RSS

Etiket arşivi: felsefe

PSİKOLOJİK ŞİDDET

14.12.2024-Mine Söğüt

Jack her gece evdeki gaz lambasını bir önceki güne göre giderek daha fazla kısar. Karısı Bella ışığı onun kıstığını bilmez ve devamlı kocasına sorar:

“Gaz lambası giderek daha mı az ışık veriyor?”

Jack ona sinirlenir

“Sana öyle geliyor” der.

Bella ne olduğunu anlayamaz. Işığın her gün biraz daha azaldığından emindir ama kocasının tepkisi yüzünden ışığın azalmadığına inanır. Kendisinden şüphe duymaya başlar. Bu şekilde karısını delirtmeye çalışan Jack’in uyguladığı bu yöntemi Gaslight isimli bir tiyatro oyununda izleriz. Oradan bir filme aktarılır. Ve nihayetinde psikiyatride bir terime evrilir. Gaslighting, ikili ilişkilerde bir tarafın diğer tarafa uyguladığı psikolojik şiddeti tarif eden bir terim.

Karşısındakini çeşitli hileli tavırlar ve ithamlarla güçsüz, muhtaç, sorunlu ve hatalı olduğuna inandıran taraf, onu bu yöntemle yönetir, özgüvenini zedeler ve kendine bağımlı hale getirir. Aslen bir egemen ve mağdur ilişkisinin tanımıdır.

Kadın erkek ilişkisinde sıkça rastlanır. Aynı zamanda dini ve sivil tüm iktidarların en güçlü silahı da budur. Devletler de halklara gaslighting uygular. En iyi devlet de en kötü devlet de bu yöntemi sever. Otoritelerin hepsi, karşılarındaki bireyleri tek başlarına değersiz, hatalı, tehlikeli, günahkâr olduklarına ve başlarında güçlü bir kontrol mekanizması olmazsa felakete sürükleneceklerine inandırırlar.

Kendinden şüphe duyan insan, o yüzden devlete kayıtsız şartsız güvenir ve güçlü olmakla kötü olmak arasındaki ayrımı yapamaz hale gelir. Mevcut devletten memnun olmadığı durumlarda bile bir benzerinin daha iyi olabileceğine ikna olur. O yüzden yıkar, yıkar ve yerine hep bir benzerini kurar. İnsanlar devletsiz bir toplum hayal edemezler. Lidersiz bir hareket, babasız bir aile, kırbaçsız bir mutluluk… düşünemezler. Otoritenin toplumda düzeni sağladığına, dünyayı daha yaşanır kıldığına ve olmadığı takdirde büyük bir kaosun ortasında bir başına kalacağına kanarlar.

Böylece babadan devlete, iktidarların baskıcılığını sorgulamaz, saldırganlığından şüphelenmez, yargılama ve cezalandırma yöntemlerini eleştirmezler. Devlet ya da baba şiddetiyle yüzleşmek bile onları uyandırmaz. Işığı, otorite kısar onlar ışığın kısıldığını zannettiklerini sanırlar. İnsanlar, iktidarların zulmünde bile suçu hep kendilerinde ararlar. İkili ilişkilerden toplumsal ilişkilere kadar irili ufaklı iktidarların çeşitli manipülasyonlarına kolayca kurban giden insan aklı; Korkularla ve çaresizlikle donatıldığı bireysel hapishanesinden kurtulmak için, ya hırçınlaşıp büyük bir savaşı ölümüne göze alması gerektiğini ya da her şeyden vazgeçip erkenden kendi mezarına kendi kendine girmesi gerektiğini zannedecek kadar aklını kaybeder.

Oysa yapması gereken tek şey vardır. Oturduğu yerden kalkması… Gaz lambasının düğmesini yoklaması… Gerçekten kısılmış mı yoksa tamamen açık mı bakması. Hepsi bu kadar. Şiddete başvurmadan, büyük savaşlara girmeden, dünyayı yakıp yıkmadan sadece sorunun merkezine odaklanıp, gerçeği görebileceği hamleyi yaparak kendi kaderini de dünyanın kaderini de değiştirebilecek olan insan…

Her seçim döneminde kendi iradesiyle seçtiğini zannettiği ama aslen ona dayatılan korkularının ve özgüvensizliğin rehberliğinde tercih ettiği iktidarların baskısı ve zulmü karşısında yaşadığı kısırdöngüden çıktığı gün gerçeği görecek. Halklar delirmez, devletler delirtir.

 
Yorum yapın

Yazan: 14 Aralık 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , ,

HANGİMİZ UĞURSUZ?

25,11,2024- Mustafa ASLAN

Kıssalar, hisse alınsın diyedir.
Hikaye bu ya: Padişah, bir av partisi düzenler. Yanına en iyi avcıları alır. Muhafızlarının tamamı da mükemmel okçular, mükemmel avcılardır. Atları av için özel yetiştirilmiş ve en asil av köpekleri yanlarındadır. Padişah ve ekibi, sabahtan akşama kadar avlakta dolaşırlar ve hiç bir şey vuramazlar. Moralleri bozulmuştur. Ekipte ülkenin en iyi rehberleri olmasına rağmen dönüşte de yollarını kaybederler.

Çok büyük zahmetlerle ve epeyce gecikerek saraya dönerler. Padişah, bu işte bir uğursuzluk olduğuna kanaat getirir. Vezirine ve yakınlarına; sabah saraydan çıktıktan sonra ilk olarak kimle karşılaştıklarını bulmalarını ve o uğursuz adamın kellesini vurmalarını emreder.
Sadrazam ve vüzera iyice dikkatle inceledikten sonra; ekibin saraydan çıkışında karşılaştığı adamı bulurlar. Adama uğursuz olduğunu ve padişahın emriyle kellesini vuracaklarını tebliğ ederler. Yasalar gereği adamın son isteği sorulur. Adam;
– Huzura çıkmadan kellemi teslim etmem. Der.
Son arzu olduğu için kabul edilir ve adamı padişahın huzuruna çıkarırlar. Adam;
– Devletlu Hünkarım; siz sabah uykudan uyandığınızda yanınıza cariyeleriniz geldi değil mi? Sonra size kıyafetinizi giydirmek için yardımcılarınız geldi değil mi? Sonra silahtarınız gelerek sizi kuşattı değil mi? Sonra odanızdan çıktınız değil mi? Diye peşpeşe sorular sorar. Padişah, bu soruların tamamını “evet” diye cevaplar. Adam devam eder;
– Dışarı çıktığınızda seyisiniz gelerek atınızı getirdi değil mi? Sonra ekibiniz sırayla huzurunuza geldi değil mi? Sonra muhafız alayınızın komutanı ve muhafız alayınız geldiler değil mi? Padişah, bu sorulara da “Evet” cevabı verir. Adam devam eder;
– Hünkarım, sonra siz bu kalabalık maiyetinizle saraydan çıktınız değil mi? Padişah yine “Evet.” der.
– Devletlu Hünkarım; ben fakırse sabah uyandım ayalimle kahvaltımı ettim ve dışarı çıktığımda sizi gördüm ve bütün saygı ve iyi dileklerimle size “Uğurlar olsun Hünkarım.” dedim. Siz, bu kadar çeşitli insanla karşılaştıktan sonra saray dışında beni gördünüz ve avlanamadan döndünüz değil mi?
– Eveeeet!
– Hünkarım, siz benim uğursuzluğumla sadece avlanamadınız. Ben ise evimden çıktığımda ilk olarak sizi gördüm ve kellemden olacağım. Şimdi karar verin siz mi, yoksa ben mi uğursuzum Devletlum?
Padişah, haksızlığını anlar. Nadim olur. Adamı memnun ederek gönderir.
Kıssa bu…

Yorumunu da okumak isteyen okuyabilir. Siyasi eleştiri…

https://maslan.blogspot.com/2007/08/hangimiz-uursuz.html

 
Yorum yapın

Yazan: 25 Kasım 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , , , , ,

SÜMERLERİN EN AHLAKLI ESNAFI KASAP DUMUZİ’NİN HİKAYESİ

09.10.2024-memurmedya.com

Sümer topraklarının bereketli şehirlerinden biri olan Lagaş’ta, Dumuzi adında genç bir kasap yaşardı. Dumuzi, kasaplık mesleğini babasından öğrenmiş, küçük yaşlardan itibaren hayvanları nasıl dikkatle seçip kestiklerini, nasıl etleri temiz bir şekilde hazırladıklarını gözlemlemişti. Babası ona hep, “Kasaplık sadece hayvan kesmek, eti kemikten ayırmak değildir. İnsanların sofralarına helal lokma koymak, onlara güven vermek ve ahlakla çalışmak demektir,” diye tembihlerde bulunurdu.

Babası ölünce Dumuzi, babasının mirası olan bu dükkânı devraldı. Genç adam sadece babasının işini sürdürmekle kalmayıp, mesleğini ahlaki değerlere dayandırarak bir adım ileri taşımayı hedefledi. Dumuzi, etin tazeliğine ve kalitesine çok önem verirdi. Şehirdeki diğer kasapların çoğu, ellerinde kalan etleri uzun süre bekletir, hatta bozulmuş eti satırla çekip, çeşitli bitkilerle kokusunu bastırır, satmaya çalışırdı. Domuz etini kuzu eti diye satar, ete türlü hileler karıştırırlardı. Ancak Dumuzi, asla bu yolu seçmedi. “Namus ve ahlak, kazandığın altından daha değerlidir,” diye düşünürdü.

Bir gün, şehre büyük bir sürüyle bir tüccar geldi. Sürüsünü Fırat nehri kıyısında otlata otlata getirmişti. Bu tüccar, kasaplara hayvan satıyor, altın ve bakırla takas ediyordu. Tüccar, ilk olarak Dumuzi’nin dükkânına uğradı. Dumuzi tüccara ve kafilesine soğuk içeçekler ikram etti. Onları ağırladı. Daha sonra hayvanlara bakmak üzere dışarı çıktılar. Gerçekten devasa bir sürüydü. Lakin bir sorun vardı.

“Bu hayvanlar hastalıklı!” dedi Dumuzi. Tüccar şaşkınlıkla ona yaklaştı. Keçilerden birini tutup ağzını gösterdi. “Birkaç haftaya kadar çoğu telef olacak.”

“Nasıl olur?” diye çıkıştı tüccar. “Bence sen fiyatı düşürmek için yalan söyleyen ahmağın birisin!”

“Şu arabaya yüklediğin domuzlardan kapmış olmalılar.” Kağnı arabalarına yaklaştı. “Bak, gözlerinde fer kalmamış, onların da ağızları köpüklü. Bunları satın alamam. Bu şehirde de satmana izin veremem.”

Tüccar, Dumuzi’ye daha fazla para kazanabilmesi için şöyle bir teklifte bulundu: “Tamam, sen kazandın. Bu işin ehli olduğun belli. Hayvanları sana yarı fiyattan vereceğim. Böylelikle ikimiz de kazanmış olacağız. Kimsenin ruhu bile duymayacak.”

Dumuzi bu teklife karşı sessizce başını salladı ve tüccara şöyle cevap verdi: “Bu eller, helal ve temiz kazançtan başka bir şeyle kirlenmeyecek. Kazancım az olabilir, ama huzurum çok olacak. Ahlakımı para uğruna satamam. Halkıma hastalıklı et yediremem.” Tüccar, Dumuzi’nin kararlılığı karşısında şaşırdı ama onun işine karışmadan sürüyü toparlayıp orayı terk etti.

Bu olay, şehirde duyuldu. Dumuzi’nin namusu ve ahlakı, dilden dile yayıldı. Müşterileri, ona daha fazla güvenmeye başladı ve dükkânı gün geçtikçe daha da iş yapar hale geldi. Dumuzi, her gün kasabına gelen insanlara dürüstçe hizmet etti. Onlara daima en iyi eti sundu, fiyat konusunda adil davrandı ve asla müşterilerini aldatmadı.

Tüccar sürüyü Ur şehrine götürmüş, bütün hayvanları uyanık kasaplara satmıştı. Kısa süre sonra halk arasında salgın baş gösterdi. Ur kralı sorumluları yakalattırıp idam ettirdi.

Olay Lagaş kralı Urgakina’nın kulağına kadar gitti, Dumuzi’den büyük bir davet için ziyafet hazırlamasını istedi. Bu, Dumuzi’nin mesleğinde dönüm noktası oldu. Kral, davetteki tüm misafirlerine Dumuzi’nin kasaplığını ve ahlakını övdü ve “Bu adam sadece et satmıyor, bize bir insanın nasıl ahlaklı olması gerektiğini öğretiyor,” dedi.

Zamanla Dumuzi’nin kasabı o kadar meşhur oldu ki, şehirdeki diğer kasaplar onun izinden gitmeye başladı. Eski yöntemlerini terk edip, daha temiz ve dürüst bir şekilde iş yapmaya başladılar. Dumuzi, sadece bir kasap değil, aynı zamanda şehrinde ahlakın sembolü haline geldi. O, kimseyi kandırmadan, kimsenin hakkını yemeden de nasıl başarılı olunabileceğini gösterdi.

Dumuzi’nin dürüstlüğü ve çalışkanlığı, kuşaklar boyunca anlatılan bir hikâye oldu. Sümerler, “Dumuzi gibi olmak” derlerdi; bu, namuslu ve ahlaklı çalışmanın sembolüydü.

 
Yorum yapın

Yazan: 09 Ekim 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,

BU KİTAPLAR İNSAN DERİSİNDEN

07.10. 2024- sabitfikir.com

Pahalı ve eski kitapları bir araya getiren büyük kütüphanelerde her daim garip bir yan vardır. İnsanların fısıldayarak konuştuğu bu ortamı yapay bir sessizlik kaplar. Toz kokusu ise sürreal bir hava yaratır. Söz konusu garip kütüphanelerse şüphesiz hiçbir yer, Harvard Üniversitesi’yle boy ölçüşemez.

Çünkü birkaç yıl önce bu kütüphanede bulunan üç kitabı, diğerlerinden ayıran bir şey fark edildi. Onların deri kaplaması, diğerlerine benzemiyordu. Yapılan araştırmalar da gösterdi ki, bu pürüzsüz kaplamalar, insan derisindendi. Hatta bu kitaplardan birisinin derisi, canlı bir insandan yüzülmüştü.

Aslında insan derisiyle kitap kaplamak 17. yüzyılda epey yaygındı. Adı “anthropodermic bibliopegy (insan derisiyle kitap ciltleme sanatı)” konulmuştu ve bu sanat, özellikle anatomi kitaplarına uygulanıyordu. Kitaplar, genellikle tıbbi görevlilerin, araştırmaları sırasında kadavradan yüzdükleri deriyle kaplanıyordu. Herhalde hiçbir şey boşa gitmesin istendiğindendi bu.

Harvard’daki bu garip kitaplardan biri Roma şiirini, bir diğeri Fransız felsefesini ele alıyor. Canlı canlı yüzülen bir insanın derisiyle kaplanan sonuncu kitap ise Ortaçağ İspanya’sının hukuk düzeni üzerine bir inceleme. İçinde ise şu ilginç paragraf bulunuyor:

“Bu kitabın kaplaması, 4 Ağustos 1632’de, Wavuma tarafından, henüz canlıyken derisi yüzülen sevgili arkadaşım Jonas Wright’tan geriye kalan tek şey. Kral Mbesa bana bu kitabı verdi ki bu kitap da zavallı Jonas’ın sahip olduğu birkaç şeyden biriydi; şimdi onun üzerini derisi kaplıyor. Huzur içinde yatsın.”

Harvard’a uğrarsanız bu kitapları inceleyebilirsiniz. Greg Newkirk‘in Roadtrippers Daily’de yayınlanan makalesini Gökçe Gündüç, Türkçeleştirdi.

*** *** ***

 
Yorum yapın

Yazan: 07 Ekim 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,

BİR KAMBUR ADAMIN EVLENME TEKLİFİ

19.08.2024- Gerçek Hikaye

Moses Mendelssohn hiç yakışıklı bir adam değildi. Çok kısa boyunun olmasının yanı sıra, çok garip bir de kamburu vardı. Moses Mendelssohn, günün birinde Hamburg da yaşayan bir iş adamını ziyarete gitti. İş adamının, Frumtje adında çok güzel bir kızı vardı. Moses, bu güzel kıza umutsuz bir aşkla tutuldu. Fakat güzel kız onun çirkin görüntüsünden ürkmüştü. O nedenle, değil onun sevgisine karşılık vermek, yüzüne bile bakmak istemiyordu.

Ayrılma zamanı geldiğinde Moses, güzel kızın üst kattaki odasına çıktı ve tüm cesaretini toplayarak onunla son kez konuşma girişiminde bulundu. Kızın güzelliği öylesine olağanüstüydü ki bir an için onun cennetten geldiğini bile düşündü. Fakat kızın, başını kaldırıp da yüzüne bakmamaktaki direnci, Mosesi çok üzdü. Güçlükle başarabildiği konuşması sırasında çirkin aşık bu güzel kıza bir soru sordu…

“Evliliklerin kutsal bir özelliği olduğuna inanır mısınız?” dedi.

“Elbette” diyerek yanıtladı güzel kız,, ve gözlerini yine kaldırmayıp Moses in yüzüne yine bakmadan, kendi de ona bir soru sordu:

“Peki ya siz?” dedi. “Siz inanır mısınız buna?”

Moses bir an bile duraksamadı:

“Evet,ben de inanırım” dedi ve ekledi:

“Biliyor musunuz ? Her erkek çocuğu doğduğunda Tanrı, onun evleneceği kızı belirlermiş… Benim doğumumda da, benim evleneceğim kız belirlenmiş ve bana Senin karın kambur olacak demiş. O zaman ben bir istekte bulunmuşum. Tanrım, kambur bir kadın bir trajedi olur… ”Lütfen onun kamburluğunu bana ver ve onu güzel bir kadın yap”

Moses in bu sözlerinden sonra Frumtje gözlerini yerden kaldırdı, onun gözlerinin içine baktı ve elini uzatıp, Moses in elini tuttu. Ve daha sonra da onun, sevgili eşi oldu…

Bu anlatılanlar bir “peri masalı” değil,, ünlü Alman besteci Mendelssohn ‘ın büyükbabası ile büyükannesinin evlenmelerinin gerçek öyküsüdür..

 
Yorum yapın

Yazan: 19 Ağustos 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , ,

BİZ NEREDE HATA YAPIYORUZ?

15.02.2021-BİLKE

Etik değerleri kazanmadan her şey oluyoruz maşallah. En iyi muhalefet, en iyi yandaş, en iyi eleştirmen gibi daha birçok şey. Bu kadar EN İYİ varken, acaba neden başaramıyoruz? İşsizlik çok üretim yok; tarım alanları çok, tarım yok. Olaya bütünsel baktığımızda, ne sadece iktidarları, ne de sadece muhalefetleri suçlamak doğru görünmüyor.

Finlandiya Eğitim Sistemi dünyaya örnek bir eğitim sistemi. Küçük yaşta çocuğa bilinç eğitimi veriliyor. Bu, farkındalık eğitimidir. Biz bu noktada hata yapıyor olmalıyız. Aile kendi başaramadıklarını çocuklarında uygulayarak meslek seçiminde bile kendi istediği mesleği dayatıyor. Baskıcı ve dayatmacı eğitim ne kadar başarılı olabilir ki?

Liselerde, öğretmenlerin siyasi eğilimlerine göre gruplaşmalar yapılıyor. Karşıtlıktan beslenen, düşmanlık duygularını geliştiren bu yöntem de başarı sağlamıyor. Öğrenci bilinçli olmadığından bu kesinlikle FARKINDALIK EĞİTİMİ olmuyor. Eğitim sistemimizdeki düzenlemeleri yapacak iktidarlara ihtiyacımız var.

Çocuklar ve gençler, önce kendinin farkında olmalı ve özgür karar verme yetisini kazanmalıdır. Farkındalık sahibi özgür bireyler, kendine ait hayat görüşüne sahip olurlar. Kendileri üretmeyenler, başkalarının ürettiği verilerin, fikirlerin etkisi altına girerler. Toplumda değer gören culuk, cılık, cilik gibi akımlar da bireyi aidiyet baskısı altına alan akımlardır. Etik değerleri kazanan bireyler ise seçme hakkının kişi ve toplum için ne kadar değerli olduğunu bilir. Kendini doğru ifade ederler.

Eğitim sistemindeki hatalar, kişinin tüm seçimlerine yansımaktadır. Eğitim sistemimiz, bireylere ETİK DEĞERLER kazandırmalıdır. Y.SARIKAYA

Prof. Dr. Ioanna Kuçuradi’den ‘’İnsanca Yaşam için Değerler Eğitimi’’

“Mesleki normlar, günlük hayatında insan davranışlarında kullandığı, yalnızca onu gerçekleştiren için anlamlı olan eylemler, toplumun veya geleneklerin getirdiği eylemler evrensel etik değerler olarak kabul edilemez. Burada tüm toplamda bir kavram karmaşası oluşmuştur. Felsefik etik değerler ile ahlaki normlar birbirleri ile karıştırılmamalı”

“Kişilerin değerleri yani dürüst olmak, adil olmak, doğruluk değerleri kişilere ilişkin normlar olurken etik sevgi, anlayış gibi değerler evrensel nitelikte olabilmelidir. Ahlaki normlar yasaların yapılmasında, meslek normlarının belirlenmesinde kullanılır. Ancak etik değerler, insan hakları örneğinde olduğu gibi, ırklardan, dillerden mezheplerden kültürlerden bağımsız değerler bütünü olarak karşımıza çıkar. Bu değerler ile davranılmaması bizi toplumda zor durumda bırakmaz veya yasaya aykırı olmaz. Ancak etik değerlerin dışında olabilir. Etik değerler insanın onurunu oluşturur. İnsan onuru ise, insan türünün en başta etik başarıları ve bilincini oluşturur.”

“Birey, çocukluğundan itibaren etik değer bilgisi ile eğitilebilir ve yaşamında bu değerleri kullanmaya alıştırılabilir. Eğer yaşamı etik değerler ile  sürdürmeye karar verdiyseniz gerekli olan bu bilgidir. Normlara göre hareket etmenin ötesinde değerler bilinci ile hareket edebilecek bir eğitim verilmelidir. Ancak bunun için bu eğitimi verecek olan öğretmenlerin de etik değerler bilinci ile yetiştirilmeleri gerekmektedir”

 
Yorum yapın

Yazan: 15 Şubat 2021 in Eğitim

 

Etiketler: , , , ,