RSS

Aylık arşivler: Ekim 2025

İPTEN ADAM ALMAK

31.10.2025- Hukuk Sitesi

İyi avukat adamı ipten alırmış” derler. Bu lafın nerden çıktığına dair bir hikayeyi (belki de”rivayeti”) geçenlerde bir yerlerde okudum. Buyrun bakalım…

Yer İngiltere. Birkaç yüzyıl öncesi. Adamın biri cinayetten içeri atılır. Bir avukat bulunur adama. İlk
görüşmelerinde avukat “Merak etme seni kurtaracağım” der. Adam da avukata güvenir ve mahkemeye çıkar.
Karar: İdam.

Adam avukata kızar, köpürür. “Hani beni kurtaracaktın?” der. Avukat da “Sen merak etme. Bu
daha birşey degil. Temyiz var. Seni kurtaracağım” der.Dava temyize gider. Karar: İdam.

Adam yine avukata döner ve sorar. “Hani temyizde beni kurtaracaktın?”. Avukat gayet sakindir. “Dur daha, bukarar Avam Kamarası’nda oylanacak. Seni kurtaracağım.”
Dava Avam Kamarası’na gider. Karar: İdam.

Efendim lafı uzatmayalım. Daha sonra Lordlar Kamarası ve Kraliçe’nin onayları vardır sırasıyla. Bu süreçte
olanlar malum. Kraliçenin de idamı onaylaması ile darağacı kurulur. Adamı sandalyeye çıkarırlar.
Avukatla göz göze gelen adamın tüm öfkesi bakışlarına yansımıştır. Avukat ise hala son derece sakindir.
Gözleriyle işaret ederek merak etmemesini, onu kurtaracağını anlatmaktadır adama. Adamın ise artık
umudu kalmamıştır.

Cellat gelir, sandalyeyi iter ve talihsiz adam boynunda iple sallanmaya baslar. O
sırada avukat kalabalığı yararak darağacına doğru koşmaya baslar, merakla ne yapacağını anlamaya çalışan cellatı bir hamlede geçer, ipi keserek adamı kurtarır.

Tabii ortalık ayaga kalkar, bu sefer hem idam mahkumu adam, hem de avukat yakalanır. Avukata bunu neden yaptığı sorulunca cevabı şöyle olur: “Bu adam idam mahkumuydu. Siz de onu idam ettiniz. Adamın olup ölmemesi sizi ilgilendirmez, kanunda “idam edilir” yazıyor, “idam edilerek öldürülür” yazmıyor. İdam
gerçekleşmiştir.”

Bunun üzerine kimse adamı tekrar asmaya cesaret edemiyor, adam belki de haklıdır diye.
Olay karar için yeniden Kraliçe’nin önüne geliyor. Kraliçe, zekasından dolayı avukatın iddiasını doğru
buluyor ve adamı affediyor. Bu olaydan sonra, ilgili kanun maddesi değiştirilerek “idam edilerek öldürülür”
seklinde yeniden düzenleniyor.

 
Yorum yapın

Yazan: 31 Ekim 2025 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

BENİM GÖZÜMLE CUMHURİYET

26.10.2025-Ayşe EKŞİ ELMACI

Cumhuriyet Benim Gözümle, Cumhuriyete günler kala kalemimden…

Cumhuriyet benim için sadece tarih kitaplarının satırlarında duran bir kelime değil…

O, çocukluğumun bayraklarla süslü sokaklarında, okul bahçelerinde yankılanan marşlarda, kalbime kazınan o tarifsiz coşkuda saklı bir değer.

Yıllar geçti, mevsimler değişti ama o ilk heyecanın yeri hiç değişmedi.

Benim kuşağım Cumhuriyet’i, bir tören gününden çok daha fazlası olarak gördü.

Biz onu büyüklerimizin gözlerindeki ışıkta, anlatırken seslerine karışan gururda tanıdık.

Cumhuriyet, bizim elimizde büyüyen bir emanetti — bazen sessizce, bazen coşkuyla ama hep kalbimizin tam ortasında taşıdık onu.

Zaman akıp gitti. Çocuklukta anlamını bilmeden sevdiğimiz o kelimenin ağırlığını, yıllar geçtikçe yüreğimizde hissettik.

Ben büyüdüm, Cumhuriyet de benimle birlikte büyüdü…

Artık o, sadece bir rejim değil; bir duruş, bir irade, bir nefes kadar yakın bir değer.

Hatırlıyorum…

İlk 29 Ekim törenine beyaz çoraplar, kırmızı kurdeleyle katılmıştım.

Elimde küçük bir bayrak vardı, yüreğimde ise kocaman bir heyecan.

O gün farkında değildim belki ama, o bayrak sadece elimde değil, kalbimde de dalgalanıyordu.

Bugün dönüp baktığımda anlıyorum ki, Cumhuriyet bir günde kutlanacak bir miras değil;

her sabah özgürce uyanabilmenin, düşüncelerini korkmadan söyleyebilmenin, eşitçe var olabilmenin adıdır.

Ve ben, bu topraklarda doğmuş bir kadın olarak, Cumhuriyet’in bana kattığı her değerin farkındayım.

Ne mutlu bize ki bu emaneti,

geçmişin fedakârlıklarıyla yoğrulmuş,

geleceğe umutla taşınan bir sevda olarak yüreğimizde yaşatıyoruz.

Yaşasın Cumhuriyet!

Nice 29 Ekimler gururla, coşkuyla, umutla…

 
Yorum yapın

Yazan: 26 Ekim 2025 in KONUK YAZARLAR

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

YÜZLER ve GÖRMEK

21.10.2025- Şafak Gündüz SARIKAYA

Bakmak, görmek demek mi?

Bakınca yalnız seyrederiz, görünce bir hükme varırız. Bakmanın üst seviyesi tanımak, görmenin ise yaşamaktır. Görmek derinliği ifade eder. Bakan kişi anlatır, gören kişi sorgular ve yorumlar.

Bakmak sadece gözle olur. Görmek, akıl, kalp ve gözün devreye girmesiyle gerçekleşir. Bakmak bir göz hareketi, görmekse bir şuur faaliyetidir.

Simaları görürüz ve zihnimizde yer ederler. Bazı simalar kalıcıdır, hatta hiç görmesiniz de bazen düşünürsünüz sanki bir yerde görmüş gibiyim, daha önce hiç karşılaştık mı diye sorarsınız.

1998 yılıydı galiba, Ataşehir, Ümraniye civarlarında babamla ir emlakçıya gitmiştik, önce ben girdim,“şu evi görebiilr miyiz”, dedim ardımdan babam içeri girdi, adam babamı görünce şaşırdı, “Ah, inanılmaz, dayı sen nerelisin?é dedi, “içimden nereden çıktı bu gereksiz muhabbetler, kim bilir ne gereksiz şeyler söyleyecek”, dedim. Babam , “Sinop’luyum” , diye karşılı verdi adam bu sefer, “neresinden”diye cevap verdi, Gerze mi deyince, çok şaşırdım, hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştım, nokta atışı buna denir, adam da Gerze’nin bir köyündeydi, en azından ailesi oralıydı, emlakçıydı ama konuştukça, ressam olduğunu da öğrendik ve Paris sokaklarında yaptığı resimleri bize gösterdi ve hatta elime bir sürü karakalem çalışmasını verdi, gerçekten yetenekliydi ayrıca çok iyi bir bakış açısı vardı, bizim göremediğimiz ayrıntıları hemen fark etmişti, burun, alın yapısı, gözler, elmacık kemikleri, belki başka detaylar, kaşlar, dudak, saç şekli gibi, ya da bizim baktığımız gibi bakmamıştı, o görmüştü.

Karakalem deyince yine zihnim beni eski siyah beyaz bir fotoğrafın önüne bırakıverdi, Sinop’ta usta karakalem işi yapan biri vardı o zamanlar. Kalenin altında küçük bir işyeri vardı bu adamın. 4 kişiyi kara kalemle bir arada çizilmişti, aslında 3 farklı siyah beyaz fotoğraftaydı 3 kişi. Annemin babası ve kızkardeşi de vardı karakalem çalışmada. (Dedem, teyzem ve halam vardı.) Annemin yüz hatları babasına benzemiyordu, acaba hiç görmediğim anneanneme mi benziyordu. Üçü de annemden çok önce hayata gözlerini yummuştu, şimdi kimse hayatta değildi.

Bir omuzu düşük, hafif kambur başında kasketi olan yaşlı bir adamdı fotoğrafta, başka bir fotoğrafta annem kızkardeşi ile gülümsüyordu, iki kardeşin yüz hatları benziyordu birbirine. Duvarda bir çerçevede asılı zamana meydan okuyan bir karakalem çalışma, usta ellerde bir resmin ötesine çoktan geçmişti, zamana meydan okuyordu, 4 farklı karakter, 4 farklı hayatı anlatıyordu aslında. İşte o yüzde görmesini bilmek gerekiyordu ressam gibi. (içimden bir ses her birinden çok hikaye çıkar diye ama o sesi susturuyorum.)

Akrabalar, yüzler derken Gabriel Marquez Yüzyıllık Yalnızlık romanını düünüyorum. Macondo kasabasında, Buendía ailesinin yedi kuşağı aşk, unutuluş ve geçmişlerinin ve kaderlerinin kaçınılmazlığı arasında yaptığı yolculuk etkiliydi.(1) Kendi ailemde değil, bu insanlık tarihi boyunca, genetik aktarım, kültürel aktarım hep devam etmiştir, devam edecektir de… Usta eller sadece resimde değil her alanda usta eserler ürettiler, iyi gördüler.

Her gören bakmıştır ama her bakan görememiştir çünkü görmek için düzgün bakmak gerekir. Ayrıca herkes bakar ama görebilenler farkı yaratır.(2)

Şimdi söyleyin bakalım, bakmak görmek mi demek?

ŞGS

(1) Wikipedia

(2) Ekşi Sözlük

 
 

Etiketler: , , , , , ,

YAŞANMIŞ GERÇEK VE ÖRNEK BİR HAYAT HİKAYESİ

08.10.2025-Dr. İlhami PEKTAŞ

Kazan Dairesi

Genç çocuk öğretmeninin de ısrarıyla İstanbul’a eczacılık okumaya gelir. Sirkeci’de bir otel bulur aylığı 100 lira, fakat çok para. Bir yandan okumaya çalışır bir yandan masraflarını karşılamaya.

Bu arada otelin nasıl işlediğini öğrenir. Bir gece geç saat bir bakar ki müşteriler koridorlarda, kızgın, bağıranlar falan…

Kaloriferler yanmadığı için otel buz tutuyor. Genç Ataman iner aşağıya, kaloriferi yakması gereken görevli üşütmüş, yorgan döşek yatıyor. Kaloriferi yakmak diğer personelin işi olmadığı için hiçbiri üzerini kirletmek istemez.

Ataman girer kalorifer dairesine, alır küreği, kazana kömür atmaya başlar.

O sırada içeri bir adam girer:

-Kimsin sen?

Ataman’ın üzerinde atlet pijama, yüzü gözü kömür içinde.

-Müşteriyim

-Ne yapıyorsun burda?

-Görevli arkadaş hastalanmış, müşteriler isyan çıkartıyordu kaloriferi yakıyorum.

-Peki

Ataman işi bitince yukarı çıkar, yıkanır, yatar.

Ertesi gün resepsiyondan odayı ararlar:

-Otel sahibi sizi çağırıyor.

Otel sahibinin odasına girdiğinde bir bakar kazan dairesinde gördüğü adam.

-Ne okuyorsun?

-Eczacılık

-Bu otelde ne kadar kalacaksın?

-Dört yıl

-Oğlum dört yıl bu otele para ödemeyeceksin kendi evin bil.

Genç Ataman “Ömrüm boyu insanlara karşılık beklemeden iyilik yapmaya çalıştım ve hep karşılığını aldım. Bulunduğum yere hep bir yenilik getirmeye çalıştım, o girişimciliğin de karşılığını aldım” der.

Küçük Ataman bu gün dünyanın elli ülkesine ıslak mendil, krem gibi hijyen malzemeleri ihraç eden bir Türk markası Ataman İlaç Kozmetik Kimya Sanayi ticaret Limited Şirketi’nin sahibi ATAMAN ÖZBAY. Sekiz ülkede pazar lideri…

Girişimciliğini aynen devam ettiriyor.

O gün otelde çalışıp kazan dairesine adım atmayanların hepsi bir yerlerde çalışıp aldıkları maaştan şikayet ediyorlardır…

 
Yorum yapın

Yazan: 08 Ekim 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , ,