RSS

Etiket arşivi: istiklal

CUMHURİYET 101 YAŞINDA

26.10.2024- BİLKE

Derneğimizin 60 ve 65 yaş üstü üyeleri, geçen yıl Cumhuriyet Marşını 100. YIL coşkusuyla yürekten seslendirmişlerdi. Savaş yıllarından sonra kurulan Cumhuriyetin kıymetini biliyorlardı onlar. Köylerde, çığır açarak okula ulaşmaya çalışan öğretmenlerdi. Okulun duvarlarını badana yapan, bahçeye meyve fidanı diken, avlu tutanlardı.

Yürekten yaşamak vardır ya. Yürekten sevmek, yürekten kendini adamak. O neslin büyük çoğunluğu hep öyleydi. Kendi kazanmadan önce halkın kazanmasını düşünürlerdi. Öyle ideallerle yetişmişlerdi ki; ancak halk kazandığı zaman onlar kazanıyordu.

Doğayı korumak, bize sunduklarının karşılığını vermek ve topluma ulaşmak, her yurtsever vatandaşın görevi olmalıydı. 12- 13 yaşında Sinop köylerinden askere giden çocuklar unutulmamalıydı. O çocukların REFET-İ ASKERİ kayıtlarını BOA’DE gördüğümüzde, ağlamamak elde miydi?

CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.

 
Yorum yapın

Yazan: 26 Ekim 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

SİNOP ÇUVALCİYAN İLKOKULU

22.03.2024-Tufan BİLGİLİ-960’lar Sinop ve Çocuk/Seher ( İzden Sızan Sinop )

Seher’in kaydını yaptırdığı Çukurbağı mevkiindeki; ana bina, yatakhane, spor salonu, labratuvarlar ve lojmanlarla geniş bir yerleşkeden meydana gelen ‘Sinop Kız Öğretmen Lisesi’ 1962 yılında yeniden ilk kez öğretime başlayacaktı.

Yeniden, çünkü;21 Ağustos 1922 tarihli Sinop Gazetesinin yazdığına göre; Sinop’ta ilk Öğretmen Okulu 1922-1923 öğretim yılında iki Eylül Cumartesi günü açılmış, bir müddet eğitimini sürdürüp kapatılmıştır.

1962 yılında, yıllar sonra ilk kez Yeni Mahalle’ deki Öğretmen Okulu olarak öğrencilerine hizmet veren bu metruk yapının eğitime hizmeti daha uzun yıllar devam edecekti.

***

Onlar yeni binalarına taşınınca bu yapı önce 1970 yılına kadar Erkek Yetiştirme Yurdu olarak hizmet verecekti. Yurt ve Yuva Kurma Çocukları Koruma Derneğinin çabaları sonucunda Gelincik Mahallesinde erkek öğrenciler için yeni bir yurt yaptırılınca da aynı bina 1971 yılından sonra İstanbul’dan getirilen sekiz kız öğrenci ile Kız Yetiştirme Yurdu olarak hizmet vermeye başlayıp, Karadeniz deki muhtaç kız öğrencilerin bakımını üstlenecekti.

***

Bu okulda yaşayanlar, görev yapanlar merak etmişler midir bilinmez de … Kız Yetiştirme Yurt Müdürü Fehmi Aydın yapının tarihçesini ve okulun ön cephesinde mermer üzerine yazılı Rumca kitabe anlamını ve çok merak ediyordu.

(*)Bu merakı Kız Yurduna Müdür olduğunun ikinci yılına, 1972 yılının yazına kadar sürecekti.

Okullar tatil olmuş,yurt binasının yanındaki İstiklal Okulu’nun öğrencileri tatile çıkınca aynı kampus içinde olan Kız Yetiştirme Yurdu öğrencileri yalnızlıklarıyla baş başa kalmışlardı. Günler birbirinin benzeri rutin şekilde geçerken, odasında çalışmakta olan müdürün kapısı çalındı. Kapıyı çalan nöbetçi yurt öğrencisi Porsor (Kürtçe’de Kızıl, kızıl saç):

– Müdür Baba bahçede misafir var, deyince Fehmi Bey:

– Çağırın bakayım, dedi. Aradan geçen beş dakika sonunda gelen olmayınca bu kez kendisi dışarıya çıktı. Binanın ana giriş kapısı olan ikinci kat merdiven sahanlığından bahçeye bakan müdür; çeşmenin yanından, bahçenin demir kapısından davet için gönderdiği Porsor’la konuşan iki erkek ile iki bayanı gördü. İşaret edip içeri konukları kendisi davet edince gitmekte olan dört kişi geri Döndüler. Bahçede kol açma oynayan çocukların (Fatma (Artar)Melahat (Bozkaya) Ayşe (Dere)) yanlarından geçip;

Yurdun ikinci katına kadar uzanan dış merdivenlerinden tırmanıp, kendilerine bekleyen Fehmi Bey ile birlikte müdür odasına girdiler. Odadaki teyp hafif sesle Nuri Sesigüzel’in zamanının çok beğenilen “ Durma güzel” türküsünü söylüyordu. Fehmi Bey pikabı kapamak için hamle edince, konukların erkek olanlardan yaşlısı kırık Türkçeyle:

-Mudür Beğ! Mahsuru yoksa biraz dinleyelim. Bu toprakların müziğini burada dinlemek zevkini tadalım; değince, Fehmi Bey konuklara oturacakları koltukları eliyle işaret etti. Kendi Masasına geçti. Yüzlerini türkünün geldiği tarafa dönüp Nuri Sesigüzel’i dinlemeye koyuldular.

“Durma güzel durma doldur testini

Kınalamış on parmağın üstünü

Adam unutur mu eski dostunu

Salını salını indim pınara”

Türkü bitip, iğne cızırtı çıkarmaya başlayınca, Müdür iğneyi kaldırıp yerine koydu. Konuklara sehpanın üzerindeki yaz armutları ve karaca erikle dolu tabağı işaret ederek:

Buyurun yöremizin meyvelerinden tadın. Misafirler teşekkür edip tabaktaki meyvelerden tadınca yaşlı olan bay:

İşte bu tad! Çocukluğumdan hatırladığım, hiçbir zaman ulaşamadım tat! Demek buradan

zihnimde yer etmiş. Bizim bu toprakların insanı olduğumuzun kanıtı bu, deyip gözleri nemlendi. Fehmi hoca bir şey anlamamakla beraber konuklara dönerek:

-Buyurun, ne istemiştiniz? Diye sordu. Erkeklerden daha genç olanı kırık bir Türkçeyle :

– Biz dediler, Atina’dan geliyoruz. İlkokulu burada okuduk. Okulumuzu görmek için geldik. Ancak Kız Yetiştirme Yurdu levhasını görünce yasaktır diye düşündük, döndük gidiyorduk , deyince az önceki ‘bu toprakların insanıyız’ sözünün anlamını kavradı.

Müdür odasındaki dört konuktan ikisi baba kız, diğer ikisi ise yaşlı karı kocaydı.

Müdür:

-Ben yurt müdürüyüm. Bizim kontrolümüzde o tanıdığınız, yaşadığınız binayı gezin, görün, hasretinizi giderin. Hem ben sizi gökte ararken Allah yerde verdi. Sizden bina ile ilgili Binanın cephesindeki 1899 tarihi ve Rumca yazının anlamı gibi, öğreneceklerim var. Bu arada ben de onların yanıtlarını alırım.

Karı koca olanlardan, yaşlı bay:

– 1900’lerin başında burada yaşayan Rumlardan bir kısmı daha iyi yaşamak, daha çok para kazanabilmek için, Rusya’ya gider, çalışır, para biriktirip gelir burada harcardı. Yorgi Çuvalcı isimli bir Rum da bunlardan biriydi. Yorgi, çalışmak için Rusya’ya gitmiş Moskova’da yıllar içinde biriktirdikleriyle Sinop’a gelmiş, o zamanın Sinop’unda ihtiyaç duyulan okul için bu paraları harcamış. Biri kız, biri erkekler için 1899 yılında iki mektep yaptırmıştı. Biz erkekler şimdi bulunduğumuz yapıda ilk okulu okuduk. Kızlar ise yandaki binada(İstiklal Okulu) okurlardı. Bizler her sabah derslerden önce bu okul önünde ‘Çuvalcıyan’ marşı söylerdik. Okulumuz öyle şöhretliydi ki büyüklerimizin sigara paketlerinin üzerinde bizim okulumuzun resmi bulunurdu…

Biz Sinop’tan Yunanistan’a göçen Rumlar Sinop’u, Sinopluyu, burada kalan komşularımızı hiç unutmadık. Geçmişimize sahip çıkmak adına Atina’da “Fıçı, üzerinde köpek ve önünde oturan Diyojen “ sembolü olan bir Sinoplular derneği kurduk. Bu yanımdaki beyefendi derneğimizin şimdiki başkanıdır. Deyince Fehmi Müdür’ün zihnindeki bina ile ilgili sorunlar çözülmüştü.

Ancak bu öykü henüz sonlanmayacaktı.

(**)İki sene sonra 1974 yaz başında, henüz Kıbrıs çıkartması gerçekleştirilmeden karı koca yaşlı çiftten bayan olanı Yunanistan’dan gelen turist kafilesiyle Sinop’u tekrar ziyaret edecektir. Kadın geçen yıl eşini kaybettiğinden Sinop ziyaretini eşi olmadan yapmıştır. Kadın kenti gezerken , mübadeleden önce çocukluğunu yaşadığı ,çocukluğunun geçtiği evi bulmanın heyecanı ve müjdesiyle kafilenin parktaki toplanma yerine gelir. Kafiledekiler kadını sakinleştirdikten sonra, birlikte kadının gösterdiği yapıya giderler. Yapı parka yakın Atatürk Caddesi’ndedir. Kısa bir yürüyüşten sonra zamanın ‘Cumhuriyet Eczanesine’ gelirler. Kadın, yapıyı kendi evleri olarak gösterir. Evin sahibi eczacı Özcan Bey evi gezmeyi teklif eder. Eczanenin yan tarafındaki evin kapı sahanlığından girerler. Yaşlı bayan sahanlıktan üst kata çıkan merdivenlerin yanındaki tahtayı sertçe çeker. Tahta aralanır, aralanan tahtadan elini sokan bayan bir bez bebeği elini soktuğu yerden çıkarır. Heyecandan bayılır. Hemen eczaneye götürürler. İlk müdahaleyi yaparlar. Sonra hastaneye kaldırırlar. Ancak yaşlı kadının yaşlı kalbi bu heyecana dayanamaz. Ve ölür. Zamanın Hükümet Doktoru Ahmet Örs’ün de aracılığıyla Amerikalı’lardan alınan uçakla kadının cenazesi Yunanistan’a gönderilir.

Seher’in Okulunun ilk öğretime geçtiği bina böyle bir eski tarihi yapıydı.

(*) Fehmi Aydın’ın anılarından)

(**)T.Bilgili/Cumhuriyet Eczanesi/960’lar Sinop ve Çocuk

TUFAN BİLGİLİ-Seher ( İzden Sızan Sinop ) kitabından…

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Mart 2024 in KONUK YAZARLAR

 

Etiketler: , , , , , , ,

SANA NE BE MORUK DEMEZ Mİ!

24.11.2021- A. Yaşar SARIKAYA- Yaşamdan Kesitler

Bora fırınının önünden geçerken, herkes o güzelim gevrek simitlerden alırdı. Birkaç yıl önceydi, simit aldım eve dönüyordum. Gördüm ki, mahallenin çocukları birbirine girmiş, kavga ediyorlar. İçlerinden biri, sanırım grubun reisiydi. Ortalarına kendilerinden küçük bir çocuğu almışlar, yer misin yemez misin misali kıyasıya pataklıyorlardı. Diğer çocuklar da, olayı film seyreder gibi zevkle seyrediyorlardı. Güçlü olanın gözüne girme modası var ya toplumda; çocuklar da büyüklerinden gördüğü gibi çete reisinin gözüne girmek için arada birkaç yumruk, bilemedin tekme kaptırıyorlardı. Ne güçlü, ne cesaretli, ne korkusuz insanız sanıları; belli ki gururlarını okşuyordu.

Yaklaştım ve yüksek sesle

“ne yapıyorsunuz çocuklar, ayrılın” diyerek daldım aralarına. Sopa yiyen çocuğu çekip aldım almasına da, arada olduğum için bir iki de şaplak yedim. Yine de, serde eğitimcilik var ya, aklım sıra öğüt vereceğim;

“Oğlum neden kavga ediyorsunuz, gün gelir senden güçlü olan da seni döver. Lütfen yapmayın, bu çocuk sizden hem küçük hem de tek başına. Bir araya gelip onu dövmekten utanmıyor musunuz?” dedim.

Önder olan, delikanlılığın kitabını ben yazdım havalarında;

“bize küfür etti, sopayı da hak etti” dedi.

“Oğlum, çare dayak atmak mı; hem de bire karşı beş kişi” .Reis çocuk, lafı gediğine oturttu;

Sana ne be MORUK” diyerek.

Söylediğine güleceğim, ama ciddiyeti bozmamam lazım ki etkili olayım. Evde annem:“siz daha dünkü çocuksunuz yaşınız genç” derken; çocuk gelmiş bana MORUK diyor. Gel de gülme şimdi bu duruma. Çocukluğumdan beri zayıfın ezilmediği, kavgasız bir dünya umudu içimi kuşatmıştı. Bana söylediğine takılmaktan çok, doğru mesajı vermek beni ilgilendiriyordu. Araya girdiğimde, sopa yiyen çocuk kaçtı kurtuldu. Lider çocuk “moruk karışma” dese de, kaba kuvvet yerine anlaşmaya ikna etmeliydim.

“Hangi okula gidiyorsunuz” dedim. Reis olan:

“Sana ne, İstiklal’e gidiyoruz, nolmuş yani” diye cevap verdi.

“Yarın okula geliyorum, müdürle öğretmenle görüşeceğim” dedim.

“Selam söyle” demez mi?

Arsızlık- hırsızlık- yalancılık- hilekarlık- rant gibi alanlarda, özgürlük almış başını giderken; sosyal yaşam hep kötü örneklerle doldu. Akıl özgür olmalı, hukuk özgür olmalıydı. Telefonlar, sosyal medya, birincil eğitim araçları oldu. Siyaset de kişileri öne çıkaran, zengin eden kurumlar.

Oysa devlet büyümeli, devletin kasası dolmalı, BEKA da anlamını bulmalı, insanlar mutlu olmalıydı. Simitler elimde, annem evdeydi, bana “nerede kaldın kızım” diyecekti. Kafamda “ bozulan eğitim sistemi, küreselleşen dünya, toplumdaki olumsuz değişim dönüp duruyordu. Bu gün, Bora fırınının yerinde yeller eserken, umutlarımıza yeller esmesin düşünü kuruyordum. A. Yaşar SARIKAYA

not: Sinop’a gelirseniz, bir simit alın ve Yalı kahvesine gidin, bir bardak çay- simit eşliğinde denizi seyredin.

 

Etiketler: , , , , , , , , , , ,