RSS

Aylık arşivler: Nisan 2021

EŞEK KAPI YER Mİ? YEDİ VALLAHA

30.04.2021-A.Yaşar SARIKAYA

Dışarıda lapa lapa kar yağıyor, ben de ahşap köy evinden dışarıyı seyrediyordum. Yukarıdan aşağıya inen kar taneleri değil de sanki notalardı. Portenin, arştan yeryüzüne kadar inen beşlisi üzerinde notalar yerleşiyor, melodileri de yüreğime iniyordu. Beni benden alıyor, senfoni orkestrasının konserine götürüyordu.

      “Ayşe Hoca, gız Ayşe Hoca”

Birden bu sesle irkildim, Ümmehan’ın sesiydi bu. Okula en yakın evin bir odasında kalıyordum. Ümmehan evin en büyük kızı idi, Hacer Teyze’nin ineği doğum yapmış ne olur beni de oraya götür demiştim.

“Efendim” dedim.

      “Babam çığır açtı, Hacer Yenge’ye gidiyon, geliyon mu?

       “Biraz bekle, geliyorum” dedim.

Hazırlandım, çıktık. Siyah lastik çizmelerimi giydim. Eğer çığır açılmasa, kar kesinlikle çizmeden içeri dolardı. Neyse ki komşu yakındı ama kar bizi bir hayli oyaladı. 15 dakika sonra eve geldik.

Ümmehan mert yürekli bir kızdı. Açtı kapıyı, daldı içeri. Ben kapıda bekliyorum, Hacer Teyze,

       “ gel hocanım kızım” dedi.

Girdim, sevimli buzağı evin içinde değil mi? Ocak ateşi çıtır, çıtır yanıyor, buzağı da evin içinde dolaşıyordu, sevdim doyasıya. Teyze bu soğukta buzağı üşümesin diye eve getirmişti. Buzağı büyüyecek, inek olacak süt verecek, teyze yoğurt yapacaktı. Ayran yayıp ondan da yağ çıkaracaktı. Köy yerinde kıymetliydi buzağı.

Bizim köy kadınlarımız taşı sıksa suyunu çıkarırlardı. Ne kadar çalışkan, ne kadar dayanıklıydı kadınlarımız.

Ümmehan,

“Hacer Yenge odunu ne ettin” dedi.

“Kızım oduna gidemedik, mısır köklerini edivedim, unları yakıyon” dedi.

Her taraf çam ormanıydı ama çam ağacı kesmek yasaktı. Diğer ağaçlar da her yıl odun ihtiyacı için kesildiğinden, kalın değildi. Köylü dağdan odun diye çalı çırpı getiriyordu. Odunlarını sonbaharda hazırlayanlar, kışın rahat ediyorlardu. Hazırlamayanlar da işte Hacer Teyze gibi mısır köklerin yakıyordu.

Ben buzağıyı seviyordum, birden Ümmehan’ın kahkahası yükseldi.

“Ne diyon Hacer Yenge doğrumu”

Ben anlamadım, kulak kabarttım.

“ Doğru kızım doğru, kar doldurunca eşeğe iki gün yal vemedim. O da acıkmış damın kapısını yemiş” dedi Hacer Teyze.

Eşeğin kapıyı kemire kemire karnını doyurmasına çok üzülmüştüm. Ümmehan bu olayı daha sonra konuşup konuşup gülecekti. O konuştukça gülecek, benim de yüreğime bıçak saplanacaktı.

 

Etiketler: , , ,

SAVAŞTAN UZAK

Günün ışığı aydınlatırken doğayı, aklın kapılarından da içeri girsin. Gönüller aydınlansın, yanlış ile doğru, ak ile kara, iyi ile kötü seçilsin aydınlıkta. Kavgadan, düşmanlıktan, savaştan uzak UYGARLIĞA DOĞRU….

 
Yorum yapın

Yazan: 29 Nisan 2021 in GÜNÜN ANLATISI

 

Etiketler: , ,

6 YAŞINDA KÜÇÜK BİR KIZDI

27. 04.2021-A.Yaşar SARIKAYA

6 yaşında küçük bir kız çocuğuydu. Kimsesi yoktu, uzak akrabalarından biri getirdi yuvaya ve nöbetçi öğretmene teslim etti. Sevimli yavrucuğun ayağında çiçekli Boyabat şalvarı, başında da yazması vardı. Yırtık şalvar, el teyeli ile dikilmiş yama üstüne yama doluydu. Üstünde ise bayağı eskimiş bir kazak.

