RSS

Aylık arşivler: Ekim 2018

Dr.ALPAY TIRIL ve 2016 HALKBİLİM ÖDÜLÜ

HALK KÜLTÜRÜ BAĞLAMINDA KIRSAL PEYZAJ OKUMALARI- SİNOP ÖRNEĞİ

Dr. Alpay TIRIL-Sinop Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Yüksek Okulu

ÖZET- “Kırsal peyzajlar ile kırsal kültürler arasında tarih boyunca bir etkileşim vardı. Doğal peyzaj, kültürel kodların üretiminde etkili olduğu gibi, kırsal kültür de peyzajın dönüşümünde etkiydi.   Kırsal peyzajların ve kültürlerin küresel entegrasyonuna kadar devam eden bu ilişki, kırın dönüşümünden sonra bozuldu; özgün yapı ve ürünler bağlamında gelişen tarihsel ilişkiler dizgesi kesintiye uğradı. Anadolu kırsalının bütününde olduğu gibi, Sinop ilinin kırsal peyzajları da dışsal etkilere bağlı kültürel kopuşla birlikte hızlı bir dönüşüm sürecine girdi.  Bildiride, buradan hareketle 2014- 2015 yıllarında Sinop kırsalında yaptığımız halk kültürü araştırmalarında edindiğimiz bilgiler ve gözlemlerimiz temelinde, kırsal peyzajların kültürel kodları ve dönüşümü, kültürel değişimle ilişkilendirerek ele alınmaya ve koruma önerileri geliştirilmeye çalışılacaktır.”

Bilimsel çalışmalar, başvurulacak değerli kaynaklardır. Toplum kalkınmasında, katkıları olacak verilerdir. Sinop için önemli olan bu çalışmayı, okurlarımız ve üyelerimizle paylaşmak  istiyoruz. Tamamı ekteki PDF dosyasındadır.

Aşağıdaki linki tıklayın.

PDF ALPY TRL

Alpay TIRIL, 2016 3. HALKBİLİM ödülünü alıyor

2018 BİLKE 4.HALKBİLİM ÖDÜL TÖRENİ konuşmacı: Alpay TIRIL

 

Etiketler: , ,

SİNOP’TA BUDANIK PEHLİVAN

GERZE KÖYLERİNDE BUDANIK PEHLİVAN

Gerze’nin Tatlıcak köyüne gittiğimde köyün en yaşlısı Yusuf Pak ile görüştüm. Yusuf Dede 1913 doğumluydu. Buralarda hikayeler, destanlar var mı dedem, ne biliyorsun diye sordum. Ah Yusuf Dedem nur yüzü, ak- pak yüreğiyle bana bildiklerini anlatıverdi. İnsanlar yaşlanınca çocuk olur derlerdi. Bazı sevimli yaşlılar görmüştüm ama Yusuf Dede, bu söze yakışan en iyi örnekti. Küçük bir çocuk gibi sevimli, içten ve samimiydi. Buralarda bir Budanuk eşkıyası vardı dedi. Olayları, Yusuf Dede anlatırken kullandığı yerel ağzı bozmadan yazdım.

Bu gün genellikle doğu aksanı, Roman aksanı, Karadenizli aksanını biliriz. Ama Sinop köylerinin aksanını bilmeyenimiz çoktur. Hatta nedense yöre ağzı, küçümsenir de. Dede, köyünün yerel ağzı ile pehlivanın hikayesini anlattı. Anlattıkları gerçekten bir film senaryosu olabilecek zenginlikte. Kaybolmadan arşivlemek istedim. Belki bir gün TV dizisi, ya da sinema filmi olarak karşımıza çıkabilir umuyorum.

Anadolu’da göçler devam ederken, topluluklar arasında kahraman liderler oluşmuştur. Tarihi kaynaklar bu kahramanların zeybek, efe, anabacı, seymen ve pehlivan isimleri ile ün saldığını yazar. Bazen dağlarda, bazen ovalarda, bazen de kentlerde yaşarlar. Budanık da, Gerze köylerinde tanınan sözü geçkin, kılıcı keskin insanlardan birisi. Konuyu çevre köylerde de araştırdım. Hem pehlivan, hem de eşkıya adıyla anılan Budanık hakkında, birçok kişi ile görüştüm.

Köylere gelen toplayıcı kürtlerin yanında çocukları da olurmuş. Bir gün, Mehmet adındaki çocuklarını köyde bırakıp gitmişler. Mehmet’i, Tatlıcak köyünde Ustaoğulları denen sülale, çoban olarak yanına almış. Onu beslemiş büyütmüşler. Çocuk da Ustaoğulları’na hizmet etmiş, hayvanlarına bakmış. Köyde zengin birinin düğünü olunca, Mehmet’i götürmemişler. Zaten çocuğa Kötü Memet derlermiş. Hayvanların yanında ağlarken yanına ak sakallı biri gelmiş. Onu dinlemiş ve ben hayvanlarını beklerim, sen düğüne git, sırtın yere gelmesin demiş. İşte bundan sonra Mehmet’in kaderi değişmiş. Düğüne bir gitmiş, güreşe çıkmış. Başta, ortada karşısına kim çıktı ise hepsini yenmiş. Bundan sonra adı güreşte herkesi budadığı için Budanık olmuş.

Budanık, bir dönem yörede esmiş geçmiş. Sigara tablasını havaya atar ve anında silahını çıkarır vururmuş. Yörede jandarmanın sağlayamadığı adaleti, o sağlarmış. Uzun boylu, yakışıklı biriymiş. Çevresine zarar vermez, köylerin hepsine sahip çıkarmış. Asker kaçağı olduğu için Elma dağında yaşamış. Anlatılanlardan 1800 sonları ile 1912 yılları arasında ünlendiği, korkusuzluğu ile çevrede tanındığı anlaşılıyor. Boyabat’ta ya bir subayın ya da bir yetkilinin hanımı ile arasında yaşananlar ölümüne sebep oluyor. Budanık ile hanım arasında yasak aşk mı yaşanıyor, yoksa Budanık mı hanımı rahatsız ediyor konu tam olarak açık değil. Boyabat’ta bu hanıma yaptığı yüzünden öldürüldüğü anlatılıyor. Yusuf dede onu Musala vurdu dedi. H.Hilmi ULUĞ’un anılarında Musa konusu geçiyor ve bilgiler birbiri ile örtüşüyor.

Hikayenin özeti bu. Kaynak kişilerin ayrıntılı anlatımları ile kafamızda kişiye ait bir karakter oluşuveriyor. Önce Yusuf Dede, sonra Mevlüt Özay amcanın anlattıklarını olduğu gibi aktarıyorum.

YUSUF DEDE BUDANIĞI ANLATIYOR 

 “Babam askerde savaşlara katılmış, o zaman ben köyde anamın karnındaymışım. Babam Çanakkale savaşında iken 1,5 yaşındaymışım anamı emerimişim. Askerliğimi Ovacık Tunceli’de Atatürk’ünen yaptım. Anaaaaam Atatürk’ü görmemi, gördüm. Atatürk’ünen Menderes de varıdı. Menderes subayıdı. İsyan varıdı urada. Atatürk’nen Aliboğazı, Kutuderesini 3,5 ay gezdik Atatürk yanımızda meccaralara bindi de gitti. Koca Adana gibi atlara bindi, bizi Aliboğazına bıraktı Ankaraya gitti.

 Eskiden köylere toplayıcıla gelüdü, onlara kürtle derle. Çocuklarını bırakıvemişle. Ustaoğulları çocuğu alıyola büyütüyola besliyola. Yetim çocuğa, aşağı git kötü Memet, yukarı git kötü Memet diyola. Adı Mehmet’miş. Evi, yeri, yurdu, kimsesi yok, fakir. Yaylada 600 koyunun yanında çobanlık ederimiş. Anası da yok, babası da bunlar esas toplayıcı kürtümüş, Tatlucaklu Ustaoğullarına karışmış.

Bi gün herkes zengin bi düğüne gidiyo, biz düğüne gidiyoz koyunlara iyi bak diyola. Ben nesine bakacam, ben de düğüne gidecem diyo. Sen gidemezsin ne yapacan, güreşemiyon edemiyon diyola. Ottuğu yerde ağlarıken öteden ermişlerden birisi geliyo. Adam açmış, meğer adama kimse yemek vememiş. Memet ona azığından veriyo. Adam oğlum niye ağlıyon diyo soruyo. Sarnıçta bizim akrabaların düğünü va, gidemedim amca diyo. Oğlum güleşiyon mu diyo? Yok, güleşmiyom, seyredecedim diyo. Hadi oğlum sırtın yere gelmesin,  ben koyunlarını güderin sen git diyo, Memedin de sırtını sıvıyo.

Memet biyo oraya gidiyo ki orta güleş soyunmuş hemen ortaya çıkıyo. Ulan sen koyunları kime bıraktın diyola. Siz karışman diyo soyunuyo, ortayı alıyo, başı alıyo. Bi kere urdan kalktıysa başa ne kodularsa alın gelin, ben koyunların yanına gidiyon diyo. Geliyo adamın yanına, adam oğlum nasıl ettin diyo. Böyle böyle diye anlatıyo. Enükle köpekle her yanda ama o adama sarmıyola, sonra adam ordan kayboluviyo, geçip gidiyo. İnsanla düğünden geliyola, hani koyunları kime bıraktın nerede o adam diyola. Sizi mi bekleyecek gitti, u adam duru mu diyo. Undan sonra Kötü Memede güç kuvvet yetmiyo. Güleşte herkesi budaduğu için ona Budanık diyola. Budanığın oğlunun 1327 doğumlu olduğunu biliyon. Benle yaşıttı. Babası onun doğduğunda kaç yaşındaydı bilmem.[1] Ustaoğullarının yanında çoban duruyo ya, Ustaoğullarının yanında bir kız varmış kızı veriyola buna. O kıza da tebdil mekan yaptırdı diye kız Budanuğa yer bağışlıyo. Hiç bizim buralılara benzemezdi. Kafası uzun cura gibiydi. Öyle derle.

Ben bilmiyom Budanığı anadın mı, Budanuk orflü adam pehlivanımış. Burda Suco’nun atları kayboluyo. Sucoğ Hamidin. Geliyo budanuğa, pehlivan diyo benim atla kaybolmuş, kolaçanladın mı ne tarafa gitmiş diyo. Boybat tarafına gitmiş 2 tene at diyo. Bunla atlara biniyola, aha şura aha bura derken Çoruma giriyola. Biri varımış orda patron emme kadun, böyle bir apartuman yaptırmış, atların numarasını o alıyomuş. Şimdi neyse oğlum diyo çocuğun birine kimin bu konak, emce biz bunu söyleyemeyüz diyo. Bizi diyo muhakkak birden öldürüverü. Ula bu kimimiş diyo Budanuk da korku yok, eyy 6 tane köpek va evin önde diyo. Falan kişi diyo hahahayt diyo Budanuk, er kişisi geldi. Sonra uzatıyo tüfeği, ulan bu karı diyo benden zaptedli diyo. Bana falan bey derle diyo kadun, bana da budanık pehlivan derler diyo. Bunla orda anlaşınca kahve mahve içiyola nereye gidecez diyola, bizim atla kayıp. Atlarınızı bilebilümüsünüz diyola, bilürüz diyola. Şu at benim diyo, biliyo atın sabı. Şindi neyse 2 candırma, candırma varmış ötede. 10 dakka istirahat oğlum diyo yüzbaşı. Onları otutturuyo. Eyyy kıymatlu allahım diyo candırmala, bi sivil gelsin de bu kadar candırma alamaduk atları, oturam da izini kaybetmiyem bunun diyo. Sust diyo yüzbaşı öyle demen oğlum diyo, bi candarma katıyo atın sabına. Aşada Kürtlerin yanına gidiyola, kürtle bi çekip patakladımmıydı aman yarabbim bi görsen duman alıyo ortalık. Pehlivan, yüzbaşı bey allahaısmarladık diyo. Mavizeri alıyo eline böyle giderken söz sabı garı da ey Budanuk pehlivan geliyo aha şimdi işimiz b.k diyo. Urdan neyse geliyo urıya, hey avradını bilmem naptığum cinganları diyo, döğersiniz candarmayı ha diyo aha şindi beni döğün de göriyin diyo. Alttan alıyola, Budanığı çadıra otutturuyola, kave içiriyola, çay içiyola. Aha diyola al sana 5 tane at. On dene katacaz diyola. Yalunuz edebinlen dur bize bir şey yapma diyola. Tamam 5 dene at alıyola, ordan geliyola jandarma alayına artık urdan geçip geliyo köye. Kastamonu’da çatlatıyo birini, birini de bilmem nerde çatlatıyola atın. İkisini çatlatmışla, ötekinleri almışla gelmişle. Sucoya vermişle. Budanuğun kimseye zararı olmazımış. Sinoptan yukarısı, Boybattan aşağısını Tilkilik bile elinin içinde böyle, evlat gibi bakarımış. Hiç bi kötülüğü yoğumuş.

Bunu Sarımsak camisinin yanında Musala vurdu. Budanuğu vurdula, boynuna zincir takıp katırlarla sürüye sürüye götüdüle. Gerzeye götüdüle, musala vurdu. O zaman Gerzede söz sabı onlarıdı. Budanuk cumhuriyertten evvel vuruldu. Cumhuriyet kurulduktan keri yolu mu var vurmak. Bi karının Boybatta belini kırdı da işte o valinin karısı mıymış ne işte bu ondan azdı. Kadun kötülük mü yapıyodu bilmem ben nebileyim.

Budanığın kardaşına Kurt Dede derler. Seyin ağa adı.  Kurt dede kol gibi bi adam dedeminen İskilip’e tuza gitmişle. Tuza gidince atları salıviyola, biyo gidelleki ula nereye gidiyon dön geri. Geliyola. Napıyonuz siz, biz tuza geldik gölü görmeye geldük diyola.  Hani sizin gölüğünüz diyola, emme bunnarı salmıyola. Ben budanığın kardeşiyin diyo Kurt Dede, ben de buranın kahyasıyım diyo urdaki. Aslı vamı diyola, va diyo. Budanığın çıktığı yerden çıkmamış mı bu diyola. Salmıyola bunları. Hiç benzemezimiş Kurt Dede Budanuğa. Hepisini cenabı Allah aynı mı yaratıyo. Unla gelmeyince tuzcu bunla nerde kaldı diyo arıyo. Eğer tuzcu olmasa vallaha vemiyolarımış atları.

[1] Budanığın çocuğu olduğunda yaşı 25 olsa kendisi 1888 yılında doğmuş olabilir.

Mevlüt ÖZAY’IN anlatımı daha sonra yayınlanacak…

Yaşar Sarıkaya, Bir İnci Memleketim,sayfa 124- 132


 

15 Ağustos 2019-BİLKE ARAŞTIRMALARI

BAŞSÖKÜLÜ MEVLÜT ÖZAY’DAN BUDANIK PEHLİVAN

Sarnıçta bi çığırtma düğünü oliye. Bu kaşın ağaları düğüne gidiye. Bu Budanığı da yaylada bırakıyala. Bi kocakarı nine varımış, onu da bırakıyala. O arada bi ihtiyar geliye. Oğlum bana ekmek ver diye. Ninem va diye, eğer verise getiririm diye, adama ekmek veriye. Güleşe gidiye, ortadan baştan bi peşrev ediye, işte adam diyala yukardan geldi Tilkilikten, ortalığı budadı gitti. Kim bu diye soruyola, Budanuk diyala.

Budanığın oğlunu görmeye ağanın biri gitmişte, yok canım demiş gittiğine pişman olmuş, oğlunu beğenmemiş tipsiz bi şeyimiş, Budanık gibi değilimiş ki. Budanık cigara tablasını havaya ukarı atarımış, belinden tabancayı çeker düşmeden vururumuş. Buralarda namus edep çalma çırma hiç bi şeyini duymaduk. Yalnız Boyabatta bi yüzbaşının atı kayboluyo, atı cingit Kürtleri alıyala, Kastamonuya bi ovaya götürüyala. Yüzbaşının hanımı Budanığa mektup yazıya. Memet bey şu şekil diye falanlar atımı aldı, bana atımı alıve diye. Ordan Budanık atına bindiyse Boyabata varıya, eşkiyanını alıya tabi. Kastamonuya bi karakola varıp derki, yüzbaşıya bana bi tüfek ver. Ben Kürtlerin oraya inecem, orda Boyabat’ın atı var, bu atı alacam. Yahu sen yalnız nasıl alacan, ben bi manga candarma ile giremiyem oraya diye. Sen bana bir tüfek ver ben giderin diye. Şindi buna bi tüfek veriye dürbününen onu takip ediye. Budanık iniye ovaya, çadırda hep oturularmış kürtle. Muhtarları da bayanımış. Muhtar bir düdük çalıya içtimaya geçiriyo. Sinaplu Mehmet Bey geliye diye. Tabi Budanık geliye, bütün merasim ona karşı duruyala. Ağırlıyala, bunun kahvesini çayını veriyala. Atı veriyala, bi de tay bahşiş ediyala. Ama yüzbaşı boyna dürbününen bakıya, takip ediye. Budanık ata biniye tabi öteki atla peşinde geliye karakola. Şu emanetini al diye tüfeği veriye. Ya bu tüfek de senin olsun Mehmet bey diye. Sağa diye daha tüfek de veriyin ben. Hadi Allah işini rast getirsin diyala, ordan geliye işte. O geliş bayan mükafatın ne diye soruye. Afedersin bayana kötülük yapıye. Budanığın ölümüne sebep u oluye. Beyine mektup yazıye hanım, o zaman ordan devlet nasıl bir emir vediyse, buradan topluyola gayri.

Hadi size mevki verecez kaymakamlık verecez diyelek bizim buradan bu mahalladen esfeli diye bi mahlleden şapşak diye bi arkadaşları var yanında. Ulan Memet Bey diye seni bu zamana kadar savundum diye, gel teslim olmayalım af çıkacak yeniden diye. Bize bi kaymakamlık emri geldi diye Budanık.  Yok diye bizi avlıyala diye, inad ediye. Tabi urda bi binek taşı varmış u Tilkilikte mi Sarımsakda mı bilmem, binek taşına binerken bacağı titremiş Memet Beyin. Şapşağın ismi Sali imiş, ulan sali demiş bi iş var. Gene seni ölene kadar ben savunurum demiş Sali, varıvar. Biz gurban gidiyez demiş. Şimdi bizim Memet Ali de var içlerinde çiğdem, u gaçmış. Yaylım ateşine tutuyala. 15- 20 jandarma. Bizim bu mahalleden şapşak müdafaa ediya emme, ne kendini kurtarabiliya ne onu. Budanuğun bundan başka bi kötülüğünü işitmedük.

Halkbilim araştırmaları- Derleme çalışmaları -2007 çekimleri ve söyleşileri

Y. SARIKAYA Bir İnci Memleketim, s: 133-134

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

KOCA BİR ÇINAR GÖÇTÜ

Rasim ALCAN, 1944 yılında Köy Enstitüsünden mezun oldu. Kendi köyümde öğretmenlik yapmak istiyorum dedi ve Gerze-Tilkilik köyünde okul açıldı ve köyde göreve başladı. Başarılı öğretmenlik hayatını çeşitli köyler ve illerde sürdürdü. Değerli öğretmenimiz 08.10.2018 günü ebediyete göçtü, koca çınara Allah’tan rahmet yakınlarına ve tüm köylülerimize sabır diliyoruz.

 

Onu, 1944- 45 öğretim yılında okul öğrencileri ile   birlikte çektirdiği fotoğrafta görüyoruz.  

Rasim Alcan, 1934 yılında okumak için Gerze’ye gider. 5 yıl Gerze’de, 5 yıl da Kastamonu Göl Köy Enstitüsünde okur ve öğretmen olarak Tilkilik köyüne geri döner. 1944 yılında köyde ilkokul açılır ve göreve başlar. Rasim ALCAN, köylüye ve öğrencilere çalışma, meslek sahibi olma kapılarını aralar. Ektiği tohumlar, daha sonraki yıllarda filizlenir.Yüksek bir dağ köyü olan Tilkilik’te, okul açıldıktan sonra değişim başlar.

Bu fotoğrafta olan öğrencilerden biri de babam Cafer Sarıkaya’dır. Babam okuma yazmayı çabuk öğrenir ve kente gidip iyi okullarda öğrenim görmek ister. Hayatına yön veren okul, bizim de geleceğimize yön verecektir.

“1940-1944 yılları arasında, Fillah’ın Osman Olgunsoy Tilkilik’ten küçük yaşta Sinop’a gelir. Adada çobanlık yapmaya başlar. Osman Olgunsoy, Korucuoğullarının yanında çobanlık yaparken köye mektup yazar. Bu mektubu okutmak için annesi Cafer’in evine gelir ve Cafer mektubu okur. Mektupta yazılı olan Osman Olgunsoy’un adresini bir kenara not eder ve henüz 13 yaşında iken köyden kaçmayı planlar.

Babam Cafer Sarıkaya, okula gitmek ve tahsil yapmak istemektedir. Bunun için şehre gitmeyi kafasına koymuştur. Arkadaşı, Gofgof Ali’nin oğlu Osman’ı da beraber kaçmaya ikna eder. Osman, köyde ilkokula gitmek istemez, babam da okula gitmek ister. İkisi farklı amaçlarla birlikte köyden Sinop’a kaçarlar. Köyden yürüyerek Sinop’a yolculuk başlar. Akşam olur, Sinop yakınlarındaki Çiftlik köyünde bir ailenin samanlığında geceyi geçirirler. Samanlığın sahibi de onların köyünden gelen Emin’in Ahmet’tir. Onlara “oğlum sakın ateş yakmayın “ diye tembih eder. Ertesi günü sabah olunca, tekrar yürümeye başlarlar ve Sinop’a ulaşırlar. Adada çobanlık yapan arkadaşları Osman Olgunsoy’u bulurlar.

Babamın ilk Sinop’a geliş hikayesi 1944- 45 yıllarına rastlar. Gofgof Ali, birkaç gün içinde oğlunu almaya gelir ve köye geri götürür. Babam ise adada Hacı Asmakaya Hasan Ağanın yanında çobanlık yapar.6 ay sonra dedem Mekkenin Şuayıp oğlu Cafer’i almaya gelir ve babamı köye götürür. Babam köyde 2 sene okula gider. Daha sonra, babamın 2. Sinop macerası 1953 yılında askerden terhis olunca tekrar başlar. O zaman adaya Amerikan Radar Üssü kurulmaktadır. Babam Radar Üssünde çalışmaya başlar. 1956 yılında ailesini de yanına alır.”(*)

Dünya hayatı bir ömür. Doğanın maddesel yapısı değişir ve sonlanır. Değişim ve sonlanma bütün canlıların hayat akışının gerçeğidir. Gezegenler zamanı dolunca söner, nehirler dolar taşar ve sonra kurur. İnsan da bir var, bir yok olur.

Rasim ALCAN, iz bırakarak göçenlerdendir. Nur içinde yat babamın öğretmeni. Seni unutmayacağız.

              Ayşe Yaşar SARIKAYA

 

(*)-Memleketim Tilkilik, sayfa:72-73, Y.Sarıkaya

 

 
Yorum yapın

Yazan: 09 Ekim 2018 in Eğitim

 

Etiketler: , ,

KÖYLERDEN BİLMECELER

“1972 1973 yıllarında, Gerze ve Dikmen köylerinde derlediğim bilmecelerdir. “İsmail ERSOY

Dikmen Çorak Köyü ÖZCÜ ailesinin keçileri 

Sinop toprağı, Sinop kili, köylerdeki arkeolojik değerler, yerel fiiller gibi bir çok alanda çalışmaları olan Sayın İsmail Ersoy ile BİLKE iyi ki tanıştı. Lavanta, kekik tarımı ve ihracatı ile ilgili söyleşimiz okurlarımızın çok ilgisini çekti. Bu uygulamaların Sinop köylerinde yapılması için, Tarım İl müdürlüğü ve diğer ilgili kurumların dikkatini çekmek istedik. Faydalı olmasını umuyoruz.

Yeni yazımız, İsmail Ersoy’un Sinop köylerinde mesleki çalışmalar yaparken derlediği bilmeceler. Okurlarımız için önce bilmeceleri yazdık. Cevabını, yazının sonunda CEVAPLAR bölümünde bulabilirsiniz.

Bilke, kaybolan kültürlerle ilgili, ZAMAN VE BİLİNÇ konusuna dikkat çekiyor. Bu gün, toplumun eskiye göre daha kaliteli ve insanca yaşayıp yaşamadığını kültürlerin zaman yolculuğunu izleyerek anlayabiliriz. BİLKE, bu nedenle konuyu HİKAYE etmek yerine, bu hikayedelerdeki BİLİNÇ yolculuğunun anlaşılmasını önemli buluyor. Kendini tekrar eden siyaset anlayışının, toplumsal bilince etkisinin neler olduğunu görmemizi istiyor. Eğitim- ekonomi- sağlık- kültür ve daha bir çok alanda, toplum için doğru aşamalar kaydedecek projeler ve sonuç odaklı çalışmalar yapılmasını sağlıklı buluyor. Köydeki kazanımlarımız da değerli, kentteki de. BİZ HEP BİRLİKTE BİZİZ.

İŞTE BİLMECELER:

1-

Gidiyorum heyimden

İzin aldım beyimden

Bu kuşlar ne kuşudur

Yem yiyor göbeğinden.

2-

Bizim evde Ali var

Tepesinde gülü var.

3-

Kadayıf ,kadayıf

Bizin hanım çok zayıf

Zayıflığına yanmıyorum

Gözünün teki kayıp.

4-

Alçacık dallı

Yemesi ballı

5-

Dağdan gelir tatarina

Ben onu tutarina

Ayakları lisa lisa

Kendisi tombalisa.

6-

Altı mermer,üstü mermer

İçinde bir gelin oynar.

7-

O yanı kaya,

Bu yanı kaya

İçinde ,sarı maya

8-

Şu kayada kıvrım bağcık yuvası.

9-

Otuziki gözlü,

Miskin yüzlü.

10-

Ak leylek,kara leylek

Tek ayak üstünde duran leylek.

11

O yana pat,

Bu yana pat

Git ,

Kapı dibine yat.

12-

Gece harman gibi

Gündüz orman gibi

13-

Dağa gider uzalır

Eve gelir büzelir.

14-

Dağdan gelir,dak gibi

Kolları,Budak gibi

Eğilir su içmeye

Bağırır Oğalak gibi

15-

Buradan attım hızınan

Yedibin yıldızınan.

16-

Benim bir oglum var

Biri bana bakar

İkisi biribirine

17

Bahçede biter,makina büker

Akşam sabah ,el yüz öper

18-

Bizim eve kadın geldi

Siz kimsiniz dedi

Beni bilmeyen

İçinden çıkanı yesin dedi.

19-

Çıt çıtan ağacı

Çıta pıtan ağacı

Kırmızı değnek

Trabuzon ağacı

20-

Benim bir atım var

Her şeye konar

CEVAPLARI:

1- DEĞİRMEN

2-KANDİL-LAMBA

3-DİKİŞ İĞİNESİ

4-ÇİLEK

5-KAPLUMBAĞA

6-DİL

7-YUMURTA

8-KULAK

9-ÇARIK

10-KAPI

11-SÜPÜRGE

12-YATAK

13-ZİNCİR

14-GEYİK

15-TÜFEK

16-OCAK

17-HAVLU

18-TENCERE

19-KİBRİT

20-İSİM

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Etiketler: , , ,