RSS

Aylık arşivler: Haziran 2024

İNSANIN ESKİMİŞLİĞİ

18.06.2024-Günther Anders

1956’da filozof Günther Anders şu kehanet meditasyonunu yazdı:

Herhangi bir isyanı bastırmak için zorla hareket etmeye gerek yok. Hitler’inkine benzer yöntemler modası geçmiş durumda.

O kadar güçlü bir kolektif koşullanma yaratılmalıdır ki, isyan fikrinin kendisi artık insanların zihninde görünmesin. İdeal olan, doğuştan gelen biyolojik becerilerini sınırlayarak insanları doğumdan itibaren şekillendirmek olacaktır. Bundan sonra, eğitimi keskin bir şekilde azaltarak, mesleki becerilerin öğrenilmesine indirgeyerek şartlandırmaya devam ederdik. Eğitimsiz bir insanın sınırlı bir bakış açısı vardır ve düşüncesi vasat mesleklerle ne kadar sınırlı olursa, o kadar az isyan edebilir. Bilime erişimin giderek daha zor ve elitist hale gelmesini, insanlarla bilim arasında bir kopukluğun olmasını ve genel halk için bilgilerin yıkıcı bir içerikten yoksun olmasını sağlamalıyız.

Asıl mesele felsefe olmadan. Burada da doğrudan şiddetten ziyade ikna gücünü kullanmalıyız: Televizyonda yalnızca duygulara veya içgüdülere hitap eden eğlence programlarını toplu halde yayınlayacağız. Zihinler işe yaramaz ve oyunculuklarla meşgul olacak. Sürekli konuşma ve müzikle zihni düşünmekten alıkoyabilirsiniz. Cinselliği bir kişinin ilgi alanları listesinin en üstüne koyacağız. Daha iyi bir sosyal sakinleştirici yoktur. Genel olarak, bunu varoluşun ciddi bir bölümünü ortadan kaldıracak, değerli olan her şeyle alay edecek, sürekli olarak anlamsızlığı koruyacak şekilde yapacağız, böylece tanıtım coşkusu insan mutluluğunun standardı ve özgürlük modeli haline gelecektir. Bu nedenle koşullandırma öyle bir entegrasyona yol açacaktır ki, sürdürmemiz gereken tek korku sistemden dışlanmak ve dolayısıyla mutluluk için gerekli koşullara erişememek olacaktır.

Bu şekilde şekillenen kitlesel insana, kim olduğu gibi davranılmalı: bir inek gibi davranılmalı ve bir sürü gibi izlenmelidir. Onun açıklığının ilgisizliğine yol açan her şey kamu yararıdır ve onu uyandırabilecek her şeyin alay konusu olması, bastırılması, onunla savaşılması gerekir. Sistemi sorgulayan herhangi bir doktrin yıkıcı ve terörist olarak etiketlenmeli ve onu destekleyenlere daha sonra terörist muamelesi yapılacaktır.

KİTAP TANITIM-AMAZON: “Günlük hayatımıza iyice giren teknolojik başarılar karşısında nasıl bir tavır takınacağız sorusu üzerine kafa yoranlar, Anders’in eleştirilerini güncel gelişmelere uyarlamakta zorluk çekmeyecekler. Endüstri Çağında, Yaşamın Tahribatı Üzerine” altbaşlıklı bu ikinci ciltle tamamlanıyor. Anders bu ciltte de teknik gelişmeleri sözünü sakınmayan bir üslupla ele alırken, gerçek bir umuda gidecek tek yolun eleştiriden geçeceğini gösteriyor.

Ne önünüzde giden at gözlüğü takmış olanlar tarafından biçimlendirilin ne de tekerlek izlerini koklayın. Atların arkasında oturan, ama onlara hükmeden arabacı olun. Arabanın üzerinde kalın, atları da gözden yitirmeyin; dahası onlar tarafından çekilirken her dönemeçte tehlikeyi yaşayın ki sorumluluğunu da taşıyın. Ödevimiz budur. Hem kuramsal, bu demektir ki görerek, hem hareket halinde, bu demektir ki felsefi ve güncel olabilmekse derdimiz…”

 
Yorum yapın

Yazan: 18 Haziran 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

KARAR MASASINDA ÜRETEN DE OLMALI

17.06.2024- Ramazan KIVRAK

TEK TAŞ DUVAR OLMAZ, BİRLİKTE KARAR ALALIM.

Köylüye, çiftçiye, çobana sormadan, uygulanamayacak kararlar alıyorlar.

Ömründe; bir dönüm çift sürmemiş, bir evlek ekin biçmemiş, keçiye eyyç, tavuğa kişş dememiş, ayazda donmamış, sıcakta kavrulmamış, Yokluk, gıtlık çekmemiş,

Milletin verdiğini devletten almış, kışın sıcak ,yazın serin üfüren klimalı odalarda, elin üç oğlaklı beş keçisine karışan,

Önünde hesap makinesi, hesap kitap yapan, TV ,lerde gördüğü koyunu yün sanıp, arıyı bal sanıp, duman tüten evde aşmı pişiyor, taşmı pişiyor girip görmeden, bilmeden,

Bağda emeği olmadan, ağzını şapırdatarak pekmezi yada şarabı bekleyen,

Guşluk vakti daireye gelip, ikindi vakti evine giden,

Giydiği cicili bicili , yada takım elbisenin ipini üreten, yediği yemeğin sütünü, etini sebzesini, meyvesini üreten köylüyü tanımayan, bilmeyen; atanmışlar, yada köylüye sorulmadan sıraya konup seçilmişler karar alınca,

Ankara’nın; umdunla buldu şaşıyor. işler karışıyor. Emek ve zaman kaybı oluyor.

Güneşte gararmamış, değirmende ağarmamış, ovada; ekip, dikip, biçmeyen, üretip, çalışmayan, dağda daşta keçinin koyunun arkasında yörümeyen,

Şu anda aktif çiftçilik, çobanlık yapmayan, derdi çareyi bilmeyenler karar alırsa,

Yemek yiyene danışan, emek verene danışmayan karar alırsa,

İleçberin karnındaki kırk sene bitmez, Eme boşa olur.

Hatice’ye değil, neticeye bakacak olursak,

Çiftçiyle ilgili kararda; Çiftçi,

Çobanla ilgili kararda; çoban,

Balıkçıyla ilgili kararda; balıkçı,

Üretenle ilgili kararda; üreten,

Çalışanla ilgili kararda; çalışanla

Masaya oturup birlikte karar alınmalı,

Atanmış, seçilmiş ve Ekmeğin içindeki vitaminleri ezberlemiş okumuşun yanında;

Ekini ekmiş, biçmiş, deste, gümül, yığın, harman etmiş, değirmene gitmiş, buğdayı öğütmüş, unu elemiş, hamur yoğurmuş, ekmek pişirmiş. şehirliyi doyurmuş, asker yetiştirmiş; kadın, erkek üreten çiftçi, köylü de olsun,

KARAR MASASINDA. ithalatçı firmalar ile yemesini bilip, üretmesini bilmeyenlerin yanında onları doyuran da, üreten de olsun.

Evin temelinde tek taş ile duvar olmaz. yükü çekenle ipi çeken bilir bunları,

Köşe taşı, yüz taşı, ellik taşı hepsine, yani herkese ihtiyaç vardır. Ev temeli üzerinde, ağaç kökü üzerinde büyür.

Allah’ın dediği gibi, farklı yaratıldık, tanışalım kaynaşalım.

Parmaklar bile farklıdır, ancak; parmak ele, el kola, kol vücuda bağlıdır. Tırnak kopsa, parmak yaralansa acıyı bütün vücut hisseder.

Bir elin nesi var? iki elin sesi var. Parmakları yumruk yaparsak, daha güçlü oluruz.

Allah’ın herkese verdiği. aklı hepimiz kullanalım, Hakta, hukukta, paylaşımda anlaşalım.

HER ŞEY BİRLİKTE GÜZELDİR. NİMET KÜLFET ADALETLİ PAYLAŞILIRSA DAHADA GÜZEL OLUR.

Ramazan Kıvrak

 
Yorum yapın

Yazan: 17 Haziran 2024 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

ARKA TAŞI VE ARKADAŞ

17.06.2024- ERGUVAN AĞACI

Arka-taşınız çok sağlam olsun İnşallah 💙

Evet yanlış duymadınız ARKATAŞI Hatta arka taşlarınız çok olsun…

Eski Türklerde gençler savaşırken arkalarından hançerlenmemek, oklanmamak için sırtlarını bir ağaca, kayaya, taşa dayayarak savaşırlarmış. (En sağlam ve en güvenilir yer)

Tabi bozkur hayatı yaşandığı için de, doğal olarak savaş anında büyükçe bir kaya (düz bir mermer gibi) sırta sarılırmış. Yılar içinde bu taşın adı ARKA-TAŞI olmuş.

Zaman içinde de “Arkadaş” şeklinde dilimize yerleşmiş. Ve bugün bizi arkadan vurmayacak, en samimiyetle güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isim olmuş. #Arkataşı – #Arkadaş

kaynak erguvan ağacı

BİLKE YORUM: Arkadaşlık, bireyler arasındadır. Bir kişinin, arkasını dayayacak dostu varsa ne mutlu ona. Akrabalık bağlarından da yakın olur arka taşı olmak.

Ülkeler arası düşünebiliriz. Amerika İsrail, birbirine arka taşı olurlar. Mülteciler konusunda, Avrupa ülkeleri birbirine arka taşıdır. Türkiye’yi ise mülteci akınına açık devlet haline getirerek, kendilerini korurlar. Bu konuda kim arka taşı olmuştur Türkiye’ye?

 
Yorum yapın

Yazan: 17 Haziran 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , ,

İNSAN KURBAN ETMEDEN HAYVAN KURBANINA GEÇİŞ

16.06.2024-A. Yaşar SARIKAYA

Tarih boyu insan, ne ilkel dönemler yaşamış ve ne çok aşamalardan geçmiştir. Birbirini öldürmüş, vahşi hayvanlar gibi yaşam sürmüştür. Hayatta kalmak uğruna geçen binlerce yılda, aile olma, barınma, avlanma, toprağı ekme biçme ve toplu yaşamanın bilincine varmıştır.

Çözemediği doğa olaylarından korkmuş; fırtına tanrısı, rüzgar tanrısı, güneş tanrısı gibi bir çok inanca sığınmıştır. Genç kızları ve erkek çocukları tanrılara kurban ederek, tanrıların kendilerini koruduğuna inanmıştır. Dünyanın her yerinde geleneğe dönüşen tanrılara insan kurban edilmesi ritüeli, İBRAHİM Peygamberin gördüğü rüya ve kıssa ile insanlığa yeni bir kapı aralamıştır.

İnsan, genellikle örneklenen olayın özüne bakmak yerine, hikayeyi yüceleştirmeyi seçer. Bu, MÖ. 2000-3000 yıllarında, insan kurban etmenin yanlışlığını anlatan ve de örnekleyen İbrahim Peygamber’in, insanlığa idraki bir armağanıdır. Olay, tüm semavi kaynaklarda olduğu gibi, kil tabletlerde de değişik adlandırmalarla yer almaktadır.

Günümüzden beş bin yıl önce, “insanları tanrılara kurban etmeyin” uyarısıdır bu. Hac Suresi 37. ayette” kestiğiniz kurbanların kanı bize ulaşmaz, ancak takvanız ulaşır” der Kuran. Kan mı öne geçer takva mı ne dersiniz?

İnsan, ayakları yere sağlam bastığında, kendi donanımının farkında olduğunda, dünyadaki yerini bildiğinde kuvvetli olmaz mı? (Kavi- kuvve- takva) Kendini bilmeden dünyadaki bütün hayvanları kurban etsin, fayda sağlar mı? Kıssaların hisselerinin ortak paydası hep bilinçlenmektir.

İnsanlık, bilinçlenme yolunda daha çok yol kat edecek gerçekten. Yapay zekayı geliştirirken, kendi egosu ve doymayan hırsını büyütüp beslemesin ve dünya herkesin eşit koşullarda yaşadığı alan olsun dileyelim.

Dr. Faruk ÇOLAK, akademik araştırmasında konuya yer veriyor:

Genel anlamda kurbanı, yani insan dışı bir varlığın kurbanını bir kenara bırakıp, insan kurban etmeye bakarsak karşımıza oldukça karmaşık ritüeller ve anlatmalar silsilesi çıkmaktadır. Kitab-ı Mukaddeste, insan
kurban etmeyle ilgili olarak Hz. İbrahim’in oğlu İshak’ı kurban etmek istemesiyle ilgili hadise anlatılır (Green 2001).

Kur’an’da ise Kitab-ı Mukaddes’teki vak’anın benzeri yer alır. Ancak, Kitab-ı Mukaddes’te kurban
edilmek istenen İshak’ın yerine Kur’an’da Hz. İbrahim’in hangi oğlunu kurban etmek istendiği belirtilmez. Hatta olayın rüya merkezli anlatılması, insan kurban etmenin gerçekliğini bile tartışmalı bir duruma getirmektedir. (Kur’an-ı Kerim 1983: 448,449)2.

