RSS

Etiket arşivi: bilinç

SORUMSUZ VE DOYUMSUZ ÇOCUK MU YETİŞTİRİYORUZ?

17.08.2024- Prof. Dr. Bengi SEMERCİ

32 yaşındaki oğlu için gelen anne şikâyet ediyor: “Doğru dürüst okumadı ama okul bitti. Şimdi de iş beğenmiyor. Bulduğumuz işlere ‘yorucu, bana yakışmaz, bu paraya çalışılır mı’ gibi gerekçelerle gitmiyor. Bütün gün evde. ‘Onu getir, bunu al’ şeklinde emirler veriyor. Yapmak istemediğimizde,

‘Beni doğurdunuz, yapmak zorundasınız, çocuğunuz değil miyim?’ diyor.

Direnirsek üstümüze yürümeye başlıyor. Artık korkuyoruz. Ne yapabiliriz?” Bir başka anne benzer şeyleri henüz 16 yaşındaki oğlu için anlatıyor. Her sabah özel şoförün okula götürdüğü, haftalık harcaması asgari ücretten fazla olan, kredi kartı ile istediğini alabilen ve bunların az olduğunu, okulu nasılsa bitireceğini, babasının işinin onu beklediğini ve bu nedenle gençliğini çalışarak geçirmesinin anlamsız olduğunu söyleyen, sabahlara kadar barlarda gezen, kızdığı zaman kendisine küfür eden, el kaldıran bir çocuk. Bir baba, 14 yaşındaki çocuğunun kendisini yaraladığını ağlayarak anlatıyor ve benzer bir öyküyü aktarıyor. Hepsinin son cümlesi benzer:

“Doğduğundan beri bir dediğini iki etmedik, koruduk, sevdik. Hiçbir şeyini eksik bırakmadık. Niçin böyle oldu?”

Öğrencinin Jaguar marka arabası olur mu?’ tartışmaları bu konuyu ele almamı zorunlu hale getirdi. Yazmadan önce tartışmaları bir kez daha gözden geçirdim. Tartışılan konu: O öğrencinin Cumhurbaşkanı’na gitmesiymiş. Oysa tartışılması gereken konu: Çocukların kaç yaşında, nelere sahip olmalarının daha doğru olduğu olmalıydı. Çünkü özel üniversitelerin park yerlerine girdiğiniz zaman göreceğiniz araba markaları, tartışılan Jaguar’dan ucuz olmayacaktır.

Aslında üniversitelere gitmeye ve arabalara bakmaya bile gerek yok. Sokaklardaki, kaffelerdeki gençlere, hatta genç bile sayılamayacak küçük çocuklara bakın. Sadece kıyafetlerine değil, ellerindeki cep telefonlarına, taşıdıkları çantalara ve en önemlisi konuşmalarına bir bakın. Ailesi varlıklı olan çocuk ve gencin bunlara hakkı var mı? Herhalde vardır. Zaten tartışılması gereken de bu değil. Tartışılması gereken; çocuklara ve gençlere zamanı gelmeden alınanların ve izin verilen davranışların, onların gelişimine ve topluma nasıl zarar vereceği olmalıdır. Çevreye ve kendine zarar verici davranışların olması, herkesin kendisine borçlu olduğunu düşünen ve bu nedenle isteklerinin hemen ve eksiksiz yerine getirilmesini isteyen, yapılmadığı zaman saldırganlaşan, emek sarf etmeyen, sorumluluklarını yerine getirmeyen kişileri 18 yaşın altındalarsa ‘davranım bozukluğuyla, üstünde ise ‘antisosyal kişilik bozukluğuyla tanımlıyoruz.

Yaygın olarak bilinen adı ile bu kişilere ‘psikopat’ diyoruz. Son yıllarda bu sorunla ilgili başvurular giderek artıyor. Bu artışın en büyük nedeni; çocuk yetiştirme biçimimizdir.

SORUMSUZ VE DOYUMSUZ ÇOCUK ; Doğduğundan beri bir dediği iki edilmeyen, her istediğine kavuşan, isteğinin yaşı ile uyumlu olup olmadığına bakılmayan, emek sarf etmeden, değerini bilmeden alınanları, yapılanları hak görerek yetişen bir çocuğun; sorumluluk sahibi, doyumlu, çalışarak kazanmanın erdemine inanan, bir şeyleri elde etmek için emek sarf etmesi gerektiğini bilerek çalışan bir birey olmasını beklemek mümkün mü? Avrupalı ve Amerikalı aileleri ‘çocuklarına bakmıyorlar, yazları çalışmalarını istiyorlar’ diye kötüleyenlerin düşüncelerini gözden geçirmelerinde yarar var. Çocuklarımızı sevmekle onları doğru yetiştirmek arasındaki farkı anlamamıza yardımcı olur, diye daha önce de yayımladığım, ‘Geleceğin Psikopatlarını Yetiştirme Yolları’nı tekrar yayımlıyorum:

– Daha küçükken çocuğa istediği her şeyi vermeye başlayın! Bu şekilde o, herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır.

– Kötü sözler söylediği zaman gülün! Böylece o kendisinin akıllı olduğuna inanacaktır.

– Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı hiç öğretmeyin! 21 yaşına gelince kendi kararlarını, kendisi versin diye bekleyin!

– Yerde bıraktığı her şeyi kaldırın; kitaplarını, ayakkabılarını, kıyafetlerini… Onun için her şeyi siz yapın ki o, bütün sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın!

– Onun gözünün önünde sık sık kavga edin ki aile bir gün parçalanırsa çok fazla üzülmesin.

– Ona istediği kadar harçlık verin ki hiçbir zaman kendi parasını kazanmanın ne olduğunu öğrenmesin.

– Yiyecek, giyecek ve konforla ilgili bütün arzularını yerine getirin ki, istediklerine ulaşmak için çalışmak gerektiğini öğrenmesin.

– Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı daima onun tarafını tutun ki, onların hepsine karşı peşin hükümleri oluşsun.

– Bütün bunları ve benzerlerini yaparak yetiştirdiğiniz çocuğunuz bir gün suç islerse, kendisinden özür dileyin! Ama onu felaket dolu bir hayata hazırladığınız için kendinize teşekkür etmeyi ihmal etmeyin!!

 
Yorum yapın

Yazan: 17 Ağustos 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , ,

KAYNAMAMIŞ SUYLA ÇAY DEMLENİR Mİ?

01.07.2024- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Toplumumuzun kültür seviyesini görüyoruz. Eline geçeni yere atanlar, konteynır dururken çöpleri sağa sola fırlatanlar çok. Sadakatle iş çevirip, başkalarının hakkını yiyenle ve sonra da hava atanlarla birlikte yaşıyoruz. Ortaçağ seviyesindeki yaşama özen duyan ve basamak atlamayanların, basamak atlayanlarla tezatlarına tanıklık ediyoruz. 50 yıl sonrasında ulaşılacak yaşam biçimini benimseyenlerin, yerinde sayanlar anlasın diye ısrarla direttiklerini görüyoruz.

Kaynamamış suyla çay demlenmez, 2 aylık ceninden bebek doğmaz. Tohum toprakla buluşsa da yetmez yağmur ister; toprağa atıldı mı da hemen ürün vermez. Aristotales, “bir taşı on bin defada havaya atsan uçmayı öğretemezsin o yüzden enerjinizi doğru işlere harcayın, doğru insanlara vakit ayırın çünkü taştan kuş, kuştan da taş olmaz” der.

Siyaset ve siyasetçi, doğal akışın tersine kendine bağımlılık ister. Yönetmek ve yönlendirmek ister. Siyasete tabiiyetin yerini, özgürlüğe açılan bir siyaset almalı. Olmayanı oldurmak, yapılmayanı yapmak durumundayız. Halkı küçümseyerek gözden çıkarmakla, fırınlarda Yahudi halkı yakan Hitler’den ne farkımız kalır. Beğenmediğini gözden çıkar, yok et mantığı bu çağda hiç anlaşılır değildir.

Özgürlüğü öğretmek ve yaşatmak adına çalışanlar, halkı muhatap alanlar öncüdür topluma. İhtiyacımız var bu alanda herkese. Yazan, çizen, konuşan, anlatan yani halkı muhatap alan insanlara. En tepedekilerin yaptığı gibi ayrıştırmaya değil, iki ayrı ucu birleştirmeye ihtiyacımız var. Gönlü duyanlara, yüreğinde hissedenlere SELAM olsun.

 
1 Yorum

Yazan: 01 Temmuz 2024 in Yaşar Sarıkaya yazılar

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , ,

YAPAY ZEKA! YANGINLAR BİTMİYOR GAZZE’NİN ÇIĞLIĞI DA

232.06.2024- A. Yaşar SARIKAYA

Son günlerde basın ve yayın organları ile sosyal medyanın gündemini YAPAY ZEKA konusu dolduruyor. Bu gelişmelere sevinirken, yaz sıcağında çıkan yangınlar çok üzücü. Dünyanın, İsrail ve ABD’nin el birliği ile yaptığı soykırımı görüp eli kolu bağlı hiç bir şey yapamaması da.

Yapay zeka, yangın- sel- deprem gibi afetler ve sömürge sistemi için önlem almalı diye düşünüyor insan. Toplumda gelir dağılımı dengesini kurma yollarını bulmalı, doğayı korumayı öncelikleri arasına almalı.

Bu denklem tarih boyu hiç kurulmadı, kurmak da gittikçe zorlaşıyor. Denklemler, hep kar hesabı, gelir artırımı, güçlüyü daha güçlü yapma üzerine kurulmuş. Bir kısım bu sisteme karşı çıkarken, bir kısım da küçük çıkar hesapları güderek güçlüye tabi oluyor, sistemin ekmeğine yağ sürüyor.

Binanın temelinde zayıf olan direkler güçlendirilir. Halkın her katmanı ülkeyi oluşturmaz mı? Halkın bilinç potansiyelini artırma çalışmaları önemlidir. Bunu gerçekleştirmek, işleyen sistemin gündeminde olmalıydı. Oysa sistem güçlüyü güçlü, zengini zengin, zayıfı daha zayıf yapmaktadır.

Siyasette, kendinden olmayanı gözden çıkarmak, yok saymak alışkanlığı yıkılmalı. Sosyal sınıflar arasında açılan makas, gittikçe artmaktadır. İletişimin bir yolu olmalı, halk birbirinden kopmamalı. Eskiden yaşanan komşuluklar, imeceler, sokak oyunları ve daha çok örnek verebileceğimiz değerlerimiz anımsanmalı. Bu topraklarda, tarih boyu Müslim- gayri Müslim bir arada kardeşçe yaşamıştır. Mübadelede, Sinop’tan ağlayarak ağlayan Rumlar Türklerle kucaklaşarak anılarını gittikleri yere taşımıştır.

Uygarlık için herkese görev düşüyor. Birbirimizden kopmamalı, çıkarcıların kurduğu denklemi tersine çevirmeliyiz.

 

Etiketler: , , , , , , , , , , ,

HALAT ÇEKME YARIŞI MI BİLİNÇLENME YARIŞI MI?

14.05.2024- Hatice ÖNER- Nermin KORUKLU- VI. ULUSLARARASI AVRASYA EĞİTİCİ ARAŞTIRMA KONGRESİ

Makaleden önce, BİLKE yorumla başlamak istiyoruz. Halat yarışı başlığımız, toplum bilinçlenmesinin önüne geçen duruma dikkat çekiyor. Çek halatı çek halatı, güçlü olan kazansın. Bu oyunu bilmeyen yoktur. Toplumun bilinç düzeyi hedeflenerek yapılan siyasi, sanatsal, edebi ve diğer alanlardaki bir çok çalışmalar halat çekme yarışına benzememeli. Halka değmeli, toplumun bilinç potansiyelini artıracak özellikte olmalı. Olmazsa, kendi gücünü sergileyen halat çekme yarışçılarından farkımız kalmaz.

TOPLUMDA ÇEVRE BİLİNCİ OLUŞTURULABİLİR Mİ?

2. Çevre Bilincinin Önemi
Farkındalık ve bilinçlenme süreci değişim ve dönüşüm için temel olan iki kavramdır.
Sorunların çözümü, dış yaptırımlar ve ceza sistemi ile değil her bir bireyin kendi
davranışlarının sorumluluğunu alması ve devamında öz düzenlemeye gitmesi ile ancak
mümkün olabilir (Çakırlar vd., 2016).

Bireysel düzlemdeki bu adımlar beraberinde diğer bireyleri etkileyerek toplumsal boyutta bir farkındalığa ve bilinçlenmeye katkı sağlayabilir (Talas ve Karataş, 2012; Asilsoy ve Oktay, 2018).

Hedeflenen çözüme, toplumu oluşturan her bir bireyin doğaya karşı duyarlılık göstermesiyle ulaşılabilir. Tüm toplumları etkileyen ve etkilemeye devam edecek olan bu yaşamsal sorunun önlenmesinde, çevre duyarlılığı ve bilincin oluşturulması konusu çok önemli bir yere sahiptir. Çevre bilinci, bireyin çevresine
ve topluma karşı sorumlu hissetmesi ile ilişkilidir (Şaşmaz Ören, Kıyıcı, Erdoğmuş ve Sevinç, 2010).

Çevre bilinci, bir ülkenin sürdürülebilir kalkınmasının güçlendirilmesi (Yazıcı ve Babalık, 2016), çevreye yönelik tutumlarının niteliği ve olarak onun yaşama ilişkin genel değerleri ile yakından ilişkilidir (Asilsoy ve Oktay, 2018). Bireylerin yaşam değerleri, çevreye karşı gösterilen genel tutum ve eylemlerin kapsam ve yönelimini etki edebilir (Olson ve Zanna,1994).
Çevre ile ilgili yaşanan sorunlarının evrenselliği, aynı zamanda bu sorunların çözümünde
çok yönlü işbirliği ve eşgüdümü de gerekli kılmaktadır (Kaypak, 2013; Smirnova, 2018). Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), Çevre Bakanlıkları, Üniversiteler, Belediyeler ve bazı Sivil Toplum kuruluşlarında çevreye yönelik çalışmalar yürütülmektedir (Şimşekli, 2004; Smirnova, 2018). Çevre ve çevredeki kirlenme sürecine yönelik son yıllarda uluslararası alanda yapılan faaliyetlerde, çevreyi koruma konusundaki ortak bilincin oluşmaya
başlamasının önemli bir gelişme olduğu belirtilmektedir (Karabıçak ve Armağan, 2004).

Bu süreçte, birey ve toplumları harekete geçirmede ve ortak bir bilincin oluşturulmasında başta
eğitimciler olmak üzere farklı disiplinlerdeki profesyonellere çok büyük sorumluluklar
düşmektedir (Şaşmaz Ören vd, 2010).

 

Etiketler: , , ,

BIÇAK SAPLI DURUR GÖĞSÜNDE

06.02.2021-BİLKE

Ahmet Muhip Dranaz’ın şiiri ile yazımıza girelim dedik. Hayatın içinde her gün, belki de her an yaşadığımız gerçekleri şiirle ne güzel betimlemiş şair.

Bilmediğimiz için mi, yoksa çok bildiğimiz için mi yanlışlar ayyuka çıkıyor dersiniz? Yoksa herkesin çok iyi bildiği gerçekleri birbirimize tekrar edip duruyor muyuz? Aslında “bile bile lades” deyimi ile iç içe yaşadıklarımız.

BİTMEZ TÜKENMEZ CAN SIKINTISI

Bir bıçak saplı durur göğsünde,

Hangi su tasına uzansan boş;

Hangi pencereye koşarsan koş

Aynı siyah güneş gökyüzünde.

Aynı siyah güneş, aynı siyah,

Aynı susayış, aynı koşuş, aynı…

Of… Hep aynı şey, aynı şey, aynı şey,

Aynı, aynı, aynı, aynı, aynı…[Ahmet Muhip Dıranas]

Sorunlar, her dönemde aynı olmuş. Şair, bu gün yaşadıklarımıza da ayna tutuyor. Boşuna Ahmet Muhip Dranaz olunmuyor. Düğümlerin karmakarış olduğu noktaya parmak basıyor. Gerçek olan, bu noktayı aşmada ortak toplum bilinci geliştirebilmemiz.

Ama toplum bilinci konusunda hep sınıfta kalıyoruz. Güne birlik ve kısa vadeli çözümlere seviniyoruz. Seçtiklerimizden fabrika talep edip onu yaptırana kadar ısrar etmek yerine, 6 aylık geçici işe yerleşince seviniyoruz. Topraklarımız boş kalınca üzülmüyor, dışarıdan ithal edilen mallara seviniyoruz.

Uzun vadeli planlar yapmak konusunda çok değerli bilim adamlarımız ve iş adamlarımız var. Onları dinlemek yerine, yetki sahibi olanları yüceltmenin, kraldan çok kralcı olmanın yaygın olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

Ata sözlerimiz eksiklerimizi bize bir bir anlatıyor.

Bal tutan parmağını yalar,

Çok söyleme arsız, aç bırakma hırsız edersin,

Tutulmayan hırsız beyden büyüktür,

 Rağbet güzel ile zenginedir

Yavuz hırsız ev sahibini bastırır,

Adamakla mal tükenmez.

Yüz verme arsız olur, az verme hırsız olur,

Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz ovada yolunu şaşırır

Ağlayanın malından gülene hayır gelmez.

Zengin kesesini döver, züğürt dizini

Akılsızın şaşkını beyaz giyer kış günü.

Adamak kolay, ödemek güçtür.

Yaşadığımız toprağa borçluyuz, havaya ve suya… Kim yanlış yaparsa, görmek erdemine erişebilmeli ve yurdumuzu düşünmeliyiz.

BİLKE-BİLKE-BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 06 Şubat 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , , , ,