01.07.2020-BİLKE
BABAMIN NOTLARI

4 sene önce
Daha sonraları babamın ve Gübük dayımın dostlukları ilerledikçe ebemin rızası olmadan Hatibin Kör Yusuf’a zorla veriyorlar. Bu zorlu evlilik ne kadar sürdü bilmiyorum, biz gelelim eski meşe evine. Babam Gübüge diyor ki “meşe evini alıp sökeceğim, ben burada senden fazla hakka sahibim.” Sendin bendim derken iş nerelere açılıyor. Bir ara, ikisi yukarı oluktan aşağı doğru bizim eve gelirlerken Gübük belinden bıçağını çekti babamın sırtına sapladı. Sonra Gübük dayı sapladığı bıçağı çekip çıkardı. O ayrı bir taraftan gitti, babam eve geldi. Yaralarını birilerine sardırdı. Ben onların yanında neden ve nasıl bulunduğumu hatırlamıyorum. Hiç bir şeyle meşgul olduğumu bilmiyorum. Oynuyordum desem köy çocukları zaman bulup oyun bilmezler. Hele benim gibi hiç çocukluğunu yaşamayanlar nereden bilsin oyunu. Çatı metti kaç etti diye bir oyun vardı, şehirde uzun eşek diyorlar, işte o oyunu küçükken oynardık. eğer boş bir anım olur da babamın yanında olsam, hemen bana “git yüzünü yıka” derdi. Yani sen burada boş boşuna durma der gibi. Yengeme( üvey annem) gelince o da her işi benden bekler beni postalardı. Unutamadığım ve çok ağladığım taraflar, küçük kardeşlerimin bakımı, temizliği bana kalırdı.
Ben ne işler yapmazdım ki, Bulaşık yıkardım, evi silip süpürür, aş ve çorba pişirirdim. Evimizde su yok, çeşmeden su çeker hayvanların yiyeceklerini samanlıktan çekerdim. Damları temizler, hayvanları kaşır tımarlarını yapardım. Tavukların inlerini rahat etsinler diye ustalıkla temizler, kışın soğuktan korunmaları için onlara sıcacık yerler hazırlardım. Kürt sepetine yumurtaları toplar merakla onları istif ederdim. Kürt sepeti dediğimizi, elekçiler satardı. Onlar 3-5 kuruş kazanmak için sulak yerlerde bulunan sazlıkları toplayıp sepet yaparlardı, o zamanlar plastik yoktu. Sepetler çamaşır koyma meyve toplama bir çok ihtiyaçlar için kullanılırdı. Biz bu günün teknoloji nimetlerini köyde hiç görmedik. Çocukluğumuz çok sefalet içinde geçti. Üstte yok, başta yok. Ya yalın ayak ya da çarık, onlar da öyle bol bolamaç değil. Biz yeni bir çift çarık bulursak, çarık süslü olsun diye bağına dikişine çok önem verirdik. Giydiğimiz bazı şeyler erkek kız diye far etmezdi. Bazen tepesini delip ayak bileklerine kadar uzun gömlek giyerdik. Kış günü banyo zordu, dolap hamamlarımız vardı soğukta ayda bir yıkanılırdı. Yaz gelince de göl ve derelerde yıkanırdık. Köye okul ve öğretmen gelmesi bazı yeniliklerin gelmesine sebep oldu. Okulda el ayak ve tırnak temizliği gibi yeni temizlik alışkanlığı getirdi. Bizler okula yaşımızda gitmedik. 10-11 yaşlarında falan okuldaydık. 1942 yılı köyümüzde okul açıldı. Öğretmenimiz Rasim ALCAN köyümüzün insanıydı, kendi köyümde okul açmak istiyorum demiş ve köyümüzde okul açılmıştı. Okul, bizim tarlamıza yapıldı.
Babamın köyde olmadığı bir zaman komşu köyden birisi 3-5 tane okul çantası getirmiş. Evinin nazlı çocuğu olan arkadaşlarım çantaları kapıştılar. Ben imrenerek bakıyorum, adam ” baban beni ben babanı iyi tanırım sana kızmaz al bu çantayı” dedi. Ben de kaptığım gibi doğru eve koştum. Neredeyse sevincimden çıldıracağım. Çantayı, kapıdan girenlerin görecekleri bir yere çivi bulup çaktım, çantayı da çiviye astım. Üzeri kirlenmesin diye bir şey bulup örttüm, her tarafını değil canım. Herkes görsün diye sevincimi paylaşmak istiyorum. Yengem başladı homurdanmaya, masraf etmiş diye söylenip durdu. Fiyatı da pek öyle büyük ücret değildi. Sanırım 2 lira falan, belki de babam ona az bir para verdi, ya da hiç vermedi. Daha sonra adamdan 2 tane sandalye satın aldı. O zamanlar sandalyeyi kim tanır. Herksin evinde 30-40 cm uzunluğunda 25-30 cm genişliğinde bir tahta parçasını 2 ayak üzerine çiviledin mi oldu sana sandalye. Sonraları sana bana bir oturak çoğu evlerde ise odaya keşikleri kullanılırdı. Bu güzel yıllarıma çantam güzellik katmadı.değil. çünkü artık epeyce sivrildik, etrafa hava atmaya başlıyoruz.okulda kızlar var. Kızlardan göz kırpan, yanaşmak isteyenler gençlik işte. Ben geleceğimin peşindeyim. Ama gözümün az çok takılmadığı yok değildi.
Okulda bir müsamere oynadık, çok da güzel olmuştu. Veli dayı isimli bir piyesti. Ben köy ağası olmuştum. Başımda kalpak, belimde kuşak, üstüne yelek, köstekli saat, duvarda mavizer ve gaz lambası asılı. Döşenmiş odada Veli dayıyı temsil ediyorum. Mustafa Kuş da Ayten Öğretmen oldu. Üzerinde uzunca bir entari vardı. İsmail çolak ve daha çok arkadaşlar sahnede birlikteydik. Piyes 3 perde idi. Köylüler büyük ilgi göstermişti. Çok hoş oldular ve gelecek için de hoş dileklerde bulundular. Tabi köylülerin hoş olmasıyla hem öğretmenimiz hem de bizler hoş olmuştuk.
Cafer SARIKAYA-ANILAR