RSS

Etiket arşivi: yol

BİR YOL VE BİR YÖRÜK HİKAYESİ

25.10.2024-Erkan YILMAZER

Zaman 1970 li yılların sonları .

İş :Batı Toroslarda Burdur/ Antalya arasında, çetinliğinden dolayı adına türküler yakılan (Yol ver bana Çubuk beli geçeyim!), yılan gibi kıvrım kıvrım dolanan Çubuk Boğazı yolunun yeni bir güzergah ile yenilenmesi işi.

İşin Yüklenicisi yabancı bir şirket. Sabahın ilk mesai saatleri.. Yabancı şirket bünyesinde çalışan Türk harita teknisyenleri Çubuk boğazının başlangıç mevkiinde topoğrafya cihazları ile birtakım ölçümler, çalışmalar yapmaktadır. Bunları dağın karşı yamacındaki çadırından izlemekte olan bir Yörük, ne yaptıklarını merak ederek yanlarına gider.

-Merhaba ağalar, kolay gelsin. Ne işlersiniz?

-Merhaba dayı. Arazide durum tespiti, eğim ölçümü gibi çalışmalar yapıyoruz. Çubuk boğazında yapılacak yeni kara yolunun güzergahını belirlemek için gerekli çalışmalar bunlar. Dağ çok yaman, boğaz da uzun. Şirket mühendisleri kaç gündür bunun için kafa yoruyor.

-Eee, nahal (nasıl) bellikleceniz (işaretleyeceksiniz) yeni yolu? Boğazın hangı yanından yol açmak niyetindesiniz ? Harita teknikeri yabancıları kastederek :

– Ona şirket mühendisleri karar verecek, birazdan gelirler ama kolay olmayacak.

-Duroon (duradurun) dayım; ben size bi möhendiz getireen. Bi de onun dediine bakın. Soonacıma gine bildiniz gibi yaparsınız.

Yörük bu sözü söyleyip ayrıldıktan bir iki saat sonra bir eşekle tekrar bulunur gelir. Bu arada yabancı mühendisler de sahaya gelmişler, sahadaki Türk teknisyenler yörüğün gelişini ve söylediklerini yabancı şefe aktarmışlardır. Yabancı şirketin Şantiye şefi işlerine karışılmasından canı sıkılır ama Türk köylüsünü merak ettiğinden ve kendisi için eğlenceli olacağını da düşündüğünden onu dinlemeye itiraz etmez. Şef’in sözlerini Yörük Osman’a Türk çalışanlar tercüme ederek aktarır:

-Merhaba. (Piposundan bir nefes çektikten sonra, dumanını üflerken eşeği işaret ederek , dudaklarında müstehzi bir ifadeyle) Bana senden söz ettiler. Buradakilere bir mühendis getireceğini söylemişsin ama sen arkadaşınla gelmişsin.

-Merhaba beyim. Heye, söylediydim. Hemi de getirdim. (Eşeği göstererek) İşte getirdiğim möhendiz. İşittim ki boğazı nerden, nahal geçeriz diye kafa yorarmışsınız. Sizler helbet daha eyisini bilirsiniz emme bi de bu fukara möhendize kulak verin isterseniz. Eşeğin iki yanında ağzına kadar dolu birer saman hararı (büyük çuval) yüklüdür. Yörük Osman cebinden çıkardığı çakı bıçağıyla çuvalların altında birer ikişer çentik açar. “Dehh kızım !”diyerek eşeğe yol verir. Yolun, boğazın zaten yabancısı olmayan eşek ağır ağır, tıkır tıkır Çubuk Boğazı’ndan iniş aşağı bir yol tutturur. Osman, yabancı şef’e ve diğerlerine dönerek “Takip edin !” der.

Başta yabancılar olmak üzere bütün saha ekibi ”bir eşekten mi akıl alacağız!” düşüncesiyle önce bozulurlar, aralarında sinirlenenler olur. Eşek, tatlı bir eğimle dura, döne yamaç aşağı Çubuk boğazının vadisine doğru ilerledikçe iki yanındaki çuvallardan yavaş yavaş dökülen samanlar geriden gelenlere iki şeritli bir yol işareti bırakmaktadır. Gördükleri karşısında şaşkınlıktan şaşkınlığa, hayretten hayrete düşen yabancı, yerli uzmanların fikri değişmeye başlar. Büyük bir yükten kurtulmanın rahatlığı ile Yörük Osman’a teşekkür ederler. Hemen, saman izlerine kalıcı işaretler koymaya başlarlar. Güzergah kaba taslak ortaya çıkmaktadır. Boğaz içinde, bir dere kenarında kurmuş oldukları günlük kamp/şantiye çadırında Osman’a kahve, çay, kek vs ikram ederler. Osman, tercüman vasıtasıyla yabancılara “Bu çadırı yanlış yere kurmuşsunuz. Bunu burdan kaldırın; daaha şu yamaca kurun” diye yüz elli , iki yüz metre uzaklıkta ama emniyetli bir yeri işaret eder.

Yabancılar “Neden ki?”diye sorarlar.

“Çünkü burayı su basar. Akşama kalmaz yağmur var. “ der.

Hava gayet açıktır ve gökyüzünde yaprak kadar olsun bir bulut yoktur. Bunun üzerine yabancı şirketin Şantiye şefi olan mühendis bir bizim yörüğe, bir havaya bakarak, kendinden emin bir tavırla,

“ Mühendisine lafım yok ama Meteroloji’de zayıfsın. Biz o işi iyi biliriz. Bugün, yarın yağmur filan yok. Zaten kampı yarın başka yere taşıyacağız. Çadırı toplamamıza hiç gerek yok” der. “Pekey beyim, siz bilirsiniz…” der yörük; keçilerini toplamak üzere yanlarından ayrılır. Öğleden sonra gökte bir küçük bulut görünür ve gitgide büyür. Büyüdükçe kararır, karadıkça büyür. Kırk beş dakika, bir saat içinde bardaktan boşanırcasına bir yağmur iner. Masum bir kuzu gibi sakin sakin yayılıp akan dere birden azgın bir sele döner. Arazide çalışmakta olan yerli, yabancı mühendisler, işçiler kamp çadırına zor yetişirler. Eşyaların, önemli cihazların bir kısmını kurtarırlar, bir kısmı çadırla beraber sele kapılıp gider. O sırada, olacakları önceden sezen, onları tepeden izlemekte olan Yörük Osman koşarak yardımlarına yetişmiştir. Rüzgar dinip, yağmur geçtikten sonra yabancı şef ( yine tercümanlar vasıtasıyla) bizim Yörük Osman’a sorar:

-Hava açık ve gökyüzünde bir küçük bulut bile yokken, yağmur yağacağını, üstelik ”akşama kalmaz” diyerek nasıl bilebildin ?

-Çünkü yağmur yağacağı zaman benim hayalarım üşümeye, ince ince ağrımaya başlar. Ordan bildim. Yörüğün bu sözü kendisine tercüme edilen yabancı şirketin şantiye şefi, bir kahkaha patlatacak ve bugün bile dilden dile dolaşan şu meşhur sözünü söyleyecektir:

“Mühendisi eşeğinden, Meteorolojisi ..şağından olan bu millete akıl ermez, bunlarla uğraşılmaz! ” Alıntı erkan yılmazer

 
Yorum yapın

Yazan: 25 Ekim 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

AYŞE ÖĞRETMENDEN MEKTUP VAR

23.10.2024-Doğan Cüceloğlu ( 19 Ekim 2019)

Yeni emekli olmuş Ayşe öğretmenden mektup geldi. Altı sayfa uzunluğundaki Mektubu, “1954 yılında, Torosların eteğindeki şirin bir kasaba olan Silifke’de ailemin beşinci çocuğu olarak dünyaya gelmişim,” cümlesiyle başlıyor. Çocukluğunu, çocukluk ortamını, ilkokul, ortaokul eğitimini ve öğretmen oluşunu anlatıyor. Mektubundaki aşağıdaki satırları paylaşmadan geçemeyeceğim:

“Ben Seyranlık Köyü’nde hem öğretmen, hem de kendimin müdürü idim. 17 yaşındaydım. En büyük öğrencim 15 yaşındaydı. Ama o kadar coşkulu idim ki öğretmen olmuştum ve benim görevim köyü aydınlatmaktı. Köylülerle birlikte yol yapmayla başladık işe. Köye 15 günde bir gübre kamyonu gelebilsin diye. Gün oldu çocuklarla oyun oynadık. Gün oldu dağa odun yapmaya gittik. Gün oldu birlikte hızlı işlem yapma yarışı yaptık. Gün oldu dersler yetişmedi diye akşam birlikte çalıştık. Soba yakmayı, yufka yapmayı öğrendim. Yaya olarak şehre 2.5 saatte gidiyor 4 saatte dönüyordum. Burada hem hayatı, hem öğretmenliği öğrendim. Hâla görüştüğüm sevgili öğrencilerimden bir tanesi yetiştirme yurdunda okuyarak Jeoloji mühendisi, bir tanesi de öğretmen oldu. Birçoğu da Silifke’de esnaf oldu. Beni görünce hepsi de kendileri okuyamasa da benim verdiğim okuma aşkı ile çocuklarını okuttuklarını anlatıyorlar.”

Ayşe öğretmen uzun uzun anlatıyor. Dediğim gibi uzun bir mektup. Yıllar yılları kovalıyor; evlilik, Adana, Antalya, Denizli’de görevler; hastalıklar, mücadele, dostluklar, hüsranlar, eşini kanserden kaybetme ve Antalya’da 65 yaşında emeklilik.

“Ne yapabilirdim? Bilgi birikimim boşa mı gidecekti? İçimdeki okuma ve çalışma arzuma gem vuramıyordum. Silifke’nin Gökbelen Köyü’nde dedemden kalma evimizin miras sorunlarını halledip tadilata başladık. Evimiz köy meydanına bakıyordu. Alt kattaki meydanı gören bölümü kütüphane yapmaya karar verdim. Biriktirdiğim kitaplarımla birlikte Gökbelen Yaylası’na taşındım. Az sayıdaki öğrenci taşımalı eğitim nedeniyle Gülnar’ın Kayrak Köyü’ne gidiyordu. Okuma alışkanlığı hiç olmayan, ama çocuklarını okutup; köyden, fakirlikten kurtarmak isteyen, henüz öğretmene saygısını yitirmemiş az sayıdaki köylülerle yaşamımı sürdürmeye başladım… Henüz değerlerimizin kaybolmadığını görüyorum. Yalnız yaşıyorum ama yalnız değilim. Her an yardıma hazır insanlar çevremde. Doğal hayatın içinde “Özgür Kuş” gibiyim. Dağlara tırmanıyorum. Yürüyüş yapıyorum. Çevremi temizliyorum ve de sürekli kitap okuyorum. İnsanların öğretmene duydukları güveni tazelemek için model olmaya çalışıyorum. Yaşadıklarım, yaşayacaklarım ve de başardıklarımla ilgili bilgileri sizinle paylaşmaktan dolayı çok mutluyum.”

Ayşe öğretmen beni sosyal medyadan takip ediyor; yani sizin buraya yazacaklarınızı okuyacak. Ona söylemek istediğiniz duygu ve düşüncelerinizi ben de merak ediyorum. Selamlar, sevgiler…

BİLKE YORUM: Bir zamanlar, eğitim seviyesini ve halkın yaşam düzeyini yükseltmek diye idealleri vardı öğretmenlerin. Dersim bitsin de hemen gideyim düşüncesi bu gün hakim. Herkesin, herkesi kolayca eleştirdiği bu günlerde, üretenlerin azalması içimizi sızlatıyor.

 
Yorum yapın

Yazan: 23 Ekim 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

HIDIRELLEZ DUASI

04.05.2024- Yol- The Way

Eski Bir Şaman Duası:

Sevdiğim ve sevebileceğim kim varsa, kendim dahil sağlığı iyi olsun..

Teni sıcak kalsın, enerjisi dışarı taşsın…

Sevdikleriyle bir arada olsun…

Kolu koluna değsin, gözü gözlerinin içine baksın, lafları birbiriyle başlasın…

Nesi varsa bölüşecek birisi olsun, nesi yoksa bulup getirecek biri olsun…

Bu birileri az ama öz olsun, bazıları dünyada tek olsun…

Sevgisinin tamamını ona harcasın…

Sevmekten bıkıp usanmayacağı biri olsun…

Onun yeri ayrı olsun, ama yalan söylemesin…

O her şeyine, her haline tek tanık olsun; bir hareketiyle güldüren, bir hareketiyle ağlatan olsun…

Duyguların hepsi onda olsun, kalbi buna teslim olsun…

Bütün şarkılar ona olsun, aşık olsun…

Yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun…

İbadet eder gibi, kutlama yapar gibi, her gün bu işini yapıp dursun…

Yaptıkça daha iyi yaptığını görsün, daha iyi yaptıkça bunu başkaları da görsün…

Neşesi bol olsun, mutlu olsun, mutlu etsin; neşelenmek nedir bilsin, bildirsin…

İçindeki heyecan hep sürsün…

Duydukları, gördükleri ona kahkahalar attırsın…

Gürültü yapsın, saçma şeyler söylesin…

Çocuklukta en şımardığı ana gitsin-gelsin ama nereye gidip-geldiği bilinmesin…

Değiştirmek istedikleri değişsin, eskileri atsın, ruhunu havalandırsın…

Kapıda hep kamyonu dursun; istediği yere taşınsın…

Kendinden taşınmak isterse, içindeki güç ve dışındaki sevgi ona yardımcı olsun…

Her gün bir sürprizi ve mucizesi olsun…

Öyle tahmin edilmeyen şeyler olsun ki, bu hayatın zekasını anlatsın…

Bir hayali gerçek olunca; bir hayale gözünü yumsun…

Hayalini kendinden saklamasın, korkmasın…

Her anında sevgiyle olsun, sevgi versin…

BİLKE YORUM: Kültürler, geçmişten günümüze insan iradesinin işleyiş mantığını da taşır. Her coğrafya, kültüre kendinden ekler yapar. Hıdırellez, dünyanın her yerinde kutlanır. Hızır ve İlyas ritüeli, farklı yansımalarla yaşatılır.

Hepsinin özünde, insanlığa güzel duygular kazandırmak, doğa ile uyumlanmak yatar. Şekil ve renklerden önce, özünü kaybetmemek konusunu yaşatabilseydik.

 
Yorum yapın

Yazan: 04 Mayıs 2024 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , , , ,