08.12.2024- Alıntı
Fırtına Vadisinin Cazibesi: Rizeli Hediye’nin Hikayesi
Karadeniz’in fırtınalı havası kadar özgür ruhlu ve sert mizaçlı Hediye, Rizeli bir kadındı. Genç yaşta evlenmiş, ancak kaderin cilvesiyle eşini bir deniz kazasında kaybetmişti. O gün, Fırtına Vadisi’nde, hüzünle boynunu bükmüş çay ağaçları gibi o da yalnız kalmıştı.

Ama Hediye, Karadeniz’in o hırçın ve inatçı dalgalarını karakterine almış bir kadındı. Ne kaderin acımasızlığı ne de köy halkının diline düşme korkusu onu yolundan döndürebilirdi. Hediye, dul kaldıktan sonra
“artık oturup yas tutar” diyen komşularını şaşırtarak hayatına bir neşe ve cesaret kattı.
Kendine özgü havası, konuşurken gözlerinin pırıltısı ve kahkahaları, köyün gençlerinden yaşlılarına kadar herkesin dikkatini çekiyordu. Ama o dikkat çekmekten korkmazdı.
“Benim gönlüm deniz gibidir; bir gider bir gelir!” derdi.
Bir Çay, Bir Gülüş, Bir Kalp Çarpıntısı Hediye’nin çapkınlık hikayesi, en çok köy kahvesinin önünden geçerken belli olurdu. Elinde çay toplamak için kullanılan sepete yaslanır, başındaki eşarbı düzelterek köyün erkeklerini tatlı bir muhabbetle selamlardı. Bir gün, kahvehanenin önünden geçerken Ali Bey adında dul bir adam Hediye’ye laf attı:
“Hediye Hanım, Fırtına Deresi bile senin gibi şen gürlemez!”
Hediye, dönüp hafif bir gülümsemeyle cevap verdi:
“O zaman bir çay ısmarlarsın da şenliğin hakkını veririz!”
Bu laf, kahvehanedekileri kahkahaya boğarken, Ali Bey’in yüzü kıpkırmızı olmuştu. Ama Hediye’nin cazibesi, Ali’yi çoktan büyülemişti. Hediye ise sadece eğleniyordu. Hediye’nin Kuralları Hediye, çapkınlıklarında bir denge ustasıydı. Herkese göz kırpar, ama kimseyi kendine fazla yaklaştırmazdı. Onun gönül oyunları, samimiyetiyle tatlı bir şakadan ibaretti. Ama köyde bir rivayet vardı: Hediye birini gerçekten severse, o kişi onun büyüsünden asla kurtulamazdı. Hediye’nin en büyük sırrı ise şu sözüydü:
“Erkekler, Fırtına Deresi’nin taşına benzer. Sert görünürler ama doğru rüzgar esti mi yerinden oynarlar!” Köy Düğününde Bir Macera Bir yaz günü, köyde büyük bir düğün düzenlendi. Hediye, giydiği renkli Karadeniz kıyafetiyle ortalığı adeta büyüledi. Düğünde hem gençlerin hem de yaşlıların gözleri hep onun üzerindeydi. Herkesle oynuyor, gülüyor, neşe saçıyordu. Ama en çok dikkat çeken, genç öğretmen Cemil’in ona olan ilgisiydi. Cemil, Hediye’nin yanına yaklaşıp utangaç bir şekilde:
“Hediye Abla, sizinle bir horon tepmek isterim,” dedi. Hediye, alaycı bir gülümsemeyle cevap verdi:
“Horon bilmeyene abla değil, hoca olunur! Önce öğren bakalım, sonra oynarız.”
O gece herkes Cemil’in Hediye’ye olan hayranlığını konuştu, ama Hediye yine zarif bir şekilde uzak durdu. Onun gönlünde, sadece kendisiyle barışık ve cesur bir adam yer bulabilirdi. Fırtına Gibi Bir Hayat Hediye, hayatı boyunca çapkınlıkları ve muzip kişiliğiyle Fırtına Vadisi’nde bir efsane oldu. Onun kahkahası, vadinin derinliklerinde yankılandı. Ancak kimse onun gerçek aşkını öğrenemedi. Belki de o aşk, onun özgürlüğüydü.
Bir gün komşusu Fatma Hediye’ye sordu:
“Hediye, neden birini seçip yeniden evlenmiyorsun?” Hediye gülerek cevap verdi:
“Denizin dalgasını kimse hapsedemez Fatma! Ben de böyleyim işte, özgür gezerim.”
Ve Hediye, kahkahası ve cazibesiyle köyde herkesin hafızasında hep bir soru işareti bıraktı: “Acaba onun gönlü kime aitti?”