Bu bilgilerden semavî dinlerin ortaya çıktığı dönemlerde insan kurban etme geleneğinin varlığını sürdürdüğü sonucu çıkarılabilir. Semavî dinlerin merkezi sayılan Arap yarım adası sakinleri arasında, yani Araplarda insan kurban etme geleneklerinin
(Susa 2005: 148) olduğunu biliyoruz. Ancak Susa, Arap toplumlarında insan kurban etmenin kanlı mı, yoksa kansız mı -diri diri gömme- yapıldığı konusunda yeterli bilgi vermemektedir. Kur’an’ın indirildiği dönemde Arap topluluklarında insan kurban etme geleneklerinin kız çocuklarının diri diri gömülmesi şeklinde uygulandığı çeşitli dinî konuşmalarda günümüzde bile anlatılmaktadır.

Tarih boyunca semavî dinlere bağlı anlatmaların haricinde Maya, İnka ve Azteklerde insan kurban etme geleneğine bağlı olarak genellikle esirlerin kurban edildiği (Leon-Portilla 1963; Erginer 1997: 79) ve Hititlerde yaygın olmamakla birlikte insan kurban etme ritüelinin varlığı bilinmektedir (Kınal 1987: 222). Keltlerde insan kurbanı çeşitli biçimlerde olmakla birlikte ağırlıklı olarak kılıç darbesiyle öldürme (Eliade 2003: 172)3 ve Cermenlerde ise, insanı öldürmekten çok ona benzeyen bir varlığın parçalanması (Eliade 2003: 177)4 şeklinde uygulamalar vardır”(https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/156862)

 
Yorum yapın

Yazan: 16 Haziran 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , ,

AVOKADOYA MEKRUH DEMİŞLER 250 SENE SONRA GELMİŞ

14.06.2024- Gülümse

300 Yıl Önce Osmanlı’da Yetiştirilirken Günah Sayıldığı İçin Ağaçları Yakılan Avokado Meyvesinin Hikâyesi;

Avokado’nun anavatanı Meksika’dır ve tarihi MÖ. 10 bin yıllarına kadar dayanır. Timsah armudu da denen bu meyve oval şeklindedir ve armuta benzer. Oldukça da besleyici bir meyvedir. Tropikal iklimde yetişen avokado bugün Türkiye’nin Akdeniz bölgesinde de yetiştirilir. Peki ya çok önceden de yetişiyordu desek?

Evet, yaklaşık 300 yıl önce Osmanlı’da da avokado yetiştiriliyordu. Osmanlı döneminde yaşayan 1688 doğumlu Molla Kamil Efendi, din alimi olmasına rağmen pozitif ilimlerle de ilgilenen bir beyefendi. Hatta ailesinin buna itiraz etmesine rağmen eğitim almak için Roma ve Paris’e kadar gitmiş biridir kendisi.

Molla Kamil Efendi, buralarda özellikle nebatiye ve ziraat ilimlerinde eğitim almış ve İstanbul’a geri dönmüş. Ağabeyinin aracılığıyla da sarayda bostancıbaşının yanında çalışmaya başlamış. Çalışkan ve azimli Kamil Efendi’nin dikkatleri üstüne çekmesi 1720 yılında yaşanan bir olaya dayanıyor.

Bu tarihte İstanbul’daki lale bahçelerinde nedeni anlaşılamayan bir hastalık tüm laleleri mahvetmiş. Dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa da bu meseleyi çözmesi için Kamil Efendi’yi görevlendirmiş. O da öğrendiği bilimsel yöntemlerle hastalığı tedavi etmiş ve “Halaskaran-ı lalezar” lakabı ile sarayın takdirini kazanmıştır.

Ayrıca Kamil Efendi’ye müfakat olarak da Yalova’da ziraat çalışmalarını yapması için bir arazi tahsis edilmiştir. Kamil Efendi’nin burada yaptığı en ilginç çalışma ise Fransa’da görüp çok beğendiği avokadoyu Anadolu şartlarında yetiştirmeye çalışması olmuştur.

Uzun uğraşlar sonucunda avokadoyu Yalova’da yetiştirmeyi başarmış ve mahsulünü saraya takdim etmiştir. Kamil Efendi bunu yaparken avokadonun faydalı olduğunu, leziz bir tada sahip olduğunu söylemiş.

Meyvenin tadını beğenen Damat İbrahim Paşa verdiği davetlerde insanlara avokadoyu ikram etmeye başlamış ve moda haline gelen bu egzotik yiyecek kısa zamanda İstanbul seçkinleri tarafından benimsenerek sofralardaki yerini almıştır. Ancak Kamil Efendi halkın da istifade etmesini istese de bu meyve halka inememiş, sadece yüksek zümredekiler arasında tüketilmiştir.

Ancak “avokado modası” çok uzun sürmemiştir. Tarih 1730 yılını gösterdiğinde Osmanlı Devleti’nde Patrona Halil ayaklanması çıkar ve isyancılar Damat İbrahim Paşa ve Kamil Efendi’ye zulmederek öldürür.

Ayaklanmaya katılan bir grup, avokadonun timsah ile ağacın birlikteliğinden olduğu söylentisini yaymıştır. Avokadonun mekruh olduğu, Müslüman memlekette üretilmesinin ve yenilmesinin caiz olmadığı fetvası verilince de Yalova’daki bütün avokado ağaçları yakılarak tahrip edilmiştir.

Türk tarihinde modern bir anlayışla çalışan bu bilim adamının yaptıkları böylelikle bir grup yobaz tarafından engellenmiştir. Avokadonun faydalı bir meyve olduğunu tekrar keşfetmemiz ve ülkemize geri gelmesi de 250 seneyi bulmuştur.🙏🙏💖💖

BİLKE YORUM: Yıllar yıllar önce nelere günah denilmedi ki. Matbaaya, müziğe, arabaya, TV’ye ve daha birçok yeniliğe. Elektrik bile kafir icadıydı, masada yemek yemek günah denirdi. O fikri savunanlar, şimdi lüks arabalarda geziyor ve lüks içinde yaşıyorlar. AVOKADO bile onların azizliğine uğramış.

Çin Seddi yapılmış yapılmasına da, düşman casuslar, set bekçilerine para verip rahatça içeri girmişler. İradesinin ve vicdanının bekçisi olamazsa insan, kendine yasaklardan duvarlar örse de, İBLİS içinde beslenip büyüyorsa kar etmez.

 
Yorum yapın

Yazan: 14 Haziran 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

7 NOKTALI UĞUR BÖCEĞİ BİLİR MİSİNİZ?

13.06.2024- Maraş Haber

KAHRAMANMARAŞIN EŞSIZ GUZELLLIKLERINDEN BIR YER ULUDAZ TEPESI DUNYADA NADIR UGUR BOCEKLERININ OLDUGU EN GUZEL YERDIR ULUDAZ TEPESI..

Kahramanmaraş’ın güneyinde, şehir merkezine 65 km. uzaklıkta olan 2.259 m. rakımlı Uludaz Tepesi, bulutlarla kaplı zirvesi ve sürü halinde görülen uğur böcekleri ile doğa turizmi açısından dikkatleri üzerine çekmektedir.

Zirvede bulunan uğur böceği türü, halk arasında “gelin böceği”,“uğur böceği” veya “uç uç böceği” olarak bilinen Coccinellidae familyasına ait türlerin en önemlisi ve en çok bilineni Coccinella septempunctata, diğer bir tanımla “yedi noktalı uğur böceği”dir. Mevsimsel olarak göç eden çok hareketli bir türdür.

Kışın metabolizmalarını dondurup kış uykusuna yatan uğur böcekleri yaz aylarında yeniden uyanarak bölgeye canlı ve renkli bir görüntü kazandırmaktadır. Yazın yaprakların arasında uçuşan ve tarım zararlısı olarak bilinen yaprak bitleri, beyaz sinek ve trips ile beslenir. Taş altında, gevşek bir ağaç kabuğunun altında, kuytu yerlerde 50-100 uğur böceğine rastlanabilmektedir.

trips böceği

BİLKE YORUM: Doğanın şaşırtıcı dengesi, nedense insanın hor kullanmasına engel olamıyor. Her bir canlı ve cansız varlık, sorumluluğunun bilincinde görev yaparken; insan kazanma hırsı ile doğaya kıyıyor da kıyıyor. Uğur böceği adına ne anlamlar yükler insanoğlu. Duygusallık, aşk habercisi, kısmet müjdecisi, bolluk bereket sunucusu…

Varlıkların görevlerini, yerlerini ve inanın ki bilincinin farkında olamamaktan geliyor bütün olumsuzluklar. EGO’LAR SAVAŞI hiç bir işe yaramıyor oysa…

 
Yorum yapın

Yazan: 13 Haziran 2024 in Bilim

 

Etiketler: , , , , , ,

YAKÇAL: BİNLERCE YIL ÖNCESİNİNİN DEVASA BUZDOLAPLARI

12.06.2024- Arkeoloji Dünyası

Persler zamanında inşa edilen ve bugüne kadar ayakta kalabilmiş olan Yakçal(Yakhchāl) isimli yapılar da bu bilgi birikiminin bıraktığı miraslardır.

