otobüsü İstinye’den kalkıyordu. Yeniköy yolunda yürümeyi, mis gibi kokan ıhlamur ağaçları ve manzara için tercih ediyordum. Deniz manzarası, ıhlamur kokusu unutulmazdı.

O zamanlar annem ve babam benimle birlikte oturuyordu. Bir gün evde kitap okuyordum. Aniden kuvvetli bir sesle sarsıldığımızı hissettim. Binanın penceresinin demir korkuluğuna kamyon çarpmıştı. Çarpmakla kalmamış demir korkuluğu yerinden çıkarmıştı. Birkaç saniyede kamyonun önüne nasıl kendimi attığımı hatırlamıyorum. Şoföre bağırmış da olabilirim, ne yapıyorsun diye.

Ama şoför durur mu? Aracı hareket ettirdi, ben hızlıca aracın önüne geçtim, o da mecburen durdu. Yol aşağı doğru meyilli, rampaydı. Ondan sonrası hayal gibi. Adam ben önündeyken aracı tekrar hareket ettirdi, yani beni ezmeye çalıştı. Hızlıca düşündüm, yapacak fazla seçeneğim yoktu. Ya bir kaleci edasıyla yana kendimi atacak ya da ezilecektim.

Fakat ben ne yaptım, ayağımda terliklerle kaputun üstüne çıktım, çıkmasam ezilecektim. Şoför o kadar korkmuştu ki, ne bilsin aksiyon filmlerindeki gibi hareket halindeki kamyona bir adam terlikle çıkacak. Ben yavaş yavaş şoför kabinine ilerliyordum. Olayın yaşattığı heyecan ve adrenalinle bağırdım, şoför de aracı durdurdu.

Annem ve babam da gürültünün etkisiyle evden çıkmıştı. Onlar da hasar var diye arabanın önüne geçip durumu anlatmaya çalışıyorlardı. Bir taraftan da beni aşağıya indirmeye çalışıyorlar, bir taraftan şoföre hasarı ödemesi gerektiğini söylüyorlardı. Bir ara annemin o kısacık boyu ile kaputa tırmanmaya çalıştığını görünce, Türk Filmlerindeki Adile Naşit’i anımsadım. Masum kamyon şoförüne saldırı yapan çılgın aile film karesi gözümün önüne geldi.

Aslında arabada rehin kalmıştım, inmek istiyordum ama adam kaçmaya çalışıyordu. O kaçıyor, arabada beni de kaçırıyordu. Sonrasında olaylar şaka gibi gelişti. Kamera şakası gibi mahalleli bir anda birikti, hani şu işi organize yapalım deseniz senkronize olamazsınız. 30-40 kişi birden toplandı, in oradan, yapma, adamı tanıyoruz, iyi bir insandır.

Yine inmek istiyorum ama kalabalık toplanmış aslında bir konuşma yapmak daha iyi olurdu diye düşündüm.

-“Romalılar, sevgili halkım, ne iyi ettiniz toplandınız, bu masum şoföre eziyet ettiğim için kusura bakmayın der, oradan da bir tirada bağlayabilirdim.”

Bir de itibarlı bir işim vardı, onları düşünemiyorum. İş arkadaşlarım, boş vakitlerinde Tom Cruise gibi kamyon üstlerinde vakit geçiren bir çalışanları olduğunu bilseler, ne yaparlardı. Tom Cruise bu arada aksiyon sahnelerinde dublör kullanmıyor diye de duymuştum.

Neyse elbette en sonunda aşağıya indim, kalabalık biz hallederiz, şoförü tanıyoruz, zararı karşılar dedi ve sakinleştim.

Yani siz, siz olun kamyon üstlerine falan çıkmayın, hem sizi ezmeye çalışırlar, hem de haklılığınızı anlatmak isterken haksız duruma düşerseniz. Bu arada şoförün sarhoş olduğunu sonradan öğrendim. Mahalleli kusuru binaya çıkarmıştı bu arada, zaten gitmişler yola bina yapmışlar. (Yani kusur binadaydı ve ona izin veren belediyede, suçlu bulunmuştu.)

Aradan geçen zamanda şoför elbette pencereyi verdiği zararı karşılamadı. Toplanan kalabalıktan bir kişi de destek olmadığı gibi, adaletsiz davrandılar.  Ama yine de kamyon üstünde, ayağımda terliklerle adamın gözündeki korkuyu düşündükçe utanasım değil de gülesim geliyor. Yine ıhlamur ağacının yanından geçiyor, kendimi Yeniköy sahiline atıyorum varsın deniz otobüsü kaçsın.

Bu kokuları çekmektense,  ıhlamur ağacı senin kokun yeter!

ŞGS

 
Yorum yapın

Yazan: 14 Haziran 2021 in ŞAFAK SARIKAYA ANILAR

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

SİNOP MİMARİSİ

12.06.2021-BİLKE

Yükseklere çıkıldıkça mimaride estetik kaybolur bilgisine, ekleyeceğim notlar olacak. Orta ve Batı Karadeniz Bölgesi göçerleri, neden yüksek dağlık bölgelere yerleştiler sorusunu sormalıyız kendimize? Göç mağdurlarının en büyük kıyımı, en acımasız olayların tanıkları, ölülerini yolda, derede, tepede, ormanda mezar bile yapamadan bırakarak zorunlu dağlara yerleşen topluluklardır çünkü. Acilen ev yapmalı, başını sokmalıdır. Yüz yılların mağduriyeti, genetik olarak insan beyninde nesilden nesile ne büyük hasarlar bırakmış olmalı ki, bu sorunlarından bihaber olanlar çoktur. A.Y.SARIKAYABir İnci Memleketim( GÖÇ DETAYI)

SİNOP’UN KÜLTÜREL COĞRAFYASI(Seyfullah GÜL)

Sinop tarihini belgeleyen sivil mimarlık örneği yapıları il merkezinde Tuzcular Caddesi, Kemalettin Sami
Paşa Caddesi, Yüksek Kaldırım ve Kuru Çeşme sokakta eski dokularını korumaktadırlar.
Yine tarihi Ayancık evleri ile kestane ağaçlarından yapılan bir veya iki katlı, taş çatılı ahşap oyma süslemeleri olan köy evleri önemli sivil mimari örnekleridir. Yöre sivil mimarisinde tarihi Boyabat evlerinin de önemli
bir yeri vardır. Boyabat Kalesi çevresindeki tepelerin yamaçlarına ve eteklerine yerleşmiş olan bu evler kale manzaralarıyla dikkat çekmektedir. Türkeli’ndeki tarihi Kirtoz ve Kirtozaltı evleri yörenin ahşap mimari tarzını yansıtan
örnekler taşımaktadır.

TUZCULAR CADDESİ

Yine geçirdiği üç büyük yangına rağmen Gerze, sivil mimari özelliğine sahip yapılarıyla dikkat çekmektedir.
Sinop’taki sivil mimari örneği yapıların önemli özelliği işlevleridir. Bu yapıların yer seçimi, kullanılan malzeme, kat ve oda sayısı, bahçe düzeni vb. dikkate alınan her özelliğinde ev sahibinin ekonomik durumu ve yaşam biçiminin
etkisi görülür.

GERZE YANGINI

Batıda Türkeli’den başlayıp doğuda Gerze’ye kadar uzanan Karadeniz kıyı kuşağı, Sinop merkez ilçe ve iç kesimde Boyabat yöresinde konak olarak nitelenen mimari yapılarda ön plana çıkan özellik estetik ve manzaradır. Kıyıdan uzaklaştıkça estetik kaygı daha geri planda kalmıştır. Ancak bu yöredeki diğer sivil mimari yapıların estetik ve incelikten uzak olduğu anlamına gelmez. Bu yapılar çoğu çağdaş tasarımda olmayan birçok mimari özelliğe sahiptirler. Sivil mimarilerin yapımında görev alan yöre ustaları her biri bir mimar ve mühendis olmasa da yılların verdiği deneyimle konutları bir nakış gibi işlemiş, konutta hem kendi becerisini hem de konut sahibinin arzu ve isteklerini bir sentez şeklinde ortaya koymuştur. Yöredeki sivil mimari yapılarında işlevden sonra gelen ikinci unsur mahremiyettir.

