HAYATIM ROMAN ÖRNEKLERİNDEN-02.12.2019- BİLKE

Babamın elleri ile yazdığı 140 sayfadan oluşan anıları, hatıra kaldı
Her birimizin belleğinde çok farklı yaşanmışlıklar saklıdır. Dünyada ne kadar insan varsa, bir o kadar hikaye, bir o kadar da akıl yürütme yöntemi olduğunu görebiliriz. Acıların, sevinçlerin ve sevgilerin bir o kadar farklı algılandığı ve yansıdığı dünyamızda, bireyden topluma, toplumdan bireye etkileşim gerçeklerinden bir kesit paylaşacaklarım.
Babam 4 Ağustosta bize veda etti. Gerze ilçemizin en yüksek köylerinden biri olan Tilkilik (Çağlayan) köyünde 1930 yılında başlayan hayat serüvenini, kendi el yazısı ile yazarak arkasından hatıra bıraktı. Okumak hayali ile 13 yaşında yürüyerek köyden kaçışı, çobanlık yapışı, sonra babasının onu alarak tekrar köye götürmesi……..
Kendi anlatımından bir bölüm:
Köye okul ve öğretmen gelince, yenilikler de geldi. Bizler okula yaşımızda gitmedik. 10-11 yaşlarında falan okuldaydık. Köyde okul bizim tarlamıza yapıldı.Öğretmenimiz Rasim ALCAN, Köy Enstitüsü ilk mezunlarındandı. Bizim köyden olduğu için mezun olunca köyümüze öğretmen olmuştu. Okula komşu köyden birisi satmak için 3-5 tane okul çantası getirmişti. Okul çantası o kadar güzeldi ki, almak istiyorum ama babamdan korkuyorum, satıcı “babanı tanıyorum sana kızmaz al sen bunu” dedi. Ben de kaptığım gibi doğru eve koştum, sevinçten neredeyse çıldıracağım. Onu kapıdan girenlerin görecekleri bir yere çivi bulup çaktım. Üzeri de kirlenmesin diye bir şey bulup örttüm. Herkes görsün, ben seviniyorum ama herkes de sevinsin istiyorum. Analığım, postunu koydu başladı homurdanmaya. Anam olsaydı nasıl olurdu bilmiyorum. Babam ücretini ödedi ve bana bir şey demedi. Çocukluk yıllarıma çantam güzellik katmadı değil. Çünkü artık sivrildik, etrafa hava atmaya başlıyoruz. Okulda bir müsamere oynadık, çok da güzel olmuştu.
Adını hala hatırlıyorum. Veli Dayı isimli bir piyesti. Bana köy ağası rolü verdi öğretmen. Başımda kalpak belimde kuşak üstüne yelek, köstekli saat, duvarda mavizer asılı gaz lambası hazır vaziyette, döşenmiş odada Veli dayıyı temsil ediyorum. Arkadaşım Mustafa Kuş da Ayten öğretmen oldu. Üzerine uzunca bir entari giydi, İsmail Çolak ve daha çok arkadaşlar vardı sahnede ama diğerlerini unuttum. Piyes 3 perdelikti. Köylüler büyük ilgi göstermişti. Çok hoş oldular ve gelecek için de hoş dileklerde bulundular. Tabi köylülerin hoş olmasıyla hem öğretmenimiz hem de bizler hoş olmuştuk. Gene bir gün dersimiz tarım idi. Öğretmenimiz sınıfa demir pulluk getirdi. Hiç görmediğimiz için bize tanıtmaya çalışıyordu. Tanıtımın sonunda hepimize pulluğun üzerindeki bir parçayı “çocuklar bu ne işe yarar” diye sordu. Biraz beklemeden sonra, Mustafa kuş yedek parça öğretmenim dedi. Doğruyu söylemişti, Mustafa çok zeki ve uyanıktı. Gene bir gün öğretmen İsmet İnönü’nün büyük posterleri vardı duvarda. Öğretmen Eyüp Ünal arkadaşa, bu kim diye sordu. Ismet Dimçağ öğretmenim diye cevapladı. Sınıf tümüyle gülmüştü. Gene birinde baş müfettiş okulumuza geldi. Bizim de tam paydos saati, topluca paldır küldür, dışarıya çıkıyoruz müfettiş beyi görünce hemen aklıma onun ilgisini çekmek geldi, gözüne girmek istiyordum. Üzerine tir tir titrediğim güzel çantamı arkadaşın birine uzatarak nazik ve kibarca” arkadaşım lütfen şu çantamı tutar mısın” diye çantamı arkadaşa uzattım. Bu hitap karşısında baş öğretmenden beklediğimi almıştım.O da bana birden “çocuğum kimin oğlusun sen” dedi. Benden önce arkadaşlarım, “Şuayıp Ağa’nın oğlu” dediler. Aferin diye 1-2 kere tekrar etti. Sonra “çocuğum sen akıllı birisin bizler yardımcı olalım seni Kastamonu’ya okumaya gönderelim dedi. Baş öğretmen ve bizim öğretmen babamla konuşmuşlar. Ama oracıkta kalmış hatta babam konuşulanları bana da söyledi. Babamın 2. eşinden 5 kızı bir de oğlu vardı, hepsi küçüklerdi. tarlaya, bağa bahçeye, ev işlerine, hayvanlara kim koşacaktı.
Cafer SARIKAYA- EL YAZISI İLE BIRAKTIĞI ANILAR
1944 YILI-Tilkilik Köyü okul öğrencileri öğretmenleri R.ALCAN ile
Sosyal dengelerin kurulmadığı bir dünyada, bireysel çabalarla sonuç almaya çalışanlar, emek harcayanlar hiç tükenmesin. Çağımız bilişim, teknoloji ve sanayi alanında hızla ilerlerken, insanların duyguları, vicdanları, ahlaki yapıları zarar görüyor. Kendi tırnakları ile kazıyarak kazananlar, yaparak yaşayarak eriştiklerinin değerini biliyorlar. İdeallerini belirliyor ve onun için çalışıyorlar. 1940′ lı yıllar, yüksek bir dağ köyünde tiyatro sergileyen öğrenciler. Neredeyse 80 yıl önce, şimdi sanatta, estetikte çok daha büyük farklar atmalıydık. Bu gün ideallerimizi belirleme konusunda ne kadar özgürüz, bunu düşünmeliyiz. Kendimizi tanımalı ve kendi özgür irademizi kullanarak başarılara imza atmalıyız. Yaşar SARIKAYA