RSS

Etiket arşivi: efsane

DERSİM MİTOLOJİSİNDE HIZIR VE ÇAM AĞACI

06.02.2024-Kırmancki/Zazaki derleyip yazan: Hawar Tornêcengi

Türkçe Çeviri: Asmên Ercan Gür

İçerisinde insana dair sevgi, mutluluk ve doğa sevgisi olan bu yol ve inancın adı “Raa Heqi” olmakla birlikte, “Hızır’ın Yolu” olarak da adlandırılır. Bu inanç, Dersim toplumunun geçmişten beri yüzyıllarca süregelen kadim bir inancıdır. Yaşlı ve kâmil insanlarımız her sene ocak ve şubat ayındaki Hızır günlerine ve mart ayında Hewtemal’e denk gelen bu günlerde doğadaki temiz su kaynaklarına giderek ziyaret mekânlarından alıp getirdikleri bu berrak suları evlerine, ahırlarına ve tarlalarına serpiştirerek bu şekilde dua ederlerdi:

“Ey ulu dağlar ve bu dağların ziyaret mekânları. Bu berrak kutsal suyunuzu bize helal edin. Öyle ki hanemize, hayvanlarımıza ve ekinlerimize bolluk ve bereket getirsin!”

Büyük Hewtemal, eski hesaba göre (Rumi Takvim) 17 Mart’ta olup, Miladi Takvim’e göre de 30 Mart’a denk gelir. Bu günlerde gece ve gündüzler eşitlenir. Ağaçlar yeryüzüne kapanıp secde ederler. Ağaçların kökleri ısınır, dallarına su yürür ve zamanla yeşillenirler. Şimdi kullandığımız Miladi Takvim’e göre kâinatın kutsal güneşi 19-20 Şubat’ta kendisinden ateş düşürerek evvela havayı ısıtır. 26-27 Şubat’ta da güneşin bu ateşi suya düşer ve sular ısınmaya başlar. Son olarak da 5-6 Mart’ta bu ateş kutsal yeryüzüne düşer ve toprak ısınmaya başlar. Yaşamda gerçekleşen bu mitolojik anlatımı insanlar arasında “Cemre’nin düşmesi” olarak isimlendirmişlerdir. Ve bu gün, eski Rumi Takvim’e göre 13 gün gecikmeyle Miladi Takvim’de 21 Mart tarihine denk gelir. Bu gün hayatın yenilendiği (yeni yıl) yeni bir başlangıç olarak Dersim toplumu gibi kadim toplumlarda senenin başı olarak algılanır ve değerlendirilir.

Gelelim “Hızır ve Çam Ağacı” meselesine:

Söylenceye göre yeryüzünde bulunan ağaçlar, hayvanlar ve börtü böcek semaha durur. Bu şekilde birlikte semaha durup döndüklerinde hak ve hukuk, saygı ve sevgi görürler. Bu döngüde kimse kimsenin hakkına girmez, kimse kimseye sevgi ve saygıda kusur etmez. Ağaçların yeryüzüne kapanıp secde ettikleri bu olay yılda bir bu tarihte gerçekleşir. Bu, kutsal bir döngüdür. Yeryüzüne gösterilen bu minnet ve saygı karşılığında yeryüzünde bulunan canlı namına ne varsa başta su olmak üzere yeryüzünün nimetlerinden faydalanırlar. Yeryüzü suya, su havaya, hava da ateşe secde ederek birbirlerine minnet ederler.

Günlerden bir gün böyle bir kapanma-secde (Cemre) günü imiş. Tam o gün Hızır, içerisinde üç mühim nesne olan torbası elinde yeryüzünde seyahat etmekte imiş. Ve dünyanın bir yerinde 12 evliya 31 Mart günü memleketlerine gitmek üzere yola koyulmuşlar. Bu yolculuklarının bir bölümü de deniz yolculuğu imiş. Ancak denizden geçerlerken amansız bir fırtınaya yakalanmışlar. Bunun üzerinde Hızır’ı bu darlık ve imdatlarına çağırmışlar. “Tengiya made bırese ya Xızır! / Darlığımıza yetiş ya Hızır!” demişler. Bu çağrıyı duyan Hızır o anda bulunduğu yerde elindeki torbayı bir çam ağacına asarak bunların yardımına koşmuş.

Ancak gelin görün ki o gün ne olmuş?

Meğerse o gün ağaçların yeryüzüne kapanıp secde ettikleri, minnetlerini ifade ettikleri bir gün imiş. Bütün ağaçlar yeryüzüne secde ederken Dara Merxe-Çam Ağacı Hızır’ın kendi dalına asılı duran emanetinden dolayı büyük bir kararsızlık içerisindeymiş. Şayet eğilip yeryüzüne secde ederse, Hızır’ın dalına astığı emaneti düşer ve içerisinde ne varsa telef olup gidermiş. Bunun kaygısını yaşıyormuş. Çünkü bu torbada yeryüzündeki canlılar için sevgi, saygı, huzur ve mutluluk varmış. Ancak bu secde halini yerine getiremez ise bu sefer de yeryüzünün kendisine bahşettiği sudan faydalanamayacak ve kuruyup gidecekmiş. Neticede Dara Merxe-Çam Ağacı Hızır’ın emanetine ihanet etmeyerek susuz kalıp kurumayı göze almış.

Hızır dolanıp dönüp gelmiş ki bir de ne görsün. Yeryüzündeki ağaçların hepsi secdeye gelip su içmişler. Yeryüzü bu verdiği nimete sevinmiş; ağaçlar, börtü böcek de sevinmiş. Neredeyse ağaçların yeşillenme zamanıymış. Ancak Dara Merxe-Çam Ağacı susuzluktan kuruyup gitmek üzereymiş. Açıktır ki Hızır, yeryüzünde olan biten her şeyin farkındadır. Bunu fark eden Hızır, elindeki sihirli değnekle Dara Merxe’ye (Çam ağacına) dokunarak şöyle der:

“Bundan sonra sen suya ihtiyaç duymadan yaşamını sürdüreceksin. Bu benim bu yaşamda sana hediyem olsun. Bundan sonra sen bütün ağaçların içerisinde her mevsim yemyeşil kalacaksın.

Yapraklarını dökmeyeceksin, kışın fırtınada-boranda üşümeyeceksin. Mademki sen bu emanetime ihanet etmedin, sen bunları hak ediyorsun. Mademki sen dünyadaki canlıların sevgi, saygı, huzur ve mutluluklarına sahip çıktın, tüm bunlar bunun karşılığı olarak senin olsun, ömrün de uzun olsun.”

Rivayet odur ki ağaçlar her sene Hewtemal zamanında, yani Newe-9 Marti’de (21 Mart) yeryüzüne secdeye gelmek için eğilirler. Bu mesele üzerinde Dersim’de anlatılan bir anlatı bu şekildedir:

“Bir köyde bir gelin varmış. Bu gelin sabahın çok erken bir vaktinde kalkıp dışarı çıkmış. Dışarı çıkmasın açıkmış ama bir de ne görsün. Bir bakmış ki bütün ağaçlar yeryüzüne eğilerek secde ediyorlar. Gelin demiş; ‘Ben bu gördüklerimi sabah anlatırsam kimse bana inanmaz. İyisi mi ben başörtümü yere secde ederek kapaklanan bu kavak ağacının uç dalına bağlayayım.’ Ve gelin dediğini yapmış. Sabah olunca da ev halkına bu meseleyi anlatmış. Elbette evdekiler ve köy halkı evvela bu anlatılana inanmamışlar. Bunu üzerine gelin kendilerine demiş; ‘Şayet bana inanmıyorsanız, gelin dışarı gidelim, kavak ağacının tepesindeki dala bakalım.’ Ev halkı ve köylüler hep beraber dışarı çıkmış ve kavak ağacının tepesindeki dalda asılı ve bağlı duran gelinin başörtüsünü görmüşler. Bu başörtüsünü gelinin o yüksekliğe asmasına imkân olmadığını bildiklerinden olan bitene inanmışlar.

Dersim Raa Heqi inancına göre 21 Mart’ta ağaçlar secdeye gelerek yeryüzüne minnetini sunarlar. Bu durum, yeryüzünün kendilerine verdiği nimetlerden ötürü ağaçların ibadetidir. Çünkü yeryüzünde ne varsa tüm bu nimetler Hak’kın bir nimeti olup yeryüzü bunu bir emanet olarak bağrında bulunduruyormuş. O gece, gece ve gündüzün eşitlendiği kutsal bir günün öncesiymiş. Ancak sadece Dara Merxe (Çam ağacı) secdeye gelememiş.”

Diğer ağaçlar Çam ağacına sormuşlar:

“Sen niye yeryüzüne secde etmedin?”

Çam ağacı demiş:

“Benim dalımda yaşlı ve kâmil bir insanın bana emanet olarak bıraktığı bir torbası asılıydı. O yaşlı ve kâmil insan gelip bu emanetini alıncaya kadar ben yeryüzüne secde edemezdim. Bu sebeple yeryüzüne secde edemedim ve sudan mahrum kaldım.”

(*) Derler ki; Hızır tüm ağaçlar içerisinde en uzun ömrü Dara Merxe’ye (Çam ağacına) bahşetmiş. Onu, her mevsim yeşil kalmasını sağlamış. Hızır ile olan bu mitolojik öykü-anlatı ilişkisinden dolayı Dara Merxe denilen dikenli yapraklı bu çam türü ağaç Dersim’de kutsaldır ve ulu ağaçlarının her biri bir ziyaret mekânıdır. Bu ağaçlar kesilmez, etrafı temiz tutulur, çıla-çıra yakılır, saygı gösterilir.

 
1 Yorum

Yazan: 04 Şubat 2024 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , , ,

Simurg Efsanesi

20.08.2023-MARTI DERGİSİ

“Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg’u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağı’na varamasan da evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam dünyanın kendisini hiç görebilir mi?” der İhsan Oktay Anar, Puslu Kıtalar Atlası romanında… Okumanızı öneririz

Simurg Efsanesi’ni her okuyan etkisinde kalır, düşermiş yollara Simurg’a varmak için…

Efsaneye göre, kuşların hükümdarı olan, her şeyi bilen Simurg (Zümrüd-ü Anka veya Batı’da Phoenix olarak da söylenir) Kaf Dağı’nın tepesinde, bilgi ağacında yaşar, öleceğini hissettiği zaman ağaç dallarına yuvasını yapar, Güneş dalları yaktığında da dallarla birlikte yanar ve küllerinden yeniden doğarmış.

Bütün kuşlar, Simurg’un bilgeliğine inanır, işler ters gittikçe Simurg’un onları kurtaracağını düşünür, onu bekler dururlarmış. Ancak içlerinden onu gören olmamış, bir süre sonra kuşlar da ondan umudu kesmişler. Ta ki kuşlardan biri uzak bir ülkede Simurg’un kanadından bir tüy bulana kadar. Onun var olduğuna inanan bütün kuşlar toplanmış ve Simurg’u bulup yolunda gitmeyen şeyler için ondan yardım istemeye karar vermiş.

Ancak Kaf Dağı’na ulaşmak için 7 dipsiz vadiyi geçmeleri gerekiyormuş. Bu 7 vadiyi geçmek öyle zormuş ki bir sürü kuş yolda vaz geçmiş ya da kaybolmuş.

  1. Vadi, kuşların isteyebileceği her şeyin bulunduğu “İstek Vadisi”. Burada, birçok kuş her şeye sahip olabilmenin büyüsüne kapılıp kaybolmuş.
  2. Vadi, gözlerinin sisle kaplandığı, gördükleri şekilleri birer sülün, birer kuğu sandıkları “Aşk Vadisi”. Burada, kuşların sisten ve güzelliklerine kapıldıkları kuğulardan, sülünlerden gözleri kör olmuş, birçok kayıp vermişler.
  3. Vadi, her şeyin gözlerine güzel göründüğü “Cehalet Vadisi”. Buradan geçerken bazı kuşlar hiçbir şeyi önemsememeye başlamış, önemsemedikçe düşünmemiş, düşünmedikçe unutmuşlar, Simurg’u bile unutmuşlar, unuttukça yükleri hafiflemiş ve gülümsemeye başlamışlar…
  4. Vadi, gittikleri yolun, amaçlarının anlamsız göründüğü “İnançsızlık Vadisi”. Burada kuşlar Simurg’u bulamayacaklarını, yolda öleceklerini düşünmeye başlamış. O kadar yolu boşuna gittiklerini düşünen kuşlar, geri dönmüş.
  5. Vadi, hepsinin kendini yalnız başına hissettiği “Yalnızlık Vadisi”. Bu vadiden geçerken kuşlar yalnızca kendini düşünmeye başlamış. Bazıları kendi başlarına hareket edip yönlerini kaybetmişler, kendi için avlanmaya gidip büyük hayvanlara yem olmuşlar.
  6. Vadi, Simurg hakkında birçok fısıltıların yayılmaya başladığı “Dedikodu Vadisi”. En arkadaki kuştan en öndekine doğru Simurg ile ilgili bir sürü dedikodu gelmiş en sonunda en öndekine Simurg’un toprak olduğu, gitmelerinin bir anlamı olmadığı söylenmiş. Bunu duyan birçok kuş doğru olup olmadığını hiç önemsemeden, yolundan vazgeçip geri dönmüş.
  7. Vadi ise “Ben Vadisi”. Burada her kuş ayrı bir şey söylemeye başlamış, biri diğerinin kanadını beğenmemiş, diğeri her şeyi bildiğini iddia etmeye başlamış, yanlış yoldan gidildiği söylenmiş… Hepsi bir şey söylüyormuş ve kendi söylediğinin doğru olduğunu kabul ettirip lider olmaya çalışıyormuş. Böylece vadiyi geçip “ben” düşüncesinden uzaklaşana kadar en öne geçmek için birbirlerini ezip durmuşlar.

Nihayet Kaf Dağı’na vardıklarında sadece 30 kuş kalmış. Bu zorlu vadileri aşmayı başaran 30 kuş yuvaya vardıklarında sırrı çözmüşler: Farsça “si” otuz, “murg” ise kuş demekmiş. Yani, arayışı tamamlayan bu 30 kuş, aslında aradıkları şeyin kendileri olduğunu anlamışlar. Bilgeliğe giden yol, aslında kendilerine yaptıkları bir yolmuş.

Bu hikayedeki 7 vadi, hayatımızda karşılaştığımız birçok durumu temsil ediyor. Başarıya ulaşmak için, nefsine hakim olup, körü körüne bağlanmadan, düşünen ve kendini geliştiren, başaracağına dair inancını kaybetmeyen, birlik olmayı bilen, sorgulayan ve en önemlisi egosundan uzaklaşan herkes, küllerinden yeniden doğan Simurg olabilir.

Pek çok şekilde anlatılan bu hikayeyi tekrar hatırlayalım…

Kendimiz olmak yolculuğunda hangi vadileri geçecek ve kendimize nasıl sahip çıkıp yolda olacağız?

 
Yorum yapın

Yazan: 20 Ağustos 2023 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , , , , , ,