RSS

Etiket arşivi: sözcükler

KANTARON SÖZÜNÜN ANADOLU KULLANIMI

23.06.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

DÜNYADA BİNLERCE YIL VAR OLAN ŞİFALI BİTKİ KANTARON

DIGITAL CAMERA

Bizim insanımız, bu bitliye ne ad vermiş? Yoksa, kantaron yağı pazarlanınca mı bu ot tanınmış?

Bu ot, Avrupa, Kuzey Afrika, Sibirya, Asya, İran ve Kıbrıs’ta da bulunmaktadır. Bitki dünyanın birçok yerinde yetişmekte ve son yıllarda artan talep nedeniyle Avrupa, Amerika, Avustralya ve Çin’de bitkinin tarımı yapılmaktadır. Her ülke, kendi adlandırdığı sözü kullanmaktadır.

Kökünün Yunanca olduğu konusuna gelirsek; bu otun geçmişinin tarihini M.Ö. 450 tarihi ile sınırlandırmış oluruz. Otun tarihi, çok eskilere dayanır. Şifa amaçlı hep kullanılmıştır.

Anadolu’da:

-binbirdelik otu,

-kan otu,

-kılıç otu,

-koyun kıran,

-kuzu kıran,

-mayasıl otu,

-püren,

-yara otu gibi isimlerle bilinir.

Peki halkın bildiği bu ot, neden KANTARON OTU oluverdi?

Annem PÜREN derdi, yaşasaydı da yine sorsaydım, daha ince ayrıntılarla anlatırdı. Onların haklarını çiğnetmemek adına, bu halk otun adını koymuştur ve Yunancadan falan almamıştır. Yalnızca, kantaron yağı alternatif tıpta kullanılır olunca, getiri öne çıkmış ve dünya literatürüne KANTARON YAĞI olarak adını kazımıştır.

Yalnızca ticari amaçla hazırlanan şişelerde KANTARON YAĞI yazdığından, halk kendi verdiği ad yerine ticari adı kullanmaya yönlenmiş.

Ne olacak, bu modern dünya her şeyin iyisini biliyor ya(!). Para her kapıyı açıyor ya. Onlar ne derse daha “EYCE” olmalı ya. Varsın, bizim eli nasırlı, yüzü onurlu insanlarımızın verdiği adlar kaybolsun mu?

Gözünü sevdiğim para derler ya. Herkesi esir ediyor, halkın kullandığı sözcükleri siliveriyor.

Almanca Enzian, İngilizce hypericum perforatum), diğerlerini sözlüklerden araştırmak gerek.

SÖZLÜK NE DİYOR:

Yunanca kentávrion κενταύριον sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Eski Yunanca kentaúrion κενταύρειον “şifalı bir bitki, centaurium” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Kentaúros κενταύρος “Yunan mitolojisinde at gövdeli efsanevi varlık” Eski Yunanca özel isminden +(t)ion ekiyle türetilmiştir.

Mitolojide şifalı otların piri sayılan kentaur Khiron’a atfen. Karş. İngilizce centaury (aynı anlamda).(Nişanyan Sözlük)

“Türkçe Bitki Adları Sözlüğü”nde mayasıl otu aynı zamanda boz ot (Lat.Marrubium vulgare), kantaron (Lat. Hypericum perforatum)https://acikerisim.uludag.edu.tr/…/1582e6ae…/content

https://www.acibadem.com.tr/hayat/

 
 

Etiketler: , , , , , , , , , , , ,

SİNOP’TA “YORTANLI” SÖZCÜĞÜ NEDEN YÜRÜK ANLAMINDA KULLANILIYOR?

11.06.2022-BİLKE

Annemin “yortamlı yortamlı konuşmak” deyimini gündeme getirdiğimde, YORTANLI sözcüğü karşıma çıkıverdi. Sinop merkez ve yakın köylerinde yaşayanlar, yüksek köylerden gelen yürüklere kaba- görgüsüz anlamında “YORTANLI “derlermiş. İki sözcüğün aynı anlamda olacağını düşünenler oldu.

Yine kolları sıvamalı ve yortamlı- yortanlı sözcüğünü araştırmalıydım. Vatikan’ın “Dede Korkut Destanı” nüshası sözlüğünde YORTAMLI: işsiz güçsüz dolaşan; durmadan koşan anlamını taşıyor olduğunu buldum.(https://acikerisim.sakarya.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12619/91408/T06039.pdf?sequence=1&isAllowed=ydede)

Vatikan, bizim kültürümüze bizden daha çok mu sahip çıkıyor ne? Kültürümüzle ilgili en eski belgeleri sakladığını görünce gerçekten şaşırdım.

Gelelim YORTANLI sözcüğüne. 1223 tarihinden sonra, SİNOP’A yapılan KIPÇAK(Yortan Boyu) göçü karşıma çıktı. Bildiğimiz gibi, o yıllarda Sinop ve çevresinde fazlaca RUM halkı yaşamakta idi. Sayısını net olarak belgelendiremesek de, 1487 tahrir defterlerinde hane sayısı olarak (M.Ali ÜNAL- Osmanlı Devrinde Sinop) belgelemiştir. (https://sinopbilke.com/2022/01/24/sinop-koylerinde-1487-1600-tarihli-nufus/)

KIPÇAK göçü yapıldığında, Sinop beylikler dönemini yaşamaktadır. O zamanın şehir yaşamı ve görgüsü, göçer yaşama alışmış YORTAN (Kıpçak) boyunu beğenmemiş olmalı ki, boy adını baz alarak YORTANLI ifadesi yakıştırması yapılmıştır. 1223 yıllarından beri bu gelenek bu gün de sürdürülmektedir. Her yüksekten göç edene Yortanlı diyerek.

Aynı topraklarda yaşıyor, aynı havayı soluyor, her birimiz vergimizi ödüyoruz. Toplumda geride kalanlar oldukça, her sorumluluk sahibinin duyarlı olması gerekiyor. Ekonomide, kültürde, görgüde, eğitim ve öğretimde eksikleri gidermek; EŞİTLİK İLKESİNİ yaşatmak iktidarların ve sorumluluk bilinci kazanan tüm bireylerindir. Her basamak atlayan, geride kalanı hor görme geleneğini sürdüreceğine, halkla bağını koparmadan, kent burjuvazisi yaratılmadan, duyarlı olmak düşer bize. Yaşar SARIKAYA

Akademik çalışmadan bölümler ve tamamının linki:

FOTO: Nuray BİLGİLİ -Kıpçak kadın giysisi

KAYNAK:

KIPÇAKLARIN ÇORTAN/ÇORTON/CURTAN/CORDAN/YORTAN/YORDAN BOYU HAKKINDA
Mehmet KILDIROĞLU*

…………… Kıpçak Terakimesi olduğu yönündeki rivayeti daha çok Kırım-Karadeniz-Sinop arasında belli dönemlerde kuzeyden güneye yapılan Kıpçak göçlerini ifade ediyor olmalıdır. Esasen Moğolların Kırım bölgesini istilaya başlamaları ve Kıpçak-Rus ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmalarından sonra(1223) Kıpçakların bir kısmı Kırım’a sığınmışlar ancak takip edildiklerini anlayınca Suğdak limanı üzerinden deniz yoluyla Sinop’a çıkarak Karadeniz kıyılarına yayılmaya başlamışlardır.

İkinci göç Kastamonu ve çevresini hâkimiyeti altında bulunduran Çobanoğlu beyi Hüsamettin Çoban’ın Sinop üzerinden Kırım’a geçerek gerçekleştirdiği Suğdak Seferi’nden sonra gerçekleşmiştir. Bu sefer Kıpçak ve Ruslar üzeri ne yapılmıştır. Hüsamettin Çoban Ruslar ve Kıpçakların ordusunu yenmiş, dönüşte azımsanmayacak miktarda Kıpçak boy, oymak ve kabilesini Sinop’a nakletmiş ve sahiller başta olmak üzere bunların yörede iskân edilmelerini sağlamıştır. Sinop-Bartın arasına yerleştirilmiş olan bu Kıpçaklar yakın zamana kadar ağız yapılarını korumuşlardır.

……….

Çortan(yortan) boyu bugün bile Gürcistan’da Cordaniya/Jordaniya denilen bölgede varlığını sürdürmektedir. Ancak bugünkü Gürcistan’da topraklarında kalan Çortan veya Jordan boyunun mensupları Gürcüleşmiştir.

Yortan Köyü Sinop Kazası,

Yortan Köyü Boy-abad nahiyesi,

Yortan-i aluc köyü Boy-abad nahiyesi,

Çalışmanın tamamını okumak isteyenler için:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/495352

 
Yorum yapın

Yazan: 11 Haziran 2022 in eski sinop köyleri

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

SÖZCÜKLERİN YOLCULUĞU

30 Mart 2017. A.Yaşar SARIKAYA

 

Sözcükler de yolculuk yapar mı demeyin. Onlar, hem zamanda hem de coğrafyalarda yolculuk yaparlar. İlk insandan beri devam eden süreklilik, etkileşimlerle söz varlığına zenginlik kazandırır. Her uygarlığın yerel kültürü oluşur ve her dil kendine özel söz varlığına sahip olur.

İnsanlar birbirleri ile sözcüklerle iletişim kurarlar. Hepimiz,  kendimizi konuşarak anlatır ve konuşarak anlaşırız. İçsel doğamızın duygusallığını, dışsal etkileşimlerimizi yaygın olarak sözlerle yansıtırız. Binlerce yıl belki de daha uzun zamanı kapsayan yolculuktur bu. Doğum anındaki aaaaaaa, eeeeeee, ıngaaaa gibi içgüdüsel sesler,  ilk insandan beri yaşayan bir gerçek değil midir?

Kültürlerin farklı coğrafyalara taşınmasında, göçlerin etkisi büyüktür.  Anadolu yurdu, bu konuda zengin bir belleğe sahiptir.[1]

Büyük Orta Asya göçü, Sibirya’dan Avrupa’ya, Karadeniz Bölgesinden Anadolu ve Balkanlara, İran, Irak ve Suriye üzerinden Anadolu içlerine yapılmıştır. Obasını, koyununu, keçisini, kilimini, çoluğunu çocuğunu yaylak ve kışlaklarda konup göçerek taşıyanlar, sözcükleri de dağarcıklarında getirmiştir. Kondukları her yerde, kullanılan yerel sözcüklerden etkilenerek, kendi dil yapılarını bozmadan yeni sözcükler türetmişlerdir. Anadolu, M.Ö. 10. 000 bulgularına sahip olan ve bu konuda dünya bilim insanlarının dikkatini çeken bir coğrafyadır.  Dil, söz ve diğer tüm kültürel varlığı inanılmaz zengindir.

Yolumuz Sinop kırsallarına düştüğünde, yerel dilin köklü bir yapıya sahip olduğunu görürüz. Onlar, çok çabuk yeni sözcükler türetirler. Kalın, kaba kişiliklere KABAT, eğrilik, dolandırıcılık yapanlara YABUÇ, kavrayışı az olanlara UZ, her işe burnunu sokan hareketli kişilere CIBIRTMA derler. Bu sözcüklerin kök yapısını incelediğimizde, bir mantık örgüsüne sahip olduğunu görürüz. “CÜCÜK” sözcüğü [2], bu gün soğan cücüğü olarak da kullanılır ve küçük anlamı taşır. Bu sözcük bazı köylerimizde yaptığı işi küçültme anlamında takma isim olarak da kullanılmıştır. CÜCÜ, CÜCE, CİCE, ECE, CİCİ, CÜK sözcükleri küçük çocuk veya kız çocuk anlamındadır ve Anadolu’da yaygındır. Bu sözcüklerin, anlam bakımından GERÇEK ANLAM taşıdığı görülür.

Anadolu’da yaygın olarak kullanılan toprak küpler vardır. Turşu, pekmez gibi yiyecekler bu küplerde saklanır. Durağan’da derleme çalışmaları yaparken, KÜP sözcüğünün CAP olarak kullanıldığına tanık olmuştum. Durağan’lı Hatice Teyze ile yaşadığım anıyı unutamıyorum. Yıl 2007, kamera ile Durağan yöresine has bir giysi olan kadın elbisesini çekiyordum. Elbisenin ön ve arka kısmı el nakışı ile bezenmişti. Hatice Teyze entariyi giydi, başına da yörede kullanılan fes ve Durağan çemberini bağladı. Çekime başladık, ben de giysi hakkında sorular soruyordum. Sıra fesin yapılmasına gelmişti. Hatice Teyze anlatıyor ben anlamıyorum, o tekrar ediyor ben yine anlamıyorum.  “Kızım hani pekmez capları va ya, pekmez capı işte” dedi ve detaylandırdı:

250 gr şeker adası yapıp taçları bu adaya koyarız. Toprak pekmez caplarının üstüne adalı taçları geçirip kuruturuz. O zaman, başta sert, yüksek ve kalıplı modalı durur.”  Taç ve terlik sözcükleri, fes altına konulan başlığı anlatıyordu. CAP ise bildiğimiz toprak küptü.

Hatice DALKILIÇ ve anlattığı başlık

 İngilizcede fincan CUP yazılır, kap okunur.  Kap- cap, keten- coton, cap- cup, newrose – nevruz  sözcükleri ve sayamadığım daha birçok örnekler, kültürler arasında yaşanan doğal geçişlerin açık örneğidir.

Sinop’ta ÇAKATUZ diye isimlendirdiğimiz yeşil zeytin, Rumcada aynı anlamda ÇAKASİS biçiminde kullanılır.  Çocukluğumda, Tarzan Kemal’in evinin bulunduğu sokakta “SAAT KAÇ” oynardık. Oyunda, EN- DES- TUR- BES sözcüklerini kullandığımızı hatırlıyorum. Anlamadığım bu kelimelerin ne ifade ettiğini araştırmaya çalıştım. Yunanca 1- 2- 3- 4 sayıları karşıma çıktı. Sinop sokaklarında, Rum çocuklarının oynadığı oyunlardan kalma sözcükler olmalıydı.

 1  ένα                   (ena)

2  δύο                   (dio)

3  τρία                  (tria)

4  τέσσερα           (tessera)

Boyabat ilçemizde  “GADINIM ALLAHIM” deyimi vardır. Bu deyimi ilk defa Sayın Şevket Maviş’ten duydum.  Şevket MAVİŞ, Kültür ve Turizm Müdürlüğünün Sinop tanıtım afiş, broşür ve rehberlerini hazırlayıp basan bir Sinop severdir. Sinop’ta görüştük, bize İstanbul’da çıkardığı SİNOPİST gazetesini tanıttı.  Birbirimize kitaplarımızı imzalayıp sunduk ve halk kültürleri hakkında konuştuk. Sayın Maviş, Boyabat’ın Çukurhan köyünde doğduğunu, köylerinde “GADINIM ALLAHIM” deyiminin “hoşa giden şeyler” için kullanıldığını anlattı. Anadolu’da yaygın olarak kullanılan “GADAN ALAM” deyimi geldi aklıma hemen. Deyim göç ile değişip, KADINIM ALLAHIM biçimine dönüşmüş olabilirdi. Gerçekten Orta Anadolu’da GADAN ALİM, GADAN ALAM olarak hem aynı anlamda hem de dert sıkıntı anlamında kullanılmaktadır.  Gada sözcüğü, Gerze köylerinde GADA SAVMAK biçiminde kullanılır. Öğün savmak, karın doyurmak anlamındadır. Bu gün kullandığımız gıda,  aynı kökten gelmektedir

GAGA [3], Gerze’nin yüksek köylerinde erkek kardeş anlamındadır.  GAGA başka bir anlamda, kuşların başında bulunan bir organdır. Her iki sözcük de anlam bakımından erildir. Anadolu köylüsünün sözleri ağacın kökleri gibidir, sağlam temele dayanmaktadır.

                İstanbul Üniversitesi “ESKİ ÖN ASYA DİLLERİ VE ARKEOLOJİSİ bölümü mezunu Arkeolog Mehmet SARIKAYA ile “Ölü dillerden ve eski uygarlıklardan bu gün yaşayan sözcükler ve sözcüklerin yolculuğu” hakkında görüştük. Bize şu bilgileri verdi:

“Anadolu, M.Ö. 2. 000 yıllarında çeşitli ve birbirini devamlı etkileyen dillerin konuşulduğu çok dilli bir ülke olarak karşımıza çıkar. Bu dillerin içinde,  güçlü bir siyasi varlığın dili olması bakımından büyük önem taşıyan Hitit dili ve ona akraba olan LUWCA, PALACA dilleri dikkat çeker. Kendi aralarında benzerlik olduğu gibi, bu gün de aynı kelimeler hala canlılığını devam ettirmektedir. Örneğin bu gün kullandığımız anne kelimesi, LUWCA dilinde ANNİ, PALACA dilinde ANNA, HİTİTÇE dilinde ANNA olarak kullanılmıştır. Baba kelimesi ise Hititçede TATA’dır. Sümercede TUĞDU Türkçede düğüm, NİGİN yığın, NURUM aydınlık demektir. Bu gün Anadolu’da, hala yaşayan çok Sümerce kelime vardır.

Boyabat yöresinde kullanılan GADINIM ALLAHIM deyimi, Alacahöyük ve Çatalhöyük bulgularındaki kadın tanrıça inancını akla getirebilir. Alacahöyük, Çatalhöyük çevresinde bu deyimin yaşayıp yaşamadığını araştırmak gerekir. Araştırmacılar, farklı dillerde aynı anlam ve benzer sese sahip olan ‘akraba’ olan sözcükleri incelemektedirler.”

Kültürler,  yaşlı bir çınar gibi köklerinden kuvvet alarak yaşarlar.  Geleneksellik ve modernlik, değerler ve normlar geniş perspektifle ele alınmalıdır.

Yaşar SARIKAYA

[1] “Bir dilin söz varlığı, o dilin tarihine geniş ölçüde ışık tutmakta, yüzyıllar boyunca ortaya çıkan ses, biçim, söz dizimi ve anlam değişikliklerini yansıtmakta, hangi dillerin etkisiyle, ne türden değişimlerin gerçekleştiğini göstermektedir.” (Aksan, 1996, s.11)

[2]  Çöcük “enfant, fils”(Balkan ağz.) (Kakuk 1972: 204; Hazai 1960: 187, 218); AAğ. çüçük “meyve ve sebzelerin en küçüğü” (DS: 1024).6-“YENİDEN TÜRKÇE ÇOCUK SÖZCÜĞÜNÜN KÖKENİ ÜZERİNE Marek STACHOWSKI*

[3] Azerbaycan Türkçesinde gağa kelimesi “ağabey” anlamındadır. Ayrıca hürmet ve saygı için amcaya, dayıya ve genelde yakın akraba olanlara“. (İlhan, 1994 : 441 ) hitap olarak söylenir. Türkiye Türkçesi ağızlarında da, kaka / kako / kakko: 1)- Büyük kardeş (Kırıkla-Dinar / Af.; Gerze / Sin. Harput / Elz.) 2)- Erkek kardeş (SaldaYeşilova / Brd.; Siverek / Urfa, İç.) 3)- Süt kardeş (Ba. )”( Derleme Sözlüğü VIII, : 2599) .; keki : Büyük kardeş (Fener- Silivri / İstanbul)” ( Derleme Sözlüğü VIII : 2723 ) keke / keko : Kardeş, ağabey, amca vb (Bingöl, Elazığ, Diyarbakır yöresi .) Ayrıca; “gağa, gaga, gacı, gada, gıcı, gığa, gıÊa, gocu, guccÔ şekilleri de “küçük kardeş, ağabey ve erkek” anlamlarında, Afyon, Uşak, Isparta, Burdur, Denizli, Çanakkale, Eskişehir, Bolu, Samsun, Erzincan, Sivas, Konya, Antalya, Balıkesir, Giresun, Bayburt, Van, Diyarbakır, Sinop gibi illerin çeşitli ilçe ve köylerinden tespit edilmiştir . (Derleme Sözlüğü VI : 1291).- Prof.Dr.Ahmet BURAN”

 

 

Etiketler: , , ,