RSS

Kategori arşivi: Eğitim

FİLİSTİN’DE ESİR DÜŞEN DEDENİN ANILARI

22.11.2025- Ertuğrul KALAFAT

Dedem İstiklal Savaşı Gazisi Şükrü hoca. 1 Dünya Savaşı’ndan sonra Filistin’i savunmaya giden Osmanlı askerleri arasındaydı. Bir süre İngilizlerle çatışırlar ancak Filistinlilerin İngilizlerle işbirliği yapması neticesinde esir düşerler.

Rahmetli dedem Filistinlilerin ellerinde değneklerle Osmanlı askerlerini acımadan dövdüklerini anlatmıştı. Daha sonra bazı arkadaşlarla birlikte esir kampından kaçan Şükrü Hoca Mustafa Kemal Atatürk’ün başlatmış olduğu Kuvayi Milliye hareketine katılır ve Büyük Taarruz Başkomutanlık Meydan muharebesi savaşlarında gazilik şerefine erişir.

Türk ordusuna imamlık yapan Dedem Şükrü Hoca hayatım boyunca Arapların bize yaptığı kalleşliği unutmayacağım demişti.

105 yaşında vefat eden Gazi Şükrü hocanın mezarı izmir Karşıyaka soğukkuyu mezarlığında bulunmaktadır..

Şimdi soruyorum size Araplar bizi arkadan vurmadı da bizim askerlerimizin Yemen Çöllerinde Suriye Filistin cephelerinde ne işi vardı. İngiliz Lawrence diye bir adamı hiç mi okumadınız.Allah aşkına Bazı konuları tarihçilere bırakınız her şeyi ben biliyorum ben yapıyorum modundan çıkarın artık kendinizi…

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Kasım 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , ,

TARİHİN EN ONURLU İSTİFASININ HİKÂYESİ

10.11.2025- Sedat Kaya

Antik Roma’nın en büyük dersi, bir savaş değil, bir istifa hikâyesidir. Ve o hikâyenin kahramanı bir imparatordu: Lucius Quinctius Cincinnatus.

MÖ 458 yılıydı. Roma Cumhuriyeti henüz genç, iç kargaşa derin, sınırlar tehdit altındaydı. Aequi kabilesi Roma ordusunu kuşatmış, şehir paniğe kapılmıştı. Senato çareyi olağanüstü yetkilerle bir diktatör atamakta buldu. Elçiler, Cincinnatus’u tarlasının başında buldular. Üzerinde yıpranmış bir tunik, elinde saban…

Tiber Nehri kıyısında, sessizce lahana yetiştiriyordu. “Devlet seni çağırıyor” dediler. Adam sabanını toprağa sapladı, yüzündeki teri sildi ve hiç tereddüt etmeden Roma’ya gitti. Sadece on altı günde düşmanı bozguna uğrattı. Roma kurtuldu. Halk onu yüceltti, senato iktidarını sürdürmek istedi.

Ama o, yetkiyi devretti. Savaşın ardından kılıcını bir köşeye koydu, sabanını yeniden eline aldı. Ve şöyle dediği rivayet edilir.

“Bir insanın toprağa dönebilmesi, en büyük zaferdir.”

Cincinnatus’un hikâyesi Roma’da “virtus” yani erdemin sembolü oldu. O, gücü eline aldığında ona teslim olmayan adamdı. Bugün iktidar, dünyanın her yerinde tutkuyla aranan bir zehir gibi dolaşıyor. Kimse vazgeçmek istemiyor. Oysa Cincinnatus, tarihe “bırakabilen insan” olarak geçti.

Livy, Roma tarihini anlatırken onun için şu cümleyi kurdu.

“Görev onu buldu. O, görevi değil.”

İşte bütün fark burada. Birçok insan görevi ister. Bazıları görevin arkasına saklanır. Ama çok azı, görev bitince çekilir. Yüzyıllar sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde Ohio’da bir şehir kuruldu: Cincinnati. Adını bu Roma çiftçisinden aldı. George Washington da devrim sonrası çiftliğine dönünce “modern Cincinnatus” diye anıldı.

Tarihte iktidardan çekilmenin bir erdem olduğu çağlar yaşanmıştı. Bugün ise çekilmeyi değil, çökmeyi bilenler baş tacı. Lahana tarlaları yerini saray bahçelerine bıraktı. Ama hâlâ bir yerlerde, bir sabanın iziyle insan kalbinin onuru çiziliyor. Roma’nın mermer salonları yıkıldı, ama Cincinnatus’un tarlası hâlâ yeşil. Çünkü orada bir lahana değil, erdem yetişti. “Gerçek hükümdar, sabanını bırakıp tahta oturabilen değil, tahttan inip halkın arasına dönebilen insandır.”

 
Yorum yapın

Yazan: 10 Kasım 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , ,

8 MAYMUN VE MUZ HİKAYESİ

07.10.2025- A. Rıza ÇAKIR

Bir odaya sekiz maymun koymuşlar.

Odanın tam ortasında, tavandan sarkan bir muz demetine uzanan bir merdiven duruyormuş. Ne zaman içlerinden biri merdivene tırmanmaya kalksa, hepsinin üzerine buz gibi su püskürtülüyormuş.

Bu deneyim o kadar rahatsız ediciymiş ki, kısa sürede maymunlar bir refleks geliştirmiş:

Her kim merdivene yaklaşsa, diğerleri onu yakalayıp dövüyor, çünkü yeniden o soğuk suya maruz kalmaktan korkuyorlarmış. Çok geçmeden, sekiz maymundan hiçbiri merdivene bakmaya bile cesaret edemez olmuş.

Derken, araştırmacılar orijinal maymunlardan birini alıp yerine yeni birini koymuşlar. Yeni gelen maymun, tavandan sarkan muzları fark etmiş ve şaşkınlıkla çevresine bakmış:

“Neden kimse o güzel muzları almıyor?” diye düşünmüş.

Dayanamamış, merdivene doğru yürümüş. Tam tırmanmaya başladığı anda diğerleri üzerine atlamış, onu hırpalamışlar, dövmüşler.

Yeni gelen şaşkınmış. Neden böyle davrandıklarını anlamamış ama dersini çabucak öğrenmiş:

Merdivene yaklaşılmaz.

Bir süre sonra, ikinci bir maymun daha yenisiyle değiştirilmiş. Yeni gelen de doğal olarak muzlara yönelmiş.

Ama daha merdivene elini uzatmadan, diğerleri –aralarında daha önce dövülmüş yeni maymun da dahil–

hep birlikte ona saldırmışlar.

Zamanla, maymunların hepsi teker teker değiştirilmiş. Sonunda odada hiçbiri kalmamış.

Yeni sekiz maymunun hiçbiri, o buz gibi suyla ne olduğunu hiç yaşamamış. Hiçbiri cezayı bilmiyor, nedeni hatırlamıyormuş. Ama içlerinden biri merdivene yaklaşacak olsa, diğerleri bir an bile tereddüt etmeden onu dövüyormuş.

İşte böyle doğar gelenekler…

Ve işte böyle sürer kör inançlar, önyargılar. Bir davranışı, bir geleneği, bir yargıyı benimsemeden önce dur ve düşün.

Gerçekten nedenini biliyor musun?

Yoksa sadece herkes öyle yaptığı için mi yapıyorsun?

#Hayatvefarkındalık

 
Yorum yapın

Yazan: 07 Kasım 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

YAŞANMIŞ GERÇEK VE ÖRNEK BİR HAYAT HİKAYESİ

08.10.2025-Dr. İlhami PEKTAŞ

Kazan Dairesi

Genç çocuk öğretmeninin de ısrarıyla İstanbul’a eczacılık okumaya gelir. Sirkeci’de bir otel bulur aylığı 100 lira, fakat çok para. Bir yandan okumaya çalışır bir yandan masraflarını karşılamaya.

Bu arada otelin nasıl işlediğini öğrenir. Bir gece geç saat bir bakar ki müşteriler koridorlarda, kızgın, bağıranlar falan…

Kaloriferler yanmadığı için otel buz tutuyor. Genç Ataman iner aşağıya, kaloriferi yakması gereken görevli üşütmüş, yorgan döşek yatıyor. Kaloriferi yakmak diğer personelin işi olmadığı için hiçbiri üzerini kirletmek istemez.

Ataman girer kalorifer dairesine, alır küreği, kazana kömür atmaya başlar.

O sırada içeri bir adam girer:

-Kimsin sen?

Ataman’ın üzerinde atlet pijama, yüzü gözü kömür içinde.

-Müşteriyim

-Ne yapıyorsun burda?

-Görevli arkadaş hastalanmış, müşteriler isyan çıkartıyordu kaloriferi yakıyorum.

-Peki

Ataman işi bitince yukarı çıkar, yıkanır, yatar.

Ertesi gün resepsiyondan odayı ararlar:

-Otel sahibi sizi çağırıyor.

Otel sahibinin odasına girdiğinde bir bakar kazan dairesinde gördüğü adam.

-Ne okuyorsun?

-Eczacılık

-Bu otelde ne kadar kalacaksın?

-Dört yıl

-Oğlum dört yıl bu otele para ödemeyeceksin kendi evin bil.

Genç Ataman “Ömrüm boyu insanlara karşılık beklemeden iyilik yapmaya çalıştım ve hep karşılığını aldım. Bulunduğum yere hep bir yenilik getirmeye çalıştım, o girişimciliğin de karşılığını aldım” der.

Küçük Ataman bu gün dünyanın elli ülkesine ıslak mendil, krem gibi hijyen malzemeleri ihraç eden bir Türk markası Ataman İlaç Kozmetik Kimya Sanayi ticaret Limited Şirketi’nin sahibi ATAMAN ÖZBAY. Sekiz ülkede pazar lideri…

Girişimciliğini aynen devam ettiriyor.

O gün otelde çalışıp kazan dairesine adım atmayanların hepsi bir yerlerde çalışıp aldıkları maaştan şikayet ediyorlardır…

 
Yorum yapın

Yazan: 08 Ekim 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , ,

ASLANLAR KURTARDI

27.09.2025- Cienciatum Sorpréndete- Gülümse

Haziran 2005’te, Etiyopya kırsalında, 12 yaşında bir kız çocuğu okuldan eve yürürken dört adam tarafından pusuya düşürüldü.

Planları acımasızdı: Kızı kaçırıp zorla satmak- bu uygulama bazı ücra bölgelerde hâlâ görülüyordu.

Terkedilmiş bir kulübeye sürüklenen, dövülen ve esir tutulan kız, yedi gün boyunca hiçbir kurtuluş belirtisi olmadan dehşete katlandı.

Sonra inanılmaz bir şey oldu.

Ormandan üç vahşi aslan belirdi.

Kaçıranlara saldırarak onları korku içinde dağıttılar. Ancak aslanlar kıza zarar vermek yerine onu çevreledi ve koruyucu bir çember oluşturdu.

Saatlerce sakin ve dikkatli bir şekilde nöbet tuttular – sanki kız kendilerinden biriymiş gibi.

Polis nihayet geldiğinde, aslanlar sessiz koruyuculuklarını tamamlamış bir şekilde vahşi doğaya geri döndüler.

Bu olağanüstü olay hâlâ açıklanamıyor. İnsan zulmünün sıklıkla yaraladığı bir dünyada, bu kızın kurtuluşu insanlardan değil, doğanın kendisinden geldi.

Şefkatin bazen en beklenmedik şekillerde ortaya çıkabileceğini ve gerçek canavarların her zaman pençeli olanlar olmadığını hatırlatan bir hatırlatma.

Kaynak Cienciatum Sorpréndete

 
Yorum yapın

Yazan: 27 Eylül 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , ,

SENİ ÇOK SEVİYORUM

05.08.2025- Suat ÖZGE

~OĞLUM ~

Adı Jiro’ydu. Japoncada ikinci çocuk anlamına gelen bu isimden dahi anlardı babasının ona olan sevgisini. Ağabeyi babasından bir tokat dahi yememişken, Jiro en küçük hatasında yaşının kaldıramayacağı dayakları yer ve sonrada ceza olarak aç acına kömürlüğe kilitlenirdi…

Daha o yaşlarda yüzü çirkin ve gözleri şaşı olduğu için babasından gördüğü bu muamele yüreğine işlemişti Jiro’nun. Anneleri onlar daha çok küçükken ölmüştü. Babasının sevgisizliğini ise hiç anlayamadı küçük çocuk. Daha o yaşında ona iyi hissettiren şeye robot yapmaya adamıştı kendini. Kim sorsa, neden böylesine robotlarla uğraşmayı sevdiğini de anlatmıyor, bu soruya hep sessiz kalıyordu…

Yıllar yılları kovaladı. Babası Jiro’ya vir kez olsun iyi davranmadı. Çirkin görüntüsünden dolayı hep hor gördü. Dövdü ve aşağıladı… Teselliyi ise hep yarım yamalak yaptığı robotlarında aradı Jiro…Gözyaşlarıyla uğraşıp durdu robotunun başında. Uzun yıllar sonra evlendiği eşi ise canından çok sevdi Jiro’yu. Ama onun yüreğinin bir tarafı hep kanayıp durmuştu. Ve bir fabrika da işci olarak çalışsa da hayalindeki robotu yapma isteğinden hiç vazgeçmedi…

Eşi Naomi ise hep destek oldu Jiro’ya. Hayalindeki robotu yapabilmesi için inandı, güç verdi eşine. Ve tam yedi yılın sonunda, büyük uğraşlarının sonucunda dünyada büyük yankı uyandıran konuşan oyuncak bir robot yaptı Jiro. Daha piyasaya sürülmeden, birçok ülkeden milyonlarca şipariş alınmıştı. Çünkü dünyada bir ilkti konuşan robot. Robotun tanıtılacağı gün binlerce çocuk ve velileri fuar alanında toplanmışlardı büyük bir heyecanla. Oğlunun zengin olacağını öğrenen Jiro nun yaşlı babası da gelmişti alana. Sonra robotun üzerindeki örtü açıldı. Jiro’nun babası gördükleriyle donup kalmıştı o an. Çünkü robot birebir, tıpatıp kendine benziyordu. Jiro robotuypa gözgöze geldi . Gözyaşları yanaklarını ıslatmıştı bile o anda. Ve robotun tuşuna basıldığında konuştuğu ilk cümle ise,şefkatli bir ses tonuyla:

-“Jiro.. Oğlum seni çok seviyorum -” olmuştu… Bir insanı kim severse sevsin, onu dünyaya getirenler sevmediyse bütün sevgileri eksiktir… #Yazar #Suat #Özge

 
1 Yorum

Yazan: 05 Ağustos 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,

SAKALTUTAN KÖYÜ

31.07.2025-İNGİLİZ ANTROPOLOG PAUL STİRLİNG ‘IN (POL AMCA) OBJEKTİFİNDEN- Ali PEKER

SAKALTUTAN KÖYÜ (1949)

İngiliz antropoloğ Paul Stirling ,1949’da Sakaltutan ve Elbaşı köylerinde bir süre yerleşip ,antropolojik araştırmalar yapmış, doktora tezini de bu konuda yazmıştır.

1965’te çıkardığı “Türkish Village “isimli kitabında Sakaltutan ve Elbaşı köylerini sosyal ,kültürel ve ekonomik olarak derinlemesine incelemiştir. Bu köyleri 1971 ve 1985’te tekrar ziyaret etmiş ve bilgi toplamıştır.

Pol amca ,konusunda; Atabey Kılıç hocam ;” Bu köylerin ahalisi Stirling’e “Pol Amca ” diye hitap ederdi ” demişlerdi. Stirling’in ismini İlk kez bundan birkaç sene önce, Mustafa Ünal hocam’dan duymuştum.

Bir de anısını anlatmıştı;

“Doksanlı yıllar olmalı, Paul Stirling Erciyes Üniversitesi’nde bir konferans vermişti, konferansın bitiminde soru -cevap bölümüne geçildi. İçimizde bir arkadaş hocaya şunu sordu ,”Türkiye ile Batının bir kıyaslamasını yapar mısınız ?”

“Batı , galiba Türkiye’den 75 yıl kadar ileride ” diye cevapladı. Nazik adamdı, siz geridesiniz, dememişti. O zamanlar genç bir akademisyendim, bu cevap üzerine, gayri ihtiyari ,

“oha ” demişim, duymuştu ve ne anlama geldiğini de biliyordu .Şöyle dedi ,”Bak delikanlı, ben bu konuya elli yılımı verdim, daha gençsiniz hele bir çalışın, sonra anlarsınız. “.

 
Yorum yapın

Yazan: 31 Temmuz 2025 in Eğitim, Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

İPE UN SERMEK

22.04.2025- Ayşe ZEHRA

Anlatılır ki, bir adamın çok yüzsüz bir komşusu varmış. Her işi için komşusuna gelir, eksiklerini sürekli ondan istermiş. Her gün defalarca kapısını çalar, “Komşum aman, bir tutam tuz!” “Komşum aman, senin eşek lâzım oldu!” “Komşum aman, bir pişirimlik kahve!” “Komşum aman, balta, çekiç, keser…” “Komşum aman…” “Komşum aman…”

Komşu artık bu adama eşya yetiştirmekten yorgun düşmüş, canına tak etmiş… Bakmış bu işin sonu yok; “Yahu bu adam bana ortak mı oldu?” demiş kendi kendine, “Komşuluk iyidir güzeldir ama, bu kadarı da fazla yani..”

Ve kararını vermiş:

“Bundan sonra ne isterse istesin vermeyeceğim, yüz geri edip göndereceğim.”

Fakat daha yerinden kalkmadan komşu kapısını tıklamış. Her zamanki yalvarır sesiyle:

“Komşum aman.” demiş, “Şu senin ipi ver de oduna gidip gelivereyim.”

Adam “şimdi buna ne deyim?” diye düşünmüş, sonra da, “biraz bekle bakıp geleyim” diyerek evinin odalarından birine numaradan girip çıkmış. Bir yandan da ne diyeceğini düşünüyormuş ama aklına da bir şey gelmiyormuş. Sonra kapıya gelmiş:

“Komşu be,” demiş, “bizimkiler ipe un sermişler, kusura bakma veremeyeceğim!”

İşte “ipe un sermek” deyimi de, bir konuda anlamsız bir takım gerekçelerle zorluk çıkaran, engel olanlar için söylenir olmuş.

•••

Bu deyim, “istenilen işi yapmamak için olmadık bahaneler bulmak, engeller çıkarmak” anlamında kullanılır.

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Nisan 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , ,

~KARINCA YUVASI~

13.04.2025- Yazar Suat ÖZGE

Değerli okurlarımız, TV ekranlarında, sokakta, mecliste kaos haberlerini izlemekten yorgun bir toplum haline geldik. Liyakat ve adalet konusunda, öğretici bir yazıyı sizlerle paylaşıyoruz. Güzel örneklerle yüreğimize su serpilsin ve ilgililere örnek olsun. Makamlarımızın, liyakatli insanlara ihtiyacı var. BİLKE

HUZUR EVİNE İŞÇİ ALIMI

Huzur evinin müdürü,emekliliğini beklediği son günlerin birinde,en kıdemli çalışanını yanına çağırır ve merakla-“Payidar abi.Bundan otuz sene önce işçi alımı konusunda çok sıkıntılar çektiğimiz zamanları çok iyi hatırlarsın.Aldığımız işçilerden, huzur evindeki yaşlı insanlara kötü davrananlar oluyordu.Bizde neredeyse gün aşırı işci değiştirmek zorunda kalıyorduk.Ben bıkıp usanmıştım yalnış işci seçimlerinden.Ve bir ara sana bıraktım.Görevi sen üstlendin.Sen hangi işçiyi aldıysan, o günden bu güne tek bir sıkıntı çekmedik.Yaşlılarımızada çok iyi davrandılar.Merak ettiğim şu;Sen neleri göz önünde bulundurarak onları işe aldın?Nasıl bu kadar isabetli kararlar verebildin?Nasıl bir tecrübedir bu? -“diye sorar…

Payidar efendi,müdürün sorularından sonr, bulundukları odanın camına sabitler bakışlarını.Huzur evinin avlu kapısından, binaya kadar olan patika yola derin derin bakar.Sonra eliyle o patika yolu göstererek işaret eder

.-“Evet müdürüm çok iyi hatırlıyorum o günleri.Biz ozamanlar işçi için gazeteye ilan verdiğimizde, iyi ve buradaki yaşlı insanlara asla zarar vermeyecek incelikte gönlü güzel insanlar bulmayı umuyorduk.Siz bu görevi bana verdiğimizde, bu patika yolun sonunda binanın kapısında bekledim her bir başvuru yapan işçiyi… Bilirsiniz patika yol baştan sonra karınca yuvalarıyla doludur.Ve binlerce karınca patika yola serilmiş gibidir…Başvuru için gelenlerden kimisi yuvaları ve karıncaları göz göre göre ezerek geçerdi. Kimisinin ise karıncaları ezmemek için yolun kenarındaki taşlara basa basa yürüdüğünü gördüm.O an dedimki kendi kendime; yürüdüğü yolda karıncayı ezmemeye bile özen gösteren insan, yaşlı insanları hiç incitirmi?…Yani tecrübeyle alakası yok müdürüm.Çok şükür.Doğru tercih yapmışım… – “

#Yazar#Suat#Özge

Fotoğraf açıklaması yok.

 
Yorum yapın

Yazan: 13 Nisan 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

PARMAKLARI PARÇALANAN MADENCİ AĞABEYİNE YAPILAN RESİM

24.03.2025- Alıntı

Bu resmi çizen Albrecht Durer isimli 1471-1528 yılları arasında yaşamış bir ressam.

18 çocuklu bir ailenin resimle ilgilenen 2 erkek çocuğundan biri.

İki kardeşin de resme karşı olağanüstü bir ilgileri ve yetenekleri var.

Her ikisi de sanat okuluna gidip büyük bir ressam olma hayali kuruyorlar.

Aile ise bu durum karşısında çaresiz.

Madencilik yaparak geçinmeye çalışıyorlar ve karınlarını ancak doyurabiliyorlar.

Bu durum karşısında iki kardeş kendi aralarında kura çekmeye ve kazananın Sanat Okulu’na gitmesi, geride kalanın daha çok çalışıp diğer kardeşi okutması yönünde bir karar alıyorlar.

Albert ve Albrecht arasındaki bu kuranın koşulu olarak, okula giden döndüğünde diğer kardeşini okuması için okula gönderecek ve kendisi de madende çalışacaktı.

Kurayı kazanan Albrecht okula gider ve bütün öğretim görevlilerini kendine hayran bırakarak çok büyük başarılar elde eder.

Okulu birincilikle bitirdiğinde yöredeki bütün okullarda ismi bilinmektedir artık. Eve büyük bir gururla döner.

Ailesi, Albrecht onuruna güzel bir yemek verir.Kendisini öven konuşmalardan sonra Albrecht söz alır ve kendisine bu başarıları yaşatan kardeşine teşekkür eder.

Şimdi sıranın kardeşinde olduğunu ve okumaya göndereceği kardeşi için madende çalışmaktan büyük gurur duyacağını söyler.

Kardeşinin yanıtı ise; “İmkansız sevgili kardeşim” olmuştur. “Seni okulda okutabilmek için çalıştığım senelerde bütün parmaklarım madende defalarca kırıldı ve değil kalem tutmak senin şerefine şu şarap kadehini bile zor tutuyorum”.

Kardeşinin durumuna hakikaten üzülen Albrecht ise kendisini dünyanın en ünlü ressamları arasına sokan o ellerin, kardeşinin ellerinin resmini çizer.

Aşağıda gördüğünüz bütün dünyanın bildiği, ismi ‘Hands’ (Eller) olan resim Albrecht Durer’in kardeşinin elleridir…

Alıntı

 
Yorum yapın

Yazan: 24 Mart 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , ,