Sağlık profesyonelleri bilirler. Bazı kliniklerde **agoni odaları **vardır. Çaresiz kalınan, artık ölümü beklenen hastalar bu odalarda yatarlar.
İki bilim adamı, 1922 yılında Toronto Üniversitesi Hastanesinde diyabet komasındaki çocukların yattığı agoni odasına girerler. Komada ve ölümü bekleyen çocuklara yeni keşfedilen insülin adlı hormonu enjekte ederler.
Komadaki çocukların hepsi sırayla uyanır ve ailelerinin gözyaşları arasında evlerine dönerler. O tarihten itibaren insülin milyonlarca diyabetlinin hayatını kurtarıyor. Bilim, akıl ve cesaret her zaman olduğu gibi insanlığın yolunu aydınlatacak. .
“Ben hiçbir şey icat etmedim. Sadece ben keşfettim. “
“Bilginin en büyük düşmanı cehalet değil, bilginin yanılsamasıdır. “
“Hastalık zihinsel çöküşten doğar.
İnsan kendi doktoru olmalı. İnsanın içi huzurlu değilse, tüm ilaçlar ve en iyi doktorlar boşuna demektir. Modern insanın bilinçaltı, büyük fırtınalı rüzgarlarla huzursuz bir okyanus kadar çalkantılıdır. İzlenimlerle dolu bir bilinçaltı ruhun huzursuz olmasına neden olur. Duygular sonra volkanik bir patlama gibi kaynar.
Duygular üzerinde çalışmadan, maneviyat sadece kartlardan ibarettir. Ve gönül rahatlığı olmayan bir insan nedir? İlahi lütuftan ayrı, boş yere maddi şeylerde rahatlık bulmaya çalışıyor. Orada rahat yok, dipsiz bir kuyu. Daha fazla, daha fazla, daha fazla ver ve sonunda yine boşluk.
Ruh sakin bir denize dönüştüğünde iyileşme başlar. Bunu unutma, bu altın kuraldır. Çoğu hastalığın kökü ruhtadır, bu nedenle ruh çoğu hastalığı yenebilir.
Örnek kelimesi hakkında Turkish Language Reform: A Catastrophic Success isimli eserde örnek, örneğin maddesinde örnek kelimesinin yüzyıllardır dilde var olduğu ve örneğin kelimesinin yapısının +in’enstrümantal eki’ ile N. Ataç tarafından kullanıldığı ‘meselâ’ anlamında olduğu bilgisi vermiştir. G. Lewis’e göre kelime kesinlikle Ermeniceden alınmamıştır
450 .- 450 Lewis, a.g.e., s. 120.
“Orinag, Örnek ve Örneğin Hikâyesi” isimli makalede örnek kelimesinin Ermeniceye Farsçadan geçmiş olabileceği düşüncesi ile âreng sözü incelenmiştir. Tetkikler sonucunda Pehlevi dilinde awdénak kelimesinin Osmanlı Türkçesinde örnek biçiminde olduğu Ermenice köken bilimi sözlüğünde açıklandığı bilgisi verilmiştir. Fakat Vambery’nin Çağatay Lûgati’nde kelimenin aslının körnek ve gör- kökünden türetildiği belirtilmiştir or-‘ölçüp biçmek’ anlamında olduğu düşünüldüğünde örnek < or-an-(a)k biçiminde gelişmiş olabilir ancak burada da belirsiz noktalar olduğu ifade edilmiştir451
451 H. Ediskun, “Orinag, Örnek ve Örneğin Hikâyesi”, Türk Dili, c.XVI, S. 183, Ankara, AnkaraÜniversitesi Basımevi, 1 Aralık 1966, s. 186-191.
Hasan Eren’in “Örnekten Örneğe” isimli makalesinde örnek kelimesi Karakalpak Türkçesinde kullanılan körnek sözü göz önüne alarak Türkçe körmek (>görmek) kökünden geldiğini izah edilmiş ve Ermeniceden alınmış olmasının imkânsız olduğunu belirtilmiştir454 .
454 H. Eren, “Örnekten Örneğe”, Türk Dili Dergisi, c. XXXIX, S. 273, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1 Haziran 1974, s.701-707.
Ahmet Ünal’ın, “Örnek Sözcüğü Üzerine (Okur Mektupları)”, isimli yazısında örnek kelimesinin Türkçe olduğu ifade edilmiştir. A. Ünal, kelimenin etimolojik olarak yöresel bir kanaviçe anlamına gelen görenek kelimesinden geldiğini ileri sürmüş ve kelime şu şekilde izah edilmiştir: “görmek > “görenek” “örenek” > örnek455 .
455 A. Ünal, “Örnek Sözcüğü Üzerine (Okur Mektupları)”, Türk Dili Dergisi, c.XXX, S. 277, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1 Ekim 1974, s. 820.
Vecihe Hatipoğlu’nun “Örnek ve Ödül” isimli makalesinde örnek kelimesinin anlam bakımından örmek eylemiyle kolayca bağdaştırılamayacağı açıklanmıştır. Ona göre ög- kökünden -anak/enek ekiyle örnek sözü türetilmiş olabilir. Kelimenin geçirdiği evreler şu şekilde açıklanmıştır: öğrenek >öğrenek > örenek >örnek456
456 V. Hatipoğlu, “Örnek ve Ödül”, Türk Dili Dergisi, c.XXXI, S.284, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1 Mayıs 1975, s.329-332.
Çağdaş Türk lehçelerinde ise Azerbaycan Türkçesinde ‘bir bütünü temsil eden, onun hakkında fikir veren küçük parça, numune, misal’, Türkmen Türkçesinde ise ‘nüsha’ anlamı ile örnek biçimindedir458 .
Gagavuz Türkçesi, Kumuk Türkçesi, Uygur Türkçesi ve Kırım Tatar Türkçesi’nde örnek biçimindedir. Karay Türkçesinde ise örnäk biçimindedir. örnek kelimesinin Kırgız Türkçesinde örnök biçimini alması Kırgız Türkçesinin vokallerle ilgili karakteristik özelliği olan ilk hecede yer alan geniş yuvarlak vokallerin sonraki hecelerdeki /a, e/ vokallerini de kendilerine benzeterek /o, ö/ yapmasından ötürüdür. Tatar ve Başkurt Türkçelerinde ‘örnek, misal’ anlamlarıyla ürnek biçimindedir.
Türkiye Türkçesindeki geniş yuvarlak /ö/ vokali Tatar ve Başkurt Türkçelerinde daralmaya uğrayarak /ü/ vokaline değişir. Örnek kelimesi üzerine yapılan çalışmalar incelendiğinde kelimenin kökeni hakkında uzlaşılan bir görüş olmadığı tespit edilmiştir. örnek kelime hakkındaki görüşler, ilk olarak kelimenin Türkçe kökenli olduğu ve ör- fiilinden geldiği, yine Türkçe kökenli olduğu ve kör- fiilinden geldiği ve son olarak Ermenice kökenli orinag kelimesinden geldiği şeklindedir.
30.06.2024-Doç. Dr. Sibel Onursoy- Öğretim Gör. Erdem Alper Turan- Öğretim Gör. Segâh Yeşilyurt ve Doktora Öğrencisi- Fatma Kübra Astam
“Yalan Habere Karşı Tutum ve Davranışlar: Üç Üniversite Örneğinde Durum Araştırması” başlıklı çalışmanın sonucunda varılan noktaya yer vereceğiz. Deneysel çalışmalar, doğru sonuçlara götürür. Kimya, Fizik gibi fen bilimlerinin deney malzemesi madde, Sosyal Bilimlerin ise insandır. Halk deneylerin bir parçasıdır, unutulmamalıdır. BİLKE
Sonuç İçinde yaşadığımız toplumsal gerçekliği anlamlandırmak karşılaştığımız bilgi ve haberlerle ilişkilidir. Sosyal medya ortamlarının hızı, yaygınlığı bireyin analizini, anlamlandırmasını, anlamlandırma hızını ve değerlendirmelerini kısıtlayabilmektedir. Haberi ya da bilgiyi çıkarları yönünde kullananların ya da ticari kar kaygısıyla hareket edenlerin aldatmalarına hizmet edebilir. İktidar güçlerinin düşüncelerinin kamuda yayılması ve benimsenmesinde yani bir uylaşımın sağlanmasında sosyal medya önemli bir kanaldır. Sosyal medyada çok hızlı ve algoritmalar sayesinde nokta atışı olarak yayılabilecek, okuyuculara dayatılabilecek olan yalan haberlerin ve bilgilerin olumlu ya da olumsuz etkileri, doğruluk kontrolü ve bu yöndeki tutumların geliştirilmesiyle mümkün olacaktır.
Basılı yayımların önem taşıdığı dönemlerden dijital içeriklerin yaygınlık kazandığı günümüze kadar iletişim ekolojisinde daima varlığını sürdüren yalan haberler, her dönemde okurun/izleyicinin ya da kullanıcının maruz kaldığı bir içerik türü olmuştur. Dijitalleşmenin etkisi haberin/bilginin üretimi, dağıtımı ve yaygınlaştırılması kolaylaşmış, sayısal olarak artmış, buna bağlı olarak haber doğruluğu çevrimiçi etkenler boyutunda belirsizleşmiştir. Küçük bir örneklem perspektifinde gerçekleştirilen bu çalışmada üç üniversite öğrencilerinin haber ve bilgi yayılımındaki davranış örüntüleri, katılımcı genç izleyici kitlesinin yalan haber odağında karar süreçleri, maruz kaldıkları haber ve bilgilerin etki boyutu, tutum ve davranışları değerlendirilmektedir. Üç üniversitenin öğrencileri örnekleminde yapılan analizlerin sonucunda gereksiniminin çoğunlukla sosyal medyadan karşıladığı görülmektedir. Bu gereksinimi haber karşılamada ilk sırada Instagram yer alırken, ardından YouTube, Facebook ve Twitter onu izlemektedir. Yazılı ve görsel içerikli haberler ve bilgiler (yazı, fotoğraf, video) yalan haber odağında değerlendirildiğinde, fotoğraflı ve video gibi görsel nitelikli içeriklerin, (sadece) yazılı metne göre daha çok doğru kabul gördüğü ortaya çıkmıştır. Bu durumda araştırılan kitle üzerinde görselliğin, yalan habere katalizör oluşturabildiği ortaya çıkmaktadır. Araştırmadaki genç haber okurları örnekleminde, magazin, siyaset ve ekonomi konulu yalan haberlerle daha sık karşılaştıkları, maruz kaldıkları bu haberlerin çoğunlukla propaganda ve yönlendirici (manipülatif) özellikte olduğu, reklam amaçlı yalan haberlerin bu özellikleri izlediği tespit edilmiştir. Kasıtlı amaç içeren, kışkırtıcı ve alaycılık yalan haber özellikleri içinde çok da az olmayan boyutlarda karşılaşılmaktadır. Eğlenceli/mizah türü içeriklerin daha inanılır bulunması risk oluşturmaktadır. Mizahî ya da eğlendirici içeriklerden şüphe duyulmaması, yalan habere mizahın bir katalizör oluşturabileceği ortaya çıkmaktadır. Kişi, kurum, muhabir, site gibi haberin kaynakları, örneklemdeki okurların güven duygusunu etkilemekte ilk sırada gelmektedir. Haberin gündemde oluşu, içeriğinin zenginliği, kişinin ilgi alanında oluşu habere güveni etkilemektedir. Öte yandan etkileşim (yorumlar), paylaşım ve beğeni sayılarının etkisi bulgularda biraz daha geri planda değerlendirilse de etkisi sürmektedir. Araştırma sonucunda haberin doğruluk kontrolüne hiç niyetlenmemiş bir azınlık olduğu görülmüştür. Sayıca az olsa bile bu durum sosyal medyanın hızı özelliği ile ilişkili olarak yalan haberin yayılımında önemli bir rol oynayacaktır. Katılımcı gençler doğruluk kontrolü konusunda yüksek özgüvene sahiptir ve doğrulatma yöntemi olarak çoğunluk bir haberi birçok alternatif kaynaktan okuyarak gerçekleştirmektedir. Ayrıca haber teyit kaynaklarını yetersiz bulmaları ve haberin doğruluğundan şüphe duymamaları da doğruluk kontrolü eğilimlerini sınırlamaktadır. Bu noktada, hemen olmasa da doğruluk kontrolü davranışının gelişmesinin yalan haberlerin artışıyla paralellik göstereceğini belirtmek yerinde olur. Doğruluk kontrolü konusunda sosyal medya kullanıcısının bilinçlendirilmesine gereksinim olduğu bu küçük örneklem kitlesinde gerçekleştirilen araştırmanın bir sonucudur. Ayrıca aynı kitlenin sosyal medyada maruz kaldıkları yalan haberlerden dolayı medyaya duydukları güvenin azalması bu araştırmanın bir başka sonucudur. Hatta ilgilendikleri haber konusu kaygılarını arttırabilmektedir. Küçük bir örneklemden elde edilen bu sonuçlar, haber ve gazetecilik konusunda özelliklede sosyal medyanın ağırlık kazandığı son zamanlarda haber ve bilginin zararlı etkilerini bertaraf etmede etkili ve yeni çalışmalara rehber olacaktır.
Kaynak: Türk Kütüphaneciliği, 34, 3 (2020), 485-508 Doi: 10.24146/tk.759014
28.06.2024-Ferhat BÜLBÜL … GİRİŞ: Maddenin halleri genel olarak ilköğretimde ve hatta ortaöğretimde katı, sıvı ve gaz olmak üzere hala üç halde anlatılmaktadır. Fizik, kimya ve mühendislik alanlarında yükseköğretim yapan öğrencilere dahi, maddenin dördüncü hali olan plazma kavramından nerdeyse hiç değinilmemekte, değinilse dahi bu kavramı anlatmada güçlükler yaşanmaktadır. Bu çalışmada, davranışsal yaklaşıma göre, bilhassa yükseköğretim öğrencilerine; bilişsel yaklaşıma göre de özellikle ilköğretim öğrencilerine maddenin halleri ve plazma kavramını en basit ve en etkili anlatmaya yönelik bazı görüşler sunulmuştur. Bu görüşlerin yüksek öğrenimle olan bölümleri, mühendislik öğrencilerine (kimya ve makine mühendisliği) uygulanmış ve yazılı ve sözlü sınavlarda yüksek başarı elde edilmiştir.
–Katı hal: Katıda atomların sıkı bir şekilde dizildikleri, düzenli bir şekilde yani yapı içerisinde 3 boyutlu bir geometrik düzen oluşturarak istifleniyorlarsa bunlara “kristal katılar” denildiği ve bu kristal yapıların çoğunu genellikle metallerin içerdiği belirtilecek. Bu kristal yapıya oda sıcaklığında HMK (hacim merkezli kübik) kristal düzenindeki demir metali verilecek. Atomların düzenli bir şekilde dizilmediği ve gelişigüzel bir şekilde dağıldığı yapılara da düzensiz (amorf) katılar olarak tanımlandığı ifade edilecek. Bu yapıya örnek olarak da polimer malzemelerden naylon verilecek. Katı dendiği zaman kristal ve amorf kavramlarının akla gelmesi gerektiği özellikle vurgulanacak.
—Sıvı hal: Katının almış olduğu enerji ile sıkı dizilen atomlarının birbirlerinden uzaklaştıkları ve maddede oluşan bu hale de “sıvı hal” dendiği ve bu süreçle ilgili olarak buzun eriyerek su haline geçmesi verilecek. Yine bu bilgi demir-karbon diyagramında düşük karbonlu çeliğin yaklaşık 1500ºC’nin üzerinde sıvı hale geçtiği gösterilecek ve sıcaklığın bu değere gelinceye kadar demirde farklı kristal yapıların ve fazların (α-hacim merkezli kübik, γ-yüzey merkezli kübik, δ-hacim merkezli kübik, sıvı) oluştuğuna dikkat çekilecek. Dolayısıyla ısı enerjisinin hallerin dönüşümünde ne kadar etkili olduğu bir kez daha dile getirilmiş olacak. Sıvı dendiği zaman önce moleküler yapı kavramının akla gelmesi gerektiği özellikle vurgulanacak. —Gaz hali: Sıvı halde bulunan bir sıvının enerji alması ile atomlarının birbirlerinden daha da uzaklaşmasının söz konusu olduğu ve bu olayın sonucunda ortaya çıkan hale de “gaz hali” dendiği ifade edilecek. Gaz haline kaplama sisteminde kullanılan argon gazı verilecek. Gaz dendiği zaman önce atomik yapı kavramının akla gelmesi gerektiği özellikle vurgulanacak.
–Plazma hali: Atomik halde bulunan gaza biraz daha enerji alması ile mevcut gaz atomlarının son yörüngesindeki elektronları bıraktıkları, elektronlarını kaybetme olayına da (+) iyon haline geçme olduğu, oluşan bu hale de “plazma” dendiği ifade edilecek. Kısaca plazmanın iyonize olmuş gaz olduğu belirtilecek. Plazma ortamı içersinde (+) yüklü iyonların, (-) yüklü elektronların, nötr gaz atomlarının, fotonların ve bilinmeyen kozmik parçacıkların var olduğu bir fiziksel karışım olduğu ifade edilerek, bir örnek çalışma yapılarak öğrencilerin plazma halini görmesi sağlanacak. Bunun için bir kaplama sistemi kullanılacak. Plazmanın oluşturulması için 3. halden yani gaz halinden başlanacağı belirtilerek, kaplama sistemi vakumlanıp içerisine argon gazı gönderilecek. Kaplama sisteminde anot ve katot kutupları arasından bir elektrik enerjisi geçirilerek nötr haldeki argon gazı iyonize edilecek ve bu esnada öğrenciler plazmanın varlığını oluşan mor renkli atmosferden anlayacaklar. Plazmanın iletken olduğunu ve bu iletken sayesinde de katı malzeme yüzeylerine atomik seviyede kaplama yapmamızı sağladığı belirtilecek ve gösterilecek. Yine plazmaya örnek olarak güneş, yıldırım ve ateş örnekleri verilecek.
BİLKE YORUM: Fikirlerin anlaşılması veya anlaşılmaması, iletilmesi veya iletilememesi olayı ile ilişkilendirebilir miyiz? İradenin çalışması, karşıya nasıl ulaşır? Kulak duyar, göz görür, dil söyler de, farkına vararak bilincine ermek zordur. İnsanlar arasındaki uyum sorunu buradan kaynaklanıyor olmalı. Bilgi, somutlaştırıldığında katı madde gibi görünür olur. Kavrayan bilinç, anlatılan bilgi veya fikrin, tez- teori- sonuç evrelerini ayırt eder. 1. evrede 4. evre gibi davranışlar, insan ilişkilerinde uyumsuzluğa neden olur.
KAHRAMANMARAŞIN EŞSIZ GUZELLLIKLERINDEN BIR YER ULUDAZ TEPESI DUNYADA NADIR UGUR BOCEKLERININ OLDUGU EN GUZEL YERDIR ULUDAZ TEPESI..
Kahramanmaraş’ın güneyinde, şehir merkezine 65 km. uzaklıkta olan 2.259 m. rakımlı Uludaz Tepesi, bulutlarla kaplı zirvesi ve sürü halinde görülen uğur böcekleri ile doğa turizmi açısından dikkatleri üzerine çekmektedir.
Zirvede bulunan uğur böceği türü, halk arasında “gelin böceği”,“uğur böceği” veya “uç uç böceği” olarak bilinen Coccinellidae familyasına ait türlerin en önemlisi ve en çok bilineni Coccinella septempunctata, diğer bir tanımla “yedi noktalı uğur böceği”dir. Mevsimsel olarak göç eden çok hareketli bir türdür.
Kışın metabolizmalarını dondurup kış uykusuna yatan uğur böcekleri yaz aylarında yeniden uyanarak bölgeye canlı ve renkli bir görüntü kazandırmaktadır. Yazın yaprakların arasında uçuşan ve tarım zararlısı olarak bilinen yaprak bitleri, beyaz sinek ve trips ile beslenir. Taş altında, gevşek bir ağaç kabuğunun altında, kuytu yerlerde 50-100 uğur böceğine rastlanabilmektedir.
trips böceği
BİLKE YORUM: Doğanın şaşırtıcı dengesi, nedense insanın hor kullanmasına engel olamıyor. Her bir canlı ve cansız varlık, sorumluluğunun bilincinde görev yaparken; insan kazanma hırsı ile doğaya kıyıyor da kıyıyor. Uğur böceği adına ne anlamlar yükler insanoğlu. Duygusallık, aşk habercisi, kısmet müjdecisi, bolluk bereket sunucusu…
Varlıkların görevlerini, yerlerini ve inanın ki bilincinin farkında olamamaktan geliyor bütün olumsuzluklar. EGO’LAR SAVAŞI hiç bir işe yaramıyor oysa…
Persler zamanında inşa edilen ve bugüne kadar ayakta kalabilmiş olan Yakçal(Yakhchāl) isimli yapılar da bu bilgi birikiminin bıraktığı miraslardır.
M.Ö. 400 civarında yapıldıkları düşünülen bu mühendislik harikası yapılar, elektriğin keşfedilmesi ve sağlıklı şekilde kullanılmasından binlerce yıl öncesinde, kavurucu Pers çöllerinde buzların erimesini ve yiyeceklerin korunmasını sağlıyorlardı.
Yerden yaklaşık 18 – 20 metre yüksekliğe erişebilen yakçalların görüntüsü, devasa birer kubbeyi andırmaktadır. Tamamen özel bir karışımla elde edilen çamurkullanılarak yapılan yakçalların duvarları da yine aynı maddeden üretilen, oldukça kalın tuğlalarda örülüdür.
Yapıların ayrıca yerin altında da yaklaşık 5.000 metreküplük bir alanları bulunmaktadır ve yer altındaki alanların duvarları, yer üstünde kalan kısımlara göre daha fazla kalınlık gösterir. Çamur duvarların bu kalınlıkları, yakçalların tabanında 2 metreye kadar ulaşabilmektedir.
Yakçallar inşa edilirken kullanılan bu özel karışımlı çamura sarooj adı verilmektedir. Perslere özgü bir harç olan saroojun içeriğinde kum, kil, yumurta akı, kireç, keçi tüyü ve kül bulunduğu bilinmektedir. Bu maddelerin karışımı ile elde edilen sarooj, içi ile dışı arasında ısı transferini engellediği gibi su geçirmezözelliğe de sahiptir. Yakçal gibi devasa buzdolapları için daha iyisi düşünülemezdi..
Yakçalların çölün kavurucu sıcağına karşı son derece etkili bir çözüm sunmaları, karmaşık bir yapıları olduğu algısını yaratabilir. Fakat işin aslında çalışma prensipleri oldukça basittir. Yakçalların soğutma işlevinde en önemli rolü buzlaroynamaktadır. Buz, kışın dağlardan toplanarak yakçallara yığılabildiği gibi yakçalın içerisine bağlanan Kehriz ya da Qanat olarak adlandırılan yer altı tünellerinden gelen suyun geceleri dondurulması ile de elde edilebilmektedir.
Perslere özgü bir yapı olan rüzgar tutucu örnekleri.
Yakçalın soğutma işlevini yerine getirmesinde bir diğer önemli etken de yapı içerisindeki hava sirkülasyonununsağlanmasıdır. Yakçalların içindeki hava döngüsü, yine Perslere özgü bir yapı olan rüzgar tutucularda (günümüzün klimaları diyebiliriz) kullanılan sisteme benzer şekilde sağlanmıştır.
Temelinde, bina içinde ısınan havanın dışarıya verilerek sirkülasyonu sağlama ve içeriyi düşük sıcaklıkta tutma mantığı yatmaktadır.
Binlerce yıl önce inşa edilmiş olan bu yapılardan bazıları bugün bile el değmemiş halleriyle durmaktadır. Geçmiş dönemde Pers İmparatorluğu‘nun hükmettiği toprakların bugünkü sakinlerinden olan İran, Afganistan ve Tacikistan‘da bugün hala modern buzdolapları için ‘yakchal’ kelimesinin kullanıldığını görebilirsiniz.
BİLKE YORUM: Eski çağ keşifleri, günümüz insanlarını hayrete düşürüyor. İlerlediğimizi sanıyoruz, geçmişe bir bakıyoruz neler, neler icat edilmiş. Mutluluk ölçer olsaydı, o gün mü insanlar mutluydu, bu gün mü?
ODTÜ İşletme’nin deli ama çok bilge, hem en sevilen hem en çekinilen profesörü Muhan Hocanın Strateji Yönetimi dersinin ilk saati öğretim üyelerinin bile katılımıyla geçer ki her senesi ayrı ilginçtir. Derslerinden birinden bir anekdot:
Muhan Soysal tepegöze bir Picasso resmi koyar. Herkes bakar bakar ama tarzı zaten kübik olan sürrealist resimde sanatla fazla ilgilenmeyenlerin anlayabileceği çok az şey vardır. Bozuk perspektifli bir oda, sarı uzun saçlı yaratığa benzeyen bir şey. Etrafında başka yaratıklar, yerde yine bir yaratık ve arkadaki şekli bozuk içi parlak dikdörtgenin içinde başka bir şeyler daha.
5-10 dakka hiçbişey söylemeden sınıfı izleyen hoca, birazdan Picasso’nun resmini alıp Meninas’in bir resmini koyar. Bu resimde sandalyenin üzerinde oturan sarı uzun saçlı bir aristokrat kızının etrafındaki dadıları onun saçını tararken yerde köpeği yatmaktadır. Ve babası arkasından ışık sızan kapıdan kızını izlemektedir.
Ancak ikinci resmi görünce Picasso’nun resmindeki öğelerin ne olduğunu ve bu resmin Meninas’in tablosuna gönderme olarak yapılmış olduğunu farkeder tüm sınıf.
Ve Muhan Soysal hiç unutamayacağımız dersini verir:
Hayatta hiçbir şey Meninas’in resmi kadar belirgin ve net değildir. İş hayatı gerçekleri size Picasso’nun resmindeki gibi şekil değiştirmiş olarak gösterir. Picasso’nun resmine bakıp, Meninas’in resmini görebilenleriniz başarılı olacak, diğerleri kübik şekillere bakıp yanlış anlamlar çıkarmaktan gerçekleri hiç göremeyecek. “
Günaydınlar olsun canım arkadaşlarım .
BİLKE YORUM: Dünya, pazarlama tekniklerinin zirve yaptığı dönemleri yaşıyor. Topluma gösterişli, renkli, jan janlı(!) alış veriş sarhoşluğu dayatılarak benimsetiliyor. Gösteriş zenginliği, insanların gözünü büyülüyor ve ürünlerin albenisini artırıyor. Üretmemek dayatılıyor. Ürünün sadece mal mülk olduğunu düşünmüyoruz. Müzik alt yapıları, alış veriş çılgınlığını artıracak özellikte yapılıyor. Sinemalar, görsel ve yazılı medya, çarpıcı puntolu başlıklarla, gösterişli fotoğraflarla, 15- 16 yaşındaki gençlerin bedenlerini pazarlıyor. Bu gidişe de insanlar alıştırılıyor. Öğrenilmiş çaresizliği, her sektörde, alanda, mahallede, sokakta görebiliyoruz. Muhan Hoca derste öğrencilerine hayat dersi vermiş. Örnek alacak öğretilerimiz çok. Bu gidişe direnenlere SELAM olsun.
Çin yer çekimi pilleri için kuyular kazmaya başladı. Peki yer çekimi pilleri nedir ?
Yenilenebilir enerji kaynaklarından elde ettiğimiz enerjinin çok azını kullanıyoruz. Kalan fazla enerji ise boşa gidiyor. İşte bu kuyu pillerin amacıda boşa giden bu fazla enerjiyi depolamaktır.
Sistem şu şekilde işleyecek.
Yerde çok derin kuyular açacaklar ve bu derin kuyuların dibine halatlara bağlı ağırlıklar gönderecekler. Güneş panellerden gelen fazla enerji motorları harekete geçirecek ve motorlarda halatları saracak. Kuyunun dibindeki ağırlıkları yukarıya taşıyacak. Ve böylelikle güneş fotovoltaiklerden gelen foton enerjisini potansiyel mekanik bir enerjiye çevirip depolayacak. Güneş battıktan sonra bu halatlar tekrar serbest kalacak. Ağırlık yavaş yavaş dibe indikçe potansiyel enerjisi kinetik enerjiye dönüşerek alternatör üzerinden tekrar elektrik üretecek.
BİLKE YORUM: Bu paylaşımın altına öyle eleştirel yorumlar yazılmış ki. Kendi başaramadığını, başkası başarınca, neden karşısında durarak olumsuz tavırlar sergiler diye düşündürüyor insanı. Aklımıza, Orta Çağın skolastik düşünceleri arasında kiliselerin yargıladığı bilim insanları geliyor. Yukarıdaki bilimsel açıklamanın eksikleri varsa, bilimsel olarak nedenleri ile birlikte ortaya konulabilir. Hemen olmaz, olamaz, atıyorlar yakıştırmaları neden öne geçer ki? Arge çalışma yapanlara çok ihtiyaç var oysa. Ve bu çalışmaları değerlendirecek kadrolara. Sadakat ilişkileri ile değil, bilimsel yöntemlerin aydınlığıyla yürüyen ve süreklilik kazandıracak KADROLARA. Halk olarak, sadakati değil bilimselliği benimsemeli ve göz boyamalara izin vermemeliyiz.
Dünya dünya olalı kaç ılım yaşandı, giderek soğuyan güneşimiz “Kırmızı Dev” olana değin kaç ılım yaşanacak bilmiyoruz.
Ama,
yaşadığımız sürece her ılımda toprağın içine gizlenmiş enerjiyle güneş ışıklarının muhteşem dansını, her figürde dalga boyuyla ortaya çıkan renk mucizelerini büyülenerek izleyeceğiz..
Japonya’dan,orta ve ön Asya’ya,Avrupa’dan Meksika’ya değin tüm ORTA KUŞAK tarım kültürlerinde ismi ve ritüelleri değişsede Güneşle Toprağın evliliği,Yeniden Diriliş bayramlarla kutlanmış hep..
Tarih hareket eden coğrafyadır sonuçta..
Nasılki güneşteki füzyon,hidrojen atomlarının çekirdeklerinin kaynaşması daha ağır helyumu oluştururken açığa çıkan ısı ve ışık dünyamıza yaşam verip,yaşamı tazeliyorsa..
Coğrafya değiştikçe insanlarda kimyasal ve kültürel füzyon yaşıyorlar..
Değişik kült, kültür ve inanç sistemlerinin sentezi, daha güçlü ışık yayarak tüm insanlığa miras kalıyor..
Işığın ölümü yenip doğaya can verdiği,ışık var oldukça bir şekilde var olacağımızı hatırlatan,sevgi ve bolluğun simgesi nice YENİ GÜN / NEVRUZ’lara..
Yüreğinizin ışığı hep parlasın, sağlıkla ve sevgi dolu saygıyla kalın.. Mergube Cengiz TÜRKSEVEN