RSS

Etiket arşivi: dostluk

AYAĞINDAN ÇİVİLİ KERTENKELE VE DOSTLUK ÖRNEĞİ

06.01.2025- Alıntı

Japon mimarlardan biri evini baştan aşağı yeniliyordu. Tamirat esnasında söktüğü kapılardan birinin duvarla irtibatlı bölümünde, iç kısımda, iki tahta arasında sıkışıp kalmış bir kertenkele gördü.

Biraz daha dikkatle bakınca kertenkelenin canlı olduğunu fark etti Onu oradan kurtarmaya çalışırken bu kez kertenkelenin bir ayağından duvara çivilenmiş olduğunu gördü.

“On yıl önce yapılan eve kapısı takılırken dışardan çakılan bir çivi, o an kapıyla duvar arasında bulunan kertenkelenin ayağına isabet etmiş olmalı” diye düşündü japon mimar.

Peki nasıl olmuştu da bu kertenkele, bir santim bile kıpırdayamadığı bu karanlık duvar boşluğunda on yıldır canlı kalmayı başarmıştı? Mimar, tamirat işlerini bir kenara bırakarak kertenkeleyi izlemeye başladı Bu kertenkelenin sadece havayla beslenmediğine göre, bunca yıl yaşamını nasıl sürdürebildiğini merak ediyordu. Bir süre sonra duvar boşluğunda bir hareket oldu. Japon mimar, nereden çıktığını fark etmediği başka bir kertenkelenin geldiğini gördü.

Gelen kertenkele, yerinden kıpırdamayacak halde olana ağzından yiyecek taşıyordu. Bu kertenkele diğerinin belki annesiydi, belki eşi, belki de arkadaşı. Kim bilir? Ama bilinen bir şey var ki aralarındaki güçlü sevgi, birinin bıkıp usanmadan diğerini hayatta tutabilmek için ona yiyecek taşımasına neden olmuştu Hayat şartlarının bir şekilde sevgiyi ve sevmeyi unutturduğu bu zamanda insanların arasında böylesi bir sevgiye rastlamak o kadar zor ki

Ama öyle ki herkese yanı başında onu böylesi seven birini nasip etsin.

Alıntı

 
Yorum yapın

Yazan: 06 Ocak 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , ,

SENİN KAÇ TANE DOSTUN VAR?

12.12.2024- Uğur AVCI

Baba ve oğul konuşuyorlarmış. Babası oğluna sormuş,

“Senin kaç tane dostun var?”

Oğlan cevap vermiş:

“Ohooo yüzlerce…”

Babası oğluna açıklamış.

“Bak oğlum” demiş insanın bir sürü arkadaşı olabilir ama yüzlerce dostu olamaz. Dost dediğin diğer arkadaşlara benzemez. İnsanın hayatı boyunca ancak 1 ya da 2 tane dostu olabilir. Oğlu,

“Saçma.” demiş. “Benim bir sürü dostum var ve hepsi beni sever ve her zaman bana yardıma koşacaklarına eminim.”

“Öyle mi?” demiş babası. “O zaman gel, seninle bir test yapalım.”

Adam birkaç tane tavuk kesmis ve başka birkaç ıvır zıvırla birlikte bir çuvala doldurmuş. Çuvaldan kanlar akıyormuş.

“Şimdi git” demiş “Bu çuvalı arkadaşlarına götür ve onlardan yardım iste. Çuvalı birlikte bir yerlere gömün.” Çocuk çıkmış yola, bir arkadaşının kapısını çalmış, arkadaşı elindeki kanlı çuvalı görünce çocuğun yüzüne kapıyı kapatmış, başka arkadaşları bir daha onlarla konuşmalarını görüşmemelerini rica etmişler, çünkü hepsi çuvalın içinde bir ceset olduğunu sanmış. Oğlan yüzü allak bullak babasına dönmüş olanları anlatmış. Babası demiş;

“İşte senin arkadaşlarının dostluğu bu kadar. Şimdi al bu çuvalı benim dostuma götür.”

Oğlan tekrar sırtlamış çuvalı düşmüş yola. Babasının dostu kapıyı açıp oğlanı kan ter içinde, elinde kanlı bir çuvalla görür görmez etrafa şöyle bir bakmış ve hemen almış içeriye.

“Sen Ahmet’in oğlusun değil mi?” demiş.

“Evet” demiş çocuk.

“Ver elindekini” diyerek çuvalı almış. Arka bahçeye çıkarmış, arka bahçede bir çukur kazıp çuvalı gömmüş. Çocuğa su ikram etmiş. Bu arada yetmemiş, gömdüğü yer belli olmasın diye sarımsak ekmiş oraya. Çocuk, “Ben artık gideyim” demiş. Adam da,

“Babana söyle sarımsak tarlasına gözüm gibi bakıyorum” demiş.

Çocuk gitmiş babasına durumu anlatmış, gerçekten senin dostun varmış benim ise sadece sıradan arkadaşlarım demiş.

“Yooo bitmedi” demiş babası, “Şimdi tekrar git dostumun kapısını çal ve açar açmaz yüzüne okkalı bir tokat yapıştır.”

Çocuk “Olur mu hiç öyle şey?” demiş.

“Olur olur, ancak o zaman anlayacaksın dostluğun ne demek olduğunu.

” Çocuk çaresiz utana sıkıla tekrar düşmüş yola. Kapıyı çalmış. Babasının dostu kapıya çıkar çıkmaz da “Babamın size iletmek istediği bir şey var” demiş.

“Nedir o?” demeye kalmadan çocuk okkalı bir tokat yapıştırmış babasının dostunun suratına.

Üzülmüş bir yandan da nasıl vurdum diye. Babasının dostu demiş ki,

“Benim de babana iletmek istediğim bir şey var… Söyle o babana biz bir tokata satmayız koskoca sarımsak tarlasını” demiş!

İşte böyle. Çocuk o zaman anlamış dostluğun değerini ve babasının yüzlerce arkadaşın olacağına bir dostun olsun yeter derken ne demek istediğini… Sen gülerken yanındakiler de güler ama ağlarken yalnız ağlarsın. Onun için öyle bir ağaca yaslan ki asla yıkılmasın. Öyle bir dost edin ki asla bırakmasın. Sevgiyle kalın..

 
Yorum yapın

Yazan: 12 Aralık 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

AŞIK VEYSEL VE FİKRET KIZILOK

16.01.2024-Fikret KIZILOK

Aşık Veysel ve Fikret Kızılok Arasında Geçen Bir Hikaye;
Fikret Kızılok gençlik yıllarında bir plak çıkarmak ister. Çıkaracağı plağa, büyük usta Aşık Veysel’in ‘Söyle Sazım’ ve ‘Yumma Gözün Kör Gibi’ adlı iki eserini de seçer. Gazeteci arkadaşı Arda Uskan’la Aşık Veysel’in Sivas- Sivrialan’daki köyüne giderler. Arda Uskan röportaj yapacak, Kızılok da şarkıları için izin isteyecektir. İki gün kalırlar o evde…
Aşık Veysel, bir gece gözlerinin nasıl kör olduğunu anlatır onlara;
“Tek gözüm zaten görmüyordu. ‘Kırlangıç Uşağı’ diye seyyar doktorlar vardı. Onlar göz açarlardı, göz doktoruydular. Babam rahmetli, gösterdi, baktılar. ‘Sağ gözü ışık görüyor, üzerindeki perdeyi alırsak açılır. Akdağmadeni’ne getir, orada tedavi edelim’ dediler. Onlar gittiler, bizde bir sevinç fakat fakirlik var. Babam para bulacak da götürecek, açtıracak! O arada öküzün önünden saman irisini, tozunu, toprağını temizlemek için ahıra girdik. Öküz bağlıydı. Hayvan kafasını böylesine sallayınca boynuzunu tam gözümün üstüne vurdu. Sağ gözüm de aktı gitti. O ışık da kayboldu.”
Ardından Aşık Veysel susar, Kızılok eline gitarını alır ve çalmaya başlar. Sonra bir cesaret büyük ozandan şarkılarını ister. Cebinde sadece 250 kuruş telif parası vardır.
Aşık Veysel gülümser; “O parayı al şirketine götür, gazoz parası yapsınlar. Ama sen güzel söylüyorsun oğlum. İstediğin şarkımı kullanabilirsin” der.
Bu sözlü anlaşmadan birkaç ay sonra Fikret Kızılok’un ilk plağı çıkar. Plak satış rekorları kırar ve Kızılok Altın Plak kazanır. Kazandığı Altın Plak’ı götürüp ustasına, Aşık Veysel’e hediye eder.
Aşık Veysel 21 Mart 1973’de hayatını kaybettiğinde, Kızılok, ”Ustam öldü, toprak oldu. Ustamın parmaklarına değen bu sazın da toprak olması gerekir. Artık ona can veren parmaklar yok” diyerek Veysel’in mezarı başında sazını kırar.
Ve bir süre müziğe veda eder.
Aşık Veysel, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük halk ozanlarındandır. (1894-21 Mart 1973)
Ustaya Saygıyla….

 
Yorum yapın

Yazan: 16 Ocak 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , ,

İĞNECİLER SINIFI

16.09.2023- bilgi seli-flood

Sait Faik arkadaşları ile

Türkiye’nin en önemli liselerinden olan İstanbul Erkek Lisesi, 1925 yılında enteresan bir olaya sahne oldu. Öğretmene şaka yapmak isteyen bir öğrenci tüm sınıfın kaderini değiştirdi. İstanbul Lisesi’nin onuncu sınıf öğretmeni Salih Hoca ile öğrenciler arasında garip bir olay gerçekleşir.

İstanbul Lisesinin onuncu sınıfı öğretmen sandalyesine bir iğne yerleştiren öğrenciler, pusuya yatıp Salih Hoca ’nın iğnenin üstüne oturmasını izleyeceklerini düşünürler. Öğretmen zili çalınca o sınıfta dersi bulunan Arapca öğretmeni (Salih Hoca) sınıfa giriyor. Sandalyeye oturacağı zaman cübbesini iki eliyle düzeltirken eli bir iğneye değen Salih Hoca ise oturduğu yere bir iğnenin yerleştirildiğini hisseder, sandalyeye oturmaz ve Deftere imzasını attıktan sonra ;

“Ben bu muameleye layık değildim, sizlere çok teessüf ederim” diyerek dershaneyi terk eder.

Meseleyi Müdür Besim beye bildiriyor ve istifasını veriyor. Ondan sonra hızlıca araştırmaya geçen disiplin kurulu işin failini bir türlü bulamaz. O sınıfın dersleri durdurulur ve araştırmalar devam eder. Fakat hiçbir öğrenci itirafta bulunmaz. Sonrasında 1925 yılının öğretmenler toplantısı düzenlendiği gün öğretmenler odasında çaylar içilirken odaya birden Müdür ile lisenin güvenliği içeri girer ve müjdeyi verir… Muhterem hocamız Salih efendinin sandalyesine iğneyi koyan iğneci sınıfın tamamen ihracına karar verdik. Çünkü failini ele vermiyorlar…”

Sonrasında ise sınıftaki 41 öğrenci İstanbul Erkek Lisesi ’nden Bursa Lisesi ’ne sürgüne gönderilir. Olaydan seneler sonra ise Salih Hoca nin sandalyesine iğneyi koyan kişinin başka sınıftan olduğu anlaşılır. Ama İğneciler olarak adlandırılan ve Bursa ’ya sürgüne gönderilen sınıf ise çoktan mezun olmuştur bile 1925 yılının 10’uncu sınıfı, yani “iğneciler” arasından kimler çıktı:

228 Sait Efendi: Arkadaşları arasındaki lakabıyla H2O, yani sulu Sait. Ünlü hikayeci Sait Faik Abasıyanık.

697 Rahmi Efendi: Ünlü hekim, politikacı, şair ve akıl hastalıkları uzmanı Dr. Rahmi Duman.

748 Saffet Efendi: Ünlü hukukçu Saffet Nezihi Bölükbaşı.

725 Feridun Efendi: Ünlü gazeteci ve yazar Hikmet Feridun Es. Sabri Efendi:

Türk politika ve diplomasi hayatının unutulmaz isimlerinden, eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil. Sıtkı Efendi: Demokrat parti döneminin ünlü bakanlarından Sıtkı Yırcalı. Hikmet Feridun ES’in şu sözü çok meşhurdur. “Biz 43 iğneci idik. Fakat sonradan o kadar çok kişi iğneci sınıftan olduğunu iftiharla iddia etti ki, hayret etmemek mümkün değil …”

“Koca sınıf Bursa’ya sürülüyor, veliler müdürün odasını basıp tehdit etmiyor. Disiplin kurulunda ki hocalar tehdit edilmiyor. Kalitenin tesadüf olmadığı, ahlaklı olmanın kişiye ve topluma ne kadar büyük bir etkisi olduğunu tekrardan anlamış olduk.”

flood alıntı

BİLKE YORUM: Kararlılığın insan için önemini vurgulayan bu gerçek, geçmişin dostluğunun ne kadar HAS olduğunu gösteriyor bize. İnsan ayaklarını ne kadar sağlam basarsa o kadar yalpalamaz. Elektronların halkalara yerleşirken karar sayısını bilmeleri ve diğer halkaya otomatik olarak geçmeleri gibi. İnsan iradesi doğru kullanıldıkça otomasyona geçer ve doğal sisteme uyumlu davranır, kimsenin gölgesi, esiri olma durumuna düşmez. Sınıfın birlikte hareket edişi bize ders oldu, herkesin ders çıkarılması dileğiyle.

 
Yorum yapın

Yazan: 16 Eylül 2023 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , ,