RSS

Etiket arşivi: tavla

SATRANÇ VE TAVLANIN BULUNUŞU

30.09.2024-https://www.halkbankkobi.com.tr/

Esnaf oyunu tavlanın dünden bugüne hikayesi

Perslere uzanan bir geçmiş

Kökeni İtalyanca olan tavla kelimesi “tahta” anlamına geliyor. Oyunun geçmişi ise Pers İmparatorluğu’na dayanıyor. Yapılan tarihi kazılarda Pers İmparatorluğu’na ait Shahr-e Sokhteh (Yanmış Şehir) adlı bölgede tavlaya ait kalıntılara rastlandı. Ayrıca yine imparatorluğa ait bölgelerden olan Ur’da, üzerinde yılan resmi bulunan ve tavlaya ait olduğu düşünülen oyun tahtaları bulundu. Bunların yanı sıra M.Ö. 3000’li yıllarda yine Ur bölgesinde tavlaya benzer; 2 zar ve 60 taş ile oynanan bir oyunun izleri ortaya çıktı.

İran şahına mektup

Rivayete göre o dönem Hint İmparatoru, Perslerin başında olan İran Şahı Nevşiyan’a hiçbir açıklama yapmadan satranç oyununu gönderir. Hint İmparatoru oyunla birlikte gönderdiği mektupta sadece “Kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa; o kazanır. İşte hayat budur.” mesajına yer verir. Daha önce bu oyunu hiç oynamamış olan Nevşiyan, durumu şaşkınlıkla karşılar.

“Hayat biraz da şanstır.” 

Pers İmparatoru olan İran Şahı Nevşiyan, en akıllı veziri Buzur Mehir’den bu oyunu çözmesini ister. Ayrıca şah, vezirine Hint İmparatoru’na hediye etmek için yeni bir oyun icat etmesini de emreder. Vezir, uzun bir çalışmanın ardından satrancın her taş hareketini ve oyunun tamamını çözer. Ardından 10 gün içinde tavlayı icat ederek imparatora sunar. İmparator Nevşiyan ise tavlayı “Evet, kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa; o kazanır. Ama biraz da şanstır. İşte hayat budur.” mesajıyla Hint İmparatoru’na hediye olarak gönderir.

Zamanla iç içe bir oyun 

Tavla, zaman kavramından ilham alan bir oyun. Senenin birliğine temsilen tavla 1 tanedir. Oyunun 4 köşesi 4 mevsimi, içindeki karşılıklı 6 hane ise 12 ayı temsil eder. Ayrıca tavlanın iki farklı renge sahip 15 pulu bir aydaki 15 gece ve 15 gündüzü, karşılıklı 12 hane de günün 24 saatini simgeliyor. Tüm bu detaylar, tavlanın ne kadar ince düşünülmüş ve tasarlanmış bir oyun olduğunu bizlere gösteriyor.

Kraliçenin strateji oyunu

Tarih boyunca çok sayıda medeniyetin yolu tavla ile kesişti. Romalılar, 480 ile 1000 yılları arasında “12 yollu oyun” adını verdikleri, tavlanın bir başka versiyonu olan oldukça popüler bir oyun oynarken, tavla uzun bir süre boyunca Japonya’da illegal olarak oynandı. İngilizler ise Haçlı Seferleri neticesinde tavla ile tanıştı ve 15. yüzyıldan itibaren satranca nazaran bu oyunu tercih etmeye başladılar. Hatta ülkede Kraliçe I. Elizabeth’in tahta çıkışına kadar illegal olan tavlanın, kraliçenin geliştirdiği stratejilerde çok etkili olduğu söylenir. 

Osmanlı’dan gelen bir gelenek

Tavla, Birinci Dünya Savaşı döneminde popülaritesini kaybetse de 1970’lerle birlikte tekrar ilgi gören oyunlardan biri haline geldi. Oyun, Osmanlı Devleti’nde ise 1400’lü yıllardan itibaren yaygınlaşmaya başladı. Özellikle oyunun Osmanlı’nın yükseliş döneminde çok değerli hale gelmesi, ülkemizdeki tavla geleneğinin ilk adımları oldu. Bugün hala Türkiye’deki usta tavla oyuncuları, bir gelenek şeklinde oyunun Farsça’dan Türkçe’ye geçen isimlerini kullanırlar: Yek (1), Dü (2), Se (3), Cehar (4), Penç (5), Şeş (6).

 
Yorum yapın

Yazan: 30 Eylül 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , ,

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK YİTMESİN

07.12.2021- Şafak Gündüz SARIKAYA

foto-tipitip

Eskiden cep telefonu, internet olmadığı zamanlardı.

Hayat basit ancak rafineydi sanki, kim bilir o zamanlar daha mutluyduk belki de.

Şimdi dijital ve global dünyada insanlar daha kopuk, bireyci ve pragmatik olmaya başladılar gibi.

Çocukken, oyun oynamak için gelen arkadaşlarım eve seslenirlerdi. Ya balkondan ya da mutfak camından bakardım.

Yine bir gün bir arkadaşım gelmişti, evin önünde başı önüne eğik duran kavak ağacının hışırdayan yaprakları arasından gördüm arkadaşımı. O kavak ağacının başı önüne hep eğikti, saygılıydı ama bir o kadar da mutluydu. Bu gün yerinde olmasa da, hışırdayan yapraklarının melodik sesi hala kulaklarımda.

Neyse arkadaşımı unutmayalım, bana “N’apisin, tipitip oynilim mi?”, diye sordu. Bu konuşma tarzı Sinop merkezde olup, bir tür n’apiyon, n’örüyon gibi bir ağız diyebiliriz. Ayrıca tipitip de, 1970’li yıllardan günümüze kadar uzun burunlu, büyük gözlüklü, papyonlu, yuvarlak şapkalı bir çizgi kahramanı. Sakızın ambalajında tipitipin ayrı maceraları olurdu o günlerde.

Hala var mı, inanın bilmiyorum. Ama bakın burası çok önemli, alt tarafta da bir sıra numarası olurdu. Biz oyunumuzu bu numaraya göre oynardık. Arkadaşım:

“n’apisin, geli misin?”, dedi. Ben de doğal olarak:

“gelim” (anlamı geliyorum) diye karşılık verdim.

Cebime tipitipleri doldurup aşağı inip, alt 10, üst 15 diye oynuyorduk. Alt 10 yani alttaki rakam üsttekinden büyükse kaybeden karşı taraf kazanana 10 adet veriyordu. Gel zaman git zaman ben bu oyunu çok iyi oynar oldum, hatta namımı duyan Sinop’un çok farklı yerlerinden çocuklar benle tipitip oynamaya gelirlerdi. Hani batının hızlı silahşörleri gibi(!), neyse onun sonu iyi olmuyordu galiba. Yani havam o biçimdi tipitipte.

Ben de bir gün, iyi oyunculardan birini İstiklal İlkokuluna davet etmiştim. Okulun dik yokuşu evimizin de olduğu Kuruçeşme Sokağa çıkıyordu, sokağın sonundan kıvrılan yol Tarzan Kemal’in evinin önünden Balatlar Kilisesi’ne dönüyordu. Tarzan Kemal’in evinin önünden devam eden yol ise Ada Mahallesi’ne ve Zeytinliğe devam ediyordu. Okuldaki çocuklar terleyince musluktan kana kana su içiyorlardı, yani su bile o zaman daha berrak ve temizdi.

Tipitip işinde ilerleyince, ablamın öğretmen okulunda yaptığı güzel mukavva kutuya tipitipler koymak için kullanmaya başladım. Oynadığım kişiler karton kutunun içindeki tipitip kağıtlarını görünce, özenime çok şaşırıyorlardı.

Daha ilkokulda olmama rağmen, benden büyük kardeşlerimle birlikte evde öğrenmediğim iskambil oyunu kalmamıştı. Sayı tamamlamak için oyuna ablamı da davet ederdik. Biz 3 erkek kardeş oyunda tecrübeliyiz, ablamın sorularını da gülerek hatırlıyorum.

” Koz hangisi? ” Sonunda, aramızda o da tecrübe kazandı.

Tavlayı da çok iyi öğrenmiştim. (Rahmetli Selçuk Bıçakçı hatta çok şaşırıyordu bu halime, toprağı bol olsun.) Bu becerilerim, daha sonraki yıllarda beni kahve köşelerine çekmeyi başaramadı. Düşünüyorum da, o gidişle kumarbaz bile olabilirdim.

Bu tür oyunlar ve kazanma hırsı aslında insan egosunu, bilinç altına sürülmüş kırılganlıklarından dışa vuruş yansıması bir nev’i. Yani geliri iyi olanlar da olmayanlar da yapıyor. Belki başka faktörler de olabilir, kısa ve çabuk yoldan zengin olma, topluma kendini ispat etme v.s.

Günümüzde cep telefonları, sosyal medya, arama motorları ile dolu dünyamızda, teknoloji hayatı rahatlatmasına rağmen eskiye daha mutlu olduğumuz geçmişimize özlem duymuyor değil miyiz?

Bakın, Tuncel Kurtiz şunları söylemiş:

“Yastık değil, kafa rahat olacak,

Döşek değil, vicdan rahat olacak,

Ve insan yorgana değil,

Huzura sarılıp uyuyacak.”

ŞGS

 
Yorum yapın

Yazan: 07 Aralık 2021 in ŞAFAK SARIKAYA ANILAR

 

Etiketler: , , , , , , , , , , ,