Etiket arşivi: şafak
İÇİMİZDEN BİR HİKAYE
ZEYTİNLİK VE ÇOCUK
Şafak Gündüz SARIKAYA- 2018
ZEYTİNLİK
Küçük çocuk, annesinin elini sıkı sıkı tutuyor, salaç* diye adlandırılan bu yerde baharın gelişini kutlayan sağlı sollu yayılmış sümbüller arasında annesi ile beraber yan yana yürüyorlardı.Sümbüller, sanki biraz mahzun ve boynu bükük duruyor gibiler diye düşündü çocuk, annesinin elini bırakmadan daha sonra yola devam ettiler. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Patika yol bir aşağı bir yukarı gidiyordu, yine yol üstünde tümsek bir yerde bir su deposu vardı Uzaktan orada sağa sola koşuşan çocuklar ve onların şen kahkahaları, heyecanla uçurtma uçuruşları fark ediliyordu.
O tümsekte yine başka bir çocuk tam o esnada etrafındaki bir sürü papatya arasında yere sırt üstü uzanmış gözleri uzaktaki denizi takip ediyordu. İçinden şu zeytin ağaçları arasında, uzakta da deniz ve hatta iskele ve hatta bir şilep, bir de gürültüsü, ensemde de hafif bir ter, kulağımda uçurtma uçuran çocukların sesi, gülüşmeleri bir insan daha başka ne isteyebilir ki diyordu. Burası onun çok mutlu olduğu yerdi. Hani ona sorsalar nerede olmak istersin ve hangi anı yaşamak istersin diye işte bu anı diye cevap verirdi halbuki tümsek sıradan bir yerdi ve ne bulurdu bu çocuk nesinden bu kadar haz alırdı bilinmez. Canı ne zaman sıkılsa orayı ve o anı düşünüp kendini avuturdu, mutluluğun somut ifadesi işte bu derdi.
Zeytin, deniz ve uçurtma uçuran çocuklar…
Anne ve çocuk yollarına su deposuna geçerek devam ettiler, köşede bir bahçe katı vardı ve önünde rengarenk çiçekler vardı o çocuk gözüyle o alelade yere bir masalsı hava katardı. Laleler mis gibiydi, çünkü oranın çiçekleri ayrı kokardı ya, Zeytinlik’ti burası. 2 odalı evden orta boylu bir kadın çıkıp anneye selam verdi ve çocuk masum gözlerle onları takip eder, annesine sürekli abla diyen kadını hayranlıkla izlerdi evinin önünde çiçekler vardı ve Yüzüklerin Efendisi’nin Shire Köyü gibi bir yerde olduğu hissine kapılırdı, aradan yıllar geçip o zavallı kadının sokaklarda sayıklayıp önüne gelene küfürler savurduğunu gördüğünde önce kabullenemez ona deli demelerine bozulur fakat gerçekten de bu kadıncağızın zıvanadan çıktığını görünce üzülerek delirdiğine kanaat getirip ve bir o kadar da müteessir olacaktı. Hayat böyleydi, yapacak bir şey yoktu.
Yaşadığı sokaklar, lakabı deli olan daha birçok kişiye şahit olmuştu. Onlardan biri tam deli denmese de; eksantrik, aykırı dense yeriydi. Aykırı olduğu kesindi. Adı Tarzan Kemal’di. (Tarzanlık Johmmy Weismüller ile karıştırılmasın yaz kış yarı çıplak dolaşmasından kaynaklıdır.) Gözleri çakmak çakmak ve sinirli, sarışın uzun saçları olan yarı çıplak bir adam bir bahçenin içinde kimi zaman elinde bir orakla bahçedeki otları biçer kimi zaman da bahçedeki ağaçların bakımı ile uğraşırdı ama o kadar sert bakardı ki; bizim çocuk için bir karabasan, bir umacı gibi görünen bu tuhaf adamı, çocuk ne zaman görse korkmadan edemezdi. Zaman zaman elinde küçük bir akordeon ya da davulla dolaşır yanında da, mutlaka bir iki köpek olurdu. Ancak bu garip adamın içinde bir hayat sevgisi olduğu, doğaya aşık olduğu, hayvanları çok sevdiği insanları da zerre kadar umursamadığı ise çok zaman sonra fark edildi. Çocuk büyüdüğünde bu yönünü keşfedecek ve ikisi çok iyi anlaşacaklardı.
Yıllar, yılları kovaladı. Önce uçurtmalar semalardan indi, sonra da o çocukların şen kahkahaları kayboldu. Tarzan Kemal de öldü, Deli Cemile de. Su deposu bile yok olmuş etrafını apartmanlar kaplamıştı, öyle yere uzanacak ve denize bakacak bir yer de yoktu Zeytinliğe adını veren zeytinlerden eser yoktu artık.
Kala kala bir boynu bükük mor sümbüller kaldı elimizde.
Şafak Gündüz SARIKAYA
*Salaç:Tütün yaprağının kurutulduğu yer, çardak.