Elinden hiç bırakmadığı küçük bez torba içinde, salkımlarından ayrılmış, gelene kadar da epeyce ezilmiş üzüm taneleri, birkaç tane ceviz ve bir parça da ekmek vardı.

40 yıl önce, yurt öğretmenliği, biz öğretmenlere unutamayacağımız deneyimler yaşatmıştı. Küçük kızın o sahnesi ne zaman aklıma gelse, küçüklüğün içindeki büyüklüğün gücünde kayboluyordum.

Akrabası bıraktı gitti, nöbetçi öğretmen de çok yakından ilgilendi.

“Yeni giysiler giyelim mi kızım” dedi.

“Giymem” dedi kız.

Öğretmen mümkün değil ikna edemedi. Küçük kız yuvasının, anasının, babasının kokusunu, anılarını taşıyan giysilerini çıkartmak istemiyordu. 6 yaşında bir çocuk, trafik kazasında anasını babasını kaybetmiş, hayatta kimsesi kalmamıştı. Bildiği sevgiler tümüyle yitmiş, yabancı hiç bilmediği bir yere getirilmişti. Tüm sevgiler yüreğinde koskocaman olmuş, onları küçücük bedeninde taşıyor, dışarıya da yansıtıyordu.

Banyo gününde, arkadaşları ile birlikte banyoya girince giysileri çıkarmak zorunda kalmıştı. Artık giysiler de yıkanacaktı. Banyodan çıkınca hemen giysilerini aradı. Banyo annesi,

“yıkadım kızım, kuruyunca buradan alırsın” dedi. 

Yeni giysilerini giydirdi banyo annesi şefkatle, sevgiyle. Artık eski giysilerini unutur diye düşünüyorduk. Hiç de öyle olmadı.

Yuvada yıkanan ve kuruyan çamaşırlar giysi odasına gelir, oradaki görevli anne onları tasnif eder, ütüler, katlar, raflara koyardı. Bizim kız o odaya girip, günlerce kendi eski giysilerini aradı. Katlanmış, raflara konmuş çamaşırları da dağıtarak. Anneler, öğretmenler hepimiz, onun yüreğindeki kocaman sevgiyi eşleştirdiği küçük giysilerine veda edeceği günü saygıyla bekledik.    

 

Etiketler: , , , , , ,

PARA NELERİ SATIN ALAMAZ

26.04.2021-BİLKE

1- İÇ HUZUR

En iyi terapistlerden, yaşam koçlarından eğitim alabilirsiniz. Ama iç huzur asla bunlarla ilgili değildir. O kendinizi keşfetmek ile ilgilidir.

2- BİLGİ

Para kitap satın alabilir. Ama gerçek bilgi onu yaşamak ve deneyimlemek ile olur.

3- SAYGI

Çoğu lider, bilim adamı, sanatçı parasızdı ama saygındılar.

4- HAYALLER

Herkes hayallerini gerçekleştirecek şeyin para olduğunu düşünüyor. Ama para hayallerinizi gerçekleştirdikten sonra gelecek olan şeydir.

5- SAĞLIK

En iyi hastanelerde el üstünde tutulsanız bile yine de şifa bulamayabilirsiniz.

7- DOST

Para dalkavuklukta profesyonelleşmiş insanlar satın alır. Gerçek bir dost ise paranın alabileceği bir şey değildir.

8- AŞK

Aşk; bambaşka bir şeydir.

9- ZAMAN Para ile satın alınamayacak kadar kıymetlidir.

10- MUTLULUK

Eğlenceyi satın alabilirsin. Ama mutluluk ise gerçekte sizinle ilgilidir.😊Netten Alıntı

 
Yorum yapın

Yazan: 26 Nisan 2021 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , , ,

BURSLAR ATÖLYE ÇALIŞMALARI İLE BAŞLADI

23.04.2021- BİLKE

Evet sevgili okurlar; biz dernek çalışmalarımıza çocuklarla başladık. Atölye çalışmalarımıza katılan çocuklar gitar, bağlama, org ve şan derslerinden faydalandılar. Kursa katılan iki çocuk, YBO öğrencilerinden bir kişiye burs kaynağı oldu.

Atölye çalışmaları sonunda mutlaka etkinlik düzenledik. Etkinlikler, projelerimizin tanıtımı oldu. Biz ders verdik, çocuklar kursa katıldı, veliler de köy öğrencilerini desteklediler. Çalışmak, üretmek ve paylaşmak ilkemiz oldu.

O günlerden bu günlere üniversitelerden 3- 4 mezun verdik. Derneğimizin EĞİTİM PROJESİ temelini atan çocuklar ve ailelerine minnettarız.

23 NİSAN çocuklara armağan edilen ilk ve tek bayram. Egemenlik ve çocuk bayramı olması, her kesimden insanın yüreğinde çocuk saflığı ve masumiyetini anımsatıyor. 12 yaşında askere giden ve dönmeyen masum yavrularımızı düşündürüyor.

100. yıl için hazırladığımız videoda, atölye çalışmalarımızdan kareler yer alıyor. TRT Çocuk Korosu eşliğinde, BİZİM

ÇOCUKLAR ATÖLYE ÇALIŞMALARINDA:

Kitaplar, 100. yılda köy okullarına ve ailelere teslim edildi.

Milli bayramlarımızın değerini bilmek ve hep yaşatmak dileğiyle. BİLKE** BİLKE** BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 23 Nisan 2021 in Eğitim

 

Etiketler: , ,

ŞAMANİZM VE GÜNÜMÜZDEKİ KALINTILARI

22.04.2021-BİLKE

ŞAMANİZM VE GÜNÜMÜZDEKİ KALINTILARI
Uygur Toplumundaki Tabular Üzerine -Samire MÖMİN 1

ÖZET
Çağlar içerisinde zengin bir tarih ve kültürü kendinde barındırmakta olan Türk toplumlarında
karşılaştığımız olgular çok yönlü gözükmektedir. Sosyal hayatımızda da eski Türk yaşantılarının izlerine
rastlanmaktadır. Özellikle eski inanç yapılarının etkileri üzerinde çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Ancak
Şamanizmin bir din mi, yoksa kökü tarihin derinliklerine kadar inen bir kültür mirası mı olduğuna henüz
kesin bir karar verilmemiştir.
Bu çalışmada Şamanizmle ilgili farklı düşünceler ve tabular üzerinde durularak Şamanizm’in
günümüze ne gibi kalıntılar bıraktığı, toplumda yaygın yaşamakta olan İslam dini çerçevesinde nasıl
değişiklere uğradığı betimsel bir yöntemle anlaşılmaya çalışılacaktır.

GİRİŞ
Orta Asya Toplulukları (Eski Türkler) doğada bazı gizli kuvvetlerin varlığına inanmışlardır. Tabiat güçlerine itikad, hemen hemen bütün halk dinlerinde mevcuttur. Fiziki çevrede bulunan dağ, deniz, ırmak, ateş, fırtına, gök gürültüsü, ay, güneş, yıldızlar gibi tabiat şekillerine ve olaylarına karşı hayret ve korkuyla karışık bir saygı hissi eskiden
beri olmuştur(2)
Bunların içinde gök’e en kutsal tanrı olarak bakmışlardır. Orta Asya topluluklarının doğa inancında Tanrı olarak “doğaüstü güçler”e baktıkları bilinmektedir. İnsan hayatına hem mutluluk getirebilir hem de zarara uğratabilir
diye inanılmıştır.

Bundan dolayı tabiattaki bazı nesneler, tabiat hadiseleri dokunulmaz, saygı duyulması gereken kutsal nesne haline dönmüş ve toplumdakiler de onun güçlerine inanarak kafalarında canlandırmış, tanrılara ilişkili tabuları meydana çıkarmış ve onu inandıkları farklı dinlerin kurallarına göre uygulamaya, geliştirmeye çalışmışlardır.
Günümüzde Şamanizmin izlerini ortaya çıkarmayı hedefleyen bu çalışmada tabular
üzerinden örnekler verilerek kalıntılar ve tabular arasındaki ilişkiler analiz edilmeye çalışılacaktır.

1
Yüksek Lisans Öğrencisi, Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Ana Bilim
Dal

2
Abdülkadir İnan. (1976). Eski Türk Dini Tarihi. Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, ss.16-17. 3
Saadettin Gömeç. (2011). Şamanizm ve Eski Türk Dini. 2. baskı.(Akt). Berikan Yayınevi, Ankara, s.19.

Çalışmanın tamamı:

 

Etiketler: , , , ,

Bir Tavuk Hikayesi

21.04.2021-Şafak Gündüz SARIKAYA

Evet, bu bir tavuk hikayesi. Oturduğumuz evin üçüncü katının inşaatı bitmiş, camları takılmamış, henüz oturmamıştık. Babam pencereleri ağlarla kaplamıştı. Tam ortaya da oynamak için bir masa tenisi kurmuştu. Ağ,  masa tenisi oynarken topun kaçmasını engellemek içindi. Ben genelde kardeşlerime yenilirdim. Sokaktan geçenler topun masadaki sesini duyup gayriihtiyari yukarı bakarlardı. Ama ilginç olan sadece bu değildi. O masadan önce yine aynı katta tel örgü ile ayrılan köşede,  taze yumurta için babamın baktığı birkaç tavuk vardı. Zeminden yukarıda tam üçüncü katta düşünebiliyor musunuz? Babamın böyle değişik uğraşıları olurdu. Elektronik cihaz parçaları ile yeni icatlar yapmak gibi.

Gelelim tavuklara. Civciv olmalarından büyümelerine kadarki süreci izlemek ayrı bir keyifti. Küçük horozların birbirleri ile anlaşamamalarını gördükçe horozlanmak deyiminin ne kadar doğru olduğu net görülüyordu. Zamanla tavuklar ve hatta horozlar büyüyor, alan onlara küçük gelmeye başlıyordu.

Bir gün tavuklardan biri, ağın kenarından bir açık bulup sanki kanatlanmışçasına kaçtı. Kuruçeşme Sokağı’nın arka bahçelerinde tavuk arama faaliyetimizi bugün bile unutamam.

Annem:

“koş tavuğu yakala “deyince

“yahu nasıl yapacağım” demiştim içimden.

Diğer taraftan bir Cyborg ya da yapay zeka ürünü bir robot gibi,

“evet bugün görevin tavuk yakalamak, görev anlaşıldı, yerine getirilecek, hedef İlyas Amca’nın bahçesinde, bugün görevin Jim, kaçan tavuğu yakalamak” gibi cümleleri de tekrar ediyordum. Annem:

“yakala oğlum tavuğu, bu beceriksiz ya”sözleri arasında zavallı tavukçağız, Kuruçeşme Sokağı gezintisine başladı.

Önde tavuk arkada ben, benim  arkamda annem, mancarlar arasında o bahçe senin bu bahçe senin fellik fellik  tavuk arıyorduk. Tavuk hızını alamayıp diğer bahçeye geçmişti bile. (Tavşan kaç tazı tut misali)

 Cyborg görevini yerine getirme sorumluluğunda hedefine hızla ilerliyordu. Bahçelerde tavuk ararken,

 “a bahçeye giren kim, hırsız mı o”, sözlerine muhatap olunca durumu da izah etmek güçtü. Neyse “tavuk kaçtı da yakalamaya çalışıyorum”

“ Niye kaçırıyorsunuz tavuğunuzu, sahip çıkın tavuğunuzu, bak ezdin mancarları”

“ yok teyze ezmiyorum, dikkat ediyorum, annem de arkadan geliyor zaten.”

(Bir de o tavuğun üçüncü katta bakıldığını bilseydiniz boş ver Cyborg, görevini tamamla)  Sanıyorum üçüncü bahçede tavuğu köşeye sıkıştırdım ve bir kaleci planjonuyla yakaladım ve tavukcağız ise çok korkmuştu.

Bir yandan da düşünüyordum. Kimsenin tavuğuna kışt dememiştim, kendi tavuğumuza ise çok eziyet çektirmiştim. Anneme götürüp tavuğu teslim ettim. Görev tamamdı.

Gerçi oradaki tavuklar yerinde yine rahat durmayacaktı. Komşu da kaçan tavuğumuzun yerine kendi tavuğunu tanımamış, alın bu tavuk sizin bu diyerek bize vermez mi?  Tavuklar karışmıştı ama bize yanlış tavuk gelmiş, bu bizim tavuk değil desek te, komşu kabul etmemişti. Bizim tavuk tekrar yerine geliyor, onların tavuğu da tekrar evine dönüyordu. Sonunda tavukların ve bizim dediğimiz oldu. Babam bu alemden göçse de konuşulacak çok anı biriktirmiştik. çoğu da Aziz Nesin hikayelerine benziyordu.

Yani işin özeti hayvan besleyecekseniz, bahçeli bir alanda besleyin, ona ya da onlara uygun bir alanınız olsun, maazallah kaçabilir.

Sağlıcakla kalın!

ŞGS

 
 

Etiketler: , , , , ,

ÇEPNİLER VE ÇEPNİ MÜZİĞİ

20.04.2021-BİLKE

Müzik, toplumun kültür değerlerinden biridir. Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan müzik kültürüne değinelim bu gün. Bir yüksek lisans tezini okuyalım:

İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ´ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

DOĞU KARADENİZ BÖLGESİNDEKİ ÇEPNİLER VE ÇEPNİ MÜZİĞİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ
Abdullah AKAT

2006

Tez Danışmanı: Doç. Songül KARAHASANOĞLU ATA

ÖZET
“Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Çepniler ve Çepni Müziği” adlı çalışmamız dört ana bölümden oluşmaktadır. Çalışmamızın ilk bölümünde tarih araştırmamıza yer verilmiştir. Buna göre sırasıyla Doğu Karadeniz Bölgesi’nde insan varlığının tespit edildiği ilk günden Çepniler’in bölgede gözüktüğü döneme kadar olan kısım ilk bölümde incelenmiştir.

Bölgede yaşayan yerli halklardan, Pont Satraplığının ve bağlı olarak Pontus’un gerçekte ne anlama geldiği konusundan, kolonileşme çağındaki, Büyük İskender dönemindeki, Romalılar dönemindeki Trabzon şehrinden, Türklerin Anadolu’yla ve Doğu Karadeniz Bölgesi’yle kurdukları münasebetlerden, Çepniler bölgede gözükmeden önce bölgede kurulan Trabzon Rum İmparatorluğu ve çevresinde oluşan Türk topluluklarından ve bu arada Gürcülerin paralı askerleri
olarak Trabzon Rum İmparatorluğu’nun kurulmasında ve devamlılığında askeri güç olarak bölgeye yerleşen Kıpçak Türkleri’nden bahsedilmiştir. Kıpçaklara ayrılan bölümde bölgeye kattıkları düşünülen kültürel birikimlerden ve bunların Gagauzlar gibi diğer Türk topluluklarıyla olan bağlantılarından söz edilmiştir.

Ayrıca Kıpçakların Karadenizin kuzey bozkırlarından doğuya ve batıya doğru yaptığı göç hareketinin Balkanlar ve Doğu Karadeniz Bölgesi arasında bir akrabalık bağı kurduğu düşünülen özelliklerine yer verilmiştir.

Çalışmamızın sonraki bölümlerini Çepniler oluşturmaktadır. Çepnilerin kimlik analizi, Anadoludaki faaliyetleri, çevreyle etkileşimleri ve dinsel yapıları üzerinde durulan konulardır. Ardından Çepni müziği ile ilgili araştırmalarımızın
meyvası olan bölüm gelmektedir.

Çepnilerdeki yaylacılık geleneğinin müzikle olan bağlantısını kurduğumuz, kıyı ile yüksek kesimdeki Çepnileri böldüğümüz, kemençenin Çepnilerdeki önemine yer verdiğimiz bu bölümde önce bugüne kadar derlenmiş Çepni bölgesi müzikleri ardından da tarafımızca notaya alınmış yörede ezgiye verilen adıyla gaydeler ele alınarak analiz edilmiştir. Bu bölümün son kısmında da Çepnilerin müzik icrasında kullandığı çalgılar ve Çepnilerin en tanınmış kemençe sanatçıları hakkında bilgilere yer verilerek sonuç bölümüne varılmıştır.

  1. GİRİŞ
    Doğu Karadeniz Bölgesi’nde ilk çağlardan beri var olan yerli halklar, daha sonra bölgeye yerleşen Hıristiyan topluluklar – bu toplulukların biri de Kıpçak Türkleridir- ardından İran’dan gelip yerleşen Çepniler, Selçuklulardan arta kalan ve
    bölgede Rum şehirlerinin etrafını saran diğer Türk beylikleri ve son olarak Osmanlı’nın Trabzon’u fethi ve uyguladığı nüfus iskân politikaları bölgede etnik toplulukların büyük ölçüde erimesine ve ortak bir kültür oluşmasına vesile olmuştur.
    Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki bu büyük karışıma rağmen ayakta kalabilen bir kültür olarak gördüğümüz Çepnilerin tarihi, bölge tarihi ve bölgedeki müzik anlayışı bir bütün olarak değerlendirilip özellikle Çepni müziğini etkileyen faktörler incelenmeye çalışılmıştır.Çalışmamızın amacı bu büyük karışım içinde Çepniler’in yerini ve önemini belirleyebilmek, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşamış veya yaşayan diğer topluluklarla olan tarih içerisindeki etkileşimlerini saptayarak Çepnilerin
    günümüzdeki müzik anlayışını ortaya koyabilmektir.
    Çalışmamıza başlarken ilk olarak Doğu Karadeniz Bölgesi hakkında bir müddet bilgi toparlanıp, kaynak (literatür) taraması yapılmış ve bölge tarihi için önemli sayılan kitaplar okunup incelendikten sonra alan araştırması yapmak için
    2005 yılının Temmuz ayında bölgeye gidilmiştir. Bölgede öncelikle Çepnilerin yaşadığı Görele, Tirebolu ve Şalpazarı’nda incelemeler yapılmış daha sonra Trabzon şehir merkezinde kitapçı, sahaf ve kütüphane kataloglarının taranması işlemi ve elde edilen kaynak kitaplardan kopya alınması işlemi ile devam edilmiştir. Trabzon şehir merkezinde folklor çalışmaları yapan kuruluşlarla görüşmeler sağlanmış bölge hakkında detaylı bilgiler toplanmış, bunlardan sonra bir otçu şenliği zamanı beklenmiş ve Çepnilerin çıktıkları Sis Dağı’nda kutlanan otçu şenliği gözlemlenmek üzere Sis Dağı’na gidilmiştir. Tüm bu aşamalardan sonra Trabzon merkeze dönülerek durum değerlendirilmesi yapılmıştır. İkinci bir kitap taraması yapıldıktan sonra kaset ve CD taramasına geçilmiş Görele’de Picoğlu Osman’a, Durkaya’ya ait
    kopya kasetler bulunarak arşivimize dâhil edilmiştir. Trabzon merkezde de Ali Çinkaya’ya ait bir kaset alınmıştır. Bu arada Sırrı Öztürk ve Kâtip Şadi aynı anda Görele’de bulunmuş ve bu iki büyük usta tarafımızca bir araya getirilmiştir. Bunun sonucunda da tabii olarak ortaya bir atışma çıkmış ve bu atışma da tarafımızdan sesli
    ve görüntülü olarak kayda alınmıştır. Çepni Bölgesi’ndeki incelemelerimiz tamamlandıktan sonra bölgenin diğer
    bölgelerle olan ortaklıklarını ve farklılıklarını görmemiz gerektiğine karar verilerek Akçaabat’a gidilmiştir. Akçaabat’ta Akçaabat Folklor Derneği’nde karşılaştığımız Doğu Karadeniz uzmanı Cavit Şentürk tarafından yönlendirilerek bir takım
    görüşmeler yapılmıştır. Bunun sonucunda Düzköy’ün Işıklar Köyü’ne kadar zurnacı Neşet Bey’in rehberliğinde incelemelerde bulunulmuş, gözlemler yapılmış ve birçok kayıtlar elde edilmiştir. Ardından gittiğimiz Maçka’da Eyüp Eyüboğlu adlı bir kemençe yapımcısı ile görüşülmüş, Saffet Genç gibi büyük bir usta ile görüşme
    fırsatı yakalanmış ve seksen yaşındaki Emin Aydemir’de yaşayan tarih olarak bize Maçka’nın geçmişinden ve folklorundan bahsetmiştir. Buradan daha doğuya doğru geçilerek Rize’ye oradan da Ardeşen’e gidip Lazları inceleme fırsatı bulunmuştur.
    Ardından gerçekleştirdiğimiz Çamlıhemşin ziyaretiyle de Hemşinliler gözlemlenmiş, çalışmamızın bu bölümü tamamlanarak Trabzon’a ve oradan da İstanbul’a dönülmüştür. İstanbul’da yaşayan ustalarla yapılan görüşmeler, buradaki kütüphanelerde ve sahaflarda yapılan katalog taramaları sonucunda çalışmaya temel
    oluşturacak kaynaklara ulaşılmıştır. Çalışmamızın konusunu oluşturan Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Çepniler,
    ilk defa topluluk halinde 1277 yılında Orta Karadeniz Bölümü’ndeki Sinop dolaylarında görülmüş ve bu tarihten sonra doğuya doğru hareket etmişlerdir.
    Dolayısıyla Doğu Karadeniz Bölgesi’nin Çepnilerden önceki tarihi ele alınacak, Çepnilere kadar bölgede neler olup bittiği ve Çepnilerin kim oldukları, doğuya doğru olan mevcut hareketlerini nasıl gerçekleştirdikleri ve bölgede kimlerle siyasi ilişkiler içinde bulundukları gibi konular çalışmamıza bir zemin oluşturacaktır.
 
Yorum yapın

Yazan: 20 Nisan 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , ,

SİYAH BEYAZ BİR FOTOĞRAF

19.04.2021- Şafak Gündüz SARIKAYA

Siyah beyaz bir fotoğraf, Eduardo’nun elindeydi.

Fotoğrafta bir kadın, kucağında küçük bir kız gülümsüyor. Yanında tedirgin, sakallı bir adam.

Kadın muhasebeci, adam mühendisti.

Onlarla hiç karşılaşmamış, hiç görüşmemişti.

Ama bu aileye sempati duyuyor ve bu fotoğrafı ne zaman görse gülümsüyordu.

Trinidad çoğu ormanla kaplı bir adaydı, Eduardo evine yürürken kahve kokusu buram buram burnuna geliyordu.

Eve geçince hemen Red Kit, Texas, Tommiksleri okumaya başladı. Bu çizgi romanlar o kirli sakallı mühendis adamındı. İlginç olan, bu çizgi romanları okuyan adamın aslında göründüğü gibi olmadığıydı.

Bu kitapları okuyorsa çocuksu bir ruhu olmalıydı. Eduardo çocuk hali ile bunu anlayabiliyordu. Ama mühendis çok eleştiriliyordu özellikle karısı tarafından. Sigara ve içki yüzünden karısı çok kızıyordu ama cezayı da çizgi romanlar çekiyordu.

Bu cezalı çizgi romanları ise Eduardo okuyordu. Yaşlı Roberto Amcası, özellikle Red Kit’i okumayı çok severdi. Yaşlı adam Red Kit’e, Dalton Kardeşlere ve özellikle hile yapan kumarbazlara uygulanan katran tüy uygulamasına bayılıyordu. Yaşlı adam ve küçük çocuk saatlerce gülüyorlardı. Ne zaman karısı kocasına kızsa, hırsını kitaplardan alıyor, onları toplayıp kapının önüne koyuyordu. Eduardo’nun annesi bu çizgi romanları oğluna getiriyordu. Annesi  ve kadın aynı muhasebecide beraber çalışıyorlardı.

“Eduardo” , dedi amcası. “İnsanları görünüşleri ile yargılamamak lazım. Bu içki sigara müptelası adam, eşi beğenmese de bana göre iyi bir insan.” Eduardo, döndü ve gülümsedi amcasına, destekler gibi seslendi, “Bence de, amca. ”

Eduardo da, amcası gibi en fazla Red Kit’i seviyordu, Rin Tin Tin, Daltonlar, Dül Dül en sevdiği karakterlerdi. Aslında annesi getirmeden önce bu tarz kitapları çok az okurdu, bunları bir misyonmuş ve cezalı bir adamın cezasını yerine getiriyormuş gibi hissediyordu, böylelikle ruhu da hafifliyordu, vicdanı da rahatlıyordu bir nev’i.

Roberto Amca, “getir şu fotoğrafı bakayım” , dedi. Yavaş yavaş konuşuyordu:

Siyah beyaz fotoğraf.

Bir kadın, bir adam ve bir kız çocuğu.

Dağılan bir yuva. Alkolik bir adam.

Ne gördüm ne de karşılaştım onunla, ne Trinidad’da ne de Tobago’da.

Çiçekleri, ağaçları, hayvanları seviyormuş, bence o iyi bir insan.

Eduardo aradan geçen onca yıla rağmen garajlarındaki bu tozlu çizgi romanları görünce gülümsedi. Artık Roberto Amca da yoktu, çizgi romanlar tozlanmış, hatta örümcek ağları kaplıydı.

Sonra birden o siyah beyaz fotoğraf dikkatini çekti. Orada duruyordu. Karışık duygular içindeydi.

Mühendisi ve amcasını saygıyla andı.

Hafifçe tebessüm etti.

ŞGS

 
 

Etiketler: , , ,

BİLKE ETKİNLİKLER

 
Yorum yapın

Yazan: 18 Nisan 2021 in Etkinlik

 

Etiketler: , , ,