Türk Kültürü Dergisinin 3. cildinde, Atatürk’ün Sinop’u şereflendirdiği günün anıları vardı. Yazarı M.Şakir Ülkütaşır’dı. Yazar, Atatürk’ün Sinop’a gelişini birçok kaynakta yayınlamıştı. Yeni bulduğum makalenin altında dikkat çeken bir dip nota rastladım:
“Parktaki, hatta pek çok taraflarıyla bilimsel olan bu sohbete ait etraflı tafsilat, Ankara’da çıkan Hürses Gazetesinde vaktiyle yayınladığım ”Türk Dil Kurumunun ilk yılları-Hatıralar” adlı yazı serisindedir( 3 OCAK 1956 ).”
Atatürk’ün parktaki konuşmalarını merak etmiştim. Ankara’ya Milli Kütüphaneye gittim. 1956 tarihli Hürses Gazetesini bulmak bir hayli zamanımı aldı. Gazeteyi arşivden getirdiler, fakat 3 Ocak tarihli olanı yoktu. Saat ilerlemişti. Akşama Sinop’a dönecektim. Meclis Kütüphanesinde belki olabilir dediler. Hemen bir taksiye atladım ve kapanmadan meclis kütüphanesine gittim. Zamanım çık kısa idi. Girişte çantam, üzerim sıkı bir aramadan geçti, nihayet içeri girdim. Orada aradığım gazeteyi buldum. Görevliler çok yardımcı oldular. Gazeteler mikrofilmlere kaydedilmişti. Hatıralar başlıklı yazı dizisini mikrofilmde bulduk. Yazının tamamını bir CD’ye kopyalattım.
Atatürk Sinop halkı ile hangi konularda konuştu:
TÜRK DİL KURUMUNUN İLK YILLARI[1]
Onu 15 Eylül 1928 Cumartesi günü İzmir Vapuru Sinop’a getirmişti. Atatürk, o gün “yatı ilkokulu”nun önce bir dersanesinde, sonra da bahçesinde –dersane döşemelerinin çökmeye başlaması üzerine, kara tahta bahçeye nakledilerek derslere burada devam edilmişti.-vilayet ileri gelenlerinin maarif müdürü ile orta, ilkokullar öğretmenlerinin ve kalabalık bir halk kütlesinin önünde yeni Türk alfabesine dair derslerinin verdi.
Atatürk hepimizi imtihan etti, yeni Türk imlasının esaslarını anlattı. Fakat yazıdaki bazı işaretlerin, hususiyle kesme işaretinin güçlüğünü görünce bunun kaldırılması için Ankara’ya Maarif Vekaletine bir telgraf yazdırdı. Bundan sonra yazıdaki kesme işareti kaldırıldı.
Atatürk, ders bittikten sonra, okul bahçesinde muhafaza edilmekte olan ve Rusların Sinop deniz baskınına ( 3 Kasım 1853) ait acıklı hatırayı tespit eden mermer kitabe ile alakalandı. Ben, kendilerine kitabeyi okudum; gerekli tarihi malumatı verdim. Çok memnun kaldı ve yanlarından ayrılmamamı emretti.
Akşam Yalı’daki belediye parkında aziz misafir ve öğretmenimizin yüksek huzurları ile de ayrıca şeref ve bahtiyarlık duyduk. Vali rahmetli Ethem Bey (1939 da İzmir Valiliği, 1942de Dahiliye Vekaleti Müsteşarlığında bulunmuş zattır) Atatürk’ün maiyetindeki zatlar, vilayet ileri gelenleri, bütün öğretmenler – bu öğretmenler arasında eski Maraş Milletvekili Emin SOYSAL da vardı. Emin SOYSAL o zaman Sinop’ta Ada Başöğretmeni idi. Aziz dostum bu toplantıya ait hatıralarını 10 Şubat 1952 tarihli” Pazar Postasında “neşretmiştir-kalabalık bir halk bu toplantıya iştirak etmişti. Toplantı ziyaretsiz, merasimsiz geçen çok sade, samimi ve o nisbette heyecanlı idi. Atatürk masalarının karşısına oturmamı emretti. Öyle yaptım. Tatlı, meraklı bir konuşma başladı. Bütün konuşmalar yeni Türk harfleri, Türk imlası, Türk dilinin güzelliği, zenginliği, Türk Tarihinin dünya tarihindeki yeni, eskiliği üzerinde cereyan ediyordu.
O sıralarda Prf. Fuat Köprülü ile Yusuf Ziya Bey arasında, basında meşhur münakaşalar cereyan ediyordu. Yusuf Bey “Yunan medeniyeti ve diğer eski medeniyetlerin menşei Asya’dandır ” diyor, Fuat Bey ise aksini savunuyordu. Hülasa bu mevzu üzerinde bir hayli görüşüldü. Atatürk Yusuf Ziya Bey’in tezini kabul ve müdafaa ediyordu. Bu münakaşa konusundan sonra muhasebelerimiz tamamı ile harf inkılabı ve dil meseleleri üzerinde tekasüf anlattı, bizi tekrar aydınlattı.
Ben o zaman memleket folkloruna, Türk- Anadolu halk edebiyatına dair çok geniş malzeme toplamıştım.
Atatürk söz derlemesi faaliyetlerim üzerinde durdu. Kafasında bir fikrin, şimşek süratiyle dolaşmakta olduğunu ve bir şeyler söyleyeceğini hareketlerinden hissediyordum. O sırada bir an tevakkuftan sonra, etrafını çevreleyenle yüksek bir sesle şunları söyledi:
“Arkadaşlar, Şakir Bey’i alakayla dinledim. Bunlar da esas davamızın, mesaimizin içinde bulunan mühim, milli meselelerdendir. Elbirliği ile bunları mutlaka başaracağız. Türk dili güzeldir, zengindir. Onun bu güzelliğini, zenginliğini ortaya koymamız lazımdır. Fakat dilde tasfiyeciliğe, gayri tabiliğe kaçmak istemem.
Ne Türk Derneğinin tasfiyeciliğini, ne de Sebilürreşad’ın Osmanlıcılığını asla kabul edemem” dedi.
Atatürk o zaman sade güzel bir Türkçeyi istiyordu. Dil hareketlerinde bu anlayışa göre bir inkılap yapmak emelindeydi. Bu konuşmaları ile de bu düşüncesini açıkça anlatıyordu.
Vakit gece yarısını çok geçmişti. Atatürk:
“Arkadaşlar, tarihe, dile, harf inkılabına hatta memleket işlerine dair pek çok şeyler konuştuk. Hiçbir yerde bu kadar açılmadım, hususileşmedim. Samimi bir muhit ve hava içinde geçirdiğim bu saatleri unutamayacağım. Çok mütehassisim. Vakit geldi, hatta geçti bile değil mi? Müsaadenizi rica edeceğim” dedi. Biraz sonra da limanda demirli bulunan “İzmir” vapuruna avdet etti. Sinop’tan Samsun’a hareket etti.
ÜLKÜTAŞIR’IN ATATÜRK’E OKUDUĞU TÜRKÜ
Atatürk Sinop’a geldiğinde söz arasında müzikten de konuştu. Ben de müzikten hoşlandığımı ancak alafranga opera, operet değil halk arasında duyup öğrendiğim müzikten hoşlandığımı söyledim. Maraş’ta müzik öğretmenliği yapmıştım. Çocukluğumda ramazanlarda Üsküdar’da teravihten sonra, sahura kadar dolaşanlarla birlikte manicilik yapmıştım. Sesim güzeldi, Atatürk:
– Haydi öyleyse bir şeyler oku da dinleyelim dedi. Ben de,
“Dönenin anası Şerife Hatun
Döneyi satarlarsa alırım beş bine satın”
Bozlağını okudum memnun kaldı. Bir daha söyle der gibi idi. Ben de
“Yoğurt koydum dolaba” türküsünü söyledim.
Ben alafranga müziği bilmedim, görmedim. Alaturka müziği biliyordum. İnsan görmediği, alışmadığı şeyleri de beğenip sevemiyor. Nitekim sizi görüp sevdik, bağrımıza bastık dedim. Pek hoşuna gitti.
M.Şakir ÜLKÜTAŞIR
[1] M.Şakir Ülkütaşır- HÜRSES Gazetesi, 3 Ocak 1956, Türk Dil Kurumunun İlk Yılları- Hatıralar
2.Bir İnci Memleketim-Y.SARIKAYA,s:139-153