19.06.2022- Ezgi Fatma AÇIKGÖZ-Eliz Edebiyat Dergisi, Kasım 2019, Sayı 131

“Seher vaktinin en güzel anlarındayım. Bahçe içindeki küçük köy evinin dantel perdeli penceresinden dışarıyı seyrediyorum. Yarı açık pencerenin aralığından içeriye dolan sabah rüzgârı, efil efil, serin serin esiyor. Doğayı daha rahat selâmlayabilmek için üzeri çiçek motifleriyle bezenmiş perdeyi tamamen kenara sıyırıyorum. Tam da o anda sanki olağanüstü bir dünyanın kapısı ruhumdan içeriye doğru açılıyor. Ne tuhaftır ki, bu kez kendimi çocukluğumda zevkle okuduğum ‘Alice Harikalar Diyarında’ adlı romandaki küçük Alice gibi hissediyorum. Tek bir farkla tabii: Benimki hayâl dünyasının değil, gerçek dünyanın içinde saklı olan olağanüstü hâlleri deneyimlemek bir bakıma.
Gözlerimi kapatarak dinginliğe teslim ediyorum ruhumu…
Arada bir hızlanan rüzgâr, insana özünü hatırlatan o muhteşem toprak kokusunu evin içine kadar taşıyor. Gece ne zaman yağmur yağsa, sabahlara sunulan armağanlardan biri oluyor bu koku. Zihnimde uzak diyarlardan gelen ve kanatları arasında taşıdığı gizemli râyihâları yeryüzüne bırakıveren mitolojik bir kuş beliriyor. O kuşun varlığında, kâinatı selâmlıyorum.
Bahçemdeki güller, sabah rüzgârının etkisiyle bir o yana bir bu yana sallanırken ortancalar da onlara eşlik ediyorlar. Küçük bahçemin en nâdide üyelerinden olduklarının farkındalar belli ki. Etraflarına kokularını yaymak için birbirleriyle yarışan lavanta, kekik ve naneler de pek havalılar. Onların biraz ötesinden güne merhaba demeye hazırlanan biberiyelerin sevinci de yabana atılacak gibi değil doğrusu. Her biri suya doymuş olmanın mutluluğuyla uyanmışlar bu sabah. Heyecanları da bu yüzden olsa gerek. Peki ya bahçenin diğer köşesinde sabırsızlıkla güneşin doğmasını bekleyen ayçiçeklerine ne demeli? Onların güne kavuşmak için yaşadıkları heyecanı görmezden gelebilmek mümkün mü sizce? ‘Günebakan’ veya ‘Gündöndü’ olarak da bilinen bu çiçekler, tıpkı yerdeki çimenlere eşlik eden papatyalar gibi, kendi içlerine kapanmış hâlde günü karşılamayı bekliyorlar . Yüzlerini sevinçle güneşe dönecekleri anları ben de onlarla birlikte sabırsızlıkla bekliyorum.
Uzaktaki ormanlarda toplu olarak yaşadıkları söylenen çakalların ulumaları bir an için ürpermeme neden olsa da, hayvanların seslerini duyabilmenin biz insanlar için aslında ne büyük bir lütuf olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar bir çakalı yakından görmesem de, belgesellerde rastladığımda onların da tıpkı tilkiler gibi zarif görünümlü olduklarını düşündüğüm geliyor aklıma. Bir aralar kimi köylerdeki kümeslerden tavuk çaldıklarını işitmiştim. Buna karşılık, ürkek ve vahşi yaratılışları nedeniyle, aç olmadıkça çakalların ormanda yaşayan ailelerini bırakarak insanlara yanaşmadığını da duymuştum. Bugüne kadar bizim köye geldikleri görülmemiş. Fakat özellikle gecenin sabaha kavuştuğu ve günün yerini geceye bıraktığı saatlerde ulumaya benzer sesleriyle hep yanı başımızdalar sanki. Bu canlılar sayesinde, ürpertici olduğu kadar size doğayla bütünleştiğinizi de hissettiren sıra dışı bir senfoni dinliyorsunuz âdeta.
Bahçemdeki senfoni bunlarla da sınırlı değil elbette. Rüzgârın sesine eşlik eden yaprakların hışırtıları, ağaç dallarının birbirlerine değerken çıkardıkları o gizemli sesler, güneşin karanlığı ışıtmasıyla ve yeryüzünü ısıtmasıyla birlikte yuvalarından çıkan börtü böceğin pıtırtıları, arıların ve sineklerin vızıltıları, cırcır böceklerinin hiç aralıksız ötüşleri, serçelerin cıvıltıları, bahçe sınırlarının dışından da olsa içeriye anlam katan tavuk ve horozların sesleri, yoldan gelip geçen ineklerin boyunlarına asılı çıngıraklardan yayılan melodiler, köpeklerin havlamalarına karışan kedi miyavlamaları.. daha neler neler var bu senfoniye dahil olan.
Aradan geçen dakikaların ardından güneşin yavaş yavaş gülümsemeye başladığı anlarda bu kez Mevlâna’nın içimi huzurla dolduran bir sözünü hatırlıyorum:
‘Kalp bir bahçe gibidir. Onda mutlaka bir şeyler bitecektir. O halde güzel şeyler ekin ki güzel şeyler bitsin.’
Kalplerimizin bahçelerine, açtıklarında etrafa ruhlarımızı hoşnut edecek râyihâlar yayacak çiçek tohumları ekiyor muyuz sahiden? Zihinlerimizin gün aydınlıklarına kavuşması için besliyor muyuz o bahçeleri? Yoksa dünyanın karmaşık ve her şeyi görünenden ibâret sayan hâllerine mi teslim ediyoruz çaresizce?
Sorular, cevaplar, sorgulamalar…
Gecenin gizemi yerini gündüzün şeffaflığına bırakırken, yüzümde tebessüm, aklımda evrenin sonsuzluğuna dair düşüncelerle bahçemdeki o muazzam senfoniyi dinliyorum…”
Ezgi Fatma AÇIKGÖZ