RSS

Kategori arşivi: Haberler

günlük haftalık haberlerimiz

fink nedir bilir misiniz?

13.04.2024-Mine Dönmez ÖLÇER

1950’lerin başıydı. Anamur’un dağ köylerinde ormanlardan geçimini sağlayan köylülere yasaklar getirilmişti. Orman alanı ve köylülerin kullanım alanları arasında belirsiz bir sınır vardı. Yıllardır geçimini orman ekonomisine bağlayan köylüler, artık keçilerini ormana sokamıyor, kıraç topraklarda tarıma zorlanıyordu.

Not: Aşağıdaki resim Fikret Otyam’ın Kara Çukur köyünde 1966 baharında çektiği bir fotoğraftır.

Ama onlara verilen topraklarda ne buğday, ne de arpa ekimi yapılabiliyordu.

Bu topraklarda sadece fink denilen yabanıl bir bitki ekilebiliyor, köylüler bolca bulunan bu ekini, hem kendileri hem de hayvanları için kullanıyorlardı.

Aç kalmamak için yıllarca topraklarına fink ekmek zorunda kaldılar. Aslında fink, öldürmeyen ama sakat bırakan siyah bir tohumdu. Ancak hayatta kalmak için insanlarının fink ile beslenmekten başka çareleri yoktu.

Fink ayak damarlarında çekilmeye, zaman içinde ayaklarda deformasyon ve sakatlanmalara yol açıyordu. Köylerde zamanla sakatlar çoğaldı ve topalların çoğunlukta olduğu köyler oluştu. Finkin etkisi genellikle kadınlarda görülmüyordu. Bu nedenle yıllarca kadınlar finkli yemekler pişirdi, erkekler de bu yemekleri yedi.

Sonraları insanlar finkin farkına vardı. Kadınlar yemek yaparken finki yemeklere sakatlık dozunu ayarlayarak daha az katmaya başladılar ama dozlar gene tutturulamadı, sakatlar çoğaldı. Hem hayvanlar hem de insanlar sakat kalıyordu.

İnsanlar finkle yaşamaya alışmış, zaman içinde kaderlerine boyun eğmişlerdi. Kendilerince faydalı bir yönünü de bulmuşlardı, sakat kalan erkekler iki yıllık askerlik görevine çürük çıkıp gitmiyor böylelikle köyde kalıyorlardı.

Finke direnenler içinse tek çare Anamur’a gidip zor şartlarda yeni bir hayat kurmak, ya da alınan fitrelerle geçinmeye çalışmaktı.

Bu durum ta ki, bir gazetecinin (Fikret Otyam) 1966 yılında Kara Çukur köyüne gelip, köylülerle ilgili bir yazı dizisi yapana dek devam etti.

Bazen insanlar içinde yaşadıkları duruma alışırlar ve onu hayatın vazgeçilmez bir parçası olarak kabul edip, onunla yaşamaya devam ederler.

Çevrelerine olağanüstü kötü şeyler oluyordur ama kanıksadıklarından farkına bile varmazlar. Tepki gösterenleri zorla sustururlar. Önce alay ederler, sonra kızarlar, sonra da gerekirse cezalandırırlar.

Durumun farkında olanlar için iki yol vardır. Birincisi çekip gitmek, tıpkı Kara Çukur köylüleri gibi başka yurtlarda dilenmek ve mutsuz yaşamlar edinmek, ikincisi ise kalıp mücadele etmek.

Ta ki diğerlerinin de yaşadıklarının kaderleri olmadığına inandırana dek.

Mine Dönmez Ölçer

 
Yorum yapın

Yazan: 13 Nisan 2024 in Bilinmeyenler, Haberler

 

Etiketler: , , , , , , ,

BAŞSIZ UZAY ADAMI VAKASI

01.10.2023- Mehmet MOLLAOSMANOĞLU- Dünya Uygarlıkları

1973 yılında Van’da Urartulardan kalma olduğu düşünülen bir heykel ele geçirilir ve İstanbul Arkeoloji Müzesine teslim edilir. Fakat her nedense eser sergileneceğine, tam tersi kadife bezlerle sarılıp sarmalanıp kaldırılır. O zaman Türkiye’de yayımlanan ‘Bilinmeyen’ dergisi bu durumu konu eder. Çünkü bir roket içindeki başsız astronot heykelidir sözkonusu olan. Olay Alman dergilerine de yansıyınca dünyanın en tanınmış Sümeroglarından Zecharia Sitchin’in ilgisini çeker. Bu esnada ünlü Alman dergisi Magazin 2000, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne bu eserin neden sergilenmediğini sorar. Gelen yanıt şöyledir:

“Heykel, ait olduğu dönemin tarzını yansıtmıyor, bir uzay kapsülünü andırıyor olsa da elbette o zaman böyle şeyler yoktu. Dolaysıyla heykelin sahte olduğunu düşünüyoruz.”

Dergiye verilen bu yanıtla daha da meraklanan Zecharia Sitchin, sırf bu heykeli görmek için İstanbul’a gelir. O zamanın Arkeoloji Müzesi Müdürü Dr. Alpay Pasinli ile görüşür. Müdür heykelin sahte olduğunda ısrar eder hatta alçı kalıba dökülmüş olabileceğinden bahseder. Bilim adamının ısrarıyla heykel getirilir. Sitchin evirir çevirir ve sorar, “Alçı kalıba dökülmüş sahte diyorsunuz da alçı kalıpların birleşim yeri çizgisi olur hani nerede?” Müdür, malzemenin hafif olmasını örnek gösterekek bu başsız astronot heykelinin alçı ile mermer tozu karışımından yapılma ihtimalinin yüksek olduğunu ve muhtemelen bir şakacının işi olduğunu söyler. Sitchin küçük heykelciklerin yumuşak kayalardan yapılmasının normal olduğunu, sert taştan küçük heykel yapılmasının imkansız olduğunu iddia ederek karşı çıkar. Devamında Z. Sitchin, tarihçi ve Sümerolog olduğu için buna benzer yüzlerce heykel gördüğünü iddia etse de müdür, bu işin sorumluluğu gereği dünyada benzer başka örnekler olduğunu görmeden sergilemeyeceğini söyler… Sitchin’de bir örneğin Meksika’da olduğunu ve resimlerini göndereceğini ilave eder.

Sitchin müzeden ayrılırken uyarmadan duramaz, “Elinizde Giza Piramitlerinden bile değerli bir nesne var, bunu görmek için yüz binlerce insan İstanbul’a gelirdi, siz saklıyorsunuz…” der.

Zecharia Sitchin ziyaretinin ardından müzeye toparladığı dokümanları gönderir, Meksika’daki bir heykelle olan benzerlikleri gösteren belgeler ekler… Arkeoloji Müzesi’nin müdürü Dr. Pasinler ikna olur veya inisiyatifini kullanır ve Ekim 1977 tarihinden itibaren heykel müzede sergilenmeye başlar. Fakat bu durum uzun sürmez, Dr. Pasinler’den sonra gelen müdür heykeli sergiden kaldırır ve kadife kutuların içindeki karanlık yuvasına geri yollar. Çünkü Urartular zamanında astronot olamayacağına göre heykel kesinlikle sahtedir. (Neden konuya açıklık getirecek karbon testi veya benzeri testler yapılmaz ya da özellikle mi yaptırılmaz, bu da benim merakım! Bir de, 2003 yılında Zaman gazetesinde çıkan bir haber yukarıdaki gelişmeleri haberleştirerek aslında heykelin 25 yıllık olduğunu müze müdürünün ağzından söyler ama bunu ispat edecek bir belge ortaya koymaz.Zaman gazetesinin bu haberi bir kaç blok sitesinde tekrarlanır ama dediğim gibi kuru bir iddiadan öteye gidemez hatta yasak savar bir hali vardır.)

Dünyanın pek çok yerinde tarih öncesi devirlerden kalma ve günümüze kadar ulaşmış, uçak-helikopter-uzay adamı heykelleri bulunur ve bunları sergileyen müzeler para basmaktadırlar. Bu gerçeğe vurgu yapan Zecharia Sitchin hayretler içerindedir ve tanık olduğu bu garip olayı ‘The Earth Chronicles Expeditions’ adlı kitabında anlatır. (Türkçe çevirisi de var: Dünya Tarihçesi-Ruh ve Madde Yayınları)

Z. Sitchin’in söz konusu kitabında dikkatimi çeken bir detayı paylaşmak istiyorum (Her ne kadar direk bu konuyla alakalı olmasa da…): Sitchin kitabının başında “…Müttefiklerin saldırılarını savuşturmayı başaran Türk General Mustafa Kemal Atatürk, modern Türkiye’yi kurarak yirminci yüzyıla taşıdı…” der. Daha sonraki bir paragrafta buna rağmen ülkede hâlâ yirminci yüzyıla entegre olamamış zihniyetlerin bulunduğunu ve bunların Atatürk’ten hazzetmediğini anlatır. Ve konuyu bu heykel meselesine getirir…

Mehmet Mollaosmanoğlu- ALINTI

BİLKE YORUM: Gizem, insanı etkileyen, kendine mıknatıs gibi çeken güce sahip diyebilir miyiz ne dersiniz? Konunun gerçekliği zamanla mutlaka bilim insanları tarafından aydınlatılacaktır. Göbeklitepe de gizem doluydu, şimdi dünya tarihine ışık tuttu.

İnsanlık, dinsel, mitolojik, spritüal yaklaşımlara tarih boyu hep ilgi duymuştur. Esas olan, önce kendini keşfetmeli, bilişsel yolculuğuna AKIL ve HİS eşliğinde VİCDAN sahibi olduğunun bilinciyle çıkmalı. Her yerde böyle yolculuk yapalım ve yapanlarla karşılaşalım dileklerimizle.

 
Yorum yapın

Yazan: 01 Ekim 2023 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , , , ,

SİNOP’TAN BİR ERKAN TURAN GELDİ GEÇTİ

24.09.2023-A. Yaşar SARIKAYA

O’nu her yerde görmeniz mümkündü. Sinop için yapılan her organizasyonda, kuruluşlarda, açılışlarda, toplantılarda, gösterilerde ve seminerlerde. Şairler ve Yazarlar derneğinin kuruluşu için harcadığı zamana tanığız bizler. 15 Eylül Atatürk’ün Sinop’a geliş etkinliklerinde konser organizasyonunda çok koşturmuştu. Kurum amirlerini ilk o ziyaret eder, kendisine her kapı açılırdı.

Zeytin Projemizin toplantılarına katıldı ve bizlere gönül desteği verdi. Kültür Müdürlüğü Salonunda akademisyenlerin hazırladığı sergide beraberdik.

Foto: Sergide aramızdan ayrılan C. ÜNAL ile birlikte

Toplantılarda, babacan tavırları ile hep birleştiriciydi. Yeri doldurulamayacak bir insandı Erkan TURAN. Kendine özgü davranışları ile Sinoplu herkesle iletişimi vardı. Hep” herkes benim akrabam, dedemiz Ali Başoğlu” derdi.

2022 Bilke Halkbilim Ödülleri kapsamında, Yönetim Kurulumuz E.TURAN’I ONUR ödülüne layık gördü.

Kendisini rahmetle yad ediyoruz, ruhun şad olsun değerli insan.

 
Yorum yapın

Yazan: 24 Eylül 2023 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , , ,

AFİYET SIDDIKİ

19.08.2023- BİLKE

“Adı Âfiyet Sıddiki, otuz yaşlarında, Pakistanlı bir nöroloji uzmanı, Harvard’dan fahri diploma almış tek doktor, çeşitli üniversitelerden 144 fahri diploması var, sinir sistemi alanında birçok üniversitede çalışarak diploma almış. Tıbbı ve nörolojiyi ABD’nin en önemli üniversitelerinden biri olan Massachusetts Teknoloji Üniversitesi (MIT)’nde tamamladı, annesi, kardeşleri ve kocası da tıpçı.”

KRİTİK ÇALIŞMASI CIA’E SIZDIRILDI

“Kritik çalışmasını Amerikalılara duyuran kocasından ayrıldığı için üç çocuğu da yanında kaldı.”

O ÇALIŞMA NEYDİ?

“İnsanları biyolojik silahların tahribatından koruyacak bir orijinal program üzerinde çalışıyordu, bu programın başarılı sonuçlanması ABD’nin milyarlarca dolar sarf ettiği bu silahları etkisiz hale getirecekti.”

CIA ALMAK İSTEDİ

“ABD istihbâratı kendisine “programı sonlandırması ve geldiği noktaya kadar olanı büyük bir meblağ karşılığında satın almayı” teklif etti, o, “henüz bitirmedim” diyerek teklifi reddetti.”

PAKİSTAN’DAN KAÇIRILDI

“ABD istihbaratı, asılsız ve delilsiz olarak onu el-Kaide ilişkisi ile itham ederek üç çocuğu ile birlikte ve Pakistan’dan izin alarak kaçırdı, 2003 Mart’ından bugüne kadar zindanda.”

ERKEKLERİN KALDIĞI BİR HAPİSHANEYE KAPATILDI

“Onu, ABD-Afganistan’ın şöhreti en kötü olan Bagram Cezaevi’ne ve erkeklerin yanına hapsettiler. Koğuşu gardiyanlara ve diğer tutuklulara açık, gardiyanlar durmadan işkence yapıyorlar, mahkumların tecavüzleri sebebiyle onun çığlıkları gece boyunca kulakları tırmalıyordu.”

İŞKENCE YAPILDI

“Bir İngiliz gazetesinin (Yvonne Ridley) açıklamasına göre ona yapılan işkencelere değil bir kadın en güçlü erkeklerin bile dayanması mümkün değildi. New York’ta ilk mahkemeye çıktığında durumu içler acısı idi, yakalandığı sırada göğsünden yaralanmış doğru dürüst tedavi edilmemişti, böbreklerinden biri ve bağırsaklarından bir kısmı alınmıştı, ayakta duramıyordu, otururken de birilerine dayanıyordu, çok zayıf düşmüştü, vücudunda kanamalar görülüyordu. Yapılan işkencelerin birini şöyle naklediyorlar: Kur’an-ı Kerim parçalanmış, sayfaları yere serilmiş ve kanları akarken üzerinden yürümesi istenmişti, maksat diğer mahkumlara, onun kanı ile kirlenmiş Kutsal Kitab’ı göstermekti. Yakaladıklarında zerk ettikleri bir ilaç ve sonraki işkenceler yüzünden psikolojisi altüst olan, kaybolan çocuklarının acısıyla hayal görmeye başlayan, ruh ve bedeni acil müdahale ve tedaviye muhtaç olduğu halde buna izin verilmeyen mazlum Afiyet’in son durumu hakkında bilgiye ulaşamadım. Yapılanların dünya kamuoyuna ve bilgisine ulaştırılması her bilenin birinci vazifesi olmalıdır…

 
Yorum yapın

Yazan: 19 Ağustos 2023 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , , ,

AZİZ NESİN VE BABASI

12.09.2021-BİLKE

İnsana değer vermek, hayatta öğrenebileceğimiz en temel kazanımlardan biri. Her insan, AKIL sahibi olduğunun bilincinde olsa da, başkalarına tabi olmak yerine aklını çalıştırıp ona uysa.

Akıl sahibi olmanın bilincinde olma erdemine sahip olan insanlar, çalışır, okur, kendini geliştirir ve toplumun sorunları için neler yapabilirim endişesi taşırlar.

Aziz NESİN eserlerini okumayanlar okumalı. Onun hikayelerinde, herkes kendi yaşamından izler bulacaktır. Devlet çarkının hantal işleyişini, toplumun, ailelerin, bireylerin sorunlarını gerçek bir dille ve korkusuzca kaleme alan Aziz NESİN’İN babasına yazdığı şiir:

BABAM

Dünyaların en iyi babası benim babamdır
Düşmandır düşüncelerimiz
Dosttur ellerimiz
Dünyada tek elini öptüğüm
Babamdır
Kırkını geçtin adam olmadın der
Başım önümde dinlerim
Önünde tek baş eğdiğim babamdır
Sabahlara dek Kuran okur
Anamın ruhuna
İnanır ona kavuşacağına
Bana gâvur der
Diş bilemeden
Dünyada tek bağışladığı ben
Tek bağışladığım odur
Başım derde girdikçe bakar çocuklarıma
Bitürlü ölemiyorum der senin yüzünden
Çocuklar ortada kalacak
Ölemez kahrımdan benim
Yaşamak zorunda benim yüzümden
Gözlerindeki ateş bakışlarında söner
Tuttuğun altın olsun der
Çocukluğumu tek anlayan odur
Dünyaların en iyi babası benim babamdır

Annemin hiç fotoğrafı yok. Çünkü o dönemde kadınların resim çektirmeleri günah sayılıyordu. Babam da çok az resim çektirmiştir. 83 yaşında ölen babamın, şimdiki benim yaşımdayken (75 yaş) çekilmiş resmi.

AZİZ NESİN: 1915 doğumludur.

 
Yorum yapın

Yazan: 12 Eylül 2021 in Haberler

 

Etiketler: , , , , ,

TESTİ KIRILMADAN ÖNCE HOCA TEDBİRİ !

12.08.2021-BİLKE

Çocuğu suya gönderir ya hoca, testiyi kırma diye de bir şamar atar ya…

Hocanın bu öğretisini biliriz bilmesine de, ders alır mıyız acaba? Ne gördüklerimizden, ne yaşadıklarımızdan ders çıkarmadıkça, ardımızı felaketler de bırakmayacak. Sahile, derenin kenarına yüksek binalar dikilirken devletin ve belediyelerin bir yaptırımı olmayınca afetlere davetiye çıkarmak değil de nedir?

Bu yanlışlıklar artıyor ve ceremesini de halk çekiyor. Ayancık, Türkeli, Erfelek, Kastamonu GEÇMİŞ OLSUN. Yardım elini uzatan SİYAD, SİNDEF, BOYABAT, Sinop Halkı ve yardım gönderen herkese teşekkür ediyoruz.

Tersliği düzeltmek istiyorsak, bireyler olarak sorumluluklarımızın bilincinde olmalıyız. Derdimiz ortada, çare olacak yöneticilere ihtiyaç var. Felaket başımıza gelmeden önce çözüm yolları üretenlere ve tedbir zincirleri alanlara ihtiyacımız var. Salgın ve küresel ısınmaya karşı bilim adamları yıllar önce söylediler yazdılar. Nedense dünya getiri odakları duymadılar, duymazdan geldiler.

Halk olarak bilinçlenmek ve duyarlı olmak zorundayız. Biz bilinçlenmedikçe felaketler ve salgınlar ardımızı bırakmayacak. Güzel bir dünya, güzel bir Türkiye, insanların huzurla yaşadığı günler diliyoruz…

 
Yorum yapın

Yazan: 12 Ağustos 2021 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

SİNOP’TA SALEP ÜRETİMİ BAŞLADI

10.06.2021-Ayşe Yaşar SARIKAYA

2020 sonlarıydı, derneğimize email gönderildi. Sitenizdeki “20 eylül 2018″ tarihli söyleşiyi okudum. Lavanta, kekik, salep üretimi konusuna detaylı biçimde yer vermişsiniz. Bu konuda bize yardımcı olacak adreslere ulaşma konusunda sizden yardım alabilir miyiz” dedi, istekli bir girişimci.

Sevindim ve hemen cevapladım. Çünkü derneğimizin kuruluş amacı tam da buydu zaten. “Geleceğe Üretelim” ki toprağımız, havamız, suyumuz bozulmasın. Doğanın ekolojik dengesine bozucu değil, yapıcı katkılarda bulunalım.

Üretim konusundaki hassasiyetimiz sebebiyle akademisyenler, yerel üreticiler ve araştırmacılarla hep iletişim halinde olduk. Sitemizde de akademik çalışmalara sürekli yer veriyoruz. Girişimcilere ışık tutsun ve Sinop faydalansın diye.

Telefonlaştık, ilgili kurumlarla iletişime geçtik. Konu hakkında detaylı bilgiler öğrendik ve paylaştık. Serap GÖKGÖZ ve Serpil GÖKGÖZ, topraklarını değerlendirmek, çevrede model oluşturmak amacıyla kolları sıvayan iki kız kardeş. Kendileri ilgili kurumlarla ve işin uzmanlarıyla da görüştüler. 20 Mayıs 2021 tarihinde Gerze’de kendi tarlalarına salep ekmeyi başardılar. 50 metrekare alana, devletten %50 teşvik alarak işe başladılar.

Bu gün derneğimizde iki kardeş ile birlikte bir toplantı gerçekleştirdik. Yerel ürünler ve yerel gıda konusunda fikir alış verişinde bulunduk.

Türkiye’de ve Sinop’ta bu işleri yapan işletmelerin ve kuruluşların çalışmalarını masaya yatırdık. Sinoplu üreticiler ve girişimcilerle görüşmelerini sağladık.

Gökgöz kardeşlerin salep ektiği alan

İki kardeşe, girişimlerinde başarılar diliyoruz. Çalışan, üreten insanlarımız artsın. Toprağımızın kıymeti bilinsin. Teşekkürler Serap ve Serpil GÖKGÖZ…

 
Yorum yapın

Yazan: 10 Haziran 2021 in Haberler, sinop tarım

 

Etiketler: , , , , , , ,

PARA NELERİ SATIN ALAMAZ

26.04.2021-BİLKE

1- İÇ HUZUR

En iyi terapistlerden, yaşam koçlarından eğitim alabilirsiniz. Ama iç huzur asla bunlarla ilgili değildir. O kendinizi keşfetmek ile ilgilidir.

2- BİLGİ

Para kitap satın alabilir. Ama gerçek bilgi onu yaşamak ve deneyimlemek ile olur.

3- SAYGI

Çoğu lider, bilim adamı, sanatçı parasızdı ama saygındılar.

4- HAYALLER

Herkes hayallerini gerçekleştirecek şeyin para olduğunu düşünüyor. Ama para hayallerinizi gerçekleştirdikten sonra gelecek olan şeydir.

5- SAĞLIK

En iyi hastanelerde el üstünde tutulsanız bile yine de şifa bulamayabilirsiniz.

7- DOST

Para dalkavuklukta profesyonelleşmiş insanlar satın alır. Gerçek bir dost ise paranın alabileceği bir şey değildir.

8- AŞK

Aşk; bambaşka bir şeydir.

9- ZAMAN Para ile satın alınamayacak kadar kıymetlidir.

10- MUTLULUK

Eğlenceyi satın alabilirsin. Ama mutluluk ise gerçekte sizinle ilgilidir.😊Netten Alıntı

 
Yorum yapın

Yazan: 26 Nisan 2021 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , , ,

MELEK KIRICI ŞİİRİ

10.03.2021-BİLKE

Sinop sever, şiir sever, yazmayı sever güzel bir Sinoplu ile buluşturuyoruz sizi. Melek Kırıcı, Edebiyat, Roman, Şiir kategorilerinde eserler yazmış Sinoplu bir yazardır. Başlıca kitapları alfabetik sırayla;

1-Mahkum Mahfuz,

2-Sinope,

3-Üçüncü Sinema

Melek Kırıcı kitapları; Cevahir Yayınları aracılığıyla kitapseverlerle buluşmuştur.

Yazdığı şiiri, Sinop Cezaevi görüntüleri eşliğinde okuyan Melek KIRICI izliyor ve dinliyoruz

Kıbrıs’ta yaşayan Melek KIRICI’ ya çalışmalarında başarılar, hayatında mutluluklar diliyoruz. BİLKE


 
Yorum yapın

Yazan: 10 Mart 2021 in Haberler

 

Etiketler: , , ,

SUYUN HAFIZASI

02.03.2021-BİLKE

Su hayatın başlangıcıdır. İlk olması, sona kadar olacakların tamamını hafızasında sakladığına işaret eder mi bilmiyoruz. Şurası kesin ki, toprak hava su ve ateş canlıların varlık sebebidir. Önemli bir bilimsel çalışmayı paylaşalım:.

Fransız bilim adamı Dr. Jacques Benveniste, DNA hücrelerinin belli bir frekansta foton (ışık) yaydığını, farklı hücrelerin farklı frekansta titreştiğini, farklı titreşimdeki iki hücre yan yana geldiğinde yeni bir frekans oluşturup birlikte bu frekansta titreşmeye başladıklarını ve elektro manyetik dalgalar ile bir çağlayan yaratıp ışık hızında yolculuk ettiğini keşfetmiş. 1980’lerde başlattığı çalışmalarında suyun hafızası olduğunu anlamış. Suya bir madde ekleyerek bunu 1 milyon kez sulandırmış ve özel bir alet ile aşırı hızda karıştırarak o maddenin yok olacağını tahmin etmiş ama hala maddenin suda mevcut olduğunu görünce deneylere defalarca milyonlarca kez daha sulandırarak devam etmiş. Ancak ne kadar sulandırsa da suyun içine en başta eklenmiş olan maddenin yok olmadığını tespit etmiş. O zaman suyun yüklenen maddeyi bir şekilde hafızaya kaydettiğini anlamış. Bir başka deneyinde suya bir zehir yerine sadece zehirin frekansını yüklemiş ve aynen zehirin kendisi eklenmiş gibi içine koyulan sinekleri öldürdüğünü tespit etmiş.

Benvenistenin araştırmalarını şüphe ile karşılayan Queens Belfast üniversitesi Profesörü Madeleine Ennis Avrupa ülkelerinde yelpazelenen bir araştırma grubuna katılmış. Fransa, İtalya, Belçika ve Hollanda’dan oluşan ekip Profesör M. Roberfroid tarafından koordine edilmiş. Belçika Katolik Üniversitesinde, Benvenistenin kullandığı orijinal deneyin daha rafine edilmişini kullanarak, yapılan uygulamayla ilgili her dört laboratuardaki bilim adamları deney solüsyonlarının içinde ne olduğunu bilmeden çalışmışlar. Hatta tüplerin bazılarında sadece saf su varmış. Tüm deney bağımsız bir bilim adamı tarafından koordine ediliyormuş. Bu kişi tüm solüsyonları kodluyor ve bilgiyi topluyormuş ama deneylerde bil-fiil çalışmıyormuş, bu yüzden yalan ve dolana yer kalmamış. Yapılan tüm deneyler Benveniste’nin sonuçlarını desteklemiş. Benveniste buna karşılık “12 sene önceye, bizim başladığımız noktaya gittiler” demiş. Benveniste ayrıca “Biyokimyevi maddelerin yaydığı sinyal kaydedilip internet aracılığı ile dünyaya yayılabilir ve bu sinyal biyolojik hücreleri sanki gerçekte o madde varmış gibi etkileyip değişim yaratır” demiş.

Unutmayalım ki; insan bedeninin %85’i sudur. Düşüncelerimiz ve konuştuklarımız bedenimizdeki suya kaydedilir ve o kalitede yaşarız. Şeklimizi, sağlığımızı ve hayatımızı biz oluştururuz. Yaşam muhteşem bir enerjisel danstır, frekansların uyumu, birleşmesi, çatışması, iç içe geçmesi, aşağı-yukarı, sağa-sola, zıt yönlere dalgalanmasının dansı.

Masaru EMOTO
“İÇİNDE SU OLAN ŞİŞENİN ÜSTÜNE YAZILMIŞ VEYA SÖZEL SÖYLENMİŞ OLAN SÖZCÜKLER, DÜŞÜNCELER, SUYA ÇALINMIŞ OLAN MÜZİK VEYA OYNATILMIŞ FİLM İLE SUYUN YAPISAL ÖZELLİĞİ DEĞİŞİR.”

Yaratıcı Japon bilim adamı Emoto’nun çalışmasında somut kanıtlarla insanın titreşimsel enerjisinin, düşüncesinin, kelimelerin, fikir ve müziğin, hatta son yaptığı çalışmalarda suya oynatılan filmlerin dahi suyun moleküler yapısını etkilediğini ispat etmiştir. Su bu gezegendeki yaşamın kaynağıdır. Beden bir sünger gibidir ve hücre denilen, sıvı dolu trilyonlarca odacıktan oluşur. Yaşamımızın kalitesi sıvımızın kalitesi ile direk bağlantı halindedir. Su son derece uyumlu bir maddedir. Fiziksel şekli kolayca bulunduğu ortama adapte olur. Fakat değişen sadece fiziksel şekli değildir, moleküler şekli de değişir. Çevreden aldığı enerji veya titreşimler suyun moleküler şeklini değiştirir. Bu anlamda su sadece görsel olarak çevresel durumu yansıtmaz, aynı zamanda moleküler anlamda da yansıtır.
Bay Emoto görsel anlamda bu moleküler değişimi belgelemekte. Su damlacıklarını dondurup fotoğraf çekme kapasitesi olan bir karanlık alan mikroskobu altında inceliyor. Yapılan çalışmalar çevresel etkilerin suda yarattığı moleküler değişimi açıkça ortaya koymakta. Bay Emoto dünyanın değişik kaynaklarından alınan ve değişik durumlarda olan suyun kristalize şekillerinde birçok büyüleyici farklılıklar keşfetmiş. Akarsulardan ve kaynaklardan alınan su çok güzel geometrik şekilleri olan kristal desenler gösterirken, sanayi ve yerleşimin yoğun olduğu yerlerden alınmış kirli ve toksik su ile su borularında, depolarda bekletilen durgun su damıtılmış olsa bile kesin olarak şekilsel bozukluk ve rast gele oluşmuş kristal şekiller oluşturuyor.

 
Yorum yapın

Yazan: 02 Mart 2021 in Haberler

 

Etiketler: , , ,