RSS

Kategori arşivi: Yaşar Sarıkaya yazılar

KANTARON SÖZÜNÜN ANADOLU KULLANIMI

23.06.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

DÜNYADA BİNLERCE YIL VAR OLAN ŞİFALI BİTKİ KANTARON

DIGITAL CAMERA

Bizim insanımız, bu bitliye ne ad vermiş? Yoksa, kantaron yağı pazarlanınca mı bu ot tanınmış?

Bu ot, Avrupa, Kuzey Afrika, Sibirya, Asya, İran ve Kıbrıs’ta da bulunmaktadır. Bitki dünyanın birçok yerinde yetişmekte ve son yıllarda artan talep nedeniyle Avrupa, Amerika, Avustralya ve Çin’de bitkinin tarımı yapılmaktadır. Her ülke, kendi adlandırdığı sözü kullanmaktadır.

Kökünün Yunanca olduğu konusuna gelirsek; bu otun geçmişinin tarihini M.Ö. 450 tarihi ile sınırlandırmış oluruz. Otun tarihi, çok eskilere dayanır. Şifa amaçlı hep kullanılmıştır.

Anadolu’da:

-binbirdelik otu,

-kan otu,

-kılıç otu,

-koyun kıran,

-kuzu kıran,

-mayasıl otu,

-püren,

-yara otu gibi isimlerle bilinir.

Peki halkın bildiği bu ot, neden KANTARON OTU oluverdi?

Annem PÜREN derdi, yaşasaydı da yine sorsaydım, daha ince ayrıntılarla anlatırdı. Onların haklarını çiğnetmemek adına, bu halk otun adını koymuştur ve Yunancadan falan almamıştır. Yalnızca, kantaron yağı alternatif tıpta kullanılır olunca, getiri öne çıkmış ve dünya literatürüne KANTARON YAĞI olarak adını kazımıştır.

Yalnızca ticari amaçla hazırlanan şişelerde KANTARON YAĞI yazdığından, halk kendi verdiği ad yerine ticari adı kullanmaya yönlenmiş.

Ne olacak, bu modern dünya her şeyin iyisini biliyor ya(!). Para her kapıyı açıyor ya. Onlar ne derse daha “EYCE” olmalı ya. Varsın, bizim eli nasırlı, yüzü onurlu insanlarımızın verdiği adlar kaybolsun mu?

Gözünü sevdiğim para derler ya. Herkesi esir ediyor, halkın kullandığı sözcükleri siliveriyor.

Almanca Enzian, İngilizce hypericum perforatum), diğerlerini sözlüklerden araştırmak gerek.

SÖZLÜK NE DİYOR:

Yunanca kentávrion κενταύριον sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Eski Yunanca kentaúrion κενταύρειον “şifalı bir bitki, centaurium” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Kentaúros κενταύρος “Yunan mitolojisinde at gövdeli efsanevi varlık” Eski Yunanca özel isminden +(t)ion ekiyle türetilmiştir.

Mitolojide şifalı otların piri sayılan kentaur Khiron’a atfen. Karş. İngilizce centaury (aynı anlamda).(Nişanyan Sözlük)

“Türkçe Bitki Adları Sözlüğü”nde mayasıl otu aynı zamanda boz ot (Lat.Marrubium vulgare), kantaron (Lat. Hypericum perforatum)https://acikerisim.uludag.edu.tr/…/1582e6ae…/content

https://www.acibadem.com.tr/hayat/

 
 

Etiketler: , , , , , , , , , , , ,

KADIN BAŞLIĞIMIZ VE YENGİL

15.06.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Kadınlarımız, yokluk günlerinde yaşarken, ürettikleriyle yoktan var etmeyi bilmişlerdir. Çalışmadan, emek vermeden, alın teri akıtmadan, iradeyi çalıştırmadan HAZIR satın alma eğiliminin yaygın olduğu günleri yaşıyoruz.

Kadınlarımız yöresel el işlemelerini, hayvan güderken, tarlada yorulup da bir soluklanma arasında, gece idare lambası ışığında yapmıştır. Unutulan bu değerleri kayda geçirelim de, gelecek nesillere ulaştıralım amacını taşıyoruz. O güzelliklerin matematiksel ve renk boyutu incelikleri, okurlarımızı da düşündürür umarım.

Sinop’un yalnızca Ayancık ve Türkeli ilçelerimizdeki kadın başlığında bulunan YENGİL adındaki özel parçaya dikkat çekmek istiyorum.

Bordo el işlemesi tepeliğin adı NEZGEP, nezgepin yanlarından boyundan geçen ve tepeliği tutan kordon ise YENGİL. Yen kökünden geliyor, kolların altındaki üçgen parçaya da YEN adı veriliyor. Yanda olan anlamını açıkça içeriyor sözcük.

Akademik çalışmaların yapılması, Olgunlaşma Enstitülerinin modernize ederek günümüze uygulamaları sevindirici oldu.

İlginizi çeker mi bilmiyorum, yengil Türkiye kadın başlıkları arasında hangi yörelerde var?

Muğla- Milas- Çomakdağ kadını başlığında:

Adıyaman kadın başlığında:

Karaburun İzmir kadın başlığında:

İnce el işlemesi olan yengil örneklerine Aydın, Bursa, illerimizde ve Çepni kadın başlıklarında rastlayabiliyoruz. Giysiler de sözcükler ve türküler gibi insanlarla coğrafyaları gezerler. Her kültür, etkileştiği geleneği kendi öz yapısına uyarlar ve yaşatır. Güzel değerlerimizi yaşatmak ve kıymetini bilmek dileğiyle…

 
 

Etiketler: , , , , , , , ,

BAYRAM ETMEK ÖZDE VE SÖZDE

07.06.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Üstad Aşık Veysel ne demişti:

“Güzelliğin on para etmez

Bu bendeki aşk olmasa.”

İnsan, iç potansiyelinde var olan aşkı, seçtikleriyle özdeşleştirir. Konuyu, sigarayı ve alkolü ilk tadan kişi ile örnekleyebiliriz. İlk tadış acıyı hisseder, mide ve ciğerler rahatsız olur. Çevreden, sözcüklere yüklenen anlam etkisiyle bu acının “zevk” olduğunu kabullenerek. gittikçe alışkanlığa ve haz almaya dönüştürür. Sonra, aralarında inanılmaz bir sevgi akışı başlar.

Veysel’in dediği gibi” bu bendeki aşk olmasa, güzelliğin on para etmez”.

Böylece, maddesel ve duygusal yapının içten dışa- dıştan içe etkileşimi, insanı bağımlılığa doğru götürür. Gönül köşkünde, ona özel alan açar. Veysel ne diyordu” eylenecek yer bulamam, gönlümdeki köşk olmasa”. O, özdeki kendine ulaştığından, dizeleri su gibi akıp gidiyordu.

Sözcüklere, anlam elbiseleri giydiririz. Anlamlara, bellediğimizde olanları yükleriz.

Kurban sözünün anlamlarına bakalım mı?

Kurban, tüm dinlerin babası olan Hz. İbrahim’in, maddesel ve manevi algısının yaşanmışlık örneğidir. Kişide var olan tüm yanlışların kurban edilmesi öğretisi, milattan önceden beri devam etmektedir. Hz. İbrahim, tanrılara insan kurban eden kavimleri, bu ilkellikten kurtaran öncü bir peygamberdir.

“Eski Türkçede kurban: Bayçar – Türk, Altay ve özellikle Balkar halk kültüründe kurban. Türkçedeki “kurban” sözcüğünün içerdiği anlamdan daha geniş kapsamlıdır. İlahi bir amaçla kesilen veya doğaya salınan hayvan ya da doğaya saçılan yiyecek, içecekler ile tahılları da içerir.”(Nişanyan Sözlük)

“Arapça ḳrb kökünden gelen ḳurbān قربان “tanrıya sunulan adak” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Aramice/Süryanice ḳrb kökünden gelen ḳūrbānā קוּרְבָּנָא “adak, sunu, hediye” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük İbranice aynı anlama gelen ḳarbān קׇרְבָּן sözcüğü ile eş kökenlidir.”(Nişanyan Sözlük)

Herhangi bir şeye, bir Tanrı’ya veya kutsal kabul edilen bir objeye yakınlık göstererek sevgi bağıyla yönelme. Bu nedenle akraba kelimesiyle aynı köke dayanmaktadır. Akadca ḳerēbum/qerēbum (=yaklaşmak, yakın olmak) sözünden kaynaklanmıştır. Kirve kelimesinin de aynı kökten dönüştüğü görüşündeyim. Akadcada ḳarābu veya ḳerēbu sözü ‘takdis etmek, saygı ile anmak, dua etmek’ karşılığıyla da kullanılmıştır. Arapça karîb (=yakın) kelimesinin çoğulu akribâ’dır. Önceleri akribâ (=yakınlar) diye bilinen bu kelime, sonraları sehven akrabâ şeklinde telaffuz edilegelmiş. Arapçadaki akrabâ “(Ak Sözlük)

“Kurban kelimesinin Arapçası ذِبْح (zibh; boğazlama) veya hedy (hediye) dir.”

Sözü, yalnızca boğazlamak ile eşleştirenler de var. İçimizdeki köşkte neler oturtuyorsak, algılarımız da öyle şekilleniyor değil mi?

İçimize yani Veysel’in deyişiyle gönül köşkümüze doğruları, güzelleri yerleştirmeyi çağrıştırıyor bayramlar.

H. Bayram Veli’nin dediğini hatırlayalım:

Bayramım imdi, Bayramım imdi

Bayram ederler yar ile şimdi”.

İnsanlarımızın maddi manevi bayrama ermesi, ekonomik dengenin sağlanmasıyla yuvalar bayrama ermeli.

BAYRAM EDELİM DE HER GÜNÜMÜZ BAYRAM OLSUN!

 
 

Etiketler: , , , , , , , ,

HEY YEL DEĞİRMENLERİ!

10.05.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Göçebeler, doğayla uyumlu yaşarken özgürdüler ve yaşamlarının patronuydular. Dünyada nüfus arttıkça, topraklar paylaşılamadı ve savaşlar çıktı. Yerleşik hayata erken geçenler, kurallara uyumlanma sürecini çabuk tamamladı. Göçebelikten en geç kurtulanların durumu ise başkaydı. Onlar, 1600 sonu 1700 başlarında yerleşik hayata geçenlerdi.

Doğal yaşamın inceliklerini özümsediklerinden, varlığın kıymetini bilenlerdi. Yerleştikleri alanlarda, her biri doğacıydı. Toprağı ekiyor biçiyor, doğa da onlara sunuyordu. Yaparak yaşayarak öğrendiklerinden, zengin kültüre sahiptiler. Sanayileşme, medya araçları, internet yaygınlaşınca bu pazara alıcı gerekti. Köylerde okul kalmadı ve göçebelikten kurtulanlar yeniden göçebe olmuşlardı. Boşalan, 10 hanesi kalan ve cemaati olmayan üç camili köye 3 imam atanırken, köy çocukları için öğretmen atanması imkansız oldu.

Bu göç mağdurları, büyük kentlerin, vasıfsız eleman ihtiyacını karşılamalıydı. Çok göçen olmalı ve pazara alıcı yaratılmalıydı. Öyle de oldu, üretenler artık tüketici oldu. Böylelikle kendisi olmayan, kentli de olamayan ara bir kültür doğdu.

Unutuldu nenelerin, dedelerin el sanatları. Unutuldu doğal ürünlerden yapılan yemekler. Unutuldu ana dilin doğal sözcükleri.

Sinop köylerinde tarım alanında inceleme ve araştırmaları yaparken söz varlığını da toplayan İsmail ERSOY, köylerde buğdayla yapılan sütlaç tatlısını derlemiş. Sitemize gönderdiği bilgiyi okurlarımızla paylaşıyoruz:

Ben İsmail ERSOY, Sinop yöresi söz varlığını toplarken 1968-1977 yıllarında köylerde buğdayla yapılan sütlaç ikram ettiler. Bu kültürü, gezdiğim Çankırı, Ankara, Kırşehir, Konya, Kayseri, Kahramanmaraş, Antep, Hatay köylerinde hiç görmedim. Sinop yöresi yemeklerinde değerlendirilmesi kültürümüze zenginlik kazandırır.

Teşekkürler İsmail ERSOY. Dövme buğdaydan sütlaç yapan başka illerin olduğunu internetten de görüyoruz. Buğday ve undan çok çeşitli yiyecekler üretirdi insanımız. Hazır yiyecek pazarının alıcısı oldu artık.

Yel değirmenleri dönüyor yine. Döndürülüyor dümen. Hafızalara format atılıyor, küresel sistemin istediği insan yaratılıyor. Geçmişi ve geleceği de getirinin kontrolünde.

 

Etiketler: , , , , , , , ,

BİR UZUN HİKAYE

01.05.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Beslenme kültürümüzün de küresel sisteme ayak uydurduğunu görüyoruz. Sağlıklı, temiz ve doğal ekmek aramız, “burger” kültürüne yenildi. Ayakta atıştırmalar, sağlıksız beslenmeye kapı araladı. Getiri, dört bir yanımızı kuşatarak insanları teslim alıverdi.

Nenelerimizin yufka kültürü vardı eskiden. İster soğan, yeşillik ve kıyma sarılır, ister haşlanmış yumurta ve yeşillik koyup sarılır yenirdi. Yufka, günlük ve taze açılırdı köylerde. Oklava ve yaslağaç sesi, ritimle ezgi yayardı etrafa.

Tirit, yufkadan yapılırdı. İnsanlık tarihinden bu güne, bayat ekmeklerin ve kalan sulu yemeklerin değerlendirilmesiyle ortaya çıkmıştı TİRİT. Sözcük Farsça kökenliydi. Anadolu’ya, Orta Asya’dan göçle gelmişti. Doğanın sunduklarına saygı duyan, kıymet bilenlerin YOKLUK yemeğiydi TİRİT. Koşullar iyileştikçe, etli- tavuklu- mantarlı- mercimekli – sebzeli tirit yaptılar yaratıcı kadınlarımız. Sinop’a özgü bu ürünleri mutfak sektörüne kazandırmak istedik.

BİLKE olarak, 2013 yılından beri bu kültürü gelenekselden moderne taşımak için arge çalışmaları yaptık. Resmi kurumlara sunumlar gerçekleştirdik. Sektörleri davet ettik, onlara da sunum yaptık. Üniversitemizle işbirliğinde “GELENEKSELDEN MODERNE TİRİT YARIŞMASI” düzenledik. Uluslararası şefler, derecelendirdiler.

Her aşama, arge çalışmalarımıza yön verdi. Yarışmada 1.gelen ürünü, tirit porsiyon tabağımızın ortasına aldık, etrafına geleneksel GERZE tiridini sıraladık. Köy tavuğu, ceviz ve tereyağı üçlüsünün yanında, derneğimizin geliştirdiği özel sos ve yoğurtla süsledik.

2024-2025 SİNOP TİRİT TADIM GÜNLERİ yaptık. 20 kişilik gruplara, bu tiridi ikram ederek tanıtımın yaygınlaşmasını sağladık.

Sinop Park Yıldız Tesisleri Sahibi Ayşe Serpil YILDIZ ve İşletme Müdürü Handan Yılmazer TURAN ile BİLKE Yönetim Kurulu birlikte proje sunumu sonrası

Özel işletmelerden teklifler geldi. Sinop’a kazandırmak hedefimiz gerçekleşti. 30 Nisan günü SİNOP PARK YILDIZ TESİSLERİNDE son sunumumuzu yaptık. Listelerine TİRİT alacaklarının sözünü verdiler. Sinop’a hayırlı olsun. Değerlerimiz, değerini bulsun.

     

    Etiketler: , , , , , , , , , , ,

    ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR

    06. 02.2025-Ayşe Yaşar SARIKAYA

    Bir konu konuşulur, özenle detaylandırılır, hakkında edebi yazılar yazılır, güzel diksiyonla okunabilir. Eğer ateş yanıyor ve düştüğü yeri yakıyorsa, orada anlatmak öncesi yapılacak işler vardır. Ateşi söndürmek, yaraları sarmak, gerekenleri yapmak gibi.

    Depremde, toprağın altındakilere, uykusuz kalarak, gece gündüz demeden ulaşan yardım elleri öpülesi ellerdir. Evsiz kalan, sığınacak dam, yatacak yatak, yiyecek yemek bekler. Geçici çözümlerin ardından, kalıcı çözümler, diğer deprem ülkelerinde alınan tedbirleri beklerler. Uzun gelecek vaat eden konuşmalar, onların yüzüne taş değil de gül atmaya benzer.

    Hikâye olunur ki: Pir Sultan Abdal, idam edileceği darağacına doğru yürümeye başlamış. Hızır Paşa emir vermiş:

    “Herkes Pir Sultan’ı taşlasın, taş atmayanın boynu uçurulacak, bilsin.”

    Uğruna mücadele ettiği halk, Pir Sultan’ı taşlamaya başlamış. Taşlar Pir Sultan’a kadar gelmekte, ama ona değmeden yere düşmüş. Pir’in musahibi (can yolda- şı) Ali Baba, taş atmasa da can korkusundan Pir’e bir gül atmış. Gül, Pir’e değmiş ve yaralamış. Al kanlar akmış Pir’in bedeninden. Can dostunun bu hareketinden incinen Pir’in dudaklarından şu nefes dökülmüş:

    Şu kanlı zalımın ettiği işler,

    Garip bülbül gibi zaralar beni.

    Yağmur gibi yağar başıma taşlar,

    İlle de dostun bir fiskesi yaralar beni.

    Dar günümde dost düşmanım belli oldu.

    Bir derdim var idi, şimdi elli oldu.

    Ecel fermanı boynuma takıldı.

    Gerek asa, gerek vuralar beni.

    Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz.

    Haktan emrolmazsa rahmet yağmaz.

    Şu ellerin taşı hiç bana değmez.

    İlle dostun bir tek gülü yaralar beni.

    DEPREMDE KAYIPLARIMIZI RAHMETLE ANIYORUZ. TEDBİRLERİN ALINMASI DİLEĞİYLE!

     
     

    Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,

    YANGIN SÖNDÜ İÇİMİZİN YANGINI SÖNMÜYOR

    22.01.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

    ÖNLEM ALMA, okullarda ders olarak okutulmalı. Yaşamda en gerekli ihtiyaçlarımızdan. Ders başarısı için, arkadaşlarla uyumlu olmak, toplumda sosyal olarak yer almak, karşılaşılacak her türlü faktörlere karşı tedbirli olabilmek için yetiştirilmeli çocuklarımız. Temel eğitimde kazanılan alışkanlıklar, yetişkinliğe kolayca taşınabilir.

    Sadakat ve liyakat konusunu aşabilmeliyiz. İşin gerektirdiği gibi çalışan, önlem almayı bilenler yetki sahibi olmalı.

    Biz felaketler karşısında önlem almadan, uzaktaki hayallerle masal dünyası kuranların yarattığı ütopyanın peşinden giden bir toplum olduk. Her depremde hazırlıksız, her SMA’da çaresiz, her yangında donanımsız mı yakalanacağız?

    Sağlık hizmetlerine, ekonomiye, eğitime, afatlar gelmeden önlem almaya, devletin sınırlarını casusa teröriste karşı korumaya ACİL olarak önem vermeye ihtiyacımız var. Her afat, yıkıyor bizleri. Yaraları sarabiliyor muyuz? Zaman, geçmişi unutturmamalı. Orman yangınlarında diri diri ölen canlılarımızın acısı hala yüreğimizde. Önceliklerimiz bizim aklımızdan çıkmasın ki, tercihlerimizde işe yarasın.

    Yangında ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar, ailelerine de sabır diliyorum.

     

    Etiketler: , , , , , , ,

    YİNE YENİDEN USANMADAN!

    09.01.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

    Derneğimiz, 2012 yılında Atatürk’ün Bandırma Vapuru ile Sinop’a gelişi anısına, “BİLKE HALKBİLİM ÖDÜLLERİ” programı düzenlemeye başladı. Her iki yılda verilen ödüller, 2 aşamalı jürinin onayından geçti.

    Amacımız, 18 Mayıs gününün bayram olarak, kutlama programına alınmasıydı. Sinop, Türkiye genelinde nüfus oranına göre en çok şahit veren iller arasındadır. Kafkasya, Balkanlar, Yemen, Filistin cephelerinde ve Kurtuluş savaşında can verip isimleri listelerde olmayan, yıllarca cephelerde savaşıp evine köyüne dönmeyenler anısına, Sinop bir anıtı hak ediyor.

    Valiliğe dilekçe ile baş vurduk.

    Bu yılın bayram programına alınmasını bekliyoruz.

    Sonuç almak dileğiyle…

     

    Etiketler: , , , ,

    YÜZYILLAR ÖNCE BAŞLAYAN HİKAYE ÇAĞLAYAN ŞELALESİ

    04.01.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

    Hikayemiz, YÜZ YILLAR öncesinde başladı. Bir varmış bir yokmuş misali. 2007 yılında kamera ile görüntülediğim şelale, hafızasında taşıdığı anılarla beni çok etkilemişti.

    Çevre köylerde araştırma ve derleme yaparken, Tatlıcak köyünden Yusuf Dede, deve kervanlarının sesinin duyulduğunu anlatmıştı. Başsökü köyünde de, katırlarla tuz çeken kervancıların geçtiği yol güzergahı 3 kaynak kişi tarafından açıklanmıştı.

    Bu şelale hikayesi mi, kervan hikayesi mi dediğinizi duyar gibiyim. Şelalenin adı KERVAN ÇAYI ŞELALESİ olduğundan, bir kervan yolu hikayesi. 2007 yılında, köyün Muhtarı Veysel Korkmaz ile birlikte Kültür Bakanlığına tarihi doku ve şelalenin korunması için dilekçemizi vermiştik.

    Bakanlık ildeki tüm kurumları harekete geçirdi. 2008 yılında, Milli Parklar Müdürlüğünden Şübe Müdürü görevlendirildi ve muhtarımız saatlerce onları gezdirdi. O kadar detaylı fotoğraflar çekilmişti ki, Müdür bey, bana da kopyalarını verdi.

    Biz konu ilerliyor diye bekliyorduk. 2010 yılında 1. baskısı yapılan BİR İNCİ MEMLEKETİM kitabımda, Kervan Çayı hikayesinin tamamına yer vermiştim.

    Sonuç alamayınca, Aralık sonu, Doğa ve Milli Parklar Bölge Müdürü ile görüştük. O03. 01.2025 günü araştırma ekibi ile köye çıktık.

    Çağlayan Şelalesi Rekreasyon Çalışması yapan akademisyenler, bir doktora tezinden yararlanmışlar. Doktora tezi 2012 tarihli. Kitabımın kaynaklarından faydalanılan bir çalışma için kendilerine teşekkür ederim.

    https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1788415

     

    Etiketler: , , , , , , , ,

    DOĞAYI OKUYOR, MESAJINI SU GİBİ İÇİYORDUK

    23.11.2024- Ayşe Yaşar SARIKAYA

    Her yer taş yığınları olmadan önce; kentlerde bahçeli evler vardı. Çocuklar maydanoz toplamayı öğrenir, ağacından incir yer, yeşile içtenlikle saygı duyarlardı. Köy çocukları, buğdayın öyküsüne adı kadar yakındı. Bir tane buğdayın, sıfırdan un olana kadar yaşadıklarına tanıktılar.

    İşte böyle bir zamanlar insanlar, doğayı okuyor ve mesajını su gibi içiyordu. Doğayı umursamazlığın, başını alıp gittiği günleri yaşamaktayız. Değer bilmedikçe de toprağın sundukları azalmakta, tüketici toplum olma yolunda zirvelerde rakip tanımamaktayız.

    22 Kasım 2024 günü Sinop İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Sergi Salonunda, Uluslararası Karikatür Sanatçısı Aşkın AYRANCIOĞLU ve yetiştirdiği öğrencilerin KARİKATÜR SERGİSİ vardı. Gençlerin, doğayı okuyup anlama çabalarına hayran kaldık. Çizgileri konuşturmak, renkleri doğadan almak hiç de kolay değildi. Kendilerini ifade etmeleri ise sergiyi gezenleri hayran bıraktı.

    Üretmeyi öğretmeliyiz bu yurdun çocuklarına. Bilgisayar ve telefonun esiri oldukça, çalışmadan sonuç almaya alışıyorlar. Üretme yolunda çabalayan karikatürist gençlerimiz, ailelere ve gençlere örnek olmalı. Karikatüristlerimizin, dünya birinciliği, dünya ikinciliği, Türkiye birinciliği birçok da onur ve katılım ödülleri var. Gençlerimizi ve öğretmenlerini yürekten kutluyorum.

    Karikatüristlerimizden Dünya birinciliği alanların videosunu izleyebilirsiniz:

     

    Etiketler: , , , , , , , , ,