RSS

Aylık arşivler: Ocak 2025

BİR GECELİĞİNE 200 DOLAR MI?.. ÇOK PARA!..

13.01.2025-Alıntı

” Bir üniversitenin kütüphanesinde oğlan kızın masasına yaklaşarak yavaşça sorar “Yanınıza oturabilir miyim “

Kız, yüksek sesle yanıt verir:

“GECEMİ SİZİNLE BERBAT ETMEK İSTEMEM!..”

Kızın sözlerini herkes duymuş, başlarını kaldırmış, dik dik ayaktaki oğlana bakmaktadırlar… Oğlan çok utanır ve hiçbir şey diyemeden, şaşkın şaşkın kendi masasına geri döner…

Birkaç dakika sonra kız yerinden sessizce kalkar, oğlanın masasına yaklaşır ve ona yavaşça şöyle der:

“Ben psikoloji öğrencisiyim; demin, şaşıran bir erkeğin nasıl tepki vereceğini öğrenmek istemiştim; bu arada sizi de herkesin önünde biraz utandırdım sanırım, özür dilerim!”

Bu kez oğlan onu yüksek sesle yanıtlar:

“BİR GECELİĞİNE 200 DOLAR MI?.. ÇOK PARA!..”

Oğlanın dediklerini de yine herkes duymuştur ve bu kez ayaktaki kıza dik dik bakmaktadırlar ki, oğlan şoka girmek üzere olan kızın kulağına yaklaşıp şöyle fısıldar:

“Ben de hukuk öğrencisiyim: çevreye birini suçluymuş gibi nasıl gösterebilirim öğrenmek istemiştim, özür dilerim!”

Alıntı

 
Yorum yapın

Yazan: 13 Ocak 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , ,

YÜN YORGAN

11.01.2025-Zeynep Karaaslan Eman Öykü yazarı şair

İlk torunumuz henüz minicik bebekti. Adı Aygüldü. Yüzü hep gülüyordu. Oğlum subay, gelinim öğretmendi. Dünürler Ankara’dan gelmişler onbeş gün kalıp dönmüşlerdi . Dünürler Edirneliydi . Oğlum gelinimle Ankara’da tanışmıştı. İkisi bir yıl konuşup anlaşmışlar.

Doğu hizmetleri çıkınca toplanmaya başladılar. Eşim ve ben onlara yardıma gittik. Biz çocuğa bakarken onlar eşyaları, kapkacakları koli yaptılar. Gelinim bir yün yorganı atmak istedi. Kullanmıyorum öyle duruyor dedi. Evleneli üç yıl olmuştu. Annesi çeyizine diktirmiş. Ben attırmadım aldım. Gelin onun attığını almama çok laflar etti. Gelirken yorganı eve getirdim. Oturdum o yorganı eşimle söktüm. Yünü ipek gibiydi. Yorgancıya ayıcık desenli bir çocuk yorganı diktirdim. Kalan yünleri de dolgu oyuncaklara doldurdum.

Doğu kışın çok soğuk oluyormuş. Bize hep kardan buzdan bahsediyorlardı. Ocak ayında gittik. Biz emekliydik. En kalın palto, manto ,şallar kaşkolleri örtündük. Ben yaptığım börekleri, sarmaları, tarhanayı, aldığımız çerezleri, tahin pekmezi helvaları ,yaptığım, portakal ,vişne , turunç reçelini güzelce koliledim. On gün kalıp dönecektik. Gittiğimizde çok kar yoktu ama kuru soğuk vardı..

Torun büyümüştü yaşına az kalmıştı. Korkarak yorganı geline verdim. Teşekkür etti. Çok beğendiğini söyledi. Oyuncakları da çok beğendi. Torun çok seviliyordu . Hiç neşesi yoktu. ilaçlar kullanıyordu. Çok üşütmüş. Göğsü de bronşit gibiymiş. Oyuncağın birini söküp çıkardığım yünü yıkayıp tülbente sardım ısıtıp torunun göğsüne yerleştirdim. Gelin bunun ne işe yaradığını sordu . Doktora sormasını istedim. Ertesi gün gelin:

Anne yün çocuklara çok faydalıymış hem senin yaptığın iyi bir şeymiş. Yün çocuktaki negatif enerjiyi alıyormuş rahat uyurmuş dedi. Ben de:

Bu küçük yorgan yünden oyuncaklar da yünden kızım dedim. Senin çeyiz yorganını söktüm. Gelinim çok sevindi. Turunç reçelini hiç bilmeyenler çok beğendiler. Yirmi günde üç kere yaprak , lahana sardım. Dönüşte trende mantomun cebinde bir not buldum.

“Anneciğim size karşı çok mahcubum emekle benim attığım yorganı söküp Aygüle yorgan ve oyuncaklar yapmışsın. Avrupa’da bu oyuncaklar çok pahalıymış. Özür dilerim. Seni çok seviyorum. Valizindekini iyi günlerde kullan. Gelinin Aysu Özer”

Eve gelince hemen valizimi açtım. Küçük bir kadife kutuda bir çift taşlı altın küpe vardı. Artık kışları torunum o yün yorganın altında çok rahat uyuyor. Gelinin arkadaşları nereden aldığını soruyorlarmış . Bana da arkadaşlarım küpeleri nereden aldığımı soruyorlar.

 
Yorum yapın

Yazan: 11 Ocak 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , ,

YİNE YENİDEN USANMADAN!

09.01.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Derneğimiz, 2012 yılında Atatürk’ün Bandırma Vapuru ile Sinop’a gelişi anısına, “BİLKE HALKBİLİM ÖDÜLLERİ” programı düzenlemeye başladı. Her iki yılda verilen ödüller, 2 aşamalı jürinin onayından geçti.

Amacımız, 18 Mayıs gününün bayram olarak, kutlama programına alınmasıydı. Sinop, Türkiye genelinde nüfus oranına göre en çok şahit veren iller arasındadır. Kafkasya, Balkanlar, Yemen, Filistin cephelerinde ve Kurtuluş savaşında can verip isimleri listelerde olmayan, yıllarca cephelerde savaşıp evine köyüne dönmeyenler anısına, Sinop bir anıtı hak ediyor.

Valiliğe dilekçe ile baş vurduk.

Bu yılın bayram programına alınmasını bekliyoruz.

Sonuç almak dileğiyle…

 

Etiketler: , , , ,

HAY SENİN PEKMEZ ÇANAĞINA

07.01.2025- Rıfat İLGAZ

Hocanın biri sefere çıkmış, bir zamanlar. Diye başlar hikaye…

İnmiş konuksever bir köye, açlıktan ölüyor. Gözünü karartıp deve gibi çökmüş, karşısına çıkan ilk biçimli evin önüne. Evin erkeği çiftinin çubuğunun başında. Evin kadını, oğluyla bir çömlek pekmez göndermiş hocaya. Bir de somun…

Hoca batırıp batırıp indirmiş gövdeye. Bakmış ki, ekmek batırmakla çömlekteki pekmezin tükeneceği yok. Çocuktan bir kaşık istemiş. Başlamış bu sefer kaşıklamaya. O da olmamış, kaldırmış çömleği dikmiş. Lıkır lıkır… Hâlâ tüketememiş çömlekteki pekmezi.

Oğul, demiş pekmeziniz halis üzüm pekmeziymiş siz böyle her gelen Hoca’ya bol bol pekmez çıkarır mısınız?

Yok, demiş çocuk, çıkarmayız! Hoca biraz böbürlenmiş.

-Ya, demiş; çıkarmazsınız demek? Peki, bana neden bu kadar bol pekmez çıkardınız?

-Geçenlerde küpün içine sıçan düşmüştü baktık pekmez ziyan olacak, olmasın istedik…

Hoca Efendi’nin kavuk tepesinden fırlamış. Kaldırdığı gibi pekmez çömleğini vurmuş yere; tuz buz etmiş. Olandan bitenden ürken çocuk, seslenmiş içeri.

-Anneee! Hoca, babamın sidik kabını kırdı.

 
Yorum yapın

Yazan: 07 Ocak 2025 in Eğitim, Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

AYAĞINDAN ÇİVİLİ KERTENKELE VE DOSTLUK ÖRNEĞİ

06.01.2025- Alıntı

Japon mimarlardan biri evini baştan aşağı yeniliyordu. Tamirat esnasında söktüğü kapılardan birinin duvarla irtibatlı bölümünde, iç kısımda, iki tahta arasında sıkışıp kalmış bir kertenkele gördü.

Biraz daha dikkatle bakınca kertenkelenin canlı olduğunu fark etti Onu oradan kurtarmaya çalışırken bu kez kertenkelenin bir ayağından duvara çivilenmiş olduğunu gördü.

“On yıl önce yapılan eve kapısı takılırken dışardan çakılan bir çivi, o an kapıyla duvar arasında bulunan kertenkelenin ayağına isabet etmiş olmalı” diye düşündü japon mimar.

Peki nasıl olmuştu da bu kertenkele, bir santim bile kıpırdayamadığı bu karanlık duvar boşluğunda on yıldır canlı kalmayı başarmıştı? Mimar, tamirat işlerini bir kenara bırakarak kertenkeleyi izlemeye başladı Bu kertenkelenin sadece havayla beslenmediğine göre, bunca yıl yaşamını nasıl sürdürebildiğini merak ediyordu. Bir süre sonra duvar boşluğunda bir hareket oldu. Japon mimar, nereden çıktığını fark etmediği başka bir kertenkelenin geldiğini gördü.

Gelen kertenkele, yerinden kıpırdamayacak halde olana ağzından yiyecek taşıyordu. Bu kertenkele diğerinin belki annesiydi, belki eşi, belki de arkadaşı. Kim bilir? Ama bilinen bir şey var ki aralarındaki güçlü sevgi, birinin bıkıp usanmadan diğerini hayatta tutabilmek için ona yiyecek taşımasına neden olmuştu Hayat şartlarının bir şekilde sevgiyi ve sevmeyi unutturduğu bu zamanda insanların arasında böylesi bir sevgiye rastlamak o kadar zor ki

Ama öyle ki herkese yanı başında onu böylesi seven birini nasip etsin.

Alıntı

 
Yorum yapın

Yazan: 06 Ocak 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , ,

YÜZYILLAR ÖNCE BAŞLAYAN HİKAYE ÇAĞLAYAN ŞELALESİ

04.01.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Hikayemiz, YÜZ YILLAR öncesinde başladı. Bir varmış bir yokmuş misali. 2007 yılında kamera ile görüntülediğim şelale, hafızasında taşıdığı anılarla beni çok etkilemişti.

Çevre köylerde araştırma ve derleme yaparken, Tatlıcak köyünden Yusuf Dede, deve kervanlarının sesinin duyulduğunu anlatmıştı. Başsökü köyünde de, katırlarla tuz çeken kervancıların geçtiği yol güzergahı 3 kaynak kişi tarafından açıklanmıştı.

Bu şelale hikayesi mi, kervan hikayesi mi dediğinizi duyar gibiyim. Şelalenin adı KERVAN ÇAYI ŞELALESİ olduğundan, bir kervan yolu hikayesi. 2007 yılında, köyün Muhtarı Veysel Korkmaz ile birlikte Kültür Bakanlığına tarihi doku ve şelalenin korunması için dilekçemizi vermiştik.

Bakanlık ildeki tüm kurumları harekete geçirdi. 2008 yılında, Milli Parklar Müdürlüğünden Şübe Müdürü görevlendirildi ve muhtarımız saatlerce onları gezdirdi. O kadar detaylı fotoğraflar çekilmişti ki, Müdür bey, bana da kopyalarını verdi.

Biz konu ilerliyor diye bekliyorduk. 2010 yılında 1. baskısı yapılan BİR İNCİ MEMLEKETİM kitabımda, Kervan Çayı hikayesinin tamamına yer vermiştim.

Sonuç alamayınca, Aralık sonu, Doğa ve Milli Parklar Bölge Müdürü ile görüştük. O03. 01.2025 günü araştırma ekibi ile köye çıktık.

Çağlayan Şelalesi Rekreasyon Çalışması yapan akademisyenler, bir doktora tezinden yararlanmışlar. Doktora tezi 2012 tarihli. Kitabımın kaynaklarından faydalanılan bir çalışma için kendilerine teşekkür ederim.

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1788415

 

Etiketler: , , , , , , , ,

İNSANIN KAFASINDAN GEÇENLER GÖRÜNSE NE OLUR?

03.01.2025- Alıntı

Yer değişse de insan her yerde aynı değil mi? Ha camide, ha pazarda, ha evde…

Delinin biri camiye girer, belli ki namaz kılacak. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır. Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider..

Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar.. Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını. Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan..

Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar.. Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile.. İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar… İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki:

“Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?”

Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar

“Âdetiniz böyle değil mi?”

“Ne âdeti?!” der Hoca..

Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra.. Der ki meczub bu kez:

“Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil! Hoca şaşırır:

“Benim sırtımda da mı var?” der..

“Evet” der meczub, “Hepinizin sırtı yüklü!”.. Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasına, bıyık altından gülüşmeler başlamıştır.. Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır:

“Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı.. Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!.

” Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca; “ Boş yok, boş yok hiç!..diye tekrarlar.

O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar! Aynen doğrudur dedikleri çünkü; Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda, kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği.. Biri açtır aklında yiyeceği tavuk, birinin sırtında sevdiği kadın, diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır.

“Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca.. O da der ki:

“Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı!

Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda…

“ Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var.” yüreği olan görü elbet.

 
Yorum yapın

Yazan: 03 Ocak 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

BİLGE FİLOZOF KONG “KONFÜÇYÜS” YÖNETİMDE OLURSA

01.01.2025- Yeni Yıl Kutlu Olsun Sevgili Okurlarımız- ALINTI

Platon, ‘’Filozoflar kral, krallar filozof olsaydı şehirler ışıl ışıl olurdu’’ sözü ile yöneticilik için en uygun kişilerin filozoflar olduğunu savunurdu.

Çin’in Doğu Zhou Hanedanlığının bir imparatoru belki de böylesi bir fikre sahip olduğu için isminin anlamı “Bilge-Filozof Kong”’ olan Konfüçyüs’e Qufu şehrinin yönetimini teklif eder. Konfüçyüs da, Hükümdar’ın bu isteği üzerine bir süre için şehrin yönetiminde olmayı kabul eder.

Konfüçyüs şehri yedi gün boyunca izler. Yedinci gün sonunda şehrin en yüksek memuru Şao Çeng’i idam ettirir. Cesedin üç gün açıkta kalmasını emreder.

Konfüçyüs’ün öğrencileri bu duruma çok şaşırırlar ve yanına gidip sorarlar:

”Şao Çeng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı. Şimdi şehrin yönetimini aldıktan sonra ilk işiniz onu astırmak oldu. Bu yaptığınız doğru mudur? Bildiğimiz kadarıyla bu adam haydutluk, hırsızlık yapmamıştı….”

Konfüçyüs,

“yaptığımın nedenlerini size anlatayım” der ve anlatır:

’Dünyada beş ağır suç vardır. Haydutluk ve hırsızlık bunların arasında değildir, daha sonra gelirler. Bu beş suç şunlardır:

Birincisi; uyumsuz ve asi bir tabiatla birlikte gözüpeklilik…

İkincisi; aşağı bir hayat tarzıyla birlikte inatçılık…

Üçüncüsü; çenesinin kuvvetli olmasıyla birlikte yalancılık…

Dördüncüsü; herkesin ayıbını, kusurunu aklında tutmakla birlikte herkesle dost geçinmek…

Beşincisi; hak ve adalet duygusu olmamakla birlikte yaptığı haksızlıkları süslü ve parlak gerekçeler arkasına gizlemek.

Şao Çeng’de bunların beşi de vardı. Nereye gitse taraftar topluyor, hizipler yaratabiliyordu; aldatıcı fikirlerini parlak konuşmalarının arkasına gizleyebiliyordu, zulmüyle adaleti tersine çevirebiliyordu. Aşağılıklar birleştiği zaman ortaya çok güçlü bir kötülük çıkar. Ben de şehir halkı için tasalanmak yerine bu adamı idam ettirmeyi tercih ettim.’’

 
Yorum yapın

Yazan: 01 Ocak 2025 in Eğitim

 

Etiketler: ,