Yirmi yaşındaydım. Yirmi yaşındakiler kendilerini pek beğenirler. Ben de kendimi bir şey sanıyordum. Sonra günün birinde trenle Anadolu’ dan geçerken, lokomotif bir ara durakladı. Ve bir kulübenin önünde kendi yaşımda bir kız gördüm.
Kız, bir çeşit gururla başına kaldırmış, kayıtsız gözlerle trene bakıyordu. Nerdeyse göz göze gelir gibi olduk bir saniye. İşte o sırada sanki bir şimşek çaktı kafamda. “Ben, o kulübenin önündeki kız olabilirdim; o kız da trende, benim şimdi durduğum yerde durabilirdi” diye düşündüm.
Benim ben olmam, yabancı diller bilmem, üniversite okumam, kültürlü sayılmam, kendi marifetim değil, bir rastlantının sonucuydu sadece. O talihsizdi, ben talihliydim, işte o kadar. Kendimi bir şey sanan ben, toplumsal ve ekonomik düzenin korkunç haksızlığının bir ürünüydüm sadece: Büyük bir kentte, çok aydın bir çevrede büyümüştüm, en iyi okullarda okutulmuştum; gümüş tepsilerde bana kültür sunulmuşu sanki. Ama o kulübenin önündeki köylü kızı olsaydım, etrafımı saran yoksulluğun demir çemberini kıramayacaktım; kültürlü bir çevreden, iyi bir eğitimden yararlanamayacaktım. Dolayısıyla ben “ben” olmayacaktım.
O köylü kızı, benden çok daha akıllı, çok daha yetenekliydi belki de. Ama o kulübenin önünde kalmaya mahkumdu ömrü boyunca. Bir Dinozorun Anıları Mina URGAN
“Sanatçımız, fotoğrafçılık alanında yaptığı bilimsel çalışma ve uygulamalarla öne çıkıyor. Derneğimizin “5. BİLKE HALKBİLİM ÖDÜLLERİ ” kapsamında BİLİMSEL FOTOĞRAFÇILIK ödülü alan DİZDAROĞLU, farklı ve yaratıcı çalışmalar yapan kadınlarımızdan. Dernek olarak, halka değen özgün çalışmaları ödüllendirmeye devam edeceğiz. BİLKE“
Ödül töreninden
ÖZE DÖNÜŞ–Tülin DİZDAROĞLU
Fotoğrafta kompozisyon kadar, mesaj kadar, baskınında önemli olduğuna inanmaktayım.
Fotoğraflarımı “Özgün Baskı” şeklinde sunabilmek hep idealim olmuştur. Baskı, fotoğrafa sanatsal
anlamda bir değer katmakta. Bu nedenle siyah- beyaz sergilerimi kendim, agrandizör baskısı olarak
hazırlamıştım. Dijital ortamdaki son gelişmelerin fotoğrafın özüne dönmesine neden olacağına
inanmaktayım. Nasıl fotoğraf icat edildiğinde, artık resim öldü diyenler, televizyon icat edildiğinde
sinema öldü diyenler yanıldılarsa, sayısal fotoğraflar üretilmeye başlandığında, artık kimyasal fotoğraf
öldü diyenler yanılmakta.
Sanatsal olarak fotoğraf daha bir özüne dönerek varlığını sürdürmekte,
gümüş jelatin baskının yanı sıra, eski fotografik baskı tekniklerini uygulayan sanatçıların sayısının
dünyamızda giderek arttığı gözlenmekte. Bu sanatçılar sergiler açmakta,ülkemizde bu sergilere zaman
zaman ev sahipliği yapmaktadır.2000 yılında PAMUKBANK SANAT GALERİSİ’nde açılan
“KARMASİMYA” isimli sergi beni çok etkilemişti. 4 kadın fotoğrafçının, 4 farklı teknikte ürettiği
fotoğraflardan oluşan bu sergide, Imogen Cunnigham’ın Platinyum ve Siyah- Beyaz baskıları,
MariMahr’ın Siyah-Beyaz baskıları, Mick Lindberg’in Fotogravürleri ve Sarah Moon’un Pigment
Transfer baskıları yer almaktaydı.
Bu fotoğraflara benzer çalışmalar yapmalıyım diye düşündüm.
Başka sergilerde benzer tekniklerin farklı yüzeylerde uygulandığını görünce bu konuda akademik bir
çalışma yapmaya karar verdim.2003 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Ana Sanat
Dalında Yüksek Lisans eğitimine başladım. Tez konumu “ESKİ FOTOGRAFİK BASKI YÖNTEMLERİNİN
FARKLI YÜZEYLERDEKİ ETKİLERİ” olarak belirledim. Sanırım kimyacı olmam nedeniyle, bu konudaki
çalışmalarım jüri tarafından çok başarılı bulundu. Geleneksel CYANOTYPE, KALLİTYPE, ALBÜMİN
BASKI, GUM BİKROMAT BASKI VE KARBON TRANSFER BASKI yöntemlerinin kağıt, kumaş ve ahşap
yüzeylerde uygulamalarını yaptım.2012 yılında tez konumu genişleterek “ALTERNATİF FOTOĞRAF”
adı ile bir kitap hazırladım.2 sendedir ise bu tekniklerde bir sergi hazırlığı içindeyim.
Eski fotoğraf çalışmalarım ise genellikle kırsal kesimi ve emekçi kadınları kapsamakta. Bunun nedenini çocukluğumun tatillerini Sinop’un kırsal kesimlerinde geçirmeme bağlıyorum. O insanların
çalışkanlıkları, üretkenlikleri, konukseverlikleri, içtenlikleri ve de yoksullukları beni derinden etkilemiş
olmalı. Bu ekonomik sistemde zaten ezilmekte olan kırsal kesim insanında bir de kadın olmak iki kez
ezilmeyi getirmekte. Eğer ressam olsaydım (ki küçüklük hayalim buydu)onların resimlerini yapardım,
yazar olsaydım romanını yazardım. Bende objektifimle, bu kadınlarımızın yaşamlarını belgeledim,
sergiler açtım, kitaplar hazırladım, dia gösterileri yaptım, ödüller aldım. 2015 yılında ”ANADOLU
KADINI GÜNCESİ” adlı bir kitap hazırladım. Kitapta, bu fotoğrafları çekerken yaşadığım kısa öykülerde
de yer verdim. Kırsal kesimde, artık bitmekte olan kağnı kültürünü de fotoğrafladım.
Şimdilerde “SON KAĞNILAR” adı altında bir kitap hazırlığı içindeyim.
Doğal ve kültürel zenginliklerimizin yanı sıra, çalışkan Anadolu insanının yaşamını belgelemek,
soframıza gelen bir dilim ekmeğin öyküsünü, değer yargılarını yitiren dünyamıza anlatmak ve emeğin
değerini sanatsal bir dille vurgulamak amacındayım…