RSS

Aylık arşivler: Mayıs 2015

MUZAFFER İNANIR

“Ormandan ağaç alıp ondan kömür yapılır, satılırdı. Sinop’a onun ustaları gelirmiş. Odunlar havasız yerde için, için yakılır kıvamı gelince delikleri kapatılıp söndürülürmüş. Kül olmaz, kömür olurdu. Onu merkeplerle atlarla çuvallarda satarlardı, isteyen alırdı. Evlerde maltızlarda kullanılırdı.”

“Terkos yoktu. Zeytinlikten su gelirdi. Depolara dolardı. Biz çeşmeden alıyorduk. Para ile su taşıyıcıları vardı. Günlük kullanmaya, çamaşır yıkamaya para ile merkeple Hüseyin efendi isminde biri vardı o getirirdi. Ondan alırdık. Çok ihtiyacımız olursa bir sefer daha getirtirdik. Şimdiki gibi büyük pazar yoktu. Kaleyazısında çeşmenin etrafında bir pazar vardı. Bir de halin arkasında meyve pazarı olurdu.”

öğrtmn mzffr

muzaffer hoca

 

MUZAFFER ÖĞRETMENİM

İstiklal İlkokulu öğrencisiyken, unutamadığım öğretmenlerden biri olan Muzaffer öğretmenimle 2007 Haziranında görüştüm. Benim sınıf öğretmenim değildi ama hanımefendi, saygın kimliği ile her öğrencide iz bırakmıştı. Ona, eski yıllarda şehir merkezinde yaşam konusunu sordum. Eski Sinoplu olduğunu bildiğim için onun neler anlatacağını merak ediyordum. Kendisini, belediye binası karşısındaki ahşap evinde ziyaret ettim. Yaşlansa da yine çağdaş, asil ve zarifti. Kapının önündeki taş sahanlık tertemizdi. Hani halk arasında “yoğurt dök yala” sözü vardır ya. Öğretmenimin evinin her köşesi işte öyleydi. Konu eskilerden açıldı ve ailesinin hikayesi ile söze başladı:

“Dedem Çanakkale 57. alayda subaymış. Dedem Sinoplu. Sülaleye Hacı Karamamet derler. Aile tamamen Sinop yerlisidir. Dedemin Üsküdar Beykoz’da evi var. Ben Beykoz doğumluyum. Dedemin soyadı İnanır’dır. O zaman büyük annemler İstanbul’da oturuyorlar, Dedem Galiçya’da, Trablus’ta, Çanakkale’de, Halep, Şam’da savaşmış. Büyük anneme İstanbul’da ev satın almışlar. Dedem Trablusgarp’ta İngilizlere esir düşünce, Mısır’da 4 sene esir kalmış. Dedemin madalyası 1916 tarihli. Savaştan savaşa gitmiş, Sinop’a geldiğinde çok yorgundu. Benim adımı da o koymuş. 1924’te ismi ile geldi diye, cumhuriyet kurulduğu için muzaffer olduk zaferi kazandık diye adımı Muzaffer koymuş.   

Annem evleniyor. Halin arkasında ahşap bir ev vardı. Dedem Sinop’a gelince babama işte size ev güle güle oturun diyor. Yangın olunca o ev yanmış, annem ev satılınca para getirmişti. Aradan zaman geçiyor, sebep nedir bilmiyorum babam evi eşyayı topluyor, çeyiz sandığına varıncaya kadar alıp hepimizi memleketi olan Sivas- Şarkışla’nın köyüne götürüyor. Orda kayınvalide, görümce, amcaları yer ve köy evi veriyorlar.  Aile babamı annemden kaçırıyor, annem garip kalıyor. Bir amcam bizimle ilgilenirmiş sadece. Annem perişan olmuş, dedemi haberdar etmiş. Annemin Şarkışla’daki durumunu öğrenince, dedem durumu askeriyeye bildiriyor. Kızım 2 çocukla Sivas’ta bakımsız bir durumda kaldı diyor. Asker köyde kapıya dayanıyor, annemi ve 2 çocuğu alıyor. Üstümüzde başımızda ne varsa o şekilde çıkıyoruz. O zaman daha okula başlamamıştım. Eşyalarımızı bırakıp Sinop’a geliyoruz. Dedem tek kızım var, onlara ben bakarım diyor. El birliği ile akrabalar yardım ediyor. Annem boşanma için dava açıyor, belki nafaka alırım diye.

Dedem bizi Sinop’ta büyütüyor. Askeriyeden emekli olup ev alıyor. Satılınca kuran hocası Musa Hoca almıştı. 18 sene sonra kapıya amcam geliyor. Ben çocukları almaya geldim diyor. Annem gelirken hamile imiş. Dedem ne yüzle geldin diyor. Ben o zaman öğretmen okulu son sınıfta idim. Amcam bir gece kaldı gitti. Benim ilkokul öğretmenim, Zehra tarı idi. İlkokul, ortaokulu Sinop’ta bitirdim. Zaten Sinop’ta başka okul yoktu. İnebolu’da, Türkçe öğretmeni Sinoplu Dilaver Bey vardı. Ortaokulu bitiren gençler ya Kastamonu’ya, ya da İnebolu’ya giderlerdi. Sinop’a vapur gelirdi, Sinoplu çocuklar sırtlarında torbaları, lise okumak için İnebolu’ya giderlerdi. Dilaver Bey onlara kucak açtı. Dilaver Bey benim 4. sınıf öğretmenimdi. İstiklalde öğretmendi sonra İnebolu’ya gitti.

Ben İstanbul Çapa Öğretmen okulunda 3 yıl okudum. Dedemin ahbabı çoktu, gündüzlü gittim. Çapa o zamanın üniversitesi gibiydi. Ben mezun olduğumda, köy enstitüleri binaları yeni yapılıyordu.  Mezun oldum 1943 yılında İstiklal okulunda göreve başladım. Ortaokul o zamanlar 3 yıldı. O zaman müdür Mithat Beydi. Önce Nuri Beydi sonra Mithat Bey oldu. Şimdiki Kültür Binası okuldu. Öbür bina tütün deposu idi. 2. dünya savaşında oraya asker koydular. Alayın yeri ise Boyabat’tı.

Sinop halkının giyimi eskiden çok güzeldi. Sinop erkeği ve kadını çok temiz giyiniyordu. Sinop belki de kıyafeti ve kültürü ile Karadeniz’in İstanbul’a ayar bir şehri idi.  Hanımlar üstüne manto, ayağına çorap giyer, pırıl, pırıl ayakkabısı ile dışarı çıkardı.

Hanımlar düğünde günlük giysi de giyerlerdi. Düğünün kınasında bindallı giyerlerdi. Gelin almada ise beyaz gelinlik. Benim büyük annem cumhuriyetten önce parlak saten kumaştan atlas gelinlik giymiş. O günlerin hamamlarını arıyorum. Terkos yoktu. Zeytinlikten su gelirdi. Depolara dolardı. Biz çeşmeden alıyorduk. Para ile su taşıyıcıları vardı. Günlük kullanmaya, çamaşır yıkamaya para ile merkeple Hüseyin efendi isminde biri vardı o getirirdi. Ondan alırdık. Çok ihtiyacımız olursa bir sefer daha getirtirdik. Şimdiki gibi büyük pazar yoktu. Kaleyazısında çeşmenin etrafında bir pazar vardı. Bir de halin arkasında meyve pazarı olurdu.

            Bizim İstanbul’dan getirilen 2 tane pompalı gaz ocağımız vardı. Arada havası kalır da pompalardık. Halk, yemeğini ocakta pişirirdi. Dağdan gelen odundan, kara kömür hazırlanırdı. Ormandan ağaç alıp ondan kömür yapılır, satılırdı. Sinop’a onun ustaları gelirmiş. Odunlar havasız yerde için, için yakılır kıvamı gelince delikleri kapatılıp söndürülürmüş. Kül olmaz, kömür olurdu. Onu merkeplerle atlarla çuvallarda satarlardı, isteyen alırdı. Evlerde maltızlarda kullanılırdı. Eskiden böyle yaşanırdı.”

Muzaffer öğretmenime sağlığında saygılarımı, sevgilerimi ve teşekkürlerimi sundum. Fakat kitap baskıya girmeden rahmetli oldu. Kendisini rahmetle, saygıyla ve hasretle anıyorum. Değerli öğretmenimin anlattıkları içinde, eski günler aydınlanıverdi. Anlatılanlardan, Sinop’un eskiden de bir memur şehri olduğu anlaşılıyordu.

Benim çocukluğumda, şehir merkezinde memur, esnaf ve radar işçileri yaşarken; adada hayvan beslenir ve bahçe yapılırdı. Annem süt ve yeşil sebzeyi, ada halkından satın alırdı. Bahçeler adı ile alınan yerde de, sebze ve meyve yetiştirilirdi. Bahçeler, toprağında iyi bahçe ürünü yetiştiğinden bu adı almıştı.(Yaşar SARIKAYA- Bir İnci Memleketim)

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Mayıs 2015 in eski sinop

 

Etiketler: , ,

SİNOP ADI VE AY İLGİSİ-1934

SİN,  SİNOP adının yüzyıllarca yaşayan kök hecesidir.

Halk kültürleri, toplum bilincinin seyir defteri gibidir. Ateşin bulunması, ipten kumaşa uzanan süreç, sözcüklerden yerel dile geçiş, yazının icadı gibi ihtiyaca dönük buluşlar insan bilincinin aynasıdır. İnsan bilinci, her coğrafyada aynı aşamaları izlemiş, yaratıcı zekalar özgün örnekler sergilemiş, farklı kültürler birbirinden etkilenmiştir. Süreç devam ederken toplum bilinci, güç dengeleri tarafından kontrol edilmiştir. Halk ise, bazı değerleri zamana taşımış, bazısını ise elemiştir. Sinop adının,  ay  ile ilgisini “AY HAKKINDA İNANMALAR” alanına taşıdığı gibi.

M.Şakir ÜLKÜTAŞIR’ın Sinop çevresindeki araştırmaları 1934 HALK BİLGİSİ DERGİSİ:

ülktşr-ay

“Antikçağda Paflagonya olarak adlandırılan bölgenin kuzey ucundaki Sinop’un saptanabilen en eski adı SİNOPE’dir. Bu kelimedeki sin kökü ile Asur-Anadolu ilişkisi, Sinope ile de Yunan ırmak tanrısı Asopos’un su perisi kızlarından Sinope kast edilmiştir ki bu da ismin kökenini İyonya’nın bölgedeki kolonizasyonuna bağlamaktadır.

Bir başka fikir de Amazon kraliçesi SİNOVA’dır ki bu mitin de nereden geldiği belli değildir. Yalnız bu kavmin Anadolulu olduğu inancı vardır.

Grek etimolojisine yabancı olan sin ya da sind sözcüklerine Yunanistan’ın dışında, Pontus, Doğu Anadolu, İran ve Hindistan’da rastlanmaktadır. Bu da Sinope adının yerli Anadolu dillerinden gelmiş olabileceğini göstermektedir.”[1].

“Sinop adını Asurluların ay tanrısı SİN’den almıştır. Sinop’un en evvel Asuri’ler tarafından yapılması muhtemeldir. Şehirde, Aramca yazılı Sinop paraları bulunmuştur. Sinop perisi, Suriyelilerin ismini aldıkları Seyros’un anasıdır. Bu kızın Asuriyeden kaçırıldığına dair olan efsane hala Sinop’ta bulunan bir lahdin üzerindeki yazılarda vardır. Seyron isminde bir adamın orada gömülü olduğu gösterilir.  Sinop ismi herhalde Yunan yerleşmesinden daha evveldir. Mitoloji ve anane Sinop’u gayri meskun bir arazi olmaktan ziyade öteden beri sakinleri olan halktan zapt edilmiş bir yer olarak gösterir.”[2]

[1] Deniz Esemenli- İst.Ünv.

[2] David Rabinson, American Journel of Phylology

ay-2ülk

ay-3ülk

ay-4ülk

 
Yorum yapın

Yazan: 16 Mayıs 2015 in Sinop Adı

 

Etiketler: ,