21.10.2022- Doç. Dr. Songül ÇEK

Songül ÇEK BİLKE 2016 HALKBİLİM ÖDÜLLERİ ÖDÜLÜNÜ ALIRKEN
Çalışmanın 149- 153 sayfaları:
a. Oyunun Malzemesi ve Alanı; Kaynak kişilerin verdiği bilgiye göre oyun, üç ya da altı
oyuncu ile oynanabilmektedir. Oyuncuların her birinin 1.5-2 m uzunluğunda ve 1-2 cm kalınlığında
sopaları (dayak) bulunur. Oyuncuların sopa ile hareket ettirebilecekleri 15-20 cm uzunluğunda “dana”
adı verilen irice bir kozalak kullanılır. Oyun daha çok temmuz –ağustos aylarında tarlalardan ürün kaldırıldıktan sonra, boşalan tarlalarda oynanır. Oyun alanı kare şeklinde olmalıdır. Karenin her bir kenar
uzunluğu yaklaşık 2,5 metre olarak düşünülür. Karenin dört köşesine “kuyu” adı verilen avuç büyüklüğünde
çukurlar açılır. Kare alanın ortasına ise iki avuç büyüklüğünde bir çukur daha açılır. Bu şekilde
oyun alanı hazır hale getirilir.
b. Oynanışı: Oyuncular yan yana sıralanır, ellerindeki sopaları ayaklarının ucunda, dik şekilde
tutup ileriye doğru fırlatırlar. Kimin sopası daha geriye düşerse o oyuncu ebe, yani “dana çobanı” olur.
Diğer oyuncular dört köşedeki kuyuların başına otururlar. Ortadaki çobandır. Oturanların kuyusuna sopasıyla sürüklediği dana adı verilen kozalağı atmaya çalışır. Oturan oyuncu sopasıyla çobanın attığı
kozalağı uzaklaştırmak için uğraşır. Eğer çoban, kozalağı kuyuya atarsa kuyunun üstüne basması gerekir.
Bu durumda oturan oyuncu oyundan çıkar eğer basmazsa ebelik devam eder. En son oyuncu kalıncaya
kadar kuyuya kozalak atma ve bunu engellemeye çalışma şeklinde oyun devam eder. Oyunun sonunda
kazanma- kaybetme yoktur (K.K.1-K.K.2-K.K.3-KK.5).
c. Oyunun kültürel işlevleri
Halk kültüründe oyundan söz edildiğinde çoğunlukla kast edilen özellikle köylerde geçmişten
beri oynanan oyunlardır ve bu çerçevede bunların nasıl tanımlanacağına ne gibi niteliklere sahip olduğuna
dair değerlendirmelerde bulunulur. Bunun temel gerekçesi geleneksel oyunların bugün de hâlâ
işlevsel olduğunu ortaya koymaktır. Daima kültür ile oyun arasında sıkı bir ilişki kurulur ve birbirinden
ayrılmaz parçalar olarak kabul edilir (Frazer, 2001- Huizinga 2010- Winnicot- 2007- And, 2012).
Huizinga, oyun kavramının işlevselliğini ele alırken onu kültürün başlangıç noktasına koyar. Ona göre
kültürün oyunu yaratmasından çok oyunun kültürü yaratmasından söz etmek daha yerindedir. Bu konuda
şöyle açıklama yapar:
Bütün büyük ortaklaşa hayat biçimlerinin ortaya çıkışında oyunsal bir faktörün çok faal ve verimli
mevcudiyetini göstermek kolay bir işti. Oyunsal rekabet, toplumsal hayat güdüsü olarak bizzat kültürden
de eskidir. Ve arkaik kültür biçimlerinin gelişmesinde bir maya gibi etki etmektedir. İbadet kutsal
oyun içinde serpilmektedir. Şiir oyundan doğmuştur. Ve oyunsal biçimler şeklinde yaşamaya devam
etmektedir. Müzik ve dans ortaya saf oyun olarak çıkmışlardır. Bilgelik ve bilim ifadelerini kutsal
yarışma oyunlarında bulmuştur. Hukuk, toplumsal oyundan sıyrılarak ortaya çıkmak zorunda kamıştır.
Silahlı çatışmaların kurala bağlanması aristokratik hayatın kuralları oyunsal biçimler üzerinde
temellenmiştir. Sonuç olarak, kültür ilkel aşamalarında oyun olarak oynanmıştır (Huizinga, 2010:
219-220).
Bugün de hem psikolojik hem de sosyo-kültürel yeni unsurlarla donanmış pek çok oyunun temelinde
geleneksel oyunlar ve roller bulunur. Ele alınan dana oyunu insanın gerçek hayatta karşılaştığı
ve onunla uyumlu olmak üzeri gösterdiği çabanın bir modelidir. İnsanın üretim- tüketim ilişkileri içinde
sahip olduklarını sergileme, bunları koruma ve bu çerçevede bazı taktikler geliştirme içeren bir oyun
olarak görünmektedir.
İlgilenenler için 147- 158 arasındaki tamamı:
