RSS

Etiket arşivi: bilke doğa

ÖĞRETMENLİK BÖYLE YAPILIR

18.08.2023- Sezai AKIL

Ben Samsun’da bir lisede coğrafya öğretmenliği yapıyorum. Yaklaşık 7 yıldır buradayım. Ve her yıl 10. Sınıflarda bitki coğrafyası konusunu işlerken öğrencilerime bir meyve ağacı fidanı dikme ödevi veriyorum. Öğrenci fidanını dikerken çektiği videoyu gösteriyor ve notunu alıyor.

İnternette hazırlanan birçok ödeve göre daha yararlı bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Ve bu uygulamayı sürdürmeye devam edeceğim inşallah. Şimdiye kadar yaklaşık 80 fidan kendim diktim, 400 civarinda öğrencilerimin dikmesine vesile oldum.

)

Bu tür uygulamalar birçok farklı branşlarda uygulanabilir ve Türkiye geneline yayılabilirse çok daha güzel sonuçlar ortaya çıkarır diye düşünüyorum. Sevgi ve saygılarımı. sunuyorum🙏🙏💖💖.

Sezai AKIL

Kaynak: Sosyal Bilgiler Bilgi ve Görsel Arşivi

GÜLÜMSE BLOG ‘TAN ALINTI

BİLKE YORUM: Yaratıcı ve çalışkan insanlara ihtiyacımız var. Durum, konum, koşul ne olursa olsun, ne kadar engelle karşılaşırsak karşılaşalım yılmamalıyız. Durağan değil, hareket halinde olan, kendini tekrar etmeyen, çıkarcılara karşı gardını alan insanlar olmalıyız. Karşı durmak pasif söylem, pasif eleştiri de kalmamalı. Çalışmak ve üretmek örneklerini artıralım. Bu öğretmenimiz gibi, bireye ve topluma kazandıracak çok şey var. BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 18 Ağustos 2023 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,

ANLATAMAYAN

12.02.2022-Seyfullah ÇALIŞKAN

Öyküleri fazla yormamak lazım. Onlar canı isteyince kendilerini anlatırlar. Kelimeleri küflü bir kova ile kuyudan su çeker gibi çıkarmak anlatıcıyı mutsuz eder. Tatsız, tuzsuz, bölük börçük bir kurgu içinde debelenip tükeniverir.

Bırdırcın zamanı o kasabaya incecik yağmurlarla gelir. Sonbahar sabırla bekleyen son ateş böceklerini yakıp yakıp söndürür. Yarısı kuru, yarısı çiğli ve ıslak istif dikenleri üzerinde. Gecenin içinde yanan fosforlu kuyruklarıyla sabaha kadar beklerler. Kış gelmeden, yazın son kırıntıları kırlardan silinmeden önce son bir sevişmeyi düşlerler.

O kasabanın bıldırcın mevsimini anlatmak benim harcım değil. Ben sadece palamutlar çaparalarda (çapari) görünmeye başladığında vaktin, saatin gelip çattığını biliyorum. Gecede ilk yankılanan ve ok gibi uzayan bir ses duyulur. Buna kimisi bıldırcın ebesi ötüyor der. Kimisi de kurbacı kuşu sesi bu… Ben o kasabanın doğma büyüme yerlisi değilim. Öyle olsa babamla geceleri bıldırcına çıkmış olurdum. Ada başından Korucuk altına kadar her otu, her ağacı her çalıyı adım adım bilirdim.

Yağmur çiseliyor bu akşam. Abalı çayırları cıvıl cıvıl kuş olacak. Sonrasını anlatmaya korkuyorum. Löküsler, algarlar ve yürekleri yerinden çıkacak kadar heyecan içinde insanlar kendi karanlığında kalsın. Bütün av hikayeleri boynu vurulan, kafası koparılan kuşlara çıkar. Konuyu değiştirecek mecalim de yok. Bıldırcınları anlatacak hevesim de… Bırakalım yiyecek artıkları birikmiş tabaklar masada kalsın. Yarısı içilmiş kadehler, devrilmiş tuzluk ve ezilmiş sigara izmaritleri de kendi halinde. Susarsak diyorum, susarsak bıldırcınların son çırpınışları ve çaresizlikleri silinir aklımdan belki.

 
Yorum yapın

Yazan: 12 Şubat 2022 in KONUK YAZARLAR

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

PAPAZIN BAĞI’NIN HİKAYESİ

28.01.2021- BİLKE

Edebiyat Yağmuru Grubu’nun paylaşımı güzel bir yazıyı sunuyoruz bu gün. İyi okumalar dileriz.

Ahmet Efendi’nin eşi Şaziye Hanım bağ evinde çamaşır yıkamaktadır. Her çamaşır gününde bağ evinde, çamaşırların kaynatıldığı açık ateşte gözleme yapılır ve çay demlenir, camaşır gününün yorgunluğu atılmaya çalışılırmış.

İşte böylesi bir günde meraklı bir ODTÜ’lü öğrenci ‘(ki bilirsiniz genellikle hep meraklıdırlar) çamaşır yıkayan Şaziye Hanım’ı görür ve bağ evini görmek için izin ister. Şaziye Hanım öğrenciye izin verir ve ardından da yaptığı gözleme ve çayı ikram eder. Öğrenci ısrarla ücret ödemek ister. Şaziye Hanım da ısrarla reddeder.

Sonunda öğrenci gelecek hafta sonu arkadaşlarıyla buraya gelmek istediğini söyler. Tek koşul ise Şaziye Hanım’ın bu kez ikramlar karşısında ücret almasıdır. Nitekim öyle de olur… Giderek artan yoksulluk içinde misafir grubunun bıraktığı para oldukça işe yarar niteliktedir. Böylece Şaziye Hanım bu işi sürekli yaparak aileye ekonomik destek sunmaya karar verir.

Bağ evinin bugünkü işlevine kavuşmasının öyküsü de, işte böylesi ilginç bir öyküdür. Yıl 1963’tür. Papazınbağı adı sonradan çıkar… Bu bölgede geçmişte Hıristiyan nüfus yaşadığı ve alanın çok yakınında kilise olduğu için, bag işletmeye açıldıktan ve çok rağbet görmeye başladıktan sonra, bazı rakipleri, “oraya gitmeyin orası papazınbağı” diye bir söylenti yaymaya başlarlar. Bu söylenti amacına ulaşmaz.

Halk burayı çok sever ve vazgeçmez. Ama adı halk arasında Papazınbağı olarak bilinmeye ve bu adla sevilmeye başlanır. Aile bağ evini satmamakta direnir… Zamanla bağevi kentin rantı en yüksek alanında, adeta yalıtılmış, dokunulmamış, gizli bir cennet bahçesi olarak kalır. Beton cehennemi içinde doğal bir cennet… İşte o zaman beton ve para ile doğa ve insan sevgisi, karşılıklı sert bir mücadeleye girer. Papazın bağına çok güçlü talipler çıkar.

Aileye büyük paralar teklif edildiği gibi sıklıkla aba altından sopa da gösterilir. Ama aile direnir. Bu güzel cennet bahçesini betona teslim etmek istemez. 1994 yılında ise “Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu”na başvurarak Papazınbağı’nı 1. dereceden doğal sit alanı ilan edilmesini sağlarlar. Papazınbağı kurtulmuştur. Ankara için çok teşekkürler Kuloğlu ailesi…Girişte kuş sesleri, horoz sesleri ve küçük bir derenin huzur veren şırıltısı karşılar sizi. Papazınbağı’nda doğa sesinden başka hiç bir mekanik ses duyamazsınız. Yalnızca doğanın o eşsiz melodisi. Asırlık çam, çınar, dut, Ankara armudu, Ankara ayvası, üvez, ceviz ve muşmula ağaçlarıyla süslenmiş 14 bin m2’lik küçük bir cennet adacığı burası… Üstelik de tam şehrin göbeğinde…

Alıntı

 
Yorum yapın

Yazan: 28 Ocak 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , ,