RSS

Etiket arşivi: cem cüneyt ersanlı

FİZİKTEKİ TEMEL BÜYÜKLÜKLER: EVRENİN DUYGUSAL PUSULASI

15.03.2024- Prof. Dr. Cem Cüneyt ERSANLI -Sinop Pusulası Köşe Yazısı

Evren, sonsuz bir hikâye anlatıcısıdır ve bu hikâye, fizikteki temel büyüklüklerin anlam dolu bir yolculuğunu içerir. Bilim, teknoloji, ticaret ve mühendislik alanlarındaki talepler üzerine 1960 yılında Paris’te düzenlenen “Ağırlıklar ve Ölçümler” konferansında, Uluslararası Birim Sistemi tanıtılarak buna resmi bir statü eklendi. İşte bu kapsamda; uzunluk, kütle, zaman, akım şiddeti, sıcaklık, ışık şiddeti ve madde miktarı olmak üzere fizikte yedi tane temel büyüklük belirlendi. Şimdi bu temel büyüklüklerin neler olduğunu gelin hep birlikte evrenin duygusal pusulasıyla ele alalım.

Uzunluk, evrenin sonsuzluğunu ölçen bir cetveldir; her bir mesafe, bir hikâyenin başlangıcıdır.”

Fizikte sadece temel bir büyüklük olmanın ötesinde, uzunluk yaşamın kendisinin bir yansımasıdır. Uzunluk, sadece bedensel bir boyut değil, aynı zamanda zamanın ve anıların izini süren bir iz düşümdür. Bir çocuğun ilk adımlarıyla başlar uzunluk. Küçük ayaklar, büyük bir dünyayı keşfetmeye açılır. Her adım, bir öncekine uzanan bir geçmişi temsil eder. Uzunluk, geçmişin ve geleceğin bir bağlantısıdır; bir hikâyenin başlangıcı, bir maceranın izidir. Uzunluk, bazen zamanın acımasız yüzünü de yansıtabilir. Bir ayrılık, bir veda, bir bekleyiş… Tüm bu durumlar, uzunluğun hissedilen bir derinliğini taşır. Belki de zamanın ne kadar uzun hissedebileceğini sadece kalpten gelen hislerle anlayabiliriz. Belki de en anlamlı uzunluk, sevdiklerimizle geçirdiğimiz zamanın uzunluğudur.

Kütle, maddenin taşıdığı bir yük değil, aynı zamanda insanın duygusal derinliklerini de yansıtan bir aynadır.”

Kütle, bir cismin içindeki atomların, moleküllerin ve parçacıkların toplam miktarını temsil eder. Kütle, hayatın her anında bize eşlik eder. Bebeklikten yaşlılığa kadar, büyüme sürecimizdeki değişimleri kütlede buluruz. Bu, sadece fiziksel bir büyüme değil, aynı zamanda yaşamın içsel bir evrimidir. Bir şeyin kütle kaybetmesi, bazen duygusal bir hüznü beraberinde getirir; ancak aynı zamanda, bir şeyin kütle kazanması, yeni başlangıçları ve büyümeyi simgeler. Kütle, yaşamın sonsuz döngüsünün bir parçasıdır ve bu döngüde duygusal anlamlar bulur.

Zaman, geçmişin yükünü taşırken geleceğin umutlarını da barındırır; her bir an, bir sonsuzluğun parçasıdır.”

Doğarız, büyürüz, yaşlanırız, ancak zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark edemeyiz. Bir an zamanın kollarında kayboluruz. Bazen zamanın acımasız bir öğretmen olduğunu da düşünürüz. Geçmiş hatalar, gelecekteki kararlar üzerinde bir gölge gibi durur. Ancak aynı zamanda, zamanın iyileştirici bir güç olduğunu da unutmamalıyız. Zaman, yaraları sarar, öğretilerle dolu bir ömür bırakır ardında. Bir gün geri dönüp baktığımızda, zamanın hikâyelerini görebiliriz. Belki de bu nedenle, zamanın derinliklerinde kaybolmak yerine, her anın kıymetini bilmeli, sevdiklerimize zaman ayırmalıyız. Zaman, yaşamın en değerli hazinesidir ve duygu dolu bir yaşamın da anahtarıdır.

Akım şiddeti, elektronların çığlığına karışan evrenin ezgilerini taşır; bir enerji akışının melodisidir.”

Akım şiddeti, elektrik yüklerinin dans ettiği evrenin görünmez bir melodisi gibidir. Lambaların parıltısı, elektrikli araçların sessiz ilerleyişi… Hepsi, akım şiddetinin birer yansımasıdır. Bu akış, sadece teknolojinin gelişimini değil, aynı zamanda insanlığın da evrimsel bir adımını temsil eder. İnsanlar arasındaki bağlar, elektrik devrelerinin birleşim noktalarına benzer. İki insan arasındaki etkileşim, bir elektronun bir yükten diğerine geçişi gibi bir enerji akışını içerir. Elektriğin bir ampulü aydınlatması gibi, duygular da insanın içinde bir ışık kaynağıdır. Belki de en önemlisi, bu akımın insan hayatında bir yankı bırakmasıdır.

Her bir sıcaklık, bir duygunun izini taşır; her bir ısı, bir anın sonsuzluğunu yansıtır.”

Her mevsimin kendi sıcaklığı vardır; ilkbaharın hafif esintisi, yazın kavurucu sıcağı, sonbaharın hüzün dolu serinliği ve kışın beyaz örtüsü altında gizlenmiş soğuk. Bu sıcaklık değişimleri, doğanın yaşam döngüsünü ritmik bir dansa dönüştürür. Sıcaklık, mevsimlerin müziğini çalan bir orkestra şefi gibidir, her bir notayı titizlikle belirler. Fizikte sıcaklık, moleküler düzeyde titreşen parçacıkların enerji seviyelerini belirtir. Ancak bu soyut terim, günlük yaşamımızda anlam kazanır. Bir yaz günü güneşin sıcağından keyif alırken, kışın soğuk rüzgarları arasında sıkıca sarılırız. Sıcaklık, yaşamın renk paletini oluşturan bir fırça gibi, her anı renklendirir. Belki de en önemlisi, sıcaklık insanlığın dayanışma duygusunu etkiler.

Işık şiddeti, duyguların renkli paletini resmeden evrenin sanat eseridir.”

Güneşin sıcak ışıkları cildimize değdiğinde, yağmurla birleşen gökkuşağının renk cümbüşü, ışığın gizemine dair anlamı derinleştirir. Güneşin doğuşu, yeni bir umudu; gün batımı, bir vedanın hüznünü simgeler. Bu doğal ışık oyunları, insanların iç dünyasında duygu fırtınalarını tetikler. Belki de bu yüzden, ressamlar ve şairler, ışığın çeşitli tonları arasında dolaşıp duygu dolu eserler ortaya koyarlar. Işığın şiddeti, sadece evrenin yasalarını değil, aynı zamanda insanlığın duygusal manevralarını da yönlendirir. Bu yüzden, hayatın karmaşıklığında, ışığın izini sürmek, içsel bir keşfe davet eder.

Her zerrenin bir önemi vardır; madde miktarı, evrenin her bir köşesine bir anlam yükler.”

Madde miktarı, atomik düzeydeki parçacıkların toplam sayısını ifade eder; ancak bu terim, yaşamın anlamını ve insan deneyimini de şekillendirir. Madde miktarı, günlük yaşamımızın içinde sessizce var olan bir gerçekliktir. Bir kahve fincanının içindeki kahve tanecikleri, bir bahçenin toprak miktarı veya atmosferdeki gazların miktarı… Hepsi, madde miktarının çeşitli yönlerini temsil eder. İnsanlar arasındaki bağlar, duygusal madde miktarının bir yansımasıdır. Bir ailede paylaşılan anılar, bir arkadaşlıkta hissedilen samimiyet; hepsi, insan ilişkilerindeki madde miktarının birer örneğidir. Bu madde, sevgi, güven ve anlayışın dokusunu oluşturur. Her bir parçacığın, her bir duygunun ve her bir düşüncenin arkasında bir miktar madde vardır. Bu madde miktarı, evrenin ve insanlığın dokusunu birleştiren görünmez bir iplik gibidir. Bu iplik, sadece fiziksel bir ölçüm değil, aynı zamanda insanlığın hikâyesinin özüdür.

Fizikteki bu temel büyüklüklerden her biri, evrenin karmaşıklığına katkıda bulunur ve kendi benzersiz hikâyesini anlatır. Bu hikâyeler, sadece evrenin yasalarını değil, aynı zamanda insan duygularını, ilişkilerini ve anlam arayışını da içerir. Bu temel büyüklükler, evrenin dokusundaki her bir ipliği birleştirir; insanın bilgiye, duygulara ve evrenin gizemine açılan kapıları aralar.

Kalın sağlıcakla.

 

Etiketler: , , , , , , , , , , ,

ENERJİ, KÜTLE VE AŞK

10.03.2024- Prof. Dr. Cem Cüneyt ERSANLI

(10.02.2024-Sinop Pusulası Gazetesi Köşe Yazısı)

Sevgililer Günü kapıda ve birçoğumuz kalplerimizin ritmini daha hızlı hissettiğimiz bu özel günü iple çekiyoruz. Ancak bu yıl, sıradan romantik kutlamalara bilimsel bir dokunuş katmaya ne dersiniz? Sevgililer Gününü, fiziksel dünyanın tarafsız gözüyle ele alalım ve aşkın gizemli formülünü Enerji, Kütle ve Aşk olarak çözelim.

Fizik formülle açıklanabilir, ancak aşkın ölçüsü kalpte saklıdır.”

Aşk ve fizik, başta birbirinden farklı iki kavram gibi görünmesine rağmen, derinlere indikçe aralarında benzerlikler anlam dolu bağlar bulabiliriz. Her ikisi de evrenin temel prensiplerine tabidir. Aşk, insan ilişkilerini ve duygusal bağları içeren karmaşık bir kavramdır. Fizik ise evrenin doğasını anlamak için kullanılan bir bilim dalıdır ve soyut kavramları barındırır.

Beyin ve beden kimyasını incelediğimizde, aşkın belki de fiziksel bir temeli olup olmadığını merak edebiliriz. Beyindeki kimyasal maddeler, özellikle serotonin, dopamin ve oksitosin gibi hormonlar, âşık olduğumuzda ortaya çıkan duygusal durumları etkiler. Fizikteki çekim kuvvetleri ve etkileşimlere benzer şekilde, aşk da insanları birbirine çeken ve etkileşime geçiren bir süreçtir. Bu etkileşim, duygusal bağları güçlendirebileceği gibi zayıflatabilir de. Aşkın dinamikleri, termodinamik prensiplere benzerlik gösterir. İlişkilerde zaman içinde enerji transferi ve değişim yaşanabilir. Bu değişimler ilişkinin sürdürülebilirliğini etkileyebilir ve aşk, belirli bir denge durumuna ulaşabilir.

Bu anlamlı ve güzel günde, kalbimizin atışını sadece duygusal bir coşkuyla değil, aynı zamanda evrenin derinliklerinde dolaşan fiziksel bir enerji de hissedelim. Aşkın sadece romantizmle sınırlı olmadığını, evrenin dokusuna entegre bir güç olduğunu da düşünerek, bu özel günü daha anlamlı ve bilimsel bir yaklaşımla kutlayalım.

Enerji: Kalp Atışlarının Derin Gücü

Kalp atışlarımız, duygu dünyamızın müstesna kaynağı gibi gelir bize. Kalbimiz, bu muazzam mekanizmanın merkezinde yer alır ve her atışında enerji üretimini hızlandırarak duygusal coşkuyu canlandırır. Enerji, ilişkilerimizin özünü oluşturur ve Sevgililer Günü, bu enerjinin yoğun bir şekilde yaşandığı anı temsil eder. Bir gülümseme, bir dokunuş veya bir bakış, enerjinin farklı ve büyülü formlarını yansıtır. Sevgili ile geçirilen zaman, enerjinin yoğunluğunu artırır ve aşkın enerjisini zirveye taşıyabilir.

İki kişi arasındaki çekim, adeta fizikteki çekim yasalarının romantik bir dansıdır. Bu çekim, bir enerji alanının varlığını bize müjdeleyen bir işarettir. Coulomb yasası, iki noktasal yük arasındaki elektrostatik kuvveti inceler ve iki kişi arasındaki çekim kuvveti, derin duygusal bağın bir yansımasıdır. Sevgililer Günü, bu çekimin en üst seviyeye ulaştığı, aşkın derinliğini ve gücünü belirleyen özel bir gün olarak kabul edilebilir. Bu çekim, ilişkinin dokusunu oluşturur ve Sevgililer Günü, enerji dönüşümünün ve çekim kuvvetinin ön planda olduğu bir zaman dilimini simgeler.

Çekim kuvveti evreni bir arada tutar, aşk ise kalpleri birleştirir.”

Enerji, sadece romantik ilişkilerde değil, tüm ilişkilerde de bir etken olarak belirir; aile bağları, dostluklar ve iş ilişkileri de enerjiyle dolup taşar. Bu ilişkilerdeki enerji, güven, saygı ve sevgi gibi duygusal bileşenlerle şekillenir. Sevgililer Günü, bu enerjinin farklı yönlerini düşünmek ve kutlamak için özel bir fırsat sunar.

Termodinamikteki ısı transferi, enerjinin akışını sembolize eder. Aşk da bir enerji formu olduğuna göre, romantik bir birlikteliğin duygusal enerji transferine neden olduğunu düşünmek oldukça mümkündür. Gülümseme, dokunuş ve paylaşılan anı, bu enerji transferinin güzellikleriyle doludur. İki kişi arasında uyum varsa, sıcaklık yükselir ve enerji transferi daha da güçlenir. Ancak termal denge bozulduğunda, soğuma yaşanabilir ve ilişkisel enerji kaybı hissedilebilir. Termodinamik yasaları, enerjinin her zaman korunduğunu vurgular. Aşkın da bir enerji türü olduğunu düşündüğümüzde, ilişkilerdeki enerjinin sadece korunmakla kalmayıp aynı zamanda dönüştüğünü de görebiliriz. Bir çift arasındaki romantik enerjinin, zaman içinde nasıl evrildiğini ve dönüştüğünü anlamak, termodinamik bir bakış açısından ilişki dinamiklerini değerlendirmek anlamına gelir. Termodinamikte bir sistemin farklı fazlardan geçtiği durumlar vardır. Aşk da bir ilişkinin farklı evrelerini ifade edebilir; başlangıçta tutkulu ve enerji dolu bir birliktelik, gaz fazına benzer. Daha sonra, ilişki ve enerji yoğunluğu değiştikçe, sıvı veya katı fazlara benzer bir istikrar kazanabilir.

Sevgililer Günü, kalplerin ritmini yakalamak ve aşkın enerjisini gökyüzüne salmak için bir fırsattır.”

Kütle ve Aşk: Anıların Yükü ve Fiziksel Bağların Büyülü Dansı

İlişkilerimiz, birbirinden değerli anılar ve unutulmaz deneyimlerle şekillenir. Bu anılar, ilişkilerimizin kütlelerini oluşturur ve her biri, duygusal bağlarımızın ağırlığını belirler. Fizikte karşılaştığımız kütle kavramını bu ilişkisel dünyaya uygulamak, duygusal bağlarımızın derinliklerine inmemize ve onların muazzam ağırlığını kavramamıza yardımcı olabilir. Her anı, sanki bir kütle gibidir ve bu kütle, ilişkimizin omurgasını oluşturarak dengede kalmasını sağlar. Sevgililer arasındaki bu kütle, birbirlerine olan bağlılıklarını ve birlikte yaşadıkları anıların yükünü taşır. İlk buluşmanın heyecanı, evlenme teklifinin romantizmi, çocuğun doğumundaki sevinç; bu anılar, ilişkinin kütle merkezini belirleyen ve zaman içinde bir çiftin birbirine olan bağlılığını güçlendiren kilometre taşları gibidir. Zorluklar, çatışmalar ve yaşanan zor anlar, ilişkinin kütle merkezini etkiler. Ancak bu zorluklar, çiftin birlikte yaşadığı anıların ağırlığıyla dengelenir.

Kalplerimizin ritmi, gökyüzündeki yıldızların melodisiyle buluştuğunda, aşkın büyülü enerji dönüşümü başlar.”

Enerji, aşkın güçlü itici motorudur ve romantizmin büyülü patlaması gibi hissedilebilir. Kalp atışları, bu enerjinin ritmi gibidir, her atış aşkın gücünü yansıtan bir enerji dalgası olarak düşünülebilir. Fizikteki enerji korunumu ilkesi, aşk enerjisinin kaybolmadığını, sadece dönüştüğünü düşündürür.

Sonuç olarak, “Sevgililer Günü İçin Fiziğin Formülü: Enerji, Kütle ve Aşk” başlıklı yazımızla, aşkın bu büyülü birlikteliğinin özel anlarını siz değerli okuyucularımızla paylaşmaya çalıştık. Sevgililer Günü, romantizmin yanı sıra bu anların ve bağların kutlandığı, aşkın fiziksel ve duygusal boyutlarının muazzam bir buluşma noktasıdır. Ancak unutmamamız gereken şey, bu sadece bir benzetme olup insan ilişkilerinin aynı zamanda duygusal, psikolojik ve sosyal faktörlerle de yoğrulmuş bir gerçeklik olduğudur. Tüm sevenlere mutlulukların ve güzelliklerin en üst düzeyde bir Sevgililer Günü diliyorum.

BİLKE YORUM: Sevgililer günü geçse de, sevgiler bitmez. Çünkü aşk, varoluşun yapısında vardır. Fizik profesörü gözüyle, aşkın yorumlandığı bu yazıyı okumanızı öneriyoruz. Teşekkürler Sayın ERSANLI.

 
Yorum yapın

Yazan: 10 Mart 2024 in Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

ÜNİVERSİTE İLE PROJE TOPLANTIMIZ

05.01.2023- A. Yaşar SARIKAYA

Temmuz 2008 tarihinden bu güne, bir çok proje üzerinde çalıştık. Geriye dönüp baktığımızda, sürdürülebilirlik hedefi ile, bazı başlıkları yeniden gündeme getiriyoruz.

04. 01. 2023 Çarşamba günü Dernek Başkanı olarak ben ve Dernek Saymanımız Sayın Sabriye TOP ile Sinop Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu’nu ziyaret ettik.

Yüksekokul Müdürü Prof. Dr. Sayın Cem Cüneyt ERSANLI, Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Sayın Olca SEZEN DOĞANCILI, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Sayın Hasibe YAZIT, Dr. Öğr. Üyesi Sayın Handan ÖZÇELİK BOZKURT, Dr. Öğr. Üyesi Sayın Aysun GARGACI KINAY, Dr. Öğr. Üyesi Sayın Emrah ÖRGÜN ve Yüksekokul Sekreteri Sayın Varol ONUR ile toplantı gerçekleştirdik.

Yüksek Okul Müdürü Prof. Dr. Sayın Cem Cüneyt ERSANLI’ bilim insanı kimliği ile derneğimizin çalışmalarını araştırmış, ve projelerimiz hakkında bilgi sahibi olmuştu. Toplantı gündemimiz, bu nedenle çok akıcı bilgi alış verişi içinde gerçekleştirildi. Kendisine, verimli toplantı ortamı ve ev sahipliği için Dernek Yönetim Kurulu ve şahsım adına teşekkür ediyorum.

Toplantıya katılan yönetici, akademisyen, öğretim görevlileri ve okul sekreterine ilgilerinden ötürü teşekkür ediyoruz. Toplantımızın hayırlı olmasını ve belirlenecek bir tarihte birlikte toplantı yaparak ortak kararlar alınmasını diliyoruz.

https://turizm.sinop.edu.tr/sinop-bilim-kultur-egitim-derneginden-yuksekokulumuza-ziyaret/

Haberimiz Yüksek Okul sitesinde haber olarak yayınlandı. Haberde aşağıdaki bilgiye yer verildi:

Ziyaret kapsamında yöresel Sinop Tirit yemeğinin ön plana çıkarılması ve tescillenmesi konusunda Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü öğretim üyeleri ile istişarede bulunuldu. Sinop Tiridinin yaygınlaştırılması ve yeni nesillere aktarılması sağlanabilmesi amacı ile Turizm Haftasında çeşitli etkinlik ve yarışmalar yapılması için işbirliği sağlandı.

 
Yorum yapın

Yazan: 05 Ocak 2023 in PROJELER

 

Etiketler: , , , , , , ,