RSS

Etiket arşivi: çocuk

ANANI ÖPEN KADI

12.02.2025-Hayat ve Farkındalık

Osmanlı döneminde, yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken, burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyen nefis bir ördek duruyor. Karakuşi Kadı, fırıncıya,

‘Ben bunu aldım’ demiş.

Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin sahibi gelmiş:

‘Hani bizim ördek?’ diye sormuş. Fırıncı boynunu büküp,

‘Uçtu’ deyince, iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarmış; korkusundan kaçmaya başlamış. Gayrimüslim vatandaş da peşinde koşuyor. Duvardan atlarken, öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmez mi! Kadın oracıkta düşük yapmış; kocası da fırıncının peşine düşmüş. Fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış…

Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler, hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı’nın karşısına çıkarmışlar. Ördeğin sahibi,

‘Bu adam ördeğimi hiç etti’ diye şikayet etmiş. Kadı, fırıncıya sormuş:

‘Ne yaptın bu adamın ördeğini?’ Fırıncı

“Uçtu” demiş.

Kadı, kara kaplı defterini açmış: Ördeğin karşısında ‘Tayyar’ yazılı.

“Tayyar ‘Uçar’ anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil” diyerek fırıncının beraatına karar vermiş. Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşın şikayetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş:

“Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o Müslüman’ın tek gözü çıkarıla.” Karakuşi Kadı, “Şimdi” demiş, “Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.”

Tabii gayrimüslim şikayetinden hemen vazgeçmiş. Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da Karakuşi Kadı, “Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak” diye hüküm kesmiş. Böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış. Kadı, Yahudi’ye sormuş:

“Senin şikayetin ne?” Yahudi ellerini açmış,

‘Ne diyeyim kadı efendi’ demiş, “Adaletinle bin yaşa sen, e mi!”

* Merhum Süleyman DEMİREL : fıkrayı anlattıktan sonra kendisini dinleyen topluluğa dönerek; “Ananı öpen, kadı ise; kime şikayet edeceksin? Bugün ülkedeki durum bu! Anladınız mı?” demişti. #Hayatvefarkındalık

 
Yorum yapın

Yazan: 12 Şubat 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , ,

GORİL ANA BİR ÇOCUĞU NASIL KURTARDI

06.12.2024- Düşünbil Dergisi

16 Ağustos 1996’da, ABD’nin Chicago kentinde bulunan Brookfield Hayvanat Bahçesi’nde çok ilginç bir olay yaşandı.

3 yaşındaki bir çocuk gorilleri izlerken dengesini kaybedip 6 gorilin arasına düştü. Birden bir kaç goril panikli bir şekilde saldırır gibi çocuğun yanına koştular. Bunu gören 8 yaşındaki dişi bir goril, diğer gorillere firsat vermeden hemen çocuğu kucağına alıp emniyetli bir yere götürdü.

Bir kütüğün üstüne oturdu ve baygın haldeki çocuğu kucağında sallayarak kendine getirmeye çalıştı. Çünkü oda bir anneydi ve annelik içgüdüsü ile bunu yapıyordu.

Daha sonra kendilerine doğru koşan hayvanat bahçesinin bakıcılarına çocuğu teslim ederken, hem sevgisini hem sevincini belli eder şekilde hareketler yaptı. Dişi gorilin adı Binti Jua idi. Kameralara çekilen olay bütün dünyada gösterildi.

Onu doğadan kopartıp hayvanat bahçelerine (hapishanelerine) hapseden insanlığa ders veren Binti, kahraman ilan edildi! Peki goril Binti’nin bu hareketi niye önemliydi? Çünkü Binti’nin davranışı, “empatinin”, yani “kendini başkasının yerine koyarak onun durumunu anlama; ötekinin acısını hissetme” yeteneğinin, sadece insanlarda değil, hayvanlarda da olduğunu gösteriyordu. Onlara sadece ‘hayvan’ gözüyle mi bakacağız; yoksa duyguları olan birer “can” bir “anne”. gözüyle mi?..

 
Yorum yapın

Yazan: 06 Aralık 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , ,

VERMEYİNCE MABUT NEYLESİN MAHMUT

02.12.2024-Aydın İZBUDAK

TIKANDI BABA

Sultan Mahmut kıyafet değiştirip, beraberinde sadrazam ve birkaç muhafız ile halkı teftişe çıkmış. Dolaşırken bir kahvehaneye girip oturmuşlar. Bakmışlar müşteriler kahvehaneciye seslenip duruyor: “Tıkandı Baba, çay getir,”

“Tıkandı Baba kahve getir”.