Türk İslam kültürünün önemli etkilerinin görüldüğü bu yapılarda yöre halkının inanç, gelenek ve görenekleri evin her bölümünde yerini almıştır. Meskenin yapılacağı yerin seçimi, mesken planı, avlu, cephe düzeni, odalardaki abdestlikler ile pencerenin baktığı yönün seçimi gibi birçok özellik buna örnek olarak gösterilebilir.

KAYNAK: SİNOP’UN KÜLTÜR COĞRAFYASI- SEYFULLAH GÜL

 
Yorum yapın

Yazan: 12 Haziran 2021 in eski sinop, Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , ,

SİNOP’TA SALEP ÜRETİMİ BAŞLADI

10.06.2021-Ayşe Yaşar SARIKAYA

2020 sonlarıydı, derneğimize email gönderildi. Sitenizdeki “20 eylül 2018″ tarihli söyleşiyi okudum. Lavanta, kekik, salep üretimi konusuna detaylı biçimde yer vermişsiniz. Bu konuda bize yardımcı olacak adreslere ulaşma konusunda sizden yardım alabilir miyiz” dedi, istekli bir girişimci.

Sevindim ve hemen cevapladım. Çünkü derneğimizin kuruluş amacı tam da buydu zaten. “Geleceğe Üretelim” ki toprağımız, havamız, suyumuz bozulmasın. Doğanın ekolojik dengesine bozucu değil, yapıcı katkılarda bulunalım.

Üretim konusundaki hassasiyetimiz sebebiyle akademisyenler, yerel üreticiler ve araştırmacılarla hep iletişim halinde olduk. Sitemizde de akademik çalışmalara sürekli yer veriyoruz. Girişimcilere ışık tutsun ve Sinop faydalansın diye.

Telefonlaştık, ilgili kurumlarla iletişime geçtik. Konu hakkında detaylı bilgiler öğrendik ve paylaştık. Serap GÖKGÖZ ve Serpil GÖKGÖZ, topraklarını değerlendirmek, çevrede model oluşturmak amacıyla kolları sıvayan iki kız kardeş. Kendileri ilgili kurumlarla ve işin uzmanlarıyla da görüştüler. 20 Mayıs 2021 tarihinde Gerze’de kendi tarlalarına salep ekmeyi başardılar. 50 metrekare alana, devletten %50 teşvik alarak işe başladılar.

Bu gün derneğimizde iki kardeş ile birlikte bir toplantı gerçekleştirdik. Yerel ürünler ve yerel gıda konusunda fikir alış verişinde bulunduk.

Türkiye’de ve Sinop’ta bu işleri yapan işletmelerin ve kuruluşların çalışmalarını masaya yatırdık. Sinoplu üreticiler ve girişimcilerle görüşmelerini sağladık.

Gökgöz kardeşlerin salep ektiği alan

İki kardeşe, girişimlerinde başarılar diliyoruz. Çalışan, üreten insanlarımız artsın. Toprağımızın kıymeti bilinsin. Teşekkürler Serap ve Serpil GÖKGÖZ…

 
Yorum yapın

Yazan: 10 Haziran 2021 in Haberler, sinop tarım

 

Etiketler: , , , , , , ,

SİNOP KÖYLERİNDE KOVAN SAYILARI-1487

08.06.2021-BİLKE

Bundan tam 550 yıl önce, köylerde yaşayan tüm vatandaşlar, kazandığı her ürün için vergi ödemiş. Koyunu, keçisi, buğdayı, arpası ektiği, biçtiği ne varsa devlete kuruşu kuruşuna vergi vermekle mükellefmiş. Bu toprağın efendileri sözü bu değeri bilen tarafından söylendi biliyorsunuz. Toprağa değer verene, toprak da her zaman karşılığını vermiştir. Hayvancılık, tarım gereği gibi yapılınca, doğa da insana verir.

Eskiden arıcılık da köylerimizde yaygınmış. Hangi köylerimizde kaç kovan varmış bakalım:

KAYNAK: Prof. Dr. Mehmet Ali ÜNAL-Osmanlı Devrinde Sinop

Köylerimizin adı ve arı kovan sayıları tabloları devam ediyor. Şimdi aynı kitaptaki bilgilere yer verelim, devamında köylerimizin adı ve kovan sayıları tablosunu verelim.

 
Yorum yapın

Yazan: 08 Haziran 2021 in eski sinop köyleri

 

Etiketler: , , , , , , , ,