RSS

Etiket arşivi: bilke kültür

NEMRUT DAĞI VE ÇİĞ KÖFTE EFSANESİ

09.07.2022- BİLKE

Zamanımızdan 4000 yıl önce, İbrahim Peygamberin kabede putları kırması, insanların elleriyle yaptığı putlara tapmamasını öğrettiği bilinen bir gerçektir. İbrahim peygamberin kurban kesilmesi ile ilgili yaşadığı ise dünya insanlarının İNSAN KURBAN ETME ritüeline son vermesi dönemini başlatmıştır.

Adıyaman’da (eski adıyla Komegene Krallığı) Nemrut harabelerini gezenler yöredeki tarihi olayları da bilirler. İbrahim peygamber ve ÇİĞ KÖFTE arasındaki ilgiye değinmek istiyoruz bu gün. Doğanın hafızası, insan hafızası gibi her şeyi çok güzel kaydediyor. Yaşanmış gerçek bu güne kadar nasıl gelmiş, akademik bir makaleye bakalım isterseniz:

Çiğ köftenin ortaya çıkış hikâyesi inanışa göre şöyledir:
“Adıyaman yöresinde eski bir medeniyetin kralı olan Kral Nemrut, Hz. İbrahim’i tek tanrıya inandığı için yakmaya karar verir. Halkına verdiği emir ile krallıktaki bütün ağaç ve odun parçalarını büyük bir meydanda toplatır. Evlerde yemek pişirmek için odun parçası kalmamıştır ve ateş yakılmasını yasaklamıştır. Hz. İbrahim’i yakmak için meydana toplanan ağaç ve odun parçaları yakılacak tek ateştir. Halk kralın emriyle günlerce tahta parçalarını meydanda toplamıştır. Dağda avlandığı için bu emirden habersiz olan bir avcı, avladığı geyiği evine getirerek eşinden pişirmesini ister. Eş, kralın ateş yakma yasağını anlatır. Avcı da çaresiz emre itaat eder. Avcı geyiğin sağ arka budunu ayırır, ince ince taşla döverek ezer. Bulgur, biber ve tuz katarak, ezdiği et ile bunları iyice yoğurur. Çiğ köftenin ilk kez bu avcı ve ailesi tarafından yapıldığı rivayet edilir”(https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1254209) (Cilt:17 Sayı: 2 / Ekim 2020- İnönü Üniversitesi, Doç. Dr. Muhammet Fatih ALKAYIŞ)

Okurlarımıza, takipçilerimize ve herkese huzurlu, mutlu, sevgi dolu bayram geçirmelerini dileriz. BİLKE


 
Yorum yapın

Yazan: 09 Temmuz 2022 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , ,

SEN GÖRMEZSEN BEN GÖRMEZSEM

23.02. 2021-Ayşe Yaşar SARIKAYA

80’lerde başladı arşivleme çalışmalarım. Erfelek’te öğretmenlik yapıyorum. Derlediğim yöre halkoyunlarından ekip oluşturmuşum, yarışmalara hazırlanıyoruz. Oyunlar ve müzikleri ilk olarak sunulduğu için derleme zorunlu. O zaman bilgisayar yok, okulda oturdum daktilonun başına. Elimden geldiği kadar kaynak kişilerle görüşüyor, ses kaydı alıyor, fotoğraflıyordum. Sadece o işi yapıyor sanmayın, sınıfım da var. Ayrıca diğer sınıfların müzik derslerine de giriyorum, bir de Halk Eğitimi Merkezinde Bağlama kursu veriyorum.

Neden diye bir sorun da, ben de cevap vereyim isterseniz. Atamalar konusunda hiç sansım olmadı; merkez ilçeye alındım ama kadrom köyde görünüyordu. Merkezi hak etmem için de verilen işleri yapmam gerekiyordu. Kolay yolunu bulan buluyordu da, bu kolay yolları ben hiç bulamamıştım.(!)

Ben yine de çalışmalarıma devam ediyordum. 1994 yılında emekli olduktan sonra araştırma çalışmalarıma daha fazla zaman ayırdım. İlimiz turizmi için önemli gördüğüm, soyut ve somut kaybolan kültürler hakkında kurumlarla görüşmelere başladım. Ben tüm kurumlara yardım ediyordum.

Bu süreçte, hiç de kolay olmayan çalışmaların içinde yer aldım. Gördüm ki, sosyal dengesizliklerin yarattığı sonuçların bedeli, toplumdaki bireylerin sırtına yükleniyordu. Köy- kent arasındaki dengesizliği görmezden gören bir sistem, kaçınılmaz olumsuz sonuçlar doğuracaktı. Bu nedenle, köylerde değerli olan ne varsa gözler önüne sermeliydim.

İşte, o zor çalışmalardan biri olan, dağların tepesindeki tarihi bir dokuyu kurtarmak için çok uğraştım. Milli Parklar Müdürlüğü bölgeye geldi, incelemeler yapıldı. Milli Park olması için rapor hazırlandı.

Milli Park Görevlilerinin tespit ettiği görüntülerden bir kaya

Müze görevlisi arkeolog, son kalan dağın tepesindeki kalıntıyı incelemeye gelene kadar alan talan edilmiş.

Çektiğim görüntüler için o kadar zor bir yokuş yürüdük ki. Tam 3 saat yürüdük sanıyorum. Sonra da bir başka köye derleme için gittik. Karşılık beklemeden canla başla yapılan işleri, topluma anlatmanın ne kadar zor olduğunu biliyor musunuz? Menfaat dünyası olmuş dünya, niye bu kadar emek ediyorsun, sen ne kazanacaksın diyorlardı. Haydi buyur bir de bunu izah et.

Konu uzun ve detaylı, uzatmadan görüntülere geçelim diyorum. 2 video halinde youtube kanalımda izleyebilirsiniz. Çekimlerim arasında, yayınlanmayan bu görüntüleri buldum. Araştırmacılara kaynak olması ve kaybolmaması için paylaştım. Değerlendirildiğinde, doğal güzelliği, tarihi dokusu ve şelaleleri ile ileride 5 köye mutlaka faydası olacaktır.

Bir ucundan tutan bulunacak bir gün umuduyla…

 

Etiketler: , , , , , , ,

İNSAN VE KÜLTÜR

Söyleşi konuğumuz Arkeolog Mehmet Sarıkaya.

BİLKE: Derneğimiz, halk kültürlerinin tarih boyu geçirdiği aşamaların, toplumun psikolojisi- siyaseti- ekonomisi-sosyolojisi ve diğer alanlar üzerindeki etkisi konusunda farkındalık yaratmaya çalışmaktadır. Bir arkeolog olarak bu konu hakkında bizi aydınlatır mısınız?

Mehmet SARIKAYA:  İlk ve orta öğrenim yıllarında, tarih kitaplarımızda olan şu tanımı hatırlayalım. “Tarih yazının icadı ile başlar”. Artık günümüzde, bu tanıma eksik gözüyle bakıyoruz. Çünkü bilimin yeni gelişme ve icatları ile değişen çok şeyler oldu. En basit örneği, “karbon 14 metodu” ortaya atıldı. Bu metoda göre her canlı öldüğü zaman, sahip olduğu karbonu kaybetmektedir. Metot, ölen canlının kaybettiği karbon miktarı ile yaşını tespit etme esası üzerinedir. İşte bu metot ile önceki bilgilerimizin çoğu devre dışı bırakıldı ve eksikler düzeltildi. Yazının icadı ile tarih başlar bilgisi, çok daha gerilere çekildi. Bu bilgiye göre,  milyonlarca yıldan bahsediyoruz.

BİLKE: insanların, ilkel dönemlerden bu güne aklını kullanarak yeni şeyler öğrenen, keşfeden ve kendini geliştiren bir süreç izlediğini görüyoruz. Bu süreç nasıl başlamıştır?

Mehmet SARIKAYA: En eski insan kafatası örnekleri yaklaşık iki milyon yıl evvelini vermektedir. Bu örnekler birkaç tanedir. İleride daha kapsamlı araştırmalar yapıldığında örnekler çoğalabilir. Her ne kadar örnekler az olsa da, bu örnekler zamanımızdan üç yüz bin yıl öncesine tarihlenir ve gittikçe örnekler çoğalmaktadır.  Verdiğimiz bilgiler C-14 metodu ile sağlanmıştır ve haliyle bu insanların kullanmış oldukları alet edevat da bu sayede tarihlenme şansı bulmuştur. Ancak henüz bazı konularda bilgilerimiz yetersizdir.

BİLKE: İnsanın kültür başlangıcı ve kültürel gelişimi hakkında neler söylersiniz?

Mehmet SARIKAYA: İnsanın alet kullanması ile kültür başlar ve tarihle iç içe birliktelik gösterir. İnsan dediğimiz canlı bilimsel bulgulara göre, yeryüzünde farklı görüntülerle tespit edilmiştir. İnsan en önce insana benzeyen primatlar şeklinde, daha sonra bugünün insanına benzer biçimde karşımıza çıkar. Bu formatlar halinde uzun yıllar avcı ve toplayıcı bir anlayış taşıdıklarından, kültür kavramına dair pek bir iz bulunamamıştır. İnsana benzer nesilden sonra, bugünün modern insanını andıran ve adına düşünen insan tanımı konan Homo sapiens türü ile kültürleşme hızla ivme kazanmıştır. Çünkü düşünen insan, alet kullanmaya alet yapmaya başlamış, keşiflerle yeni gelişmeler ortaya koymuştur.

BİLKE: Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz. Konu önemli ve bir o kadar da zengin. O nedenle bu konular hakkında sizden yeni yazılar bekliyoruz.

 

Etiketler: , ,

KÜLTÜR

İnsanın var oluşu ile birlikte kültürlerin zamanda yolcuğu başlar. Hayatta kalma  mücadelesini sürdüren insan, bilinçsel düzeyine göre yaşam koşulları kazanır. Toplum kendi norm ve değerlerini, geleneksel ve bilinçsel birikimleri ile oluşturur. Kültürlerin doğal olarak kazanılması, insanın psikolojik dengesi açısından önemlidir. Sanayileşmenin, toplumun kültür yönetimini de bereberinde getirdiği görülür. Toplumlar kontrol ve komuta edilme riski ile karşı karşıyadır. Bilişim dünyasındaki gelişme, insanın psikolojik yapısına ve toplumsal dengeye olumsuz yansımaktadır. BİLKE, kişinin kendini tanımasını, aile ve çevresinin kültürel yapısını bilmesini önemsemektedir. Bu nedenle kült ve kültür konusunda  yapılan akademik  çalışmalara değer vermektedir.

Akademik çalışmalardan örnekler:

Giriş
Kültür kavramına yönelik iç içe girmiş çok sayıda tanımın bulunmasının temel nedenlerinden birisi de onu, maddi-manevi, maddimoral, açık-kapalı, görünen-görünmeyen, öznel-nesnel, soyut-somut şeklinde ikiye ayıran yaklaşımlardır Kültür görünen (maddi) ve görünmeyen (değer, inanç, norm gibi manevi) unsurların karşılıklı etkileşiminden oluşmaktadır (Morris, 2002:629). Aristo’dan Marks’a uzanan bazı düşünürler, maddi kültürün diğer kültür unsurlarını da belirlediğini iddia etmektedir. Platon’dan Weber’e uzatılabilecek idealistler çizgisi ise, belirleyiciliğin görünmeyen (düşünsel ve duygusal) kültürde olduğunu ifade etmektedir. Marks, ekonomik determinizmi; Platon ise, idealar dünyasını temel almakla birlikte, her iki düşünce geleneğinin savunucuları bir etkileşimin olabileceğini de kabul etmektedirler (Bostancı, 2002:134-135).
Bu kapsamda bu çalışmanın amacı, değerlerle kültür ögeleri/unsurları arasında karşılıklı bir etkileşimin olduğu kabul edilmekle
birlikte, öncelin veya tetikleyen mekanizmanın değer merkezli görünmeyen kültür unsurlarında olduğunu varsayan bir model geliştirmektir. Değerler ile ekonomi, eğitim, bilim, sanat gibi kültür ögeleri arasındaki ilişkiyi gösteren bu modelin bütünsel olarak kültürü daha iyi anlamamıza imkân sağlayacak bir temel sunabileceği değerlendirilmektedir.

Kültür Kavramının İncelenmesi

Kültür sözcüğü Latince ekip biçmek anlamına gelen colere fiilinden türetilmiş ve 17. yüzyıla kadar, Fransa’da bu anlamıyla kullanılmıştır.
Voltaire tarafından ilk kez insan zekâsının (esprit) oluşumu, geliştirilmesi ve yüceltilmesi anlamında kullanılan sözcük; bu anlamıyla Almancaya geçip, 1793’te Alman Dili Sözlüğü’ne yerleşmiştir. Yine aynı tarihlerde Etnolog G.Klemm “İnsanın Genel Kültür Tarihi” adlı eserinde “cultur” kelimesini uygarlık ve kültürel evrimin karşılığı olarak kullanmıştır. Kelimenin bu kaynaklardan İngiliz, İspanyol ve Slav dillerine aktarıldığı anlaşılmaktadır. Günümüzde kullanılan Tylor’un (1871) ilk bilimsel kültür
tarifinin de Klemm’den esinlendiği kabul edilmektedir (Emiroğlu ve Aydın, 2003:523-524; Güvenç, 1984: 96; Özlem, 2000:141-142). Smith (2005) ve Çukur (2007)’a göre kültür kavramı, hayvan ve bitkilerin yetiştirilmesi gibi görsel ve somut anlamının yanı sıra “dinsel tapınma”, “dinî tutum” gibi soyut bir anlamda da kullanılmıştır. Nitekim  Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 147-172. 149 bu soyut anlam; 16. yüzyıldan itibaren kültür kavramına, “ekme”, “yetiştirme” veya “geliştirilme” fikrinin zamanla uyarlanmasıyla zihinsel, sanatsal ve görgü kurallarının gelişimi veya gelişim düzeyi şekline dönüşmüştür. 19. yüzyılda gelişen toplumsal ve siyasal dönüşümlerle birlikte kültür; halk kültürü, millî kültür, yerel kültür gibi daha çok bir toplumun veya milletin aktarılan örf, âdet, gelenekleri veya yaşam biçimi anlamında kullanılmıştır (Smith, 2005: 13-14; Çukur, 2007:36).
Bugün herkesin üzerinde anlaştığı ve herkesi tatmin eden bir kültür kavramı ve dolayısıyla kültür tanımı yoktur. Emiroğlu ve Aydın (2003), Haviland (2002), Kottak (2001), Bock (2001), Hofstede (2001), Kağıtçıbaşı (2000), Turhan (1997) ve Güvenç (1984) gibi pek çok araştırmacı kültürün yüzlerce farklı tanımı olduğu konusunda mutabıktırlar. Krober ve
Kluckhohn, daha 1952 yılında, kültürün farklı disiplinlerde 160’tan fazla tanımını yapmıştır. (akt. Kağıtçıbaşı, 2000: 36; 004:344). Smith (2005: 15- 16) ve Çukur (2007: 37)’un aktarımına göre bu tanımları altı ana temada toplamak mümkündür: Tüm sosyal hayatta bilgi, inanç, sanat gibi ögeleri içeren betimleyici tanımlar; kültürü kuşaklar arası aktarılan bir miras olarak gören tarihsel tanımlamalar; kültürü bir topluluğun “yaşam tarzı” ya da davranış ve eylemlerini biçimlendiren ortak kurallar veya değerler
bütünü olarak kabul eden normatif tanımlamalar; çeşitli toplumsal ögeler ve kurumlar arasındaki güç, üretim yöntemleri, otorite ve hiyerarşi gibi niteliklerin dinamik ilişkisine odaklanan yapısal tanımlamalar; kültürü, bireylerin veya bir grup insanın karşılaştıkları sosyal ya da fiziksel sorunları çözmede ortaya koydukları araçlar olarak ele alan psikolojik tanımlamalar
ve son olarak kültürel süreçlerin oluşma ve değişime uğrama nitelikleri üzerinde duran genetik tanımlamalar.

Kültür konusunda görülen çok sayıda tanımlamanın yanı sıra kuramsal ve yöntemsel çeşitliliğin bir diğer nedeni de kültürün farklı
düzeylerde kavramsallaştırılmasıdır (Çukur, 2007: 37). Parsons ve Shils (1962[1951])’e göre çeşitli toplumsal birimlerde yaşayan insanın günlük davranış veya eylemini belirleyen veya etkileyen birbiriyle bağlantılı üç sistem vardır: Toplumsal sistem, kültürel sistem ve kişilik sistemi. Bu üç sistem ya da üç farklı düzey, aynı zamanda sosyoloji, antropoloji ve psikoloji disiplinlerinin temel aldığı yapılardır. Dolayısıyla kültür kavramının anlamı da bu düzey veya ilişkili olduğu disipline göre farklılaşabilmektedir.

KAYNAK:Savunma Bilimleri Dergisi
The Journal of Defense Sciences
Mayıs/May 2013, Cilt/Volume 12, Sayı/Issue 1, 147-172.
ISSN: 1303-6831

Toplumsal Kültür Araştırmaları İçin Değer Merkezli
Bütünleşik Bir Kültür Modeli Önerisi

Yazının tamamı PDF dosyası olarak aşağıdaki linktedir.

http://kho.edu.tr/akademik/enstitu/savben_dergi/mayis2013/belgeler_pdf/7_erkenekli.pdf

 

Etiketler: , ,

BİR TASARIM ÖYKÜSÜ

YURT DIŞINDAN  1000 SİPARİŞ VE SUSKUN SİNOP

??????????????

Yurt dışından gelen siparişe geçmeden önce, kaybolan kültürlerimize değinmek istiyorum. Halk kültüründe kadının emeği çoktur. Dokumacılık ve el nakışı alanlarında, yıllarca Sinop ve köylerinde derlemeler yaptım. Fotoğraf çekmek, videoya kaydetmek işin birinci adımıydı. 2. adım, bu örnekleri tanıtmaktı. 3. adım ise, çağımıza uygun tasarımlar yaparak kullanılır hale getirmek ve ilimize kazanç sağlamaktı.

Fotoğraftaki tasarımı hazırladım. Durağan mahramasını, ev tezgahında Aynur DEMİRKOL dokudu. Kenar çizgileri, Sinop geleneksel  kadın önlüğü  formu taşıyordu. Tezgahtan çıkan parça,bir çok adımdan sonra son şeklini aldı. “KETENDEN KOTONA ” ve “MAHRAMA” makalelerime konu oldu. Makaleler 2004 ve 2005 yıllarında sektörel bir dergide yayınlandı. Tasarım beğenildi ve 1000 adet sipariş geldi.

DIGITAL CAMERASinop yöresi el dokuması ile BEREKET TORBASI

Dönemin valisine koştum hemen. Beni konu hakkında görüşmem için, Kız Meslek Lisesi ve Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü’ne gönderdi. Sinop kadını para kazanacak diye o kadar seviniyordum ki. Hani derler ya sevincim kursağımda kaldı. Siparişle kimse ilgilenmedi, çünkü yakında METEF fuarı vardı, herkes ona hazırlanıyordu.

Siparişe cevap vermek için seri çalışan atölye gerekiyordu. O zaman evde tezgah kuran 4 kişi vardı. Tek tek görüştüm ama, istenen sürede ürünü yetiştirmek imkansızdı. Bu işi kaçırmıştık, başka yollar aramalı, el dokuması ürünlerimizde farklı alternatifler ortaya koymalıydık.

DIGITAL CAMERA

Yaka ve cep ağzı Boyabat Çemberi ile süslenmiş keten yelek

Nezaket DEMİRKOL, tezgahında  keten ipinden oda takımı dokudu.   Pastel renklerle yaptığı takıma, bir de heybe eklemişti. 100 takım sipariş verildi. Bu siparişte süremiz vardı ve Nezaket DEMİRKOL ürünleri başarıyla tamamladı.

DIGITAL CAMERA

 

Ürünler beğenildi, tekrar istendi.Sipariş miktarı arttıkça fiyat indirimi istediler. Sinop siparişe cevap veremedi. Hindistan, Sinop fiyatının üçte birine siparişi aldı. Hindistan ürünleri yüzde yüz keten dokuma idi. Dokuma üzerine de, el nakışı işlenmişti. Yine tıkanmıştık.

BİLKE bu adımlardan sonra, faydalı işler yapmak için  doğdu. Kültür alanında çalışması olan herkesin el ele vermesi ve dayanışması gerekiyordu. Her işin tabanı için, tasarım ayağı, maliyet ayağı,malzeme tedarik  ayağı, arz- talep ayağı, sektör ayağı, pazarlama ayağı vardır. Sinop severler, siyasetçiler, iş adamları bu konuda ne yaptılar? Büyük firmalarla anlaşma yapmak, moda yatırımcılarının konuya dikkatini çekmek gerekiyor. Atılacak adımlar, turizm tanıtımında olumlu sonuçlar verecek ve kadın emeği karşılığını bulacaktır. Bu konuda çalışmalarını sürdüren öğretmen arkadaşlarımı ve üreten kadınlarımızı kutluyorum.

A.Yaşar SARIKAYA

 
Yorum yapın

Yazan: 01 Aralık 2014 in Kültür Arşivi

 

Etiketler: , ,