Şafak Gündüz SARIKAYA- 30 HAZİRAN 2019
Ne güzel insanlar geçerdi kapımızın önünden
Kimi elinde davulu,
Kimi akordeonu.
Yanından eksik olmazdı köpeği kiminin,
Kiminin de gülümsemesi yüzünden.
Tarzan Kemal’den önce,
Davulunun sesi gelirdi kulaklarımıza,
Sonra adımlarını duyardık.
Köpekler de ardı ardına
Yürürlerdi hep birlikte yeşile doğru dostça….
Deli Emin küçük davuluyla gelirdi sokağa. Sessiz, sessiz gelip sessiz, sessiz giderdi. Önce utanarak boğazını hafifçe temizler, sonra aynı hafiflikle başını kaldırırdı. Etrafına mahcupça bir bakış fırlatır, sonra başını öne eğerdi. Hele bir de karnını doyurdu mu? Sevine sevine, geldiği gibi sessizce giderdi.
Rahmetli teyzem, her geçişlerinde onlarla sessiz bir iletişim kurardı. Teyzem sezgileri çok güçlü, sadece mecbur kaldığın zaman çok az konuşan, insanlarla iletişim kurmayan biriydi. Etrafında olan biten hiçbir ayrıntıyı kaçırmadığını görürdük. O, bizim için çok değerliydi. Bu insanların her geçişinde yüzünde hafif bir tebessüm belirir ve için, için sevgisini gülümsemesine yansıtırdı.
Neydi bu insanların sırrı? Kaygısız, içten, menfaatten uzak, hakiki, dingin bir gülümsemenin bedeli. İnsanlara, imbikten süzülmüşçesine bir rahatlık bırakan; dersle, terbiyeyle öğretilmesi zor, doğal hal ve tavırlardı.
Tarzan Kemal’in, Deli Emin’in davul sesi, iç dünyalarının bir yansıması gibiydi. Hayata bakışlarını, davulun ritmi ile anlatıyorlardı. Dinlediğim zaman, o ses sanki bir kitabın sayfalarını teker teker aralıyor, okumak da insanı hiç yormuyordu. Tarzan ve Deli Emin’in giyimleri kendilerine hastı. Deli Emin, camilere gider namaz vakitlerini kaçırmazdı. Tarzan, sadece kışın giyinir, yaz ve baharlarda doğanın güneşinden faydalanırdı. Biz onları unutamıyoruz, çünkü üst giysilerinden çok, içlerinde sakladıkları güzellikler aklımızdan çıkmıyordu. Tarzan’da kıyafet yoktu, ama kifayet çoktu.
Bir de her daim gülen ama aynı zamanda şık olan Şenol belirirdi sokakta. Şenol, sürekli iyi giyinirdi. Takım elbisesini bazen bir papyonla ya da kravatla tamamlar, elleri arkaya bağlar, mahalleyi teftişe gelmiş edasıyla hacıyatmaz gibi ağır ağır yürürdü. Başında bir kasketi olur havalı olsun diye onu biraz yan takar ve ağır ağır konuşurdu. Çocuklar onunla dalga geçmeye çalışırlar, muzip ve çokbilmiş bir tavırla ironi yaparak cevaplar verir çocukların kafasını karıştırırdı. Şenol bir anlamda biz kaçın kurasıyız der gibi bir kaşını hafifçe yukarı kaldırır, bu birkaç saniye sürerdi, siz kiminle dans ediyorsunuz der gibi yüzünde bir mimik belirirdi. Ama bir yandan da sabrın, tevazunun güçlü bir örneğiydi. Mutlu ve gülen Sinop’un o zamanlar kuvvetli bir timsaliydi, yüzünden gülümseme hiç eksik olmazdı. Demek ki, şehrin havasında, suyunda tılsımlı bir etki vardı. Bu da havayı kapsıyor insanları etkiliyor, mutlu ve güler yüzlü Sinop oluyordu.
foto, Eczacı Seyhun ÜSTÜN’den alınmıştır, üst köşedeki küçük foto, Sinoplu Kore Gazi’sine aittir
Ramazanları ellerinde süslenmiş kayıkları ile helesa (1) manileri söyleyen çocuklar gelirdi sokağa. Seslerini sokağın ötesinden duyardık. “Heyamola”, diyerek mani başlar, çok sevdiğim “ayva varsa taşlama” kısmı gelirdi. sonra maninin içinde bana çok komik gelen “dan dili dandan kuyruğu yandan” mısralarına sıra gelirdi. Sanıyorum bu ifadeyle anlatılmak istenen fareydi. Helesa kelimesi Yunanca deniz anlamında kullanılıyordu. Kelimenin kökeninin deniz sözcüğünden gelmiş olması, Helesa’nın gemici ezgisi olarak Trabzon Rize illerinde de söylenmesi, kültürlerin nasıl da yayıldığını ve her ilde farklı yerel motiflerle doldurulduğunu gösteriyordu.
Gerek Ramazan gerekse Kurban Bayramında Davuli, sokağımıza konuk olurdu. Kendinden emin ifadesi ile ve eşsiz tekerlemeleri ile sesi, sokağımızda yankılanırdı. Yanında yardımcısı olur, elinde uzunca bir sopa ve ucunda bir bayrak bulunurdu. Bu sopa rengarenk süslenmiş bir flamaya benziyordu. Davuli, ritmik çalan davulcusu ile birlikte maniler söyler, ciddiyetini asla yitirmezdi. Tiyatral yeteneğini de ustaca konuşturan Davuli her geldiğinde, babam bu eşsiz gösteriyi hiçbir zaman karşılıksız bırakmaz bahşişi çıkarır bana verir, ben de Davuli!nin yanındaki asistanına uzatırdım. Davuli, mani sonunda “bahşişi aldım, giderim” der, giderdi. Ne güzeldi eski bayramlar.
not: fotoğraf Zeynel.Z.ÖZCAN’IN fotoğraf sergisinden fotoğraflanmıştır
Bunun yanı sıra, üzülen suratlar da vardı. Sokaktan her geçen mutlu değildi. Herkesin dalga geçtiği, down sendromlu olduğunu tahmin ettiğim bir genç vardı. Genç olmasına karşın minyondu, tipi nedeniyle çocuk zannedilirdi. Kimi zaman bariton sesiyle irkilip ne dediğini anlamaya çalışırdık, o buna gülerdi, peşinden biz de gülerdik. Bu sebeple çocuklar kendisiyle dalga geçerler, özellikle kızdırır, ergenliğe adım atan bariton sesini duymak isterlerdi. Bir gün hastaneden geldiğini ve annesine başını yasladığını gördüm, çok hastaydı, gülen halinden eser yoktu. Annesi için zor olmalıydı ama acı içinde annesine sarıldığını ve kadıncağızın çaresizliğini, ümitsizliğini yüzünde görmüştüm. Daha sonra annesiyle birlikte, kömür zehirlenmesinden hayatlarını kaybettiklerini öğrendim. Annesi ona o kadar çok şefkatliydi ki, kader onu annesinin arkasına bırakmadı.
Evet, ne güzel insanlar geçerdi ama ne çaresiz insanlar da geçerdi sokaktan. Hemen bir aşağı sokakta, ağzından köpükler saçan ufak bir çocuk aniden karşınıza çıkardı. Zeka yaşı ne kadardı bilmiyorum ama giyimi, kuşamı hali hareketi insanları kaçırırdı. Bir gün annesi ile beraber sokakta görüldü. Anne çocuğuna ne güzel ilgi gösteriyordu. İnsanlar ona ve çocuğuna garip ve utançla bakarken o, çocuğuna daha fazla, daha da fazla sevgi sunarak eksiği tamamlamaya çalışıyordu. Hayat ne garipti, herkes kendi penceresinden bakıp duruyor, kimse birbirini anlamıyordu.
Ne güzel insanlar geldi ve geçti bu sokaktan. Şimdi bu sokaklarda ne davullarının sesi, ne de onların sesleri kalmadı ve tebessümleri de.
Ama o bilgelik, o tevazu, o güler yüzlülük asla unutulmadı. O sabır, o annelik o şefkat unutulmadı. Tılsım devam ettiği sürece yeni Tarzan’lar, yeni Şenol’lar, yeni Emin’ler, yeni Davuli’ler, yeni anneler gelmiştir belki.
Kibirden uzak, güler yüzlü Sinop’un yüz gülümseten müşfik insanlarına saygı ve rahmetle.
ŞGS
1-Helesa, Ramazan ayında iftardan sonra çocukların ev ev dolaşıp maniler söyleyerek ve bahşiş toplayarak yaptıkları tören. Sinop’un yanı sıra, İnebolu’da da benzer törenler yapılmakta.