RSS

Etiket arşivi: hafıza

TAM 50 YIL ÖNCE BEKLENMEDİK BİR ÖLÜM ACISI

26.06.2024- Ayşe Yaşar SARIKAYA

İnsan hafızası, yıllar geçse de anıları içinde saklıyor. Hafıza, nokta kadar hacimsiz, elastiki bir torba gibi de genişleyen bir alan. Bir saniyede anımsadığımız geçmiş, anları ard arda ekleyerek bellekte film rulosu oluşturarak bize seyir zevki yaşatıyor. Acısı ve tatlısıyla. Verileri hafızadan çağırdıkça, geçmiş belleğimizde canlanıveriyor.

Nedir zaman, bilim insanlarını ve felsefecileri yıllar yılı meşgul eden zaman nedir? Bire bir içinde yaşadığımız an+an+ anların toplamı ve gelecek+ geçmişi içine alan GENİŞ ZAMAN. Bir de tümünün toplamı DEHR, evrenin ya da evren+ evren ötesi hafızası. Derinlere dalmadan anıma geçeyim:

50 yıl önce, çiçeği burnunda 19 yaşında genç bir köy öğretmeniyim. Ordu ili Fatsa ilçesi Yeniköy-Sarıyakup Mahallesi okulunda görevliyim. İki derslikli okulda mevcut 90, yeni  öğretmen atanana kadar tek öğretmenim. Öğrencileri sabahçı öğlenci yaptım. 1-2-3 sabah, 4-5 öğleden sonra eğitime devam ediyoruz. Sabah 8.30 başlıyor, akşam 17.00′ de bitiriyoruz. Öğle arası da bayram için koro, halkoyunları çalışmaları yapıyoruz. Çocuklarla, çocuklar kadar şen yakan top oynuyor, ip atlıyor, koşuyoruz. Gençlik işte, beden bu tempoyu kaldırıyor. Gel de bu gün yap bakalım.

Gönlümde yanan  öğretme aşkı ışığı ve görev sorumluluğumu omuzlarımda taşıyor, çalışıyor, çabalıyorum.  Ev sahibimin kızı Gülsüm evlenecek. O zamanlar köylerde gelinlik adeti yok. Nasıl cesaret ettiğimi bilmiyorum ama ona gelinlik diktim. Maaş günü ayda bir Fatsa’ya iniyorum. ÇAMAŞ henüz nahiye, yürüyerek Çamaş’a oradan da jeep ile Fatsa’ya gidiyorum. O zaman bu günün yolcu minibüsleri nerede, 5 kişilik jeepe  9- 10 kişi biniyor, virajlı yollardan tekerin biri uçuruma ha gitti ha gidiyor korkusuyla yol alıyoruz.

Gelinlik dikmek için Manifaturacıdan kumaş ve diğer gerekli malzemeleri aldım. Dikiş makinesi buldum, teyel, prova derken gelinliği diktim gerçekten. Köyde ilk defa bir kız, düğününde gelinlik giymiş oldu. İlçeden etamin de almıştım, genç kızlara etamin üzerine kanava işlemesini de öğrettim. Sabahtan akşama kadar okulda çalışıyor, akşamı da boş geçirmiyordum. Okulda tiyatro, koro, halk oyunları çalışmaları da sürüyor bir taraftan. 23 Nisan Bayram kutlaması, çocuklarla beraber ettiğimiz emeğe değdi.

Hazırladığımız Antep Ekibi, okul bahçesinde coşkulu anlar yaşattı. Öğrenciler çok başarılıydı. Gübre torbasını kasnağa geçirerek yaptığımız davul da işimizi görmüştü. SÜTÇÜ İMAM tiyatrosunu sergiledik, köy halkının duygulanışı ve alkışları muhteşemdi. Öğrenciler, Maraş’ın işgalini ve halkın direnişini tiyatro öğrencileri gibi canlandırdılar.

Öğretirken öğreniyor, insan karakterleri üzerinde coğrafya ve tabuların etkisini anlamaya çalışıyordum. 4. sınıfta gözleri şimşek gibi pırıl, pırıl parlayan Ali ve tatlı kız kardeşi Ayşe vardı. Anneleri 27 yaşında, genç ve becerikli bir Karadeniz kadınıydı. Kadınlarla çok anı paylaşmıştım. Yurdumun kadınları çilekeşti, tarlada, dağda bayırda ormanda birer kahramandı hepsi. Bu günün köyden kente göçen kadınları ise asla onların eline su dökemezdi. Ayşe’ye bayram için prenses giysisi dikmiştim. Ali, sobaların yanmasında, odunların kesilmesinde, okul nöbetlerinde, bir yerden alınması gereken ihtiyaçlarda en yakın yardımcımdı.

Bir gün sınıfta ders yaparken, dışarıdan sesler geldi. Dışarı çıktım ve baktım.  Köyün adamları, hep beraber sal ile hasta taşıyorlardı. Ali ve Ayşe’nin annesi fındık bahçelerken kaza geçirdi dediler. Dere tarafında bir tarlada fındık diplerini kazıyormuş, tepeden üstüne kocaman bir kaya yuvarlanmış. Tarladan alıp önce dereye, sonra da köye gelene kadar aradan 2 saat geçmiş. Acil ilçeye götürülecekti, köyün ileri gelenleri ” sen de bizimle gel” dediler. Çocukları evlerine yolladık, bindik cipe gidiyoruz. Fatsa hastanesine gidene kadar tam 1 saat geçti, yani 3 saat zaman kaybettik. Hastada hareket yok, sadece nefes alıp veriyor. Çocuklar gözümün önüne geliyor, ne yapmalıyım, kime gitmeliyim diye düşünüyorum. Hastaneye geldik, atladım arabadan, hemen acilde çalışanları “zaman kaybettik” diyerek harekete geçirdim. Sedye geldi, hastayı içeri aldılar. Hastayı röntgene, gerekli tahlillere hazırladım. Hayatımın ilk deneyimlerini yaşıyordum. Sonra doktor, ameliyata alacağız, üstündekileri çıkar ameliyat giysisini giydir dedi. Ameliyata hazırlarken hastanın yarasını çok yakından gördüm. Yanakta, göz altından çeneye kadar ay gibi kavisli bir yarık vardı. Giysisini çıkarırken yarık açıldı ve tüm dişlerini gördüm. Bu kareyi hayatım boyu unutmadım, çok etkilenmiştim. Daha çok genç ve deneyimsizdim. O kadar çok İyi olmasını istiyordum ki. Hastayı hazırladım. Hastanın eşi, annesi ve ev sahibimle birlikte sonucu bekliyorduk.  15-20 dakika sonra çıkardılar. Bize  tam teşekküllü bir hastaneye götürün dediler.  Artık anlaşılmıştı, hasta beyin kanaması geçiriyordu. Hastayı tekrar giydirdim ve hazırladım.

Eşi hastayı doktorun tavsiyesi üzerine Samsun Hastanesine götürdü, ben akşam köye döndüm. Ali ve Ayşe’ye ne diyecektim. İçim sızlıyor, yüreğim dayanmıyordu. Onlar benden iyi haber bekliyorlardı. Eve içim kan ağlayarak gittim, çocuklar gözlerimin içine bakıyordu.

Hayatımın en zor anıydı.   Sanıyorum hepsi 6 kardeşti. Çocuklarla göz göze geldiğim anın acısını şimdi de yaşıyorum.

Ertesi günü köye cenaze geldi……….

Ali şimdi İstanbul’da iyi bir işte çalışıyor. Telefonla bana ulaştı, eski günleri andık. O beni unutmamış, ben de onu unutmamıştım. Öğretmenim sizi unutmadım dediğinde sesinde, eski günleri anımsıyordum.

 
 

Etiketler: , , , , , , , , , , , ,

SUYUN HAFIZASI

02.03.2021-BİLKE

Su hayatın başlangıcıdır. İlk olması, sona kadar olacakların tamamını hafızasında sakladığına işaret eder mi bilmiyoruz. Şurası kesin ki, toprak hava su ve ateş canlıların varlık sebebidir. Önemli bir bilimsel çalışmayı paylaşalım:.

Fransız bilim adamı Dr. Jacques Benveniste, DNA hücrelerinin belli bir frekansta foton (ışık) yaydığını, farklı hücrelerin farklı frekansta titreştiğini, farklı titreşimdeki iki hücre yan yana geldiğinde yeni bir frekans oluşturup birlikte bu frekansta titreşmeye başladıklarını ve elektro manyetik dalgalar ile bir çağlayan yaratıp ışık hızında yolculuk ettiğini keşfetmiş. 1980’lerde başlattığı çalışmalarında suyun hafızası olduğunu anlamış. Suya bir madde ekleyerek bunu 1 milyon kez sulandırmış ve özel bir alet ile aşırı hızda karıştırarak o maddenin yok olacağını tahmin etmiş ama hala maddenin suda mevcut olduğunu görünce deneylere defalarca milyonlarca kez daha sulandırarak devam etmiş. Ancak ne kadar sulandırsa da suyun içine en başta eklenmiş olan maddenin yok olmadığını tespit etmiş. O zaman suyun yüklenen maddeyi bir şekilde hafızaya kaydettiğini anlamış. Bir başka deneyinde suya bir zehir yerine sadece zehirin frekansını yüklemiş ve aynen zehirin kendisi eklenmiş gibi içine koyulan sinekleri öldürdüğünü tespit etmiş.

Benvenistenin araştırmalarını şüphe ile karşılayan Queens Belfast üniversitesi Profesörü Madeleine Ennis Avrupa ülkelerinde yelpazelenen bir araştırma grubuna katılmış. Fransa, İtalya, Belçika ve Hollanda’dan oluşan ekip Profesör M. Roberfroid tarafından koordine edilmiş. Belçika Katolik Üniversitesinde, Benvenistenin kullandığı orijinal deneyin daha rafine edilmişini kullanarak, yapılan uygulamayla ilgili her dört laboratuardaki bilim adamları deney solüsyonlarının içinde ne olduğunu bilmeden çalışmışlar. Hatta tüplerin bazılarında sadece saf su varmış. Tüm deney bağımsız bir bilim adamı tarafından koordine ediliyormuş. Bu kişi tüm solüsyonları kodluyor ve bilgiyi topluyormuş ama deneylerde bil-fiil çalışmıyormuş, bu yüzden yalan ve dolana yer kalmamış. Yapılan tüm deneyler Benveniste’nin sonuçlarını desteklemiş. Benveniste buna karşılık “12 sene önceye, bizim başladığımız noktaya gittiler” demiş. Benveniste ayrıca “Biyokimyevi maddelerin yaydığı sinyal kaydedilip internet aracılığı ile dünyaya yayılabilir ve bu sinyal biyolojik hücreleri sanki gerçekte o madde varmış gibi etkileyip değişim yaratır” demiş.

Unutmayalım ki; insan bedeninin %85’i sudur. Düşüncelerimiz ve konuştuklarımız bedenimizdeki suya kaydedilir ve o kalitede yaşarız. Şeklimizi, sağlığımızı ve hayatımızı biz oluştururuz. Yaşam muhteşem bir enerjisel danstır, frekansların uyumu, birleşmesi, çatışması, iç içe geçmesi, aşağı-yukarı, sağa-sola, zıt yönlere dalgalanmasının dansı.

Masaru EMOTO
“İÇİNDE SU OLAN ŞİŞENİN ÜSTÜNE YAZILMIŞ VEYA SÖZEL SÖYLENMİŞ OLAN SÖZCÜKLER, DÜŞÜNCELER, SUYA ÇALINMIŞ OLAN MÜZİK VEYA OYNATILMIŞ FİLM İLE SUYUN YAPISAL ÖZELLİĞİ DEĞİŞİR.”

Yaratıcı Japon bilim adamı Emoto’nun çalışmasında somut kanıtlarla insanın titreşimsel enerjisinin, düşüncesinin, kelimelerin, fikir ve müziğin, hatta son yaptığı çalışmalarda suya oynatılan filmlerin dahi suyun moleküler yapısını etkilediğini ispat etmiştir. Su bu gezegendeki yaşamın kaynağıdır. Beden bir sünger gibidir ve hücre denilen, sıvı dolu trilyonlarca odacıktan oluşur. Yaşamımızın kalitesi sıvımızın kalitesi ile direk bağlantı halindedir. Su son derece uyumlu bir maddedir. Fiziksel şekli kolayca bulunduğu ortama adapte olur. Fakat değişen sadece fiziksel şekli değildir, moleküler şekli de değişir. Çevreden aldığı enerji veya titreşimler suyun moleküler şeklini değiştirir. Bu anlamda su sadece görsel olarak çevresel durumu yansıtmaz, aynı zamanda moleküler anlamda da yansıtır.
Bay Emoto görsel anlamda bu moleküler değişimi belgelemekte. Su damlacıklarını dondurup fotoğraf çekme kapasitesi olan bir karanlık alan mikroskobu altında inceliyor. Yapılan çalışmalar çevresel etkilerin suda yarattığı moleküler değişimi açıkça ortaya koymakta. Bay Emoto dünyanın değişik kaynaklarından alınan ve değişik durumlarda olan suyun kristalize şekillerinde birçok büyüleyici farklılıklar keşfetmiş. Akarsulardan ve kaynaklardan alınan su çok güzel geometrik şekilleri olan kristal desenler gösterirken, sanayi ve yerleşimin yoğun olduğu yerlerden alınmış kirli ve toksik su ile su borularında, depolarda bekletilen durgun su damıtılmış olsa bile kesin olarak şekilsel bozukluk ve rast gele oluşmuş kristal şekiller oluşturuyor.

 
Yorum yapın

Yazan: 02 Mart 2021 in Haberler

 

Etiketler: , , ,