RSS

Etiket arşivi: sinop zeytinlik

YABAN MERSİNLİ YOĞURT

02.12.2023-Şafak SARIKAYA

Yoğurdu ağzına aldığında şöyle derin bir oh çekti. “Yaban mersini koymak aklıma geldi, gerçekten harika oldu. Kendimi Moda’da dondurma yiyormuş gibi hissettim. Orada meşhur bir dondurmacı var, biliyor musun? Gözlerini kapadı, tekrar tattı ve işte Moda’dayım.”

Bu kadar ilaç, ağrı, sızı içerisinde yoğurttan dondurma tadı almak ilginçti. Ama ne yapsın insan belki tutunacak bir dal, bir ümit arar ve böyle basit şeyler basit gözükse de bazen çok önemli ve kıymetli olabiliyorlardı. Bir şeyin önemini anlamak ve kavramak onun yokluğu ile çok daha iyi anlaşılır olabiliyordu.

Yoğurt tatlı bir rehavet verdi ve düşünmeye başladı ya da düşündüğünü mü sanıyordu yoksa hayal mi görüyordu emin değildi. Bulutların üstünde gibiydi, üç çocuk Zeytinlik’te çelik çomak oynuyordu. Aslında ikisi oynuyor, üçüncüsü izliyordu. “Çocuklar, buraya gelin.”, dedi. Artık dördü bulutun üstünde birlikte oturuyor ve aşağısını izliyorlardı.

Şöyle bir düşündü: “Bu bahçede asılı çamaşırlar var kokusunu alıyorum”, dedi. Birden bir kadın ve yanında 5-6 yaşlarında küçük bir kız belirdi. Kadın çok sinirliydi ve bağırıyordu. “Bana bak sen! Oraya gelirsem ağzını carrrrt diye ikiye ayırırım.”

Yeri gelmişken cart kelimesini açmak istiyorum, hani öyle kağıdı keser gibi değil, carrrrrt diye yani r harfine vurgu yaparak, anlatımı kuvvetlendiren el hareketleri ile, elini beline koyup, kafasını da hafif sallayıp, kaşlarını ve gözlerini de oynatarak karşısındaki kadına gözdağı veriyordu. Jest ve mimik de tamamdı, büyük oynuyordu. Peşinden o ile başlayıp u ile biten malum ve masum olmayan kelime ile anlatım iyice kuvvetleniyordu. (Efendim sosyal medyada zılgıt yemeyelim siz anladınız ne olduğunu.) Ufak kızcağız da annesinin dedikleri aynen tekrar ediyor ve bazen koro halinde karşısındaki kadına baskın çıkmaya çalışıyorlardı. Aradan geçen zamanda bu ufak kız büyümüş çok başarılı bir öğrenci akabinde hatırı sayılır bir mesleği olmuştu. Ama zihinlere kazınan bu hali ise insanı gülümsetmeden edemiyordu. Bulutun üstündeki 4 kişi de, kah gülüyor kah “bak gördün mü, ne dedi”, diye birbirlerini iterek şakalaşıyorlardı.

Adam çamaşır kokusunu tekrar içine çekti, “yumuşatıcı kokusunu çok iyi duyuyorum, ne güzel”, diye aklından geçirdi. Çamaşır içine dolan rüzgarla dalgalanıyordu. “İşte bu sese de bayılırım.”, dedi.

O esnada “hadi kalk amca, damar yolunu bulacağım, ilaç zamanı”, diye bir sesle irkildi, gelen hemşireydi. O zaman nerede olduğunu fark etti. Acıları, ümitsizliği, çaresizliği aklına geldi.

İyi ki yoğurt var dedi, ama süzme olacak, iyi ki akıl ettim bu yaban mersinlerini üstüne koymayı. Aslında çare ve ümit ne yaban mersininde ne de yoğurttaydı. Ama kimi zaman bir çareye bir ümide bu basit gözüken şeyler vesile olur. Basit gözüken şeyler işte o an inanılmaz olur. Bir çare olur, bir ümit olur.

Hemşire doktor hanım gelecek birazdan dedi. Doktor geldi tetkiklerini yaptı.

“Yahu bu bizim ufak kız değil miydi biraz önce gelen, ağzını cart diye ikiye ayıracağım diyen, nereden nereye. Biraz önce bulutların üstündeydim, çocuklar da gitmiş. Ama olsun yoğurt var, hem de yaban mersinli. Bir oh demek varmış, çok şükür, şimdi bu odada değil de; Moda’da olmak varmış.”

ŞGS

 
Yorum yapın

Yazan: 02 Aralık 2023 in ŞAFAK SARIKAYA ANILAR

 

Etiketler: , , , , , , , ,

ZEYTİNLİK VE KADINLAR DENİZİ

13.12.2020-Şafak Gündüz SARIKAYA

ZEYTİNLİK

İki arkadaş sahilde yürüyordu. Biri:

-“İstanbul’dan yoruldum, bu telaş, keşmekeş, kalabalıktan sıkıldım. Daha sakin bir yaşam istiyorum. İnsanların bitmek bilmeyen hırsları hepimizi yordu, iş hayatının yoğunluğu da üzerine tuz biber oldu” dedi.. Arkadaşı ise gülümsedi:

 -“Hayrola? “ diye soran gözlerle baktı ona.

-“Ben aslında öyle bir şey istiyorum ki dostum:

Ortasındayım denizin,

Tam ortasında

Ellerim başımın altında

Öyle uzanmışım suya

Başımın üstünde uçuşan martılar

Hep telaş içindeler

Kanat çırpıyorlar mutlulukla

Oh ne rahat

Ne şehrin gürültüsü var

Ne keşmekeşi

Ne bir yere yetişmeye çalışanlar,

Ne de hava kirliliği.

Aklıma hiçbir şey gelmiyor.

Tam ortasındayım denizin

Dalgaların sesi kulağımda,

Ruhuma işliyor melodisi

Ne klakson sesi ne de insanların acelesi,

Hiç biri yok.

Oh ne rahat!

Tam ortasındayım denizin

Tam ortasında

Tam da istediğim bu.”

Arkadaşı:

– “Bugünlerde nefes alabilmemiz bile mucize. Abartmıyor musun, biraz dinlensen iyi gelir, herkes bundan etkileniyor” diye karşılık verdi. 

 “Abartmak mı, çocukluğun memleketimde geçmiş olsa böyle demezdin. Çocuktum, her yaz günü Kadınlar Denizinde yüzerdik. İnanır mısın bilmem, denizin altını ezbere bilirdik. Nerede kaya, nerede kuytu, nerede midye var adımız gibi ezberlemiştik. Sanki haritasını çıkarmıştık”

-“Nerede, güneyde mi? “

-“Hayır, arkadaşım kuzeyde, hatta en kuzeyde Sinop’ta. “

Sonra heyecanla arkadaşına anlatmaya devam etti:

-“O yıllar bilgisayar, cep telefonu yoktu, ama daha mutluyduk. Hayat daha rafine, basit, saf ama güzeldi. Biliyorsun yürümeyi çok severim, Sinop’ta eski Rum evlerinin olduğu tarihi sokaktan yürümeye başlar, Tarzan Kemal’in evinin önünden devam eder ve bir merdivenden zeytin ağaçları ile dolu Zeytinlik mahallesine çıkardım. Bir gün yol üstünde iki çocuğa rastladım. Biri bizim komşumuz diğeri de onun arkadaşıydı. Kahkahaları havada uçuşuyordu. Yanlarında da iki köpek vardı. Gezintiye çıkacağını anlayan yavru köpekler çok heyecanlıydı. Tasmaları, bir ritüel yerine getiriliyormuş gibi törenle takıldı. Çocuklara da sıkı sıkıya tembih edildi. Sakın ha, iplerini bırakmayın!

ESKİ ZEYTİNLİKTEN KALAN “ASIRLIK ZEYTİN AĞACI”

Yürürken yanımdan rüzgar gibi geçtiler. Çocuklardan biri, “bunlar tazı gibi koşuyor” diye bağırıyordu. Diğeri “gibisi fazla, bunlar tazı zaten” diyordu.

Kahkahalar havada uçuşuyor, havaya öyle bir mutluluk yayılıyordu ki, bundan etraftaki herkes etkileniyordu. Dostum o zamanlar böyle küçük olaylardan bile mutlu oluyorduk. Mutluluk havada bir virüs gibi yayılıyordu. Ben ve çevredekilerin saf ve bozulmamış bu mutluluktan etkilenmemesi mümkün müydü?

Sinop zaten mutluluk şehri değil mi? Şehir o zaman dikine mimariden etkilenmemişti.  İçtiğimiz su, yediğimiz meyve sebze daha temizdi. Yüzdüğümüz deniz daha berraktı, insanlar cana yakındı. Şimdi maskesiz dolaşamıyoruz, aramızda da mesafeler var.

Zeytinlik o zaman zeytin doluydu, sevgi doluydu. Yılların bize bıraktığı tarihi mirası koruyamadık; o ağaçların yok olmasını da, engelleyemedik. Zeytinliğe çocukluğumuzu gömdük, masum hayallerimizi sakladık.”

Arkadaşı sıkıldı, itiraz etti:

“Boş ver bunları köpeklerden bahset, ne oldu?”

“Tazılar önde, çocuklar arkada nefes nefese yürekleri ağza gelmiş bir biçimde koşuyorlardı. Papatyalar arasında uzaktan hala kahkahaları işitiliyor, yanlarından geçenler, uçurtma uçuran çocuklar da onların haline gülümsüyordu. Sinop’ta yer inciri denen kaynanadili, Zeytinlik’ te zeytin ağaçlarının arasına sanki özenle serpiştirilmiş gibiydi. Çocuklar nefes almak için mola verdiler. Romalılar döneminden kalan zeytinyağı imalathanesinin tarihi kalıntıları üzerine oturdular. Bu arada Sinop, eskiden dünyaya deniz yoluyla zeytinyağı ticaretini yapan bir şehirdi. Zamanla zeytin ağaçları yok oldu, kültür kayboldu.

Çocuklar tarihi kalıntıların içinde dolandılar ve bir müddet gözden kayboldular. Ben de Kadınlar Denizi’ne doğru yol aldım.”

İki arkadaş bir müddet daha konuştular sonra vedalaşıp ayrıldılar. Aslında her iİkisi de büyük şehir yorgunuydu…

ŞGS

 
2 Yorum

Yazan: 13 Aralık 2020 in ŞAFAK SARIKAYA ANILAR

 

Etiketler: , , , ,

SİNOP ZEYTİNİNİN BİLİNMEYEN DEĞERİ

Sinop zeytininin önemini biliyor muyuz?           21 Ağustos 2019-  Yaşar SARIKAYA

Bu gün derneğimizde, Sinop için çok önemli bir toplantı gerçekleştirdik. Bilke, kuruluşundan beri yerel kaynakların bilimsel olarak kullanılması,korunması ve değerlendirilmesi konusunda farkındalık yaratmaya çalışmaktadır. Özellikle küresel ısınma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığımız şu günlerde, doğa için hepimizin bir şeyler yapması gerektiğini yazılarımızda, toplantılarımızda okurlarımız, üyelerimiz ve sevenlerimizle paylaşıyoruz.

Toplantıya, Profesör Dr. Sayın İbrahim Başağaoğlu, Doçent Dr. Sayın Betül Bakır, Sigortacı Şafak SARIKAYA, Sinop esnaflarından ve bu gün yok olan eski ada zeytinlik alanı sahiplerinden Ömer BAL, Arkeolog Mehmet SARIKAYA ve BİLKE  dernek başkanı olarak ben katıldım. “SİNOP ZEYTİNLİĞİ VE ZEYTİNYAĞI ÜRETİMİ” toplantımızın ana başlığı idi..

 

Prof. Dr. Sayın BAŞAĞAOĞLU, derneğimizin 4. HALKBİLİM ÖDÜLLERİ ULUSLAR ARASI TANITIM KATEGORİSİNDE ödüle layık bulunmuştu. Hocamızın, Sinop’ta sağlık alanında yayınlanan bir çok makale, kitap ve çevirileri vardır. BAŞAĞAOĞLU, Sinop zeytinlerinin sağlık alanında kullanımı konusuna dikkati çekti ve zeytin üretiminin yeniden yapılması için hep birlikte hareket etmemiz gerektiğini vurguladı. Sinop’ta eskiden yetişen zeytin fidanlarından, bu güne kadar yaşayanların bulunup korunmasını ve aşı için kullanılabileceğini dile getirdi.

Sinop zeytinciliği konusunda araştırma yapan Dç.Dr. B. BAKIR, Ege, Akdeniz, Adalar, Marmara, Güney Doğu Anadolu Bölgesinde üretilen zeytin,zeytinyağı; üretiminde kullanılan yöntemler, gerekli alet ve edevatlar hakkında detaylı bilgiler verdi. İlgilendiği ana konu, Sinop zeytinlerinin neden yok olduğu, kalite düzeyi, organik yöntemle elde edilen zeytinyağının asit düzeyi, eskiden zeytinyağı elde edilirken kullanılan aletlerdi. Etnoğrafya ve Sinop Müzesinde zeytincilik ile ilgili sergilenen parçaları gezip gördüklerini anlattı. Sinop zeytinleri hakkında sorular yöneltti.

Konu hakkında bilgi ve deneyim sahibi, Sinop’ta zeytinlik adı verilen alanın sahibinin torunu olan Ömer BAL, 18 yaşına kadar zeytin ürettiklerini ve organik olarak zeytinyağı çıkardıklarını anlattı ve devam etti:

Sinop’ta 3 çeşit zeytin üretirdik.

1-Yağlık zeytin: Bu zeytin küçük olurdu, bir keten çuvalı zeytinden, bir teneke yağ çıkarırdık.

2-Frenk zeytini: Bu günün iri yeşil zeytinine benzer, hem siyah hem yeşili yapılırdı

3-Yemelik zeytin: Çekirdeği ufak kendisi iri bir zeytin çeşidiydi.

Evimizin önünde, zeytinyağı çıkarırken havuz olarak kullandığımız koca taş alan ve yağın akması için yine aynı taşın üstünde açılmış oluktan akar yerleri vardı.

Sayın B. BAKIR, kullanılan taşın özelliklerini sordu. Taşın özelliklerinden, tahminime göre Sinop’ta kullanılan yöntem, en kaliteli üretimlerde kullanılan yönteme benziyor. Zaten Sinop, eski tarihlerde ticaret merkezi olduğu için, dünyanın her yerinde kullanılan yöntemleri görmemiz beklediğimiz bir durumdu. Sinoplu, coğrafyasında var olan bu değerin yok olmasına izin vermemelidir. Zeytin üretimi için herkes kolları sıvamalıdır. Resmi kurumlarla, yerel yönetimlerle, STK’larla işbirliği sağlayarak herkes işin bir ucundan tutmalıdır.

Sayın B. BAKIR, Sinopluların zeytin üretimini tekrar canlandırma konusunda el birliği yapmasını, ekosistem dengesinin buna ihtiyacı olduğunu önemle vurguladı. Resmi makamlarca konunun değerlendirilmesini, zeytinin coğrafi işaret olabileceğini,  zeytin dikiminin yapılmasını ve sonra aşılama yöntemiyle mümkün olduğu kadar çoğaltılmasının çok önemli olduğunu katılımcılarla paylaştı.

Arkeolog, Mehmet SARIKAYA,  Ayancık ilçesinden bir inşaatın harfiyatı yapılırken, altından zeytinyağı yapımında kullanılan büyük bir parçanın müzeye getirildiği bilgisini verdi. Müzede sergilenen bu parçanın özellikleri hakkında birlikte konuşuldu.

Zeytin konusunda o kadar detaylı konular gündeme geldi ki, saatin nasıl geçtiğini anlayamadık. Şafak GÜNDÜZ, BİLKE yazarlarındanım, zeytinlik ve doğa sever TARZAN konusunda derneğin sitesinde yazılarım yayınlandı. Yeni yazılarımı da hazırlıyorum, zeytinlerimizin yeniden eski günlerdeki canlılığına kavuşmasını biz de yürekten isteriz dedi.

Hocalarımız, konu hakkında yazılı kaynak olup olmadığını sordular. Ben Milli Kütüphane, Meclis Kütüphanesi arasında yol yaptığım günleri ve yılları anlattım. Evraklar arasında Ülkütaşır’ın makaleleri içinde, zeytinyağının Sinop’ta tedavi yöntemi olarak nasıl kullanıldığı anlatılıyordu. 1900 yıllarının belgelerini değerli akademisyenlere teslim ettim. Kasım ayında yapılması planlanan Tıp Kongresine bizler de katılmayı bekliyoruz.

Aynı konu üzerinde istekli, duyarlı insanlar bir araya gelince, zaman nasıl geçiyor anlaşılmıyor. Ömer BAL, yıkılan eski tekel binasının arkasında yapılan kazı çalışmasında zeytinyağı atölyesinin çıktığını anlatınca, hep birlikte kazı alanına gittik.

B.BAKIR, kazı alanında gördüklerinden çok etkilendi. Kendisi, Kaz Dağlarında zeytinlikleri olan bir aileden olduğu için ağaçlara değer veriyordu. Aileye ait olan arazilerini daha sonra satmış olmalarına rağmen, zeytinler onun için çok kıymetliydi. Zeytinyağı imalathanesi hakkında çok bilgili olduğu için kazı alanında gördüğü her ayrıntıda bize önemli bilgiler verdi.

 

Güzel bir gündü, toplantı verimli, paylaştığımız bilgiler değerli, katılımcılar  önemli insanlardı. Sinop için sonuç alınması ve sürdürülebilir olması dileğiyle.

 
Yorum yapın

Yazan: 21 Ağustos 2019 in sinop zeytini

 

Etiketler: , , , , , ,

ZEYTİNLİK VE ÇOCUK

Şafak Gündüz SARIKAYA- 2018

ZEYTİNLİK

Küçük çocuk, annesinin elini sıkı sıkı tutuyor, salaç* diye adlandırılan bu yerde baharın gelişini kutlayan sağlı sollu yayılmış sümbüller arasında annesi ile beraber yan yana yürüyorlardı.Sümbüller, sanki biraz mahzun ve boynu bükük duruyor gibiler diye düşündü çocuk, annesinin elini bırakmadan daha sonra yola devam ettiler. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Patika yol bir aşağı bir yukarı gidiyordu, yine yol üstünde tümsek bir yerde bir su deposu vardı Uzaktan orada sağa sola koşuşan çocuklar ve onların şen kahkahaları, heyecanla uçurtma uçuruşları fark ediliyordu.

O tümsekte yine başka bir çocuk tam o esnada etrafındaki bir sürü papatya arasında yere sırt üstü uzanmış gözleri uzaktaki denizi takip ediyordu. İçinden şu zeytin ağaçları arasında, uzakta da deniz ve hatta iskele ve hatta bir şilep, bir de gürültüsü, ensemde de hafif bir ter, kulağımda uçurtma uçuran çocukların sesi, gülüşmeleri bir insan daha başka ne isteyebilir ki diyordu. Burası onun çok mutlu olduğu yerdi. Hani ona sorsalar nerede olmak istersin ve hangi anı yaşamak istersin diye işte bu anı diye cevap verirdi halbuki tümsek sıradan bir yerdi ve ne bulurdu bu çocuk nesinden bu kadar haz alırdı bilinmez. Canı ne zaman sıkılsa orayı ve o anı düşünüp kendini avuturdu, mutluluğun somut ifadesi işte bu derdi.

Zeytin, deniz ve uçurtma uçuran çocuklar…

Anne ve çocuk yollarına su deposuna geçerek devam ettiler, köşede bir bahçe katı vardı ve önünde rengarenk çiçekler vardı o çocuk gözüyle o alelade yere bir masalsı hava katardı. Laleler mis gibiydi, çünkü oranın çiçekleri ayrı kokardı ya, Zeytinlik’ti burası. 2 odalı evden orta boylu bir kadın çıkıp anneye selam verdi ve çocuk masum gözlerle onları takip eder, annesine sürekli abla diyen kadını hayranlıkla izlerdi evinin önünde çiçekler vardı ve Yüzüklerin Efendisi’nin Shire Köyü gibi bir yerde olduğu hissine kapılırdı, aradan yıllar geçip o zavallı kadının sokaklarda sayıklayıp önüne gelene küfürler savurduğunu gördüğünde önce kabullenemez ona deli demelerine bozulur fakat gerçekten de bu kadıncağızın zıvanadan çıktığını görünce üzülerek delirdiğine kanaat getirip ve bir o kadar da müteessir olacaktı. Hayat böyleydi, yapacak bir şey yoktu.

Yaşadığı sokaklar, lakabı deli olan daha birçok kişiye şahit olmuştu. Onlardan biri tam deli denmese de; eksantrik, aykırı dense yeriydi. Aykırı olduğu kesindi. Adı Tarzan Kemal’di. (Tarzanlık Johmmy Weismüller ile karıştırılmasın yaz kış yarı çıplak dolaşmasından kaynaklıdır.) Gözleri çakmak çakmak ve sinirli, sarışın uzun saçları olan yarı çıplak bir adam bir bahçenin içinde kimi zaman elinde bir orakla bahçedeki otları biçer kimi zaman da bahçedeki ağaçların bakımı ile uğraşırdı ama o kadar sert bakardı ki; bizim çocuk için bir karabasan, bir umacı gibi görünen bu tuhaf adamı, çocuk ne zaman görse korkmadan edemezdi. Zaman zaman elinde küçük bir akordeon ya da davulla dolaşır yanında da, mutlaka bir iki köpek olurdu. Ancak bu garip adamın içinde bir hayat sevgisi olduğu, doğaya aşık olduğu, hayvanları çok sevdiği insanları da zerre kadar umursamadığı ise çok zaman sonra fark edildi. Çocuk büyüdüğünde bu yönünü keşfedecek ve ikisi çok iyi anlaşacaklardı.

Yıllar, yılları kovaladı. Önce uçurtmalar semalardan indi, sonra da o çocukların şen kahkahaları kayboldu. Tarzan Kemal de öldü, Deli Cemile de. Su deposu bile yok olmuş etrafını apartmanlar kaplamıştı, öyle yere uzanacak ve denize bakacak bir yer de yoktu Zeytinliğe adını veren zeytinlerden eser yoktu artık.

Kala kala bir boynu bükük mor sümbüller kaldı elimizde.

Şafak Gündüz SARIKAYA

 

*Salaç:Tütün yaprağının kurutulduğu yer, çardak.

 
 

Etiketler: , , ,