M.Ö. 400 civarında yapıldıkları düşünülen bu mühendislik harikası yapılar, elektriğin keşfedilmesi ve sağlıklı şekilde kullanılmasından binlerce yıl öncesinde, kavurucu Pers çöllerinde buzların erimesini ve yiyeceklerin korunmasını sağlıyorlardı.

Yerden yaklaşık 18 – 20 metre yüksekliğe erişebilen yakçalların görüntüsü, devasa birer kubbeyi andırmaktadır. Tamamen özel bir karışımla elde edilen çamurkullanılarak yapılan yakçalların duvarları da yine aynı maddeden üretilen, oldukça kalın tuğlalarda örülüdür.

Yapıların ayrıca yerin altında da yaklaşık 5.000 metreküplük bir alanları bulunmaktadır ve yer altındaki alanların duvarları, yer üstünde kalan kısımlara göre daha fazla kalınlık gösterir. Çamur duvarların bu kalınlıkları, yakçalların tabanında 2 metreye kadar ulaşabilmektedir.

Yakçallar inşa edilirken kullanılan bu özel karışımlı çamura sarooj adı verilmektedir. Perslere özgü bir harç olan saroojun içeriğinde kum, kil, yumurta akı, kireç, keçi tüyü ve kül bulunduğu bilinmektedir. Bu maddelerin karışımı ile elde edilen sarooj, içi ile dışı arasında ısı transferini engellediği gibi su geçirmezözelliğe de sahiptir. Yakçal gibi devasa buzdolapları için daha iyisi düşünülemezdi..

Yakçalların çölün kavurucu sıcağına karşı son derece etkili bir çözüm sunmaları, karmaşık bir yapıları olduğu algısını yaratabilir. Fakat işin aslında çalışma prensipleri oldukça basittir. Yakçalların soğutma işlevinde en önemli rolü buzlaroynamaktadır. Buz, kışın dağlardan toplanarak yakçallara yığılabildiği gibi yakçalın içerisine bağlanan Kehriz ya da Qanat olarak adlandırılan yer altı tünellerinden gelen suyun geceleri dondurulması ile de elde edilebilmektedir.

Perslere özgü bir yapı olan rüzgar tutucu örnekleri.

Yakçalın soğutma işlevini yerine getirmesinde bir diğer önemli etken de yapı içerisindeki hava sirkülasyonununsağlanmasıdır. Yakçalların içindeki hava döngüsü, yine Perslere özgü bir yapı olan rüzgar tutucularda (günümüzün klimaları diyebiliriz) kullanılan sisteme benzer şekilde sağlanmıştır.

Temelinde, bina içinde ısınan havanın dışarıya verilerek sirkülasyonu sağlama ve içeriyi düşük sıcaklıkta tutma mantığı yatmaktadır.

Binlerce yıl önce inşa edilmiş olan bu yapılardan bazıları bugün bile el değmemiş halleriyle durmaktadır. Geçmiş dönemde Pers İmparatorluğu‘nun hükmettiği toprakların bugünkü sakinlerinden olan İran, Afganistan ve Tacikistan‘da bugün hala modern buzdolapları için ‘yakchal’ kelimesinin kullanıldığını görebilirsiniz.

BİLKE YORUM: Eski çağ keşifleri, günümüz insanlarını hayrete düşürüyor. İlerlediğimizi sanıyoruz, geçmişe bir bakıyoruz neler, neler icat edilmiş. Mutluluk ölçer olsaydı, o gün mü insanlar mutluydu, bu gün mü?

 
Yorum yapın

Yazan: 12 Haziran 2024 in Bilim

 

Etiketler: , , , , ,

CAMSAP VE ŞAHMARAN

11.06. 2024-Hazırlayan: Bilhan Akkaya

Köyün birinde odunculuk yaparak geçimini sağlayan adı Camsap olan fakir bir genç yaşarmış. Bir gün arkadaşları ile bir bal mağarası keşfeder. Balı çıkarmak için onu mağaraya indirirler. Çıkarılan baldan daha fazla pay alabilmek için arkadaşları onu mağarada bırakıp kaçar. Camsap bir çıkış yolu ararken bir delikten ışık sızdığını farkeder. Bu deliği elindeki bıçak ile büyütür. Karşısına şimdiye kadar görmediği güzellikte bir bahçe çıkar. Bu bahçede bir havuz etrafında pek çok yılan bulunmaktadır. Etrafta ise birbirinden güzel, eşi benzeri olmayan çiçek yer almaktadır. Havuzun başında; süt beyazı vücudu ile güzel mi güzel bir yılan oturmaktadır. İnsan başlıdır bu yılanlar Maran veya Meran olarak bilinmektedir.

Tarihe bakacak olursak buna benzer ilk tasviri Hitit kaynaklarında İlluyanka Efsanesi’nde görmekteyiz. İlluyanka; Fırtına Tanrısı Teşup ile savaşmıştır.

Camsap kendini tanıtır ve başına gelenleri anlatır. Bu gizli yaşayan topluluk; sırlarının açık edilmemesi için Camsap’ı serbest bırakamayacaktır. Bunu yılanların şahı, havuz başındaki tahtında oturan Şahmaran ifade edecektir. Camsap orada kalıp bahçede yaşayacaktır. Zaman içinde Şahmaran’ın güvenini de kazanır. Şahmaran O’na tıp biliminin bilinmediklerini öğretir.

Yıllar sonra ailesini çok özlediğini söyleyerek gitmek için yalvarır ve Şahmaran’dan izin ister. Şahmaran; O’na gitmesi için izin verir ama yerlerini söylememesi için de söz verdirir. Söz verip oradan ayrılan Camsap ailesine kavuşur ve bu sırrı yıllarca saklar.

Bir gün ülkenin padişahı hastalanır. Vezir; padişahın Şahmaran’ın etini yermesiyle iyileşeceğini söylemektedir. Her yere haber salınır Şahmaran’ın bulunması için. Herkes hamamlara sokulmaya başlanır. Camsap da bundan payını alacaktır. Camsap hamama alınınca derisinde pullar görünmüştür ve O’nun Şahmaran’ın yerini bildiği düşünülmeye başlanmıştır. Camsap zorla konuşturulur. Şamaran’ın yeri belli olmuştur. Bulunduğu kuyuya gelinir, Şahmaran oradan çıkarılır. Şahmaran yakalanınca; Camsap’a şöyle der: “ Benim başımı kaynatıp padişaha içir, padişah kurtulsun, gövdemi de vezire içir, ölsün, kuyruğumu da kaynatıp sen iç, böylece Lokman Hekim ol”. Şahmaran’ın eti kaynatılarak suyu padişah ve vezire içirilir. Camsap da Şahmaran’ın dediği gibi kuyruk suyunu içer. Padişah iyileşir, vezir ölür ve Camsap Lokman Hekim olur.

Yılanlar o günden beri Şahmaran’ın öldürüldüğünü bilmemektedir. Öğrendikleri gün; Tarsus’un yılanlar tarafından işgal edileceğine dair bir inanış hâlâ halk arasında yaşamaktadır. (Tarsus; İçel ilimizin bir ilçesidir.)

BİLKE YORUM: Kil tabletlerde, söylencelerde, destanlarda ve semavi kaynaklarda rastladığımız benzeri efsaneler; insanlara hayat dersi veren özellikler taşımaktadır. Nedense, anlatılanın özünü kavramak yerine, hikaye kahramanlarını efsaneleştirmek benimsenmiştir.

OLMAK ya da OLMAMAK İŞTE BÜTÜN MESELE BU…

 
Yorum yapın

Yazan: 11 Haziran 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , ,

AFGANİSTAN’DA KADIN OLMAK

10.06.2024-Mustafa AFŞAR -ALINTI

11 Eylül’den önce , Amerikalı bir bayan gazeteci, kadınlarla erkeklerin toplumdaki yeri hakkında bir yazı dizisi hazırlamak üzere Afganistan’a gitmiş…
Gözlemleri sırasında ilk dikkatini çeken, kadınların kocalarının 5 adım gerisinden yürüdükleriymiş.. Amerika’nın bu ülkeye de demokrasi getirmesinden sonra, aynı gazeteci tekrar bir yazı dizisi için Afganistan’a gittiğinde, bu sefer bir de bakmış kadınlar önden gidiyor, kocaları ise 5 adım arkalarından geliyor..

Gazeteci bu işe çok şaşırmış, hemen bir kadına yaklaşıp sormuş: “Bu gördüğüm inanılmaz bir gelişme. Peki ama bu değişikliğin sebebi nedir?” Afgan kadın cevap vermiş: “Mayınlar…”😔😔😔

***

Farkındalık yaratmak için çaba sarf eden grafiti sanatçısının eserlerinden bazıları:

Afganistanlı grafiti sanatçısı Shamsia Hassani, İngiliz sanatçı CHU tarafından verilen bir atölye çalışmasına katıldıktan sonra 2010 yılında grafitiye çekildi. Afgan Shamsia Hassani, 1988 yılında İran’da Afgan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.

Afganistan’ın ilk kadın sokak sanatçısı Shamsia Hassani’dir. Hassani’nin besteleri hem erkek egemen bir kültürdeki kadınlara ait hem de aydınlık ve karanlık arasındaki çatışma izlenimini yaratıyor. Ancak, kültürel ve sosyal meselelerin yanı sıra grafiti yapılabilecek alan eksikliğiyle de uğraşmak zorunda kaldı.

BİLKE YORUM: Sömürgeci devletler, işgal ettikleri topraklarda yaşayan insanları kendi güdümlerine alırlar. En etkili yöntemleri dindir. Bu konuda tecrübeleri çoktur. İşgalin soğuk yüzünü örtmek için YARDIMA GELDİK diye inandırırlar. Devletler, kendi yerel kaynaklarını doğru kullansalardı, kimseye ihtiyacı kalmazdı. Kaynaklarını sömürgeci devletlere teslim edenler, Afganistan örneğini yaşarlar.

 
Yorum yapın

Yazan: 10 Haziran 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , ,

EKMEK PULUNDAN SÜMERBANK FIRININA YOLCULUK.

09.06.2024-İlhan ÖDEN

1975 ve daha önceki yıllarda ekmeklerin altına hangi fırında pişirildiğini belirten pullar yapıştırılması zorunluydu. Bunun zannedildiği gibi reklamla falan alakası yoktu. O zamanlar özellikle ekmekte belediyelerin sıkı denetimi vardı. Sağlık şartlarına uygun pişirilmiş mi? İçinde yabancı madde var mı? En önemlisi belediye tarafından belirlenen ağırlıkta mı olduğu, zabıta memurları tarafından sık sık fırınlara baskın yapıp, kontrol edilirdi.

Bakkallarda farklı fırınlardan gelip satılan ekmeklerde herhangi bir kusur görülür, vatandaşlardan şikayet gelirse ekmeğin arkasındaki pullardan hatalı fırın tespit edilir, hakkında işlem yapılırdı. Hala önemli ama o zamanlar en önemli gıda maddesi ekmekti.


Çoğunuz hatırlamazsınız ama Ramazan ayı geldiğinde ekmeklerin üzerine susam eklenirdi. Zamanla yapıştırılan pulların arkasındaki ekmeğin yenilmediği, ekmek israfına sebep olduğu, bazen de kağıtların yanlışlıkla yenildiği öne sürülerek, bu uygulamadan vazgeçildi.
Bence yararlı bir uygulamaydı, sanki şimdi ekmek israfı önlendi mi? Ekmek kalitesi o kadar düştü ki artık imkanı olanlar normal ekmek yemiyorlar. Fırınlardan mısır ekmeği, tam buğday, sarı buğday, ekşi maya, Çavdar ekmeği, Kara kılçık ekmekleri gibi özel unlardan yapılıp 30 lira civarında satılan ekmeklerden alıyor birkaç gün bayatlamadan kalan bu ekmeklerden alıp yiyorlar. Ben de bu ekmeklerden alıyorum ama birkaç kere alınca bıkıp, başka çeşidi deniyorum.
Ben Sümerbank çocuğuyum, Nazilli Sümerbank lojmanlarında doğdum, Sümerbank ekmeğiyle büyüdüm. Aslında tam aradığım şey çocukluğumdaki, fabrika fırından yeni çıkmış, fırından alp eve getirinceye kadar farkına varmadan yarısını yediğim sıcak ekmeğin burnumdaki kokusu ve tadı. Acaba sizler de benim gibi mi düşünüyorsunuz? Sümerbank çocukları. Sağlıcakla kalın. İLHAN ÖDEN- NAZİLLİ SÜMERBANK 

BİLKE YORUM: İlerliyor muyuz yoksa geriliyor muyuz düşündürüyor insanı. Ekmeğin üzerine üreten fırının markası neden yapıştırılmıştır? Fırıncıyı zengin etmek, kodamanların rant elde etmesini sağlamak için değil. Ekmeğin hazırlanışı ve pişene kadar geçirdiği adımların halka zarar vermesini önlemek için denetim ve kontrol amaçlı yapılmıştır. Devlette atılan tüm adımlar, halka ve yerel zenginliklerimize değer katma amaçlı olmalıdır.

TL’nin ABD doları karşısındaki değeri (Dolar kuru), 1923-38 yılları arasında, en düşük 1.28, en yüksek 2.12 TL olarak belirlenmiştir.  Savaştan çıkmış bir ülke, dünya devleri ile yarışmıştır. Her ayrıntı, bize bu memleketi ne kadar hor kullandığımızı vurguluyor. Sorumluluk bilinciyle hareket edecek toplum olalım.

 
Yorum yapın

Yazan: 09 Haziran 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , ,