RSS

Etiket arşivi: bilke desen

GELENEKSEL MOTİFLER

YANIŞLAR- Yaşar SARIKAYA

Giysilerimizi, örtülerimizi, halı ve kilimlerimizi süsleyen geleneksel motifler, renkleri ve çizimleri ile geçmişin gizemli izlerini taşırlar.  Araştırmalar bu kültürün, önce Anadolu ve Mezopotamya’dan yayıldığını belgeler. Desen ya da motiflerin, tarihin hangi döneminde başladığını araştırdığımızda, eski çağlara doğru bir gezinti yapmamız gerekir.

??????????????

Motif ve desen kelimesi dilimize Fransızcadan yerleşmiştir. Motif bu dilde tema anlamına gelir. Anadolu köylerinde ise süs, nakış, işleme yerine yanış/yaneş/yanğış sözcüğü kullanılmış, günümüzde de hala bazı yörelerde kullanılmaktadır.[1] YAN hecesi, taraf anlamını ifade eder.  At-atış, kaç -kaçış, dur-duruş sözcüklerinin atmak, kaçmak, durmak eylemini anlattığı gibi, “yanış” sözcüğü de bir eşyanın herhangi bir yönüne (kenarına, sağına, soluna, ucuna…) işlenen, süslenen, dokunan, boyanan ya da damgalanan işi ifade eder. Sinop’un dağlık köylerinde yaptığım araştırmalarda, entarinin kol altına veya altta giyilen keten şalvarın ağ kısmına konan ek parçaya, YEN denir. Bu sözcük esvap ve çamaşır kolu anlamında da kullanılmıştır. Giysinin kolu yan tarafındadır, yan sözcüğünü yen olarak benimsemiş ve kullanmışlardır. Ayancık ilçemizde de tepelik olarak işlenen nezgepe sağ ve sol tarafından ( tepeliğin iki kulak tarafından çene altına geçer) takılıp çeneden geçirilen 1 cm enindeki işlemeye YENGİL adı verilir. İki yandan geçtiğini ifade eden YEN kökü kullanılmıştır..

img_0227

 

Anadolu köylerinin bazılarında ise, toplulukların işaretlerini bildiren ev eşyası ile el dokumalarının üzerine yapılan işleme, nakış, dokuma temalarına da “ im “denilir. “İM” sözcüğünde ise, aidiyet belirtilmiştir. Topluluğa ait damga, ya da arma, işaret anlamındadır.[2]

Bu işaretlerin, insanın yaşamına ok ile yayın kullanmasıyla girdiği bulgularla doğrulanıyor. Araştırmalar, kökü çok eskilere uzanan ok-yay, yaba şeklindeki işaretlerin, duvar kabartmalarında, çanak-çömlek, madeni eşyada, hiyerogliflerde, çeşitli el sanatlarında, giysilerde ve parada hayvan ve insan figürleri ile birlikte kullanıldığını gösteriyor. Asya’dan Anadolu ve Avrupa’ya kadar mağaralar, kayalar, mezar taşları, hanlar, kervansaraylar, dinsel mekanlara işlenen damga ve işaretler, bu geleneğin yaygın olduğunu göstermektedir.  Çember, ok-yay şekillerinin örneklerini, Anadolu Medeniyetler Müzesinde sergilenen Hititlere ait eserlerde görmek mümkündür.

İnsan toplulukları binlerce yıl avcılık ve toplayıcılıkla geçimini sağlamıştır. Dünyanın çeşitli yerlerinde eski dönem mağaralarının duvarlarında, hayvan ve insan figürleri bulunmuştur (kabataş devri 60- 70. bin ). Bu dönem kabartmalarında insan üstünde tanımlanan giysilerde, motif anlamında işlemelere rastlanmamaktadır. Konu av sahneleri, savaşlar, doğadan kopyalanan figürlerdir Elde edilen arkeolojik verilere göre, neolitik devrim (cilalı taş devri) ilk kez Ortadoğu’da M.Ö. 9000- 7000 yılları arasında uzun bir süreç sonunda gerçekleşmiştir. Bu tarih, 2006 yılı son arkeolojik araştırmalara göre Anadolu topraklarında M.Ö. 11 bin olarak verilmiştir ( Bilim Teknik Dergisi- Ağustos sayısı).

Anadolu’nun güney kesimlerinin uygun coğrafyası, bitki ve hayvan türlerinin doğal yaşam alanı olması nedeniyle, Neolitik Çağın ilk kez burada başladığı düşünülmekte ve bu düşünce de arkeolojik verilerle desteklenmektedir. Bu dönemde göçebelikten yerleşik düzene geçilerek, tarım ve hayvancılık başlamıştır. Güneşte kuruyan çamurun sertleşmesinin öğrenilmesiyle ilk evler, daha sonra da kilin pişirilmesiyle çanak çömlek yapımı gelişmiştir. Bu döneme ait eserler üzerinde çizgisel şekil hakimdir. Kronolojik sıra ile Anadolu ve Mezopotamya’da M.Ö. kurulan en eski uygarlıklar Sümerler, Akadlar, Hurriler, Hititler, Urartulardır. Bu medeniyetlere ait eserler arkeolojik kazılarla araştırılmış, hala da araştırılmaktadır. Dünya üzerindeki medeniyetlerde neolotik devrim aynı zamanda yaşanmamıştır. Cilalı taş devrinden sonra(neolitik dönem),  maden kullanımını öğrenen insanoğlu, medeniyete büyük adımlar atmaya başlamıştır. Tarih bu alanda atılan ilk adımların Anadolu ve Mezopotamya’da olduğunu gösteriyor.

DSCF6179

Anadolu’da neolitik dönem M.Ö.9.000 de Çatalhöyük’te başlatılır. Anadolu’daki ilk bulgularda, geometrik şekil ve simgelerin belli bir motif haline gelmesine, Çatalhöyük ve Alacahöyük kazılarında çıkarılan küp, çanak, çömlek üzerinde rastlanır. Bu döneme ait kumaş kültürünün varlığı karbonlaşmış bulgularla tespit edilmektedir. Arkeologlar Çatalhöyük’te çıkarılan eserlerin, M.Ö. 6.250- 5400 yıllarına ait olduğunu tespit ediyorlar. Bulunan duvar resimleri paleolitik (taş devri) insanın mağara duvarlarına yaptığı resimlerin bir gelenek olarak devamıdır. Bu duvar resimlerinde av sahnelerinin azaldığı ve kuş motifleri ile geometrik desenlerin ortaya çıktığı görülür. Yine bu yapılarda Ana tanrıçanın doğa üzerindeki egemenliğini simgeleyen aslan, boğa, geyik gibi vahşi hayvan figürleri ve kabartmalarına da rastlanıyor. Alacahöyük’te çıkarılan Hitit-uygarlığına ait( M.Ö.3000 )altın kaplar üzerinde geometrik şekilleri net olarak görüyoruz.

MÖ 4. binde ise Mezopotamya’da Sümerler tarafından resimyazısı olarak icat olunan ve zamanla gelişerek basitleşip, resim biçimlerini kaybederek, dış görünüşü bakımından çiviye benzedikleri için zamanımızda çiviyazısı adı takılan, hece işaretlerinden kurulu bir yazı sistemi tabletlerde karşımıza çıkıyor. Yaşadıkları olayları anlatmak için kullanılan bu yazı sistemi, el sanatlarında daha da geliştiriliyor ve yerini alıyor.

Asur medeniyetine ait (M.Ö.2.bin) duvar kabartmaları, yazıtlar, tabletler; çanak-çömlek, madeni araçlar ve pişmiş toprak heykelcikleri üzerinde geometrik şekiller insan ve hayvan figürleri bulunmuştur. Asur döneminde dokumacılık gelişmiş olmasına rağmen ilk dönemlerindeki heykel figürlerinin giysileri üzerinde, işleme nitelikli motifler bulunmamaktadır. Bu bulgular motiflerin ya da geometrik şekillerin kumaşa yapılmadan önce kabartma, çanak-çömlek gibi eşyalara uygulandığını gösteriyor. Bu dönem tarih devirlerinden Kabataş ve yontmataş devrine karşılık geliyor. Yerleşik düzen kültürü olgunlaştıkça dokumacılık gelişiyor el sanatlarında ilerleme dönemi başlıyor. Bu da neolitik dönem yani taş devrinin sonlarına denk geliyor.

Eski Mısır kültüründe papirus üzerine yapılan şekiller de motif niteliği taşımamakla birlikte, hayvan figürleri ve çizimlerin işlendiği önemli bulgulardır. Yakın tarihte Mısır’ın nakış sanatında usta olduğu bilinmektedir. Doğu uygarlıkları da, yıllar boyu ince el işleri yapmışlar, el sanatlarının gelişmesinde önemli rol oynamışlardır. Japon ve Çin ipekleri üzerine ince el nakışları yapılmış, parlak renkli ipliklerle insan ve ejderha motifleri işlenmiştir.  Bu gün Kuzey Afrika el sanatları ürünlerinde renk ve motif bakımından zengin sayılabilecek örnekler vardır. Afrika yerlilerinin de eşya ve giysilerinde motif kullandıkları görülür. Amerika kıtasının Meksika bölgesinde uygarlık kuran Aztekler, süslemelerde motif zenginliğine sahiptirler. Aztek medeniyetinin tarihi de 12.-16. yüzyıldır, yani yakın bir tarihtir. Amerika yerli halkı olarak bilinen Kızılderililer ise çadırlarında, giysilerinde ve eşyalarında kullandıkları canlı renkleri ve çarpıcı desenleri ile dikkati çekerler. Asya’dan Amerika’ya geldikleri düşünülen Kızılderililerin 17 bin yıllık geçmişi olduğunu savunan görüşler vardır. Arkeolojik bulgular Amerika Yerlilerinin M.Ö.2. binde kumaş dokuyup, pamuk yetiştirdiklerini vurguluyor. Ancak arkeolojik araştırmalar bu gelişmeleri Anadolu ve Mezopotamya’da başlayan neolotik devrimden daha sonraki dönemlere tarihliyor.

Kumaş üzerinde rastlanan çok eski motif çalışmasının tarihini Sergei I. RUDENKO M.Ö. V. yüzyıla tarihlendirmiştir.[3] 3 500 m. Yüksekliğindeki Altay Yaylalarında, kurganlar (höyükler) buzul altında kaldıklarından, içindeki eşya donarak bozulmadan günümüze kadar gelmiştir.  Doğu Altay Yaylalarında Pazırık Kurganlarından çıkan eşya arasında, yanışın işlendiği bir çocuk önlüğü bulunmuştur. Rudenko, yaba yanışlarını at nalına benzetmiş ve bu eşyayı M.Ö. V. Yüzyıla tarihlendirmiştir. Keçeden yapılmış bu önlüğün üzerinde, deri aplike ile işlenmiş bir hayat ağacı yer almıştır. Hayat ağacının gövdesinde boydan boya, altın kaplama yaba yanışları sıralanmış, yanlarını ve ağacın dallarını altın kaplama kabaralar süslemiştir. Önlüğün çevresi de altın kaplamadan yapılmış ceylan kafaları ve kabaralarla çevrilmiştir.

Güney Sibir’de bulunan ve Karasuk Kültürü’ne ( M.Ö. 1200- 1800) atfedilen bir dikili taşta, büyük yay  ile ok-yay” ”olduğunu bildiğimiz tarzda, bir küçük yay ile oktan meydana gelen bir damga tespit edilmiştir. er-ile-el-damgaasi

er-ile-el-damgaasi-kopya

koken_aciklama_5  Burada küçük ok-yay bir büyük yayın içine yerleştirilmiştir””. [4] İlerleyen yıllarda Oğuzlar, boy damgalarında bu temanın değişik biçimlerini geliştirerek uygulamışlardır. Anadolu’ya göçen boylar, kendilerine ait damgaları geliştirerek, dokumalarda ve diğer el sanatlarında kullanmışlar ve kimi peşkir, kimi im, kimi de yanış diye isimlendirmişlerdir. Eskiden Anadolu’da yaygın olan bu kültür günümüzde teknolojiye yenik düşmüştür. El sanatlarımız modern makinelerde üretilmekte ama otantik yapısını koruyamamaktadır.

Anadolu’nun neresine giderseniz gidin YANIŞLARIN olduğu bir nesne mutlaka bulacaksınız. Kilim, halı olup ayağınızın altına serilecek, havlu olup elinizi silecek, örtü olup eşyanızı, giysi olup sizi giydirecek. Renkleri ve şekilleri ile sarıp, sarmalayarak içinizi ısıtıp, gönlünüzü ışıtacak.  Kültürlere ANA olan bu coğrafyada araştırılmayı bekleyen o kadar çok değer var ki.

Yaşar SARIKAYA

 

[1] Prf. Dr Neriman GÖRGÜNAY – Oğuz Damgaları ve Göktürk Harflerinin El Sanatlarımızdaki İzleri, s: 2

[2] Prf. Dr Neriman GÖRGÜNAY –     “           “                   “                 “           “          “                   “       “

[3] Sergei I RUDENKO ( Rusçadan çeviri M. W. THOMPSON ), Frozen Tombs of Siberia The Pazırık

[4] Neriman GÖRGÜNAY- O. Damgaları Ve G. Harf. El San. S: 5, 6

 
Yorum yapın

Yazan: 07 Aralık 2016 in Kültür Arşivi

 

Etiketler: , , , ,