Tıkandı Baba lakabı Sultan Mahmut’a ilginç gelmiş. Merak edip kahvehaneciyi çağırmış. Kahvehaneci gelince;

‘’Baba sana neden “Tıkandı Baba” derler? Hele otur da anlat, ‘’demiş.

Tıkandı Baba başlamış anlatmaya ‘’ Ben bir gece, Rüyamda tanıdığım tüm insanların bir çeşmesi vardı ve hepsinin çeşmesinden oluk oluk su akıyordu. Benim de bir çeşmem vardı fakat benim çeşmemdeki su ip gibi akıyordu. Sonra ben,

“Keşke benim çeşmem de onlarınki kadar aksa” diye içimden geçirdim.

Sonra yerden bir çomak alıp suyun geldiği oluğu dürtmeye başladım. Ben oluğu dürterken çomak kırıldı ve ip gibi akan suyum damlamaya başladı. Bu sefer ben;

“Keşke çeşmem diğerlerininki kadar olmasa da, bari eskisi kadar aksa” diye içimden geçirdim ve oluğu kurcalamaya devam ettim.

Ben uğraşırken suyun geldiği oluk tamamen kırıldı. Az önce damlayan suyum, tamamen kesildi. Ben yine uğraşmaya devam ediyordum ki, o sırada Cebrail göründü,

“Tıkandı, baba! Artık uğraşma!” dedi.

“O gün bu gündür bu rüyamı kime anlattıysam adım Tıkandı Baba’ya çıktı. Hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdi de burada çaycılık yapıp zar zor geçinmeye çalışıyorum.’’ Tıkandı Baba’nın anlattıklarından etkilenen Sultan Mahmut, muhafızlarına;

“Bundan sonra her gün bu adama bir tepsi baklava getirin; her baklava diliminin altına da bir altın koyun.” diye emir vermiş. Hemen ertesi gün askerler ilk tepsi baklavayı getirip, Tıkandı Baba’ya teslim etmişler. “Padişahımızdandır” diyerek…

Tıkandı Baba baklavaya sevinmiş. “Ne zamandır tatlı yemişliğim de yoktu” diye içinden geçirmiş.

Almış tepsiyi tutmuş evinin yolunu. Yolda düşünmüş kendi kendine;

“Yahu ben bir canıma nasıl yerim bir tepsi baklavayı? En iyisi ben buna hiç dokunmadan satayım.” Tıkandı Baba işlek bir yol kenarına kurmuş tezgâhını başlamış;

“Taze baklava! Taze baklava!” diye bağırmaya..

Bu sırada yoldan geçen bir Yahudi baklavaya talip olmuş. Üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar, Yahudi baklavayı alıp gitmiş… Tıkandı Baba baklavadan kazandığı ile ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış. Yahudi baklavayı evine götürmüş. Bir dilim atmış ağzına… Fakat dişine bir şey değmiş… Bu nedir diye bir bakmış ki; altın. Ve baklavanın her diliminin altında bir tane altın… Yahudi bu duruma anlam veremese de ertesi gün tekrar aynı yere gitmiş ki; aynı adamı görür müyüm diye… Bakmış ki adam orada… Demiş ki;

“Sen her akşam burada olacaksan, biraz indirim yap da ben her akşam alayım bu baklavaları senden.” Tıkandı Baba kabul etmiş ve her akşam baklavayı Yahudi’ye satmaya başlamış. Sultan Mahmut, bir ay baklava gönderdikten sonra;

“Bakalım Tıkandı Baba şimdi ne durumda?” deyip adamlarıyla beraber tutmuş kahvenin yolunu. Fakat bu kez kıyafet değiştirmeden… Sultan Mahmut bakmış ki, Tıkandı Baba aynı tas aynı hamam. Ne uzamış ne kısalmış. Yine aynı kahvehanede, ekmek kavgasında… Sultan Mahmut, Tıkandı Baba’yı yanına çağırtıp sormuş,

‘’ Tıkandı Baba sana yolladığım baklavaları almadın mı? Tıkandı Baba biraz mahcup’’,

Geldi hünkârım, demiş. Ben de satıp ihtiyaçlarımı giderdim. Duacınızım.’’

Sultan Mahmut, bunu duyunca tebessüm etmiş.

“Anlaşıldı Tıkandı Baba, sen gel bakalım benimle” demiş. Birlikte sarayın yolunu tutmuşlar. Saraya varınca Sultan Mahmut, Tıkandı Baba’yı doğruca hazine odasına götürmüş. Sultan Mahmut ,Tıkandı Baba’nın eline bir kürek tutuşturup,

‘’ Baba daldır bakalım küreği istediğin yere… Küreğin üzerinde ne kalırsa senindir, ‘’ demiş. Bunu duyan Tıkandı Baba öyle heyecanlanmış ki; küreği ters tuttuğunu fark etmemiş bile… Hızla küreği daldırıp çıkarmış ama ne çare? Kürek ters olunca üzerinde bir tanecik altın kalmış o da düştü düşecek… Derken o da düşmüş. Sultan Mahmut,

‘’ Baba, demiş. Senin buradan nasibin yok! Sen şu bizim askerleri takip et. Onlar ne derse yap.’’

Tıkandı Baba boynunu büküp düşmüş askerlerin önüne… Sultan Mahmut askerlerden birini yanına çağırmış,

‘’ Bu adamı alın Üsküdar’a götürün deyin ki; baba bir taş seç. Seçtiği taşa karışmayın. Sonra deyin ki: seçtiğin taşı fırlat. Tıkandı Baba taşı ne kadar uzağa atarsa; durduğu yerden taşı attığı yere kadar ona verin.’’

Askerler Tıkandı Baba’yı alıp Üsküdar’a götürmüş. Demişler ki baba bir taş seç. Tıkandı Baba sormuş,

“Ne için ki?” diye ama askerler bir şey söylememiş. Tıkandı Baba; şu büyüktü, şu küçüktü, şu yamuktu derken kocaman bir kayaya sarılmış demiş ki seçtiğim taş budur. Askerler demiş ki;

“Baba sen şimdi bu taşı fırlat, ne kadar uzağa atarsan o kadar yer senindir.” Bunu duyan Tıkandı Baba heyecanla seçtiği taşa atılmış, güç bela yerden kaldırmış. Fakat taşın ağırlığını direyemeyip elinde taş olduğu halde sırtüstü devrilmiş. Taş da üzerine düştüğünden oracıkta can vermiş. Askerler gidip durumu Sultan Mahmut’a anlattıklarında, Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş,

’’ Vermeyince Mabut neylesin Mahmut

 
Yorum yapın

Yazan: 02 Aralık 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , ,

ÇOK COCUK DEĞİL İYİ YETİŞTİRİLMİŞ ÇOCUKLAR İSTİKBALDİR

07.11.2024- Bekir ÇOŞKUN

Manavgat’ta 3-4 yaşlarındaki turist kız zabıta memuru Himmet Tan’ı görünce gitti parmağına yapıştı…

Sorunca ismini söyledi, annesinin-babasının ismini söyledi, kaldıkları otelin adını bilmiyordu…

Hiç beklenmeyen bir davranışla memurun telefonunu istedi… Memur “Numarayı ver ben arayayım” dedi, minik kız başını iki yana sallayarak kabul etmedi…

Tabii ki Türkçe bilmiyordu, memurdan telefonun dilini İngilizce’ye çevirmelerini istedi, İngilizce’ye çevirip eline verdiler… Küçük kız memurdan Facebook’u kapatmasını istedi, kapattılar…

Küçük parmaklarıyla telefonla biraz oynayıp kendi Facebook sayfasını basit bir şifreyle açtı…

Memurlar hayretle izliyorlardı…

Şöyle bir mesaj yazdı:

“Ailem, ben kayboldum… Şu anda polis karakolundayım… Gelip beni almanızı bekliyorum…”

Bir de konum attı…

Küçük kız telefonu iade edip teşekkür etti…

Bir sandalyeye ilişti, beklemeye başladı…

Mesajında “polis” demişti, zabıtalar “Biz zabıtayız” dediler… “Hayır polissiniz” diye itiraz etti, memurlar İngilizce sözlüğü açıp baktılar; hakikaten zabıta polis demekti…

On dakika sonra ailesi geldi, annesi-babası tatile çıkmadan önce çocuklarına kaybolması halinde yapması gerekenleri öğrettiklerini söylediler…

Teşekkür edip, kızlarını alarak gittiler…

Bu mesajı yazan, örnek kamu görevlisi, Manavgat Belediyesi zabıta memuru Himmet Tan, notunun sonunda şöyle diyor:

“Anneler, babalar… Çocuklarınızı eğitin, emin olun sizden daha çabuk öğreneceklerdir… Daha çok canımız yanmasın…”

Yıllardır durmadan “Çok çocuk değil, iyi yetiştirilmiş çocuklar istikbaldir” diyoruz…

Anlamıyorlar…”

Bekir Coşkun…..

 
Yorum yapın

Yazan: 07 Kasım 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

SORUMSUZ VE DOYUMSUZ ÇOCUK MU YETİŞTİRİYORUZ?

17.08.2024- Prof. Dr. Bengi SEMERCİ

32 yaşındaki oğlu için gelen anne şikâyet ediyor: “Doğru dürüst okumadı ama okul bitti. Şimdi de iş beğenmiyor. Bulduğumuz işlere ‘yorucu, bana yakışmaz, bu paraya çalışılır mı’ gibi gerekçelerle gitmiyor. Bütün gün evde. ‘Onu getir, bunu al’ şeklinde emirler veriyor. Yapmak istemediğimizde,

‘Beni doğurdunuz, yapmak zorundasınız, çocuğunuz değil miyim?’ diyor.

Direnirsek üstümüze yürümeye başlıyor. Artık korkuyoruz. Ne yapabiliriz?” Bir başka anne benzer şeyleri henüz 16 yaşındaki oğlu için anlatıyor. Her sabah özel şoförün okula götürdüğü, haftalık harcaması asgari ücretten fazla olan, kredi kartı ile istediğini alabilen ve bunların az olduğunu, okulu nasılsa bitireceğini, babasının işinin onu beklediğini ve bu nedenle gençliğini çalışarak geçirmesinin anlamsız olduğunu söyleyen, sabahlara kadar barlarda gezen, kızdığı zaman kendisine küfür eden, el kaldıran bir çocuk. Bir baba, 14 yaşındaki çocuğunun kendisini yaraladığını ağlayarak anlatıyor ve benzer bir öyküyü aktarıyor. Hepsinin son cümlesi benzer:

“Doğduğundan beri bir dediğini iki etmedik, koruduk, sevdik. Hiçbir şeyini eksik bırakmadık. Niçin böyle oldu?”

Öğrencinin Jaguar marka arabası olur mu?’ tartışmaları bu konuyu ele almamı zorunlu hale getirdi. Yazmadan önce tartışmaları bir kez daha gözden geçirdim. Tartışılan konu: O öğrencinin Cumhurbaşkanı’na gitmesiymiş. Oysa tartışılması gereken konu: Çocukların kaç yaşında, nelere sahip olmalarının daha doğru olduğu olmalıydı. Çünkü özel üniversitelerin park yerlerine girdiğiniz zaman göreceğiniz araba markaları, tartışılan Jaguar’dan ucuz olmayacaktır.

Aslında üniversitelere gitmeye ve arabalara bakmaya bile gerek yok. Sokaklardaki, kaffelerdeki gençlere, hatta genç bile sayılamayacak küçük çocuklara bakın. Sadece kıyafetlerine değil, ellerindeki cep telefonlarına, taşıdıkları çantalara ve en önemlisi konuşmalarına bir bakın. Ailesi varlıklı olan çocuk ve gencin bunlara hakkı var mı? Herhalde vardır. Zaten tartışılması gereken de bu değil. Tartışılması gereken; çocuklara ve gençlere zamanı gelmeden alınanların ve izin verilen davranışların, onların gelişimine ve topluma nasıl zarar vereceği olmalıdır. Çevreye ve kendine zarar verici davranışların olması, herkesin kendisine borçlu olduğunu düşünen ve bu nedenle isteklerinin hemen ve eksiksiz yerine getirilmesini isteyen, yapılmadığı zaman saldırganlaşan, emek sarf etmeyen, sorumluluklarını yerine getirmeyen kişileri 18 yaşın altındalarsa ‘davranım bozukluğuyla, üstünde ise ‘antisosyal kişilik bozukluğuyla tanımlıyoruz.

Yaygın olarak bilinen adı ile bu kişilere ‘psikopat’ diyoruz. Son yıllarda bu sorunla ilgili başvurular giderek artıyor. Bu artışın en büyük nedeni; çocuk yetiştirme biçimimizdir.

SORUMSUZ VE DOYUMSUZ ÇOCUK ; Doğduğundan beri bir dediği iki edilmeyen, her istediğine kavuşan, isteğinin yaşı ile uyumlu olup olmadığına bakılmayan, emek sarf etmeden, değerini bilmeden alınanları, yapılanları hak görerek yetişen bir çocuğun; sorumluluk sahibi, doyumlu, çalışarak kazanmanın erdemine inanan, bir şeyleri elde etmek için emek sarf etmesi gerektiğini bilerek çalışan bir birey olmasını beklemek mümkün mü? Avrupalı ve Amerikalı aileleri ‘çocuklarına bakmıyorlar, yazları çalışmalarını istiyorlar’ diye kötüleyenlerin düşüncelerini gözden geçirmelerinde yarar var. Çocuklarımızı sevmekle onları doğru yetiştirmek arasındaki farkı anlamamıza yardımcı olur, diye daha önce de yayımladığım, ‘Geleceğin Psikopatlarını Yetiştirme Yolları’nı tekrar yayımlıyorum:

– Daha küçükken çocuğa istediği her şeyi vermeye başlayın! Bu şekilde o, herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır.

– Kötü sözler söylediği zaman gülün! Böylece o kendisinin akıllı olduğuna inanacaktır.

– Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı hiç öğretmeyin! 21 yaşına gelince kendi kararlarını, kendisi versin diye bekleyin!

– Yerde bıraktığı her şeyi kaldırın; kitaplarını, ayakkabılarını, kıyafetlerini… Onun için her şeyi siz yapın ki o, bütün sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın!

– Onun gözünün önünde sık sık kavga edin ki aile bir gün parçalanırsa çok fazla üzülmesin.

– Ona istediği kadar harçlık verin ki hiçbir zaman kendi parasını kazanmanın ne olduğunu öğrenmesin.

– Yiyecek, giyecek ve konforla ilgili bütün arzularını yerine getirin ki, istediklerine ulaşmak için çalışmak gerektiğini öğrenmesin.

– Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı daima onun tarafını tutun ki, onların hepsine karşı peşin hükümleri oluşsun.

– Bütün bunları ve benzerlerini yaparak yetiştirdiğiniz çocuğunuz bir gün suç islerse, kendisinden özür dileyin! Ama onu felaket dolu bir hayata hazırladığınız için kendinize teşekkür etmeyi ihmal etmeyin!!

 
Yorum yapın

Yazan: 17 Ağustos 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , ,

ANNEN YOK KİMSEN YOK

12.05.2024- Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu

Annem benim yaşamda özgüvenimin temel kaynağı, kökleri… ‘Annen hastalandı ve öldü’ diyorlardı ama ben kelime olarak biliyorum; “öldü” yani yok… Ama hep içimde ‘Misafirliğe gitti; 2-3 gün sonra sonra gelecek’ diye bekliyorum… Günler geçti gelmiyor… Bir gün dedim ki ‘Annemi bir daha göremeyeceğim’… O zaman ölümün farkına vardım. Kaçtım mezarının başına gittim… Orda annem toprağın altında… Böyle kalakaldım… ‘Annemi bir daha göremeyeceğim annem öldü.’ Eve geldim babama bakıyorum. ‘Allahım babam ölmez inşallah’ diyorum. O zaman anladım tabi ölümü… Ölünebilirmiş…

Aynı gün babam birşey için bana çıkıştı ‘Niye öyle yaptın’ diye… Kala kaldım… Çocuk aklımla o an şuna karar vermiştim: Annen yok kimsen yok… Ve böyle bir karar verdiğimi yıllar sonra anladım…

‘Annen yok kimsen yok’. O zaman kimsen yoksa senin bir şey istemeye hakkın yok. Sadece başkalarını memnun etmeye çalışırsın… Annen yok kimsen yok. Bunun farkına vardığım zaman kendimi yavaş yavaş fark edip hem yaşam ekibi keşfetmeye çalışıyorum hem de kendimi var etmeye çalışıyordum. ‘Yolculuk yapan biri var’ bunu fark etme meselesi… Böylelikle farkına varış yolculuğum devam ediyor… Ben de şimdi farkına vardırmaya çalışıyorum paylaşarak…”

“Büyüklerin denetimlerinden ziyade çocuklar arasında oynayarak hayatı öğrendim ben. Beklentiler ve kızmalar olmadı. Tüm etkileşimi abim ablamlarla yaptım. Bir nevi öncü gibiydiler bana… Tavuğumuz, kedimiz, köpeğimiz, akrebimiz, çiyanımız vardı…”

 
Yorum yapın

Yazan: 12 Mayıs 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